Paylaş
AKM salonundaki sunumuna partinin il disiplin kurulu ile Kalkan ve Kaş belediye başkanları dışındaki dışındaki örgüt yöneticileri, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, Büyükşehir’in üst düzey bürokratları ve çalışanları katıldı.
CHP Antalya milletvekillerinden davetli oldukları halde Baykal dahil hiç kimse gelmemişti.
- Eski milletvekilleri Hüseyin Ekmekçioğlu, Yusuf Özkul, Faik Altun, Halil Akyüz, Feridun Baloğlu ve eski belediye başkanı Selahattin Tonguç vardı.
Baykal nerede? ‘Hürriyet’te...
ANTALYA milletvekillerinin böyle bir sunuma katılmaması tepki uyandırdı.
- Baykal ve diğer dört milletvekili neden böyle bir etkinliğe gelmez sorusu hiç hoş değildi. (Akaydın’la küs olmayan milletvekili Gürkut Acar ise mazereti dolayısıyla etkinliğe gelemeyeceğini başkana telefonla bildirmiş.)
Baykal ile milletvekilleri arasında ‘kavga’nın derin bir nedeni yoktur. Ancak Baykal ve milletvekilleri ile eski il başkanı Özer Ülken’in, üniversiteden gelen bir adaya ‘hareket imkânı’ tanımaması, meclis üyelerine direkt talimat vermeleri karşısında geçen yıl Akaydın isyan etmiş ve “Bana bir komisyona tek adam bile seçtirmediler” demiş, Baykal’a ağır sözler yöneltmişti.
Sohbetteki bir partiliye Baykal ve arkadaşlarının neden gelmediğini sorduk.
- İl Başkanımız bilebilir.
Bu kez İl Başkanı Devrim Kök’e sorduk.
“Ben bilmiyorum” dedi.
Bu kez Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek’e “Baykal nerede?” diye sorduk.
“Hürriyet’te” dedi... (Baykal’ın Hürriyet’teki demecini kastederek espri yapıyor.)
Yanında, aynı ilçe için aday adaylığından söz edilen Dursun Gündoğdu “Benim bildiğim Meclis’in bir görevi için Rusya’da” diyerek tartışmaları bitirdi. İl Başkanı Kök, Baykal’a rağmen ve Kılıçdaroğlu’nun açık desteği olmadan seçilmiş; Prof. Akaydın’la uyum halinde çalıştığı, örgüte ‘hareketlilik’ getirdiği ve bütün kadrolarla kucaklaştığı söyleniyor. Antalya politikası her zaman sürprizlere doludur.
BAYKAL-AKAYDIN BARIŞIR MI
Prof. Mustafa Akaydın’a, Baykal’ın Hürriyet’teki sözleri üzerine ne diyeceği sorulduğunda şöyle konuştu:
“Çok değerli bir siyasetçi... Söyleşideki saptamalarının büyük bir bölümüne katılıyorum, doğrudur. Partide odak yaratma düşüncesi doğru değildir.”
Bunu not alırken bir siyasetçi arka sıradan kulağımıza “Baykal ile Akaydın barışmazsa, Antalya seçimi tehlikeye girebilir... Bunu yaz da akılları başlarına gelsin” diye fısıldadı...
İnsan odaklı hizmetler
SINIFI geçmiş bir öğrenci gibi arada heyecanlanan Prof. Akaydın, AKM salonuna alkışlar arasına girdiğinde, sahneyi boydan boya Türk bayrağı üzerinde Atatürk’ün bir motifi ve ‘T.C./Türkiye Cumhuriyeti’ yazısı kaplıyordu. Özlenen bu manzara uzun süre alkışlandı.
- Menderes Türel’den görevi 1 milyar dolarla teslim aldık. Bu borcu 700 milyon dolara düşürdük. Reel olarak borçlarımız 300 milyon dolar düşerken, 350 milyon dolarlık da yatırım yaptık. Kredibilitesi sıfır olan bir belediyeden borçlanabilir ve yatırım yapabilir bir belediye dönüştük. En büyük yatırımımız kanalizasyon; 2009’da Antalya nüfusunun sadece üçte biri kanalizasyon sistemine bağlıyken, bugün % 90’a ulaştı.
- Ailelerimiz artık huzurlu, esnafımız mutlu... Çocuklarımızın gülüşünden ne kadar mutlu olduğunu görüyoruz.
- Gençlere yönelik projelerini anlatırken Antalya’nın kadın dostu olduğunu, engelsiz bir Antalya’yı hedeflediklerini, 32 bin eve sağlık hizmeti verdiklerini, üreten bir belediye olarak kent mobilyasından aydınlatma ünitelerine, çitlerden baskıya kadar her türlü yerel ihtiyaçları % 70 tasarrufla karşıladıklarını vurguladı.
- Akvaryumumuzu 8 ayda yerli ve yabancı olmak üzere 350 bin kişi ziyaret etti.
- 325 milyon lira tutarındaki raylı sistemle günde 40 bin yolcu taşınırken, 11 milyon liraya aldığımız 40 kırmızı otobüsle günde günde 38 bin yolcu taşıyoruz.
- (Taşerenloşma sorusuna) Taşeronlaşma neoliberalizmin 1980’den sonraki yeni ideolojisinin ürünüdür. Belediye başkanı bir şey yapamaz; iktidar yapabilir. Son 30 yılda sendikalı işçi sayısının % 25’e düşmesi acıdır. Bunun siyasi nedenleri vardır.
- Festival ve kültür etkinliklerini 12 aya yayarak Antalya’yı sanatta öncü yaptıklarını belirten Akaydın sunumunu “Özgür, mutlu, refah, barış ve mutluluk içinde, Atatürk’ün izinde yaşayan bir Antalya diliyorum” diyerek bitirdi.
Bir Fazıl Say yazısı...
DİVAN Edebiyatımızın ilk büyük üstadı Fuzuli ise son büyük ismi şüphesiz Şeyh Galib’dir.
İkisini de ayrı beğenir, okur ve severiz.
‘Esrarımı Mesneviden aldım, /Çaldımsa da miri malı çaldım’ diyen Galib, belki de erken modernizm etkisi ile üstadı derecesinde kendisini ‘fuzuli’ görebilen bir mertebeye eremedi ya da kendini tasavvufi seyr-i sülükte fenaya erip bekaya geçen o sır ile özdeşleştirme hatasına düşmek istemedi.
Galib ya bir had bilmez, ya da haddini gereğinden fazla bilen biriydi.
Belki de her ikisi birden idi.
Sonuçta biri ‘fuzuli’ öbürü ‘galib’ oldu.
Demek ki ismen, şeklen ve iktidar olarak ‘Galip’ olmak ile özde, tefekkürde, evrenselde ve tarihte ‘Galip’ olmak ayrı ayrı şeylerdir.
Her iktidar, bu gerçeği unutur ve kendi kendini manipüle eder. Güç yanılsaması da böyle bir beladır.
Oysa geçici ve şekli iktidar, şimdiden evrensel ve öz galibiyetin sembolü olan ‘Fuzuliler’ tarafından aşılmış, mağlup edilmiştir.
Fazıl Say vakasına bir de buradan bir not düşelim istedim.
Babası Ahmet Say’ın ‘Ağaçlar Çiçekteydi’ dediğinde, Fazıl henüz üç yaşında dünya klasiklerini çalmaya başlamış, Ahmet Say’ın arkadaşları buna inanamayıp iddialara girişmişlerdi.
Fazıl o yaşlardaki bir iddiada, yolda gelirken duyduğu sesleri ve seyahatini müziksel bir kompozisyon ile muhataplarına sunarak şaşkınlıklarına neden olmuştu.
Sonuçta ülke ve dünya klasiklerini yorumlamasından kendi çalışmalarına uzayan bir çizgide dünya çapında bir sanatçıya sahip oldu bu topraklar...
Sanat yaratırken ortaya koyduğu toplumsal ve politik düşüncelere hoşgörü ile bakamadık.
Onu hırpaladık.
Şimdi ise yargılıyoruz.
Dünya çapında evrensel bir değere yapılan bu muameleden dolayı büyük ve derin bir utanç duymamız gerekiyor.
Üstelik bunu, Fazıl ile düşünceleri çoğu konuda uyuşmayan biri olarak söylüyorum.
Paylaşmadığımız görüşlerinden dolayı bir deha-sanatçının yargılanmasını istemiyorum.
Fazıl’ın bu topraklar için ve muhalefet ile hükümet için MİT Müsteşarından daha önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
Onu hırpalamak, yargılamak şöyle dursun, sanatına sonsuz destek vermek, ortaya attığı düşüncelere ise ‘sanatçı duyarlılığı’ gözüyle bakmak gerekiyor.
S. T.
Barolardan ‘çevresel’ uyarı...
“ÜLKEMİZİN en güzel coğrafyasında yer alan Biga Yarımadası, Kazdağları, barındırdığı toplumsal, tarihsel, kültürel ve ekolojik değerleri nedeniyle yeryüzünün özgün doğal varlıklarının başında gelmektedir. Bacalarından zehir yayılan termik santraller ve siyanürlü altın işletmeciliği faaliyetleri Kazdağları’nda doğal yaşamı yoketmektedir.
Bu tehlikenin bilincinde olan Türkiye Barolar Birliği ve Çanakkale Barosu, Kazdağlarının tüm değerlerini korumak ve geliştirmek, bölgesel farkındalık yaratmak ve halkımızı bu konularda bilgilendirmek üzere Çanakkale’de 13-14 Nisan 2013 tarihlerinde bir etkinlik düzenlemiştir.
Biga Yarımadası ve Kazdağlarında ve ülkemizde doğal yaşama telafisi imkansız zararlar veren madencilik, altın arama, sondaj ve işletme faaliyetlerinin derhal durdurulması yaşamsal zorunluluktur.
Beş yıl önce Kuşadasında Türkiye Barolar Birliği tarafından düzenlenen “Çevre Sorunları İçerikli Yargı Kararları ve Uygulamaların Değerlendirilmesi” sempozyumunun sonuç bildirisinde dile getirilen tespit ve öneriler dikkate alındığında, Türkiye’de Çevre Hukuku alanında genel bir gerileme olduğu görülmektedir. Usul kuralları yönünden; süre ve menfaat koşulları, açılan idari davalarda mahkemelerce daha dar yorumlanmaya başlanmıştır. Çevre hakkı ve adalete erişim hakkı açısından bu durum önemli hak kayıplarına yol açmaya başlamıştır. Davaların esasına ilişkin verilen kararlarda ise “sürdürülebilir kalkınma” ilkesi etrafında somutlaşan işletmeci firmaların çıkarını kamu yararından, yaşam ve çevre hakkından üstün tutan bir anlayış yerleşmeye başlamıştır.
Kazdağları’nın korunması ve doğa koruma alanlarında bütünselliğin sağlanması acil bir görev olarak Devlet’in önünde durmaktadır.
Biga Yarımadası ve Kazdağları’nda yeni maden işletmelerine izin verilmemeli, verilen altın arama ruhsatları derhal iptal edilmeli ve yargı kararlarına uyularak termik santrallerin faaliyetleri derhal durdurulmalıdır. Yeni termik santrallerin kurulmasına izin verilmemelidir.
Kazdağı, doğal bitki örtüsü olan ormanları, endemik türleri, gen kaynakları ve koruma alanları ile bölgenin yaşam kaynağıdır. Dünyamızın en önemli ekosistemlerinden birisidir. Kazdağı, tarihsel, kültürel, ekolojik ve toplumsal mirasımızdır. Kazdağları’nın Çanakkale il sınırları içinde yer alan korunması gereken bölümleri de Milli Park kapsamına alınmalıdır. Kaz Dağı ve yöresinin Biga Yarımadası ve yakın çevresi üzerindeki sayısız sosyo-ekonomik ve ekolojik katkıları ve olumlu etkileri de dikkate alınarak, koruma statüsünün kuvvetlendirilmesi gerekir.
Sorunların çözümü toplumsallaşmadadır. Bunun için de bilgi paylaşımı, görüş alışverişi ve karar süreçlerine halkın katılımı gerçekleşmelidir. Bugün işletilen ÇED süreçlerindeki halkın katılımı basit bir formaliteden ibarettir. Bu yüzden ÇED süreçlerinin tüm aşamalarına gerçek anlamda halkın katılımı sağlanmalı ve yöre yurttaşlarının görüşleri dikkate alınmalıdır. Halkın katılımı hem ekolojinin korunmasının en önemli güvencesi, hem de demokratik toplum olmanın bir gereğidir.
Dünyada madencilik eskisinden çok farklılaşmıştır. Çevresel ve toplumsal anlamda zararlara karşı dirençli muhalefet örgütlenememiş, denetim süreçleri zayıf olan az gelişmiş ülkelere kaydırılmaktadır. Trona ve mermerciliği bir yana bırakırsanız ülkemizdeki yabancı madencilerin ilgisi neredeyse yalnızca altın-gümüş-¬nikel-kobalt-bakır-molibdenle sınırlı kalmaktaddır. Buna paralel olarak Dünyada da maden arama ve geliştirme harcamalarının % 60’ı altın için, kalanın büyük bölümü de öteki düşük verimlilikte ve sorunlu metaller için yapılmaktadır. Yine bu harcamaların dörtte üçü az gelişmiş ülkelerde yapılıyor.
Türkiye Barolar Birliği ve Çanakkale Barosu olarak siyasal iktidara ve ilgililere sesleniyoruz; Anayasa’da doğal varlıklarımızın korunmasına ve varolan Anayasamız’daki çevre hakkının güçlendirilmesine yönelik önerilere hak ettiği önemde yer verilmelidir.
Yöre halkının haklı sesini duyun. Bölgedeki tüm maden arama ve sondaj faaliyetlerini durdurun, ruhsatları iptal edin.“
SİT’i kaldırın yatırım yapacağız!
AKP’li Isparta İl Genel Meclisi Üyesi Fevzi Özdemir, kent sınırlarında bulunan 5 ayrı korunan alanın (Kızıldağ Milli Parkı, Kovada Gölü Milli parkı, Gölcük Tabiat Park, Yazılı Kanyon Tabiat Park,Başpınar Tabiat Parkı) doğal sit statüsünden çıkarılarak ‘bilinçli kullanıma’ açılmasını istedi.
Tartışma yaratan önerge görüşülerek ilgili kurumlara gönderildi. Raporda, korunan alanların avantaj değil dezavantaj olarak görüldüğü öne sürüldü.
ÇEHAV Üyesi Avukat Yakup Okumuşoğlu, dünyanın başka bir ülkesinde benzer öneri olması durumunda o ülke halkının ayağa kalkacağını savundu. SDÜ Öğretim Üyesi Erol Kesici ise, söz konusu alanların koruma altındayken bile tahrip edildiğini anımsatarak “tek kelimeyle yazık” dedi.
Buyrun çevreci olun!
Yusuf YAVUZ
Paylaş