Paylaş
İnanç şöyle konuşuyor:
"Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, ölen üyenin cesedi morga gitmeden "sürprizlere hazır olun" dedi. Olayın nasıl olduğunu, belirginleşmeden irdeledik ve anladık ki saldırgan eylemini yapmış, tesadüf eseri yakalanmış.
Silahlı, avukat kimlikli saldırganın daha önce de Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanma olayına karıştığı, aynı kişinin poliste boy boy fotoğrafı olduğunu, sonradan gazetelere yapılan servislerden gördük. Halbuki Cumhuriyet'deki görüntülerinden bunlar birkaç dakika içinde ortaya çıkarılabilirdi. Bir takım büyük otellerin kullandığı güvenli kameraların programı poliste yok derseniz aldanırsınız.
- Asker...
- Olay oldu; Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üstüne aynı Şemdinli'de olduğu gibi komplo teorileri üretilmeye başlandı. Efendim saldırgan beş vakit namazını ihmal etmiyormuş. Ağzına sudan başka bir şey koymuyor, bazı sorular karşısında da susma hakkını kullanıyormuş. Örneğin Cumhuriyet'in, vatandaşını ve kurumlarını savunma hakkı yok mu? Bu vatandaş Adli Tıp'ta işkence görmediği konusunda muayene edildi. Ben de öğrenmek istiyorum, bu eylemi hipnoz altında mı yaptı? Bu ne biçim bir iştir? Olayın soruşturması Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılıyor. Açıklamalar İstanbul'dan... Bu olaylar olurken, 'terörle mücadeleyi' Başbakanlığa ve onu irticai tehdit saymayan Müsteşarına emanet ettiler bir yasa ile...
Ne Avrupa'da ne de çağdaş ülkelerde, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, meclis başkanları yargıya intikal etmiş olaylar hakkında böyle konuşamazlar. Onların yönetimindeki polisler, güçler, mahkemeye intikal etmemiş delilleri belirten unsurları, gazete ve televizyonlara servis yapamaz. Ölüm fotoğrafları yayınlamaya, öldürülecek adamları sanki ilan eden gazeteleri o ülkelerde çıkmasına izin vermezler. Kimse servis yapamaz. Haberleşme hürriyetini her gün bu tür olaylarda yorumlarlar, bazen kişiler hakkında işlem yapılır.
Ama biz hiçbir savcının bu konuda işlem yaptığını görmedik.
- Yargı...
- Dün bir TV programında anlatmaya çalıştım... Anayasamıza göre üç erk var; yürütme, yasa ve yargı... Hiç kimse AKP iktidarının yürütme konusunu tartışamaz. En düzgün işletilen erk; üstadı azam gibi...Ama yargı için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Bana yargıçlar, savcılar korkmuyor diyebilir misiniz? Adalet Bakanı, müsteşarı, yargı bağımsız diyorlar. Öyle mi acaba?
- Polis..
- Bu işleri anlayanlardan hiçbiri görevde değil. Zaten görevde olanlar da bir şey yapamıyor. Danıştay baskınında katili yakalayan polislere 600 YTL verdiler; tam komedi...
Erdoğan'a tepkiler... Devlete ve Cumhurbaşkanlığına hakaret
Gerginliği siz yaratıyorsunuz
SAYIN Başbakan, Berlin Büyükelçimize hesap sorar ve hakaret edercesine muamelede bulundunuz, adeta azarladınız.
O toplantıda da, buradaki yurttaşlarımızın asıl sorunlarını dinlemek ve çözüm yolları aramak yerine, basit ve çağdışı sorulara kulak vermeyi yeğlediniz ve yine gerginliğe neden oldunuz.
Türkiye’de medyaya hem "biz gerginlik istemiyoruz" diyeceksiniz, hem de Türkiye’nin en önemli sorunu türbanmış gibi Devletimizin temsilcisine hakaret edeceksiniz. Böyle bir davranış mantıkla ve çağdaş devlet adamlığıyla bağdaşır mı?
Bilmeniz gerekirdi ki, bir Büyükelçi, Başbakandan daha önemli bir konumdadır. Çünkü, Devletimizle birlikte Cumhurbaşkanımızı da temsil eder.
Siz Büyükelçimizin şahsında hem Cumhurbaşkanımıza, hem de Devletimize hakaret etmiş oldunuz.
Böyle tutum ve davranışlarınızla hem Cumhuriyet gazetesine hem de Danıştay’a yapılan saldırıların arkasında duranlara cesaret vermiş olmuyor musunuz?
Türbanı Türkiye’nin en önemli sorunuymuş gibi ön plana çıkaranlarkim olursa olsun Türkiye’de iç barışa ve devlet erkine büyük zarar vermektedirler.
Ciddî bir devlet adamı, neyin, nerede, nasıl dile getirileceğini bilendir;
yarınki seçimi değil, devletin yarınını düşünendir.
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Başkanı
GÜNÜN SÖZÜ
"Hırs, bir sandalın yelkenini şişiren rüzgara benzer; Fazlası gemiyi batırır, azı da gemiyi olduğu yerde tutar."
(François Voltaire)
Türkiye, 'Türban Cumhuriyeti' mi
TELEVİZYONU seyrederken dondum ve kaldım. Başbakan türban nedeni ile
Berlin Büyükeçilimizi; mahallelerde olur, çocuklar arkadaşlarını şikayet edince diğer çocuk azarlanır ya aynen o şekilde.
Türkiye 'Türban Cumhuriyeti' olamaz.
Bu nedenle Sayın Başbakan, artık dönüp kendisine bakmalıdır; lütfen...
Ağzınızdan çıkanı kulağınız duymalıdır.
Ülkeye verdiğiniz zararlar bir hukuk şehidi vermemize neden oldu.
Daha kaç şehit istiyorsunuz?
E. Latife SOYSAL
Susurluk’tan da karanlık
HUKUKÇU ve eski milletvekili Ertuğrul Günay, Danıştay'a yapılan saldırı ile Susurluk benzetmesinin doğru olmadığını belirterek "Daha vahim hesaplarla dolu bir girişim" diyor.
Günay'ın değerlendirmesi şöyle:
"Olayın üzerinden soğukkanlı değerlendirmelere olanak veren birkaç günün geçmesi, saldırının bir hukuk kurumunun ötesinde, ülkemizin hukuk düzeninin tümünü hedef alan planlı, örgütlü, kapsamlı bir büyük kışkırtma girişimi olduğunu anlamaya yetmiştir. İlk ipuçlarının ortaya çıkmasından sonra yapılan ‘Susurluk’ benzetmeleri, olayın kapsamını kavramak için yetersizdir. Susurluk’ta gün ışığına çıkan ilişkiler, devlet içinde odaklanmış ve kamu erki tarafından korunan çıkar çetelerinin varlığını ortaya koymuştu. Danıştay saldırısının arkasındaki kirli amaç, bundan daha derin, daha karmaşık ve daha karanlık görünmektedir.
Bu saldırı, bir bakıma 12 Mart öncesi olaylarını anımsatmaktadır. Türkiye’yi bir kargaşa ortamına sürüklemek, siyasetin ülkeyi yönetemediğini kanıtlamak veböylece ülkeyi ‘Baas’ tipi otoriter yönetimlere razı olmaya zorlamak, bu ve benzer girişimlerin örtülü amacıdır. Türkiye, 70’li yılların başında bu hayallerin ardında kanlı ve karanlık olaylar yaşamış, acı dolu bedeller ödemiştir.
Bu tür girişimlerin amacına ulaşmasını önlemenin yolu, demokrasiyi ve hukuk devleti ilkesini her koşulda içtenlikle korumak kararlılığından geçer. Böyle bir kararlılık, iktidarı muhalefeti ile bütün toplumun ve bütün kurumlarıyla devletin başta gelen görevidir.
Bu görevin savsaklanması ya da herhangi bir nedenle göz ardı edilmesi hukukun gücü bugün adını koymaya yetmese bile- tarih ve toplum önünde 'ağır bir suç'’tur!
Ertuğrul GÜNAY-Hukukçu, eski milletvekili
İrtemçelik kimdir
Ecevit ve Cem'e kızıp istifa etmişti
M.ALİ İrtemçelik, Dışişleri'nin en önemli diplomatlarından sayılıyor.
1999 seçimlerinde Mesut Yılmaz'ın daveti üzerine 'vitrin oluşturmak' amacıyla ANAP'a davet edilerek aday gösterildi ve İstanbul Milletvekili oldu. Ecevit hükümetinde (DSP-MHP-ANAP) insan haklarından sorumlu Devlet Bakanı oldu.
Ayrıca AB Koordinasyonu ile görevlendirildi. Ancak, Helsinki sürecinde Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile ters düştü. AB'ye üyelik için Türkiye'deki iç örgütlenmeye ilişkin model konusunda Başbakan Ecevit ve Cem ile görüş ayrılığı iyice açığa çıktı. İrtemçelik, Demirel'in görev süresinin 5+5 olarak yeniden düzenlenmesi tartışmalarına da tepki göstererek 'siyasi ahlak' gerekçesini öne sürerek 6.5.2000'de hükümetten; 2001 ekiminde de ANAP'tan istifa etti.
3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra Dışişleri'ne döndü, 2003 yılında Abdullah Gül'ün Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı döneminde Berlin Büyükelçiliğine atandı.
3.5 yıldır 'başarılı' bir görev yaptığı herkesçe kabul edilen İrtemçelik, devlet geleneğini çok iyi bilen diplomat olarak tanınıyor.
İrtemçelik'in, Almanya'da Ermeni tasarısına karşı verdiği mücadeleye dikkat çeken Almanya'daki bir kurumun Türk yöneticisi "Büyükelçiyi çalışkanlığı, ilkeliliği ve AB konusundaki uzmanlığı ile biliniyor. Kendisinin tek olumsuzluğu, sert tavırlı olmasıdır. Başbakan'ın kendisine yönelik tutumunun mutlaka bir sonucu olabilir. Eğer ciddi bir özürle dilenmediyse, özellikle Gül kendisine telefon edip gönlünü almadıysa, bunun ucunda mutlaka bir istifa durumu çıkabilir."
Bu arada İrtemçelik'in, Başbakanın cuma namazına eşlik etmesi dikkat çekti.
Erdoğan da namaz çıkışında gazetecilere "Uygulamada bir yanlışlık olabilir ama şu anda o genelgede bir engel söz konusu değil" diyerek dünkü tepkileri hak verir biçimde konuştu.
Daha önce Köln'de görkemli binası Erdoğan tarafından yapılan, Dr. Fevzi Cebe'nin başkanlığını 'Avrupa Türk Demokratlar Birliği'nin düzenlediği Berlin'deki olaylı toplantının izlerinin dün Başbakan'ın yüzüne yansıdığı dikkati çekti. Başbakan'ın 'türban' konusundaki hassasiyeti nedeniyle,
toplantıdaki çıkışlar nedeniyle 'dolduruluşa' gelip, kendi ülkesinin bir büyükelçisine beklenmedik tepkisinde haklı olmadığı yorumları yapılıyor.
Başbakan'ın, İslami Holdingler konusundaki yakınmalara karşı çıkışı da çok kişi tarafından haklı bulundu.
Erdoğan ve Merkel'in katıldığı ve iki gün sürecek 'Türk Alman Ekonomik Kongresi'ne beklenen aksine siyaset ve ekonomi dünyasından 1000 dolayında
Türk ve Alman'ın katılması dikkat çekti.
Kongrenin ve Erdoğan'ın, Merkel'le görüşmesinin zamanının uygun olmadığına dikkat çeken Berlin'deki Türkler, "Geçen Perşembe günü Hıristiyan dünyasının en kutsal bayramıydı ve resmi tatildi. Cumayı da fırsat bilenler, Berlin kentini boşalmışlardı; hükümetten neredeyse Berlin'de bir tek Merkel kalmıştı sanki." dediler.
Merkel, iki hafta önce AB sınırlarının yeniden çizilmesi gerekirken "AB'de Türkiye'nin yeri yok" demişti.
Başbakanlık binasında bir saat süren görüşmeden sonra Erdoğan ""Almanya şu ana kadar hep Türkiye'nin yanında oldu" derken, Almanya’nın Türkiye'ye AB konusundaki desteğinin süreceğine inandığını belirtti.
Bütün bunlara rağmen ikil görüşmenin zamanının doğru olmadığı söylenebilir.
Çorlu iyi planlanmalı
ÇORLU’nun nüfusu 300 bini buldu. Yeni kamu binalarına ihtiyaç duyuluyor; çünkümevcut binalar yetersiz kalıyor. Adliye binaları iki ayrı yerde olduğundan hizmetler aksıyor.
Adalet Bakanlığı, yeni bir adalet sarayı binasının yapımı plan ve proje hazırladı, hatta bunu DPT’den de geçti. 9 bin m2’lik binanın ihale aşamasına gelindiğinde, Çorlu Belediyesi ile Adliye mensupları ve Baro arasında ‘plan proje tadilatı’ ve yer değişimi konusunda anlaşmazlık çıktı.
Belediye, yeni binanın Çorlu’nun batısında bir köy yolunda yapılması konusunda ısrar ediyor. Oysa, Adliye’nin yardımcı hizmetleri, emniyet müdürlüğü ve jandarma komutanlığının yeni binaları tamamen aksi istikamette; yani İstanbul yolu üzerinde... Yani iki yer arasında 4 kilometre uzaklık var.
Vatandaşın adliye hizmetlerinin kolaylıkla ve güvenlikle görülebilmesi için bu değişikliğin gerekli olduğunda hemfikir.
Ancak belediyenin kentin dışında bir alanda adliye binasının yapılmasında neden ısrarcı olduğunu anlamak mümkün değil.
Duyduğumuz bazı söylentilerin doğru olmadığına inanmak istiyoruz.
Sorunu Tekirdağ Valisi ve Çorlu Kaymakamı’na anlatıyoruz; "Çorlu’nun gelişme noktası varken, adliye binasını niye bir köy yoluna yaptırıyorsunuz” diye..Plan tadilatı yapılması konusunda 69 avukat olarak belediyeye dilekçe verdik. Ne yazık ki, Belediye Başkanı CHP’li Altan Ersin, talebimizi şu ana kadar Belediye Meclisi’nin gündemine aldırmadı.
Yanlış yapılmaması için CHP Genel Başkan Deniz Baykal’a durumu ilettik,Baykal’ın görevlendirmesi üzerine Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, her iki yeri gördü ve talebimizi haklı buldu. Buna rağmen, halen bir düzeltme kararı çıkarılmış değil. Neden bu konuda açık olunmuyor.
Son CHP mitingi sırasında konuyu Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen’e aktardık, ancak ‘vakit darlığı’ndan pek ilgilenemedi.
Çorlu’da adliyenin, yardımcı hizmet veren emniyet ve jandarma binalarının yanında olmasının gereği olduğu halde, ne yazık ki, böyle önemli bir konuda duyarsız kalındığını görüyoruz.
Hasan ORTA- Tekirdağ Barosu Başkanı
Kolesterol ilaçları alamazsam kriz geçiririm
EMEKLİ Sandığı Genel Müdürlüğü, aldığı bir kararla kolesterol ilaçlarını ödemek için yeni kurallar getirmiştir. Kural şu; 'şu anda tahlil yaptıracaksınız; kandaki kolesterol seviyesi belli bir düzeyin üzerinde ise o kolesterol ilacının ödemesini yaparız. Aksi halde ödeme yapmayız.'
Kalp damarlarında kolesterol değeri yüksek diye rapor almış birisiyim. 5 yıldır bu raporumla düzenli kolesterol hapı kullanarak kolesterol seviyesini normal değerlerde tutmaya çalışıyorum. Şimdi bu kolesterol değerim normal seviyeye indi diye ilacımı kesmemi istiyor Emekli Sandığı... Ben ilacı kestiğimde değer yükselecek ve ben tekrar kalp krizi geçirme riskine gireceğim.
Bütün kalp hastalarının durumu budur.
Bu mantık dışı uygulamanın durdurulmasını bekliyoruz.
Ergun ÖZTÜRK
Bir birlik üreticiyi nasıl yaktı
KARS'tan bir grup önder çiftçi, Türk tarımı ile ilgili çarpıcı bir not göndermişler:
Kars'ta mayıs ayı gelince doğanın uyanışı ile birlikte çiftçiler de
hareketlenir. Uzun ve yorucu geçen kış insanları bıktırmıştır. Ama ne çare ki, bu yaşantı Doğunun makus kaderidir. Tekrar bu uzun kışa girmeden dirliğini toplamak için çabalar, çırpınır, can atar. Çünkü zaman içinde yapılacak işler çoktur. Yıllarca atadan, dededen gördüğü neyse onu yapar, eker-diker-biçer.
2005 mayısında İstanbul'dan hemşehrimiz Dr. Gürbüz Çapan'ın finansmanını sağlayarak buğday ve arpadan başka alternatif ürün olarak yağlık ayçiçeği ve yağlık mısır ektirdi. İlk etapta denenmemiş olmasına rağmen az da olsa 2.500 dekar ayçiçeği, 1.500 dekar da mısır ektirdi Çapan... Tohumunu, gübresini ilacını karşıladı ve hatta sigortasını da yaptırdı.
Ve herkes hasadı bekliyordu. Hasatta verim beklenen üzerinde hatta Trakya ayarında bir rekor ürün gerçekleştirildi. Karslı ayçiçeğinde dekardan 150-300 kg., mısırda da800-900 kilo verim aldı.
Amabir şeyi hesap edememişlerdi; pazar sorunu..
Fırsatçılar bekliyordu bizleri... Bunlardan biri de Karadeniz Birlik'ti. Malı topladıktan sonra ayak oyunları ile fire gerekçe gösterildi. Aldığı 95 tonda %39 fire gösterildi. Tabii üretici yıkıldı. Aynı ürünün bir kısmını Bafra'daki yem fabrikası %5 fire gösterdi.
Karadeniz Birlik'e karşı hak aramak istendi, ancak cevap bile verilmedi. Üreticiye saygılı davranmadı; onu bir daha mısır ve ayçiçeği ekmemeye yemin ettirdi neredeyse.
Ağrı'da, Erzurum'da ve Kars'ta hiç ekim yapılmadı. Ekim yapılmamasının sorumlusu Karadeniz Birlik'tir.
Bunun yerine ne mi ektik?
Çapan'ın başlattığı adımlar, gene de semeresini verdi. Üreticiler bu kez yağlık ayçiçeği yerine 8.000 dekar çerezlik ayçiçeği ve 5.000 dekar da sanayi bitkisi olarak son yıllarda öne çıkan Kanola ekmiştir.
Üreticiye destek olması, fırsatçılık yapmaması gereken bir üretici birliği çiftçinin hakkını yemiştir. Böylece kendi etmiş, kendi bulmuştur.
Paylaş