Paylaş
Doğuda çıkan 18 isyana rağmen Atatürk bölge halkına şefkat eli göstermiştir. Atatürk, bölgeyi ekonomik, sosyal, eğitim ve kültürel yönden kalkındırma başarısını göstermiştir. Bölgede Kürt, Zaza, Türkmen, Arap ayrımı yapmamıştır. Atatürk kendisine, Zazalar hakkında danışmanlık yapan Prof. Dr. Hasan Reşit Tankut’u, Dersim’e göndererek raporlar hazırlamasını istemiştir. Atatürk, dönemin ulaşım zorluklarına rağmen bölgeye ‘Cumhurbaşkanı’ sıfatıyla 20 defa giderek sorunları yerinde inceleyerek çözümler üretmiştir. Böylece CHP, Atatürk’ün sayesinde 30 yıla yakın bir süre iktidar olmuştur.
Arşivlere baktığımızda, CHP’nin Kürtler arasındaki varlığı kısaca şöyledir:
1950 seçimlerinde CHP’nin aldığı 59 milletvekilinin 50’sini doğu ve güneydoğudan kazandığını görmekteyiz. Ancak CHP daha sonraki yıllarda doğuda umduğunu bulamaz. Kürtler, 1954’te CHP’den ayrılırlar. Bu ayrılışın geniş sosyal, tarihsel, siyasal ve kültürel yönleri bulunmaktadır. Ecevit döneminde ise; Kürtler, Ecevit’e ‘Karaoğlan’ efsanesi ile destek verirler. Ecevit, Kürt sorununun gelişimini hem yurtiçinde hem de yurtdışında titizlikle inceler. 1976’den sonra Başbakan Ecevit döneminde Meclis’te 35 Kürt milletvekili bulunmaktaydı. Bu milletvekillerin temsilciliğini yakın zamanda vefat eden Şerafettin Elçi yapmıştır.
Zaman içerisinde CHP’nin varlığı ve oy oranı doğu bölgemizde azalmaya başladı. CHP, son yıllarda Adıyaman, Şanlıurfa ve Tunceli dışında destek bulamadı. Günümüzde, sözünü ettiğimiz illerden de yeterli desteği bulamamıştır. Zaman süreci içerisinde; CHP’nin Kürtlerden sosyal ve duygusal ayrılışından dolayı, iktidar olma ve bölgede oy alma şansı oldukça azalmıştır. CHP, Atatürk’ün, “Doğuyu ellerinde tutamayan hükümetler batıyı da kaybederler”, bakış açısını ve politikasını uygulasaydı, bugün CHP’nin oy oranı ve varlığı Kürtler arasında devam etmiş olacaktı.
Yrd. Doç. Dr.
Ramazan TOPDEMİR
CHP niye kazanamadı;
bir projesi bile yok
CHP Bakırköy’e aday adayı sanayici Ali Fatinoğlu niye başarısız olunduğunu bildiriyor. Ödüllü ‘Pazarlama’ uzmanı ve Üniversitelerde bu konuda konferanslar veren Fatinoğlu “Siyasi partilerin bir “pazarlama stratejisi” olmalıdır. AKP’nin vardı, ama CHP ve MHP’nin yoktu. AKP’nin önceki oyu %50 ve amacı oyunu yükseltmek değil, korumak üzerineydi. Zaten, AKP’ye oyları getiren lideri idi ve yerel seçimide liderleri üzerinden kurguladılar ve haklı da çıktılar” dedi.
Fatinoğlu’na göre CHP ve MHP’nin hataları şu noktalarda toplanabilir:
- İki parti de oylarını yükseltmek zorundaydı. Bunun pazarlama stratejisinde anlamı; ‘marka yönetimi’ ve ‘markaya talep yaratma’ formatını kullanmalarıydı; maalesef, yapamadılar. Çünkü PM’lerinde hem siyaseti hem de pazarlamayı bilen bir kişi bile yok! Tanıtımı, reklam ajansına bırakarak çözeceklerini sandılar, yanıldılar!
Peki, CHP ne Yapmalıydı?
Öncelikle, Oy alman gereken kitleyi bir buz kitlesi gibi görmek gerekir.
Önce ısıtıp oy verdiği kitle(parti)den ayrılmasını-erimesini sağlamak, sonrada CHP’ye akmasını sağlamak hedef olmalıydı.
Hangi hatalar Yapıldı?
1. Markada önemli olan bilinilir ve güvenilir olmaktır.
AKP lideri ortada, CHP konuyu lider nezdinde değil, yerel seçimdeki rakip adayın zayıflığı üzerine kurmalı ve projeler sunulmalıydı.
Çünkü, akıllı bir pazarlamacı mal satmaya gittiğinde asla rakibini kötülemez.
2. Markaya talep yaratmak.
Adayına oy istiyorsun, bu TVlerde şarkı söyleyerek olmaz !. Şarkı söyleyen CHP’li adaya, AKP seçmeni niçin oy versin ki !
3. AKP’nin güçlü olduğu alanlardan biri de istikrarlı ekonomi vurgusus idi.
CHP, son dönemde yaşanan ekonomik sıkıntı ve istikrarsızları AKP seçmenine ne kadar anlatılabildi ! Dolar 1.80’den 2.34’leri gördü, sıcak para politikasında para latin Amerika’ya kaçtı ve faizler arttı.
Eleştirel yorum yapan TÜSİAD Başkanı, vatan hainliği ile suçlandı !. Muhalefet, bunu da ıskaladı !.
4. 2011 Genel seçiminde, CHP’li seçmen, MHP’li yöneticilerin kaseti çıkınca, MHP baraj altında kalmasın diye, destek oyu vermişti. 2014 Yerel seçiminde, bu oylar CHP’ye döndü.
5. Avupa’da marjinal gruplar Yeşiller Partisi çatısı altında olup, asla kitle partisinde temsil edilmezler, fakat oy kaçırırlar.
Eğer CHP’nin amacı AKP gibi dini söylemi olan bir kitleyi kazanmak isterken, Sedef isimli “lezbiyen ve eşcinsellerin” temsilcisini listesinde seçmene sunmamalıydı.
6. CEMAAT hususu: Herkesin malumu çatışma, pazarlama açısından, ancak bu kadar kötü yönetilirdi.
Cemaat kitlesi asla CHP’ye oy vermezdi ve öyle de oldu. CHP bunu bile öngöremedi!
Burada hedef, AKP’nin oylarını düşürmek ve MHP’ye yönlerdirmek olmalıydı.
“Cemaat CHP’yi destekliyor” söylemi, CHP seçmenini irkiltti !
Gel görelim, Cemaat hususunu AKP pazarlama stratejisi açısından muhteşem bir şekilde yönetti, “inkar ve saldırma” taktiğiyle kendi lehine çevirdi.
7. CHP’nin 7 ay süren aday belirleme süreci ve adaylarında kamuoyunu tatmin edememesi.
Son gün, Kadıköy başkan adaylığı için, gece yarısı yürütülen telefon teklif-red trafiği bile, seçmeni nezdinde “AKP’nin beceriksizler” söylemi itibar kazandı..
Sarıgül seçimde kendi koordinasyon merkezlerini tesis edince, CHP içerisinde güç yarışı ve organizasyon bozukluğu ortaya çıktı.
Hatta, işadamlarına verdikleri kahvaltı salonuna gelince, Sarıgül; “ben buraya gelirken, Harvard mezunları toplantısı var, denmişti” diyerek, şaşkınlığını belirtti.
8. Tüm kampanyanın ağırlığı, AKP’li belediyelerin görev süresi içinde ellerine geçen para miktarı ve onların bu paraya rağmen neleri yapmadıkları ve bu paraları nerelerde çarçur ettikleri üzerine olmalıydı.
9. En önemlisi de, akıllarda kalan bir tane projesi bile yoktu !.
Ezcümle, AKP’li seçmen sana niye oy versin ki!.
Hangisi millet iradesi: % 44 mü, % 56 mı?
İKTİDAR yancıları seçim sonuçlarını zafer çığlıkları ile kutluyorlar, ekonomik istikrardan, başarılı sosyal politikalardan, halkın Başbakan’a olan deruni sevgisinden, halkın değerlerine göre tecelli eden milli iradeden dem vuruyorlar. Madalyonun bir tarafı böyle. Diğer tarafta, bölünmüş duble yollar gibi bölünmüş bir toplum, Başbakan’ın ağzından barut dumanı gibi çıkan tehditler, üzerine tüy dikilen pislikler gibi ortada duran yolsuzluk iddiaları, tarihe geçecek seçim hileleri ve her an başlaması beklenen cadı (muhalif) avı tehlikesi...
Başbakan’ın demokratlarının milli irade hesabı da ilginç, bu hesaba göre; % 44 millet iradesi, milli iradeyi temsil ediyor, bu iradenin karşısında olan % 56 millet iradesi ise, AKP’ye oy vermediği için değersiz ve de nerdeyse gayrimilli sayılıyor, hesaba katılmıyor...
Demokratik bir seçim yarışı değil, adeta çerçi pazarında bezirgân hesabı yapılıyor. Toplum, bu kadar yüksek bir kutuplaşma ile freni patlamış kamyonun sert bir viraja yaklaşması gibi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidiyor.
İktidar cenahı erken kına yakma sevdasına kapılmasın, kına yakıyoruz derken şapa oturmak da var. Semra SAR
Edremit ve Burhaniye’de şok
BALIKESİR’e bağlı Edremit’te 64 yıl sonra CHP adayı Kamil Saka kazandı... Saka, kapatılan Güre beldesinde 5 dönem belediye başkanlığında bulunmuştu. Edremit’te CHP’nin en son belediye başkanlığını 1946-50 arasında Cevdet Denizer yapmıştı. 1950’de DP’den Ali İleri başkan olmuştu; sırasıyla DP, AP, ANAP, AKP ve MHP adayları görev yapmıştı. MHP’li Belediye Başkanı Av. Tuncay Kılıç seçimi kaybetti. Edremit’te partilerin aldığı oy oranları: CHP % 44 (36.661), AKP % 33 (27.620), MHP % 17 (14.337). CHP’nin kalesi olarak bilinen Burhaniye’de ise bir şok yaşandı. Başkanlığı, CHP’li Belediye Başkanı Fikret Akova’nın karşısına AKP’den aday olarak çıkarılan eski DYP Balıkesir Milletvekili Necdet Uysal kazandı. Burhaniye’de AKP % 40 (13.708), CHP de % 39 (13.564) oranlarında oy aldılar.
10 arttı, 4 düştü
CHP’nin İstanbul’da oylarını oran olarak yükselttiği ilçeler şöyle: Ataşehir 41.2’den 49.4’e, Bakırköy 56.5’den 68.5’e, Beşiktaş 68.9’dan 76.3’e, Beylikdüzü 30.6’dan 50.8’e, Büyükçekmece 44.0’dan 47.5’e, Kadıköy 68.4’den 72.4’e, Kartal 41.3’den, 45.0’a, Sarıyer 37.5’den, 51.2’ye, Silivri 46.6’dan 48.0’a, Şişli 18.5’dan (Sarıgül’süz) 61.5’e yükseldi. ? Adalar 53.8’den 50.0’a, Avcılar 48.5’den 44.0’a, Çatalca 44.9’dan 44.6’ya ve, Maltepe 51.4’den 49.3’e düştü.
Memleketleri kaybedenler
CHP Genel Merkezi’ni yöneten isimlerin çoğunun kendi illerinde ‘yıkıldıkları’ görüldü. Kemal Kılıçdaroğlu (Tunceli), Gürsel Tekin (Ardahan), Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır), Aydın Ayaydın (Mardin), Akif Hamzaçebi (Trabzon), Umut Oran (işyeri; Adıyaman-Bolu), Adnan Keskin (Denizli), Gökhan Günaydın (Amasya), Haluk Koç (Samsun), Erdoğan Toprak (Tunceli-Adana), Volkan Canalioğlu (Trabzon).
Türk toplumu yeni bir uyanışa girebilir mi
CUMHURİYET tarihinin en sert ve gergin geçen seçim kampanyasından sonra bu Pazar sandığa gittik. Kalabalıktan oyumuzu kullanamayıp iki saat kadar sonra tekrar gittik. Katılımın yüksek olacağını tahmin ediyoruz.
Sonuç ne olursa olsun Türkiye artık yeni bir döneme girdi. Zaten Türkiye on yılda bir siyasal değişimleri yaşıyor. 1950, 1960, 1970, 1980 ve 1990, 2000-2002 yıllarında bunları yaşadık. AKP iktidarı da kesin bir inişe geçmiş durumda. Bunun yansıması bu seçim sonuçlarında görülecek. Kesin oy kaybı yaşayacak, ama ne kadar? Bu pek de önemli değil, çünkü büyük bir imaj kaybı var. Sosyal, siyasal- özellikle dış politikada- gerileme ekonomik gerileme ile birleşti. Halkta yeni bir değişim beklentisi oluştu ve bu gezi olayları ile ivme kazandı.
Aslında bu durum Cumhuriyet rejiminin karşıt Cumhuriyet karşıtı ideolojilerle geçikmiş bir hesaplaşmasını gösteriyor. Bu hesaplaşma yakın gelecekte kesin bir sonuca ulaşamayacak ama toplumun çağdaşlık yönündeki dinamiklerini gittikçe güçlendirecek. Eğer seçim sonuçları bu hesaplaşmanın sandıkta Cumhuriyet lehine kazanımlar sağlayabileceğini gösterirse, Türkiye’de demokrasi kökleşmeye başlayacaktır. Tersi durumda demoksasiden umut kesilecek ve uzun süreli bir bunalım dönemine girilecek, ya da tüm dengeleri bozacak arayışlar başlayacaktır, zira seçim kampanyaları pek de demokratik ve uygar sayılmayacak bir çizgide yürütülmüş, seçime alt üst olmuş bir adalet ve hukuk sisteminin gözetiminde girilmiş, iktidarın bu durumda baskıyı artırmak dışında bir seçeneği kalmamıştır.
Halka güvenmek temel yaklaşım olmakla birlikte halkımıza siyasetçilerimiz dürüst davranmadıkları için halkın sağduyulu refleksi Türkiye’de hep gecikmiştir. Bu durum yönetici sınıf karşısında halkın ağırlığını göreli olarak azaltmaktadır. Yönetici sınıfın kendi iç çelişkileri ve bunların siyasal başarı için taraflarca kullanılması halkın entellektüel gelişimini engellemektedir. Bu durumda halkın yönelişleri kanaat önderlerinin daha çok duygusal faktörlere dayalı yönlendirmelerinin etkisinden kurtulamamaktadır.
Yine de umudum uzun sürse de Türk toplumunun yeni bir uyanış dönemine gireceği yönündedir. Bakalım?
Eğer ufukta bir koalisyonlar dönemi varsa, umudum koalisyonların bakanlıkların ya da diğer bir deyişle çıkarların bölüşümü biçiminde değil de ortak ilkeler üzerine bina edilmiş programlar üzerinde kurulmasıdır.
Prof. Dr. Güngör BAŞER
Bir gecelik flört CHP’ye yakışmadı
CHP’nin cemaatle flörtü kısa süreli ilişki düzeyinde kaldı!
Cemaatin AKP ile arasının açılmasıyla Pensilvanya’ya methiyeler düzmeye başlayan kimi partililer seçim sonuçlarında cemaatle ortaklık girişiminin de sandık neticesine katkısı olmadığını gördü. Kuşkusuz bu ittifakı bütün partiye mal etmek hata olur. Ancak özellikle İzmir İl Başkanı Ali Engin’in TUSKON üzerinden “Aklı ve vicdanı olan bu hizmetleri takdir eder” açıklaması ve Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da gerek Ali Engin’in açıklamasına, gerek cemaate destek veren tutumu parti tabanını da rahatsız etmişti. CHP’de fikir ayrılıklarına yol açan bu tutum; “Akıl ve vicdan” sorgulaması yapılmadan hiçbir suç isnadı olmamasına rağmen yıllarca zindanlarda tutulan, bu zorbalığa dayanamayıp kimi ölen, kimi intihar eden Silivri mağdurlarını akla getirdi. Ergenekon davasının yönetmeni olduğu bilinen ‘Okyanus ötesini” savunarak, CHP İzmir milletvekili Mustafa Balbay’ın da içlerinde bulunduğu pek çok vatanseverin mağduriyetine ihanet edilmiş olmadı mı? Türkiye genelinde sadece %1’lik oy oranı için Türk devriminin nüvesini, kromozomlarını oluşturmuş Mustafa Kemal’in, tam bağımsız Türkiye ereğiyle
kurduğu ve günümüze dek yaşayan CHP’ye bu “yanaşma” yakıştı mı?
Bu arada bir şeyi vurgulamak istiyorum. Konak’tan Hakan Tartan, Bayraklı’dan Hüseyin Aslan’ın
aday olmalarının ne CHP’ye, ne de DSP’ye bir yarının olmadığı görüldü. Ben en çok Ege Koop Başkanı Hüseyin Aslan’a yazık oldu derim. İzmir’e konut projeleri ile inanılmaz katkısı olan Aslan’a, CHP
İzmir’den bir yer bulamaz mıydı?
Paylaş