PaylaÅŸ
146 yıllık Fransız Yetimhanesi diye bilinen -1974'de yangın geçirdi-, Etiler'den inerken Bebek sırtlarında muhteşem bir manzaraya sahip 63 dönümlük alanı 1991 yılında Vakıflar'dan 49 yıllığına kiraladım. 15 yıl sonra inşaata başladım ancak bilen bilmeyenin yaptığı 'kaçak' ve 'ağaç kesiliyor' şikayetlerden çok muzdaripim. Kimse merak etmesin, uygulayacağım 'Bebeköy' projesi ile herkes tarafından tebrik edileceğim. Bir Osmanlı mimarisinin tipik özelliklerini ortaya çıkaracağım. Ve Ağa Han Ödülü'ne aday olacağım.
¦ Yaptığımız iş buradaki 16 tarihi yapıyı restore etmek... Öyle beton bina yapıp, üzerine tahta çakmıyoruz. Ahşap konstrüksiyon hepsi...
¦ Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nün kararıyla yangına karşı yeraltına 1000 tonluk bir su deposu inşa ediyoruz; itfaiyenin girmesi için Beşiktaş Belediyesi yolları yapıyor. Ayrıca yukarı kesimde iki havuz ve iki tenis kortu da bulunuyor.
¦ Her şeyi Anıtlar Kurulu'nun denetiminde yapıyoruz. Her şey iki misli fiyata mal oluyor; projeyi 20 milyon dolara tamamlayacağız.
¦ Ağaç kesmiyor, bakım yapıyoruz. Bu işin başında Türkiye'de 70 milyon ağaç diken İstanbul Orman Bölge eski Müdür Yardımcısı var. Park ve Bahçeler'in kontrolünde ise özel yetiştirilmiş, 8 yaş civarında 600 adet fidan diktik; fıstık çamı, sedir, selvi, kırmızı meşe ve at kestaneleri ile İstanbul'a özgü süs bitkileri...
¦ Yanlış bir iş yapacağımızdan endişe edilmesin. 20 milyon dolar harcıyorum, her şey bir misli fiyata mal oluyor. Otel ve rezidans olarak kullanacağız burasını... Bitişikteki Rum mezarlığı ve ayazmasının temizliğini de biz yapıyoruz. Bu alanları tinercilerden sarhoşlardan kurtardık.
Sonbaharda tamamlayacağız ama rezidanslar gelecek yıl biter.
Benimle uğraşan bazı papazlar, komşular önce çevredeki İpar, Hüsnü Kortel ve Saint Benoit'a ait korulara baksınlar sonra şikayetlerinde ne kadar haklı olup olmadıklarını düşünsünler.
Böyle büyük ve hassas bir projede tabii ki, dozer ve kepçe kullanılacak. Emin olun, araçlarının toz içinde kaldığını ileri süren komşuların araçlarını ve yolu günde iki kez yıkatıyorum.
Kimsenin endiÅŸelenmesini istemiyorum."
Tamer Demir 'cennet mekanı' öyle anlattı ki, Vakıflar'a yıllık ne kira ödeyeceğini sormayı unuttuk.
NakkaÅŸtepe'de faaliyet
¦ NAKKAŞTEPE, Babanakkaş Sokak, Bridge Restoran yanında yapılan (her tarafı çok sıkı kapanmış) inşaat için Boğaziçi İmar Müdürlüğü'ne yapılan başvuruda "Biz orayı biliyoruz, inşaatı durdurduk" deniliyor. Dün saat 08.30'da iki adet betonyer beton döküyordu; inşaat hızlı bir şekilde sürüyor. Söylenenler mi yoksa gördüklerimiz mi doğru?
İsmi saklı- ÜSKÜDAR
Göztepe'ye camide
uzlaÅŸma ihtimali
GÖZTEPE Parkı'na cami sorunun çözümü için Kadir Topbaş ile Selami Öztürk dün bir araya geldi. Konu üzerinde bir uzlaşma sağlanmış izlenimi alındı. Öztürk, caminin parka değil, yine Göztepe'de özel mülkiyete konu olan bir alanda yapılabileceği önerisini götürdü. 7.5 dönümlük konut alanına çevrilmiş şahıs malı üzerinde camiye 2.5 dönüm yer ayrılması düşünülüyor. Topbaş, "Meclis öneriyi değerlendirilebilir" diyerek olabilirliğini dile getirdi.
Bu durumda mülkiyet sorunu çözümlenirse, sorun 'yumuşak' şekilde çözümlenmiş olacak.
Fransızlar Cezayir
anıtından anlar
BİR süre önce Fransızların Lyon'a bir Ermeni anıtı dikmek üzere olduğu haberleri üzerine, Fransızların Cezayir'de yaptığı soykırımı hatırlatan bir anıtın Sultanahmet'e dikilmesini önermiştim. Birçok kişinin desteğini almış idi. Şimdi, Fransızların Lyon'dan sonra Marsilya'ya da bir Ermeni anıt dikmeye hazırlandığını Hürriyet Gazetesi’nden izliyoruz. Böyle giderse Fransa'nın her şehrine bir Ermeni anıtı dikerek bizleri aşağılamaya ve rencide etmeye devam edecekler. Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş'ı göreve çağırıyorum. Belediye Meclisi'nden hemen bir karar çıkararak, Sultanahmet Meydanı'nın en göze çarpan yerine hemen bir Cezayir anıtı dikelim. Fransızlar ancak bundan anlar.
Tolga MÃœFTÃœOÄžLU
Biliyor musunuz
¦ SANAYİ ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un, DPT, EPDK, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nı biyodizel konusunda duyarlı olmaya çağırarak "Biyodizel'e ÖTV konulmasına taraftar değilim" dediğini...
¦ SOLUN iktidarı için solda bir kitle hareketi yaratmayı hedefleyen '10 Aralık Platformu'nun Trakya toplantısını bugün Lüleburgaz'da yapacağını...
¦ BEŞİKTAŞ Belediye Başkanı İsmail Ünal'ın, "Beş yıldır sergilenen "Kurtuluştan Cumhuriyet'e Atatürk" sergisinin Atatürk'ün daha önce görülmemiş 100'den fazla fotoğrafının da eklenerek yarın 15.30'da Çırağan Sarayı bahçesinde törenle açılacağını" bildirdiğini...
MESAJ PANOSU
¦ SAMSUN Bahçelievler Camii'nin minaresine Avea'ya ait olduğu tahmin edilen iki baz istasyonu kuruldu. En üstteki şerefenin her iki tarafına olmak üzere kurulan bu baz istasyonları, dikkat çekmesin diye de şerefenin yapısına uygun bir şekilde montaj yapıldı. Baz istasyonlarının radyasyon yaydığı bilinirken, bunları kurduranların Allah'tan hiç korkuları yok mu?
Hakan BAKKALOÄžLU-SAMSUN
'Asansördeki Başbakan'
'DUYDUK duymadık demeyin dostlar; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da herkesin unuttuğu o asansöre bindi. Ve böylece siyasi hayatının en girift dönemine de girdi" diyor Nazif Okumuş, 'Takvim'deki yazısında.
"Hafıza-yı beşer nisyan ile maluldür" diyen Okumuş, AKP'nin iktidara geldiği günlerde, bazı çevrelerde 'helal olsun' denilen şu sözleri hatırlatıyor:
"Artık yeni bir devir başladı. Başbakanlık önündeki bütün bariyer ve engeller kaldırılacak. Halkımıza açık bir Başbakanlık olacak... Şu koruma ordusu olmayacak. Başbakan'ı halkından koruyan bir anlayış kimin haddine! Böylesi görüntülere asla izin verilmeyecek. Makam saltanatı bitecek. Lüks otomobiller falan alınmayacak."
Nazif Okumuş'a göre, ilk başta asansöre karşı çıkan Başbakan son rahatsızlığı için tedaviye giderken bu asansörü kullandı. (Başbakanlık muhabirleri ise bu iddiayı duyduklarını ancak henüz doğrulatamadıklarını söylüyorlar.)
KORUMA ORDUSU
Başbakanlık 'koruma ordusu' 130'a çıktı; gerçi üç ekip halinde çalışıyorlar; günde 30-35 koruma görev yapıyor.
Ya araçlar... Başbakanlık'ta iki Mercedes makam aracı var; binadan çıkış yapıldığında kendisine üç eskort ve bir cip eşlik ediyor.
5-6 motosiklet eskortluk yapıyor.
Başbakanlığın iki otobüsünden biri MAN ve son gelen TEMSA marka.
Güney Kore'den hediye edilen Hundai marka iki otomobilden biri Emine Erdoğan'a tahsis edilmiş durumda.
Başbakanlığın, TOBB'un hediye ettiği Skorsky marka bir helikopteri de var.
Erdoğan 'merkez' olarak sayılan eski Başbakanlık binasında çalışmaya başladı; tadilat sürerken 'yeni Başbakanlık' binasını da kullandı. Dolmabahçe Sarayı bünyesinde bir mekan İstanbul'daki çalışmaları için Erdoğan'ın hizmetinde.
BAÅžBAKAN'IN FOTOÄžRAFI
Geçen pazartesi gününden beri evinden çıkmayan Erdoğan'ı fotoğraflayabilmek Başbakanlık muhabirlerine göre şimdilik olanaksız. "Ecevit rahatsızlanınca hiç olmazsa kendisi camdan gözükmüş ve fotoğraf çekmiştik. Fakat bugün böyle bir şansımız yok" diyorlar.
Çünkü, Keçiören'deki Subay Evleri önünde kontrolle geçiş veriliyor. Evine yakın çevresinin dışında girmek olanaksız.
Başbakanlık binasındaki asansör, Ecevit'in rahatsızlığı döneminde yapılmış; o dönem AKP'lilerce 'eleştiri' konusu yapılmıştı. Hatta Erdoğan, geçmiş hükümeti eleştirirken "Bakanlar Kurulu, hastanelerde toplanıyor, devlet evden yönetiliyor" diye konuşmuştu.
Açıklamaya göre Erdoğan 'kas tutulması'ndan rahatsız; bunun dışında bir bilgi verilmiyor. Bu nedenle 23 Nisan törenleri ile bugün ve yarınki kongrelere katılamıyor.
Yoğun bir tempoda çalışan Başbakan'a geçmiş olsun derken, biraz da kendisine dikkat etmesini diliyoruz.
İçişleri Bakanlığı, AKUT'a karşı
hiçbir engel olmadığını açıkladı
'DEVLET kurumlarının AKUT'a engel oluyor' (16.4.2006) başlıklı yazıya İçişleri Bakanlığı Basın Müşaviri İbrahim Saraçoğlu bir açıklama göndererek, "Sivil Savunma örgütünün, AKUT'un yurtdışına gönderilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını" bildirdi.
Bakanlığın açıklaması şöyle:
"Yazıda; Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nün AKUT’u 3 yıldır yurtdışına göndermediği şeklinde bir iddiaya yer verilmiştir.
Yurtdışında meydana gelen afetlerde genel koordinasyon Başbakanlık Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından sağlanmakta olup; Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nce, arama ve kurtarma faaliyetlerinde sivil toplum örgütlerinden azami ölçüde yararlanılmaktadır. 1999 Marmara depreminden sonra gerek kamu kurum ve kuruluşları, gerekse yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarınca arama ve kurtarma konusunda faaliyet gösteren 100’ün üzerinde ekip oluşturulmuştur. 7126 Sayılı Sivil Savunma Kanunu'nun 11 ve Ek-8 inci maddeleri ile 6/3150 Karar Sayılı 'Sivil Savunma ile İlgili Şahsi Mükellefiyet, Tahliye ve Seyrekleştirme, Planlama ve Diğer Hizmetler Tüzüğü'nün' 3 ve 25'inci maddeleri uyarınca hazırlanan 'Gönüllülerin Sivil Savunma Hizmetlerine Katılma Esasları Yönergesi' gereği, arama ve kurtarma konusu da dahil olmak üzere Sivil Savunma Genel Müdürlüğü tarafından aralarında AKUT’un da bulunduğu 14, İl Valiliklerince ise 89 sivil toplum örgütü olmak üzere toplam 103 kuruluş ile müşterek çalışma esaslarını belirleyen protokol imzalanmıştır. Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda devlet ve sivil toplum örgütlerinin imkan ve kabiliyetleri seferber edilerek etkin ve süratli bir şekilde görev yapmaları için her türlü önlem alınmaktadır. Bu amaçla, Başbakanlıkça temin edilen uçakların kapasiteleri ve kalkış hava limanları dikkate alınarak yurtdışında arama kurtarma ekiplerinin çalışmaları için değişik sivil toplum kuruluşlarına imkânlar ölçüsünde yer verilmektedir.
1999 Marmara depreminden sonra Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nce afetlere yardım kapsamında, Hindistan, İran ve Pakistan’a, Sivil Toplum Kuruluşları arasından, 17 AKUT, 17 GEA, 15 GESOTİM üyesi ile Genelkurmay Başkanlığı Doğal Afetler Arama Kurtarma Taburu'ndan (DAK) da 22 kişilik bir ekibe arama kurtarma çalışmalarında bulunmak üzere yer verilmiştir.
Açıklamadan da anlaşılacağı üzere, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nce, AKUT’un yurtdışına gönderilmediği gibi bir durum söz konusu değildir.
Anılan sivil toplum kuruluşunun yakınmalarının, hizmet etme arzusu ve heyecanından kaynaklandığı düşünülmektedir."
Antalya'da üç gencin olduğu
otomobil yarışında hata kimde
KENDİSİNİ 'eski Türkiye Otomobil Kulübü üyesi, Ankara bölgesi hakemi, Ankara bölgesi güvenlik sorumlusu ve Ankara bölgesi yarışçısı olarak kendisini tanıtan Metin Özar, Antalya'da üç gencin ölümü ile sonuçlanan 'Türkiye OPET Otodrag Şampiyonası'nda üç gencin ölmesi ile ilgili kaza üzerine dikkatini çeken hataları ve aksaklıkları şöyle anlatıyor:
"Türkiye'deÂotomobil sporları 1960’lı yıllardan beri yapılmakta, o zamanların kısıtlı imkanları ile yarışan Ali Sipahiler, Faruk Sürenler, Engin Serozanlar, Ayhan Tokyaylar, Ali BacıoÄŸlular, Renç Koçibeyler, Emre Yerliciler, Serdar Bostancılar ve daha birçok deÄŸerli yarışçılarımız kısıtlı imkanları ile, güçlü Avrupalı rakiplerine kafa tutuyorlardı.
OÂyıllarda itibaren, otomobil yarışlarında önce insanların güvenliÄŸinin saÄŸlanması esas alınarak çeÅŸitli önlemler alınmış, yarışların kazasız yapılabilmesi için gerekli her türlü çaba sarf edilmiÅŸ, hatta özel güvenlik ekipleri kurularak, o zamanların kısıtlı imkanları ile kar demeden, yaÄŸmur demeden, çamur demeden yarışlarda kolluk kuvvetleri ile beraber görev yapılmış, güvenliÄŸin saÄŸlanamadığı zamanlarda ise tereddüt edilmeden etap iptal edilerek yarışların kazasız geçmesi saÄŸlanmaya çalışılmıştır …
Yıllar boyunca, kulüplerde görev yapan değerli idarecilerimiz ve organizasyonlarda görev alan arkadaşlarımızın kişisel çabaları ve becerileri ile ve en son olarak Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED) kurulmasıyla birlikte, Türk otomobil sporları, sesini daha fazla duyurur hale gelmiştir. Yıllarca emeklemiş olan Türk otomobil sporu, sonunda ayaklanmış, sesini daha geniş kitlelere duyurarak, otomobil sporunun ne olduğunu daha fazla insana tanıtarak yeni yeni yürümeye başlamıştır. T a ki 16 Nisan 2006 pazar günü Antalya’da otodrag yarışlarında yaşanan kazaya kadar...
LASTÄ°K BARÄ°YERLER
Medyadan izlediğim kadarıyla kazanın yaşanmasındaki yapılması gereken yapılmayanları şöyle sıralayabiliriz:
1) Pist çevresinde olması gereken güvenlik şeridi sağlanamamış, pist çevresindeki lastik bariyerler yok denecek kadar az (kaza anını yansıtan kamera çekimlerinde sadece 3-5 lastik fırlıyor havaya, böyle bir kazada yeterli lastik bariyer kullanılsa araç lastiklerin arasına takılıp durur)
2) Y arış sırasında seyirci neredeyse pistin içinde duruyor, olması gerektiği gibi güvenlik şeridinin arkasında değil (yine kaza anı kamera çekimlerinde çok az da olsa kullanılan lastik bariyerler, seyircilerin arasından görünmüyor bile)
 3) Y arış sırasında seyirci güvenliği sağlanamamışken göz göre göre start veriliyor (Basından okuduğum kadarı ile kazadan önce yine güvenlik sebebiyle starta ara verilmiş, ancak güvenlik sağlanamadığı halde tekrar start verilmiştir. Ki bu haberi veren basın, neyse ki starta ara verildiğinde birçok seyirci yarışı bitti zannedip pisti terk etti gibi bir ifade kullanmaktadır)
 4) K azayı yapan otomobil starttan itibaren aşırı yalpalı gelmesine rağmen, o anda pist çevresinde ve yarışa müdahil konumunda olan bayrak hakemlerince, yarışı durduracak olan kırmızı veya siyah bayrak çekilmemiş, ve düz hat takip etmesi gereken, fakat yalpalayan otonun kazaya doğru gidişine seyirci kalınmıştır.
Saydığım birkaç maddelik olması gereken ancak olmayanlar sonucu ne yazık ki gencecik 3 vatandaşımızı kaybettik.
SORUMLU KÄ°M
Kazadan sonra TOSFED kendi içinde soruşturma başlatmış... Ama bu olayda sorumluyu çok fazla aramaya hiç gerek yok.
Düzenlenen her yarışmanın bir yarışma direktörü ve yarışına göre birkaç spor komiseri bulunmaktadır. Bu kişiler, görev aldıkları yarışmanın tüm sorumluluğunu taşırlar. Ayrıca, komiserler ve direktöre bağlı olarak görev yapan hakemler, bayrak hakemleri ve güvenlik görevlileri de bulunmaktadır ve bunlarda direktör ve komiserlerin kararlarıyla yarışmanın gidişini yönetirler.
BirÂyarışın tüm sorumluluÄŸu yarışma direktöründedir. Yarışma direktörü ve spor komiserleri gerekli gördükleri anda yarışı durdurur ve/veya iptal edebilir.
Üzücü kazada, sorumlu sorumsuz direktör, pistin güvenliğini sağlayamadan, seyirciyi güvenlik şeridi arkasına alamadan, en önemlisi olası bir kazada (ki oldu) aracı tutacak bariyerleri oluşturamadan start verdirmiştir.
B öyle bir ortamda start verdirmek, kazaya davetiye çıkartmaktan başka bir şey değildir.
OTOMOBÄ°L SPORUNA BALTA
Bu sorumsuz sorumlu, hem 3 gencecik cana mal olmuş, hem de zorluklarla bu güne getirilmiş otomobil sporunun köküne balta vurmuştur …
Bu arada,Âkazaya sebebiyet veren pilotunda sorumluluÄŸu yok mu?
Tabii ki var!
B ir pilot kendi yarış aracının tüm her şeyinden sorumludur.
S tart aldığı anda, aracında bir gariplik olduÄŸunu sezen, aracı düz çizgide tutamayan pilotun daha fazla zorlamayıp gaz kesmesi, hatta yarışı bırakması gerekir. H atta,Âpistte güvenlik önlemlerinin yeterince alınmadığını gören pilotların, starta itiraz etmeleri, güvenlik önlemleri alınıncaya kadar start almayı reddetmeleri gerekir.
A ma bunların hiç biri yapılmayıp, bir sorumsuzluklar zinciri halinde olaylar gelişip bu noktaya gelinmiş ve 3 tane gencecik can kaybedilmiştir."
Nükleer santral
Karapınar'a kurulmalı
SİNOP, Türkiye'nin en güzel yerlerinden biridir. Nükleer santral yapmayı bırakın doğal milli park olarak ilan edilmelidir. Sinoplu tarihi boyunca devletten bir şey istememiş. Devlet de gelip bir çivi çakmamıştır. Ama devletine her zaman sadık olmuştur. Bunlar göz önüne alındığında Sinoplunun nükleer santral istememe hakkı yok mudur? Çernobil'in acısını Karadeniz halkı hâlâ çekiyor. Nükleer santral illa yapılacaksa Konya Karapınar gibi çölleşmiş bölgeler, bazı sınır bölgeleri ya da santralı isteyen şehir varsa orada kurulmalıdır.
Dr. Gürhan BOZDOĞAN-Soma Devlet Hastanesi
HSYK üyeleri Egesel
gibi davrandılar
ESKİ Savcı ve Senatör Mehmet Feyyat, ilginç bir soru soruyor:
"Savcılar yanlış yapabilir, ceza da alabilir ama meslekten ihracının istenmesi biraz ağır oldu. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) oluşmasını ben savcı iken önermiştim; bunun için 'Yılın Hukukçusu' oldum; sonra da Tabii Senatör seçildim. Ancak bugün bir gerçek vardır, kurul üyeleri Yassıada duruşmalarının savcısı Altay Egesel gibi karar vermişlerdir. Ortada duran soru şudur; Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın acemice hazırladığı iddianamesine koyduğu 'örgüt' iddiasına dönük suçlayıcı ifadeleri nedeniyle Diyarbakırlı işadamı Mehmet Ali Altındağ hakkında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt bu kişi hakkında suç duyurusunda bulunup bulunmayacağıdır. Altındağ'ın 'derin devlet'in adamı olup olmadığı böylece ortaya çıkacaktır."
Beykoz'da sanat 'tamgaz'...
BEYKOZ Belediye Başkanı Muharrem Ergül'ün sanatçı kimliği olan bir başkan. Beykoz'u 'kültür merkezi' yapmak için yoğun çaba gösteriyor.
Dün Anadoluhisar'da 'Beykoz Feridun Karakaya Tiyatrosu'nun temelini attı. Ünlü oyunculardan Metin Serezli, Cem Davran, Mustafa Aslan, Mazlum Kiper
gibi çok sayıda sanatçı dostu, bu mutlu günde yalnız bırakmadılar Ergül'ü...
"Neden Karakaya?.. Kendisi Beykozlu mudur?" diye soruyoruz:
- Hayır... Ama hem geleneksel hem modern tiyatromuzun önemli bir ismidir; ayrıca usta bir sinema sanatçısıdır. 'Cilali İbo' tiplemesiyle hafızalarda yer etmiştir. Bir anket yaptık, kimin adını verelim diye, ayıptır söylemesi benim adım çıktı. Hayır dedim, sonunda Karakaya'nın adını tiyatromuza verdik.
Bizlerin sanatçılara vefa göstermesi gerekiyor, biz bu görevi yerine getirdik. Sanatçıların adları her zaman en üste yazılır. 300 kişilik sadece tiyatro amaçlı salonumuzu Cumhuriyet Bayramı'na yetiştirmeye çalışacağız.
- Sanat kültüre en çok katkı sağlayan başkansınız.
- Bütün belediyeler altyapı yapıyor; ama Türkiye'nin her bakımdan sanattan geçtiğini düşünüyorum. Türkiye’de kültür sanat alanındaki eksikliği
biliyoruz. Türkiye'de bazı şeylerden şikayet ediyorsak bu kültür sanat alanındaki eksiğimizden kaynaklanıyor. Türkiye’de 180 bin kahvehane var buna karşılık saysanız kırk tane tiyatro binası bulamazsınız. Her belediye kendi ilçesine bir tane tiyatro salonu yapmalıdır. Bunun için 26 martta Hilmi Yavuz'a 'Ustaya saygı' gecesi yaptık; geçen 18 nisanda da, 2. ölüm yıldönümünde Feridun Karakaya'yı andık. Konuklara, sanatçının çok sevdiği "Tobleron' çikolatası ikram ettik. Bu tür etkinliklerimiz sürecek.
- Tiyatro topluluğunuz var mı?
- Genel bir kadromuz ile bir çocuk tiyatro topluluğumuz var. Devlet Tiyatrolarını, Şehir Tiyatrolarını davet edeceğiz, bu arada özel tiyatrolarla Beykozluları buluşturacağız.
- Beykoz Deri ve Kundura fabrikasının alanı ne oldu?
- Özelleştirme tarafından satıldı. Planlarda bu bölge turizm alanı olarak gözüküyor, sahipleri ile ne yapılacağını görüşeceğiz.
- Üniversite kurulması için çalışma yapıyordunuz.
- Yerimiz olmadığı için böyle bir olanağımız şimdilik yok. Ancak Dortmund ve Viyana Üniversiteleri ile belediyemiz, Beykoz'un 50 yıllık geleceğini planlıyor. Beykoz ne olmalı; kültür-sanat kenti mi, sanayi bölgesi mi, turizm alanı mı? Ortaya çıkan raporlara göre bir karar verilecektir. Bir konsept ortaya konulurken en doğru hareketin bilimsel çalışmadan geçtiğini düşünüyorum.
PaylaÅŸ