Paylaş
Veto edilen Af Yasası'nın koalisyon ortakları arasında görüş ayrılıklarına yol açtığı söyleniyor. Bu ihtilafın bir yönü de 3167 sayılı kanuna muhalefet yani karşılıksız çek verme suçu.
Devletten alacağını tahsil edemediği için verdiği çekleri ödemekte zorluk çeken gerçek kişiler bu durumda. Öte yandan şirketlerini temsilen çek verenlerin durumu da aynı.
1998 yılının son bir-iki ayına gelinceye kadar çeklerini aksatmadan ödeyenler, ekonomide meydana gelen olumsuz şartlar nedeniyle son birkaç çekini ödeyemediği için, bugün cezalandırılma durumunda kalıyor. Kimileri farklı kişi ve kuruluşlara verdiği 20-30 çek için 20-30 yıl hapis cezası bile alacak. Denilebilir ki, borçlarını ödesinler de kurtulsunlar. Peki bu nasıl olacak? Adam hapse düşerse, nasıl para kazanıp da borçlarını ödeyecek? Şirketlerin yöneticileri -ki bunların da çoğu ekonomik kriz nedeniyle şimdi işsiz durumda- olmayan maaşlarıyla şirketlerinin borçlarını karşılayabilirler mi? Devlet borcunu ödemediğinde herhangi bir yaptırımla karşı karşıya değil. O halde, kendini cezalandırmayan devlet, vatandaşlarına bu cezayı nasıl reva görür?
Karşılıksız çek verenlerin af dışında bırakılmasının bazı avukatların işine yarayacağı açıktır. Barolar Birliği'nin mensuplarını bu şaibe altında bırakmayacak şekilde girişimlerde bulunacağını ummak isterim.
Sayın Adalet Bakanı'na ise karşılıksız çek verenlerin de çocuklarının bulunduğunu kamuoyu adına ayrıca hatırlatırım.
Prof. Özer SERPER-Uludağ Üniversitesi-BURSA
Kira yardımı
GÖLCÜK Tersane Komutanlığı'ndan 4 yıl önce emekli oldum, ucuz diye Burdur'a yerleştim. Ancak, 25 yıllık birikimimle ve emekli tazminatım ile Gölcük'te sahip olduğum tek evimden oldum. Kiracım ise sağ olarak kurtuldu.
Hükümet, kira yardımı konusunda yanlışları düzeltmelidir.
Kira yardımı gerçekte mal sahiplerine neden yapılmıyor. Kiracılara, konut ve eşya yardımı yapılması daha doğrudur.
Nurettin AVCI-BURDUR
Barış'a ve Ümit'e şans
‘Oğlum Barış'ı geri istiyorum. Küçük yaştan beri beste yapar, şiir yazar. O aydın bir genç.’ ‘‘Oğlum Ümit, beş yıldan beri aramızda yok. Düşünen, araştıran sosyal tarafı kuvvetli bir genç o...’’
Bu sözler Barış'ın annesi Ayşe Yıldırım ile Ümit'in annesi Gülter Kanlı'ya ait...
Ege Üniversitesi öğrencisi Barış Yıldırım Buca'da, konservatuvar öğrencisi Ümit Kanlı da Bergama Cezaevi'nde 4.5 yıldır yatıyorlar.
Olayın gelişimini Ayşe Yıldırım'dan dinleyelim:
‘‘12.3.1995'te meydana gelen Gazi olaylarından sonra Türkiye genelinde başlayan operasyonların devamında, 15 Mart'ta İzmir'deki Ege Kültür Merkezi basıldı; müzikle, sanatla uğraşan gençler gözaltına alındı. Bu gençlerin arasında 19'una yeni girmiş oğlum Barış, 20 yaşındaki Ümit ile 14 yaşındaki çocuklar da vardı... 1.5 yıl gibi uzun süren yargılama sonucu DGM, gençleri örgüt üyesi oldukları ve devleti yıkmaya çalıştıkları gerekçesiyle 12 yıl 5 ay ağır hapis cezasına çarptırdı. Avukatlarımızın itirazı üzerine Yargıtay kararı bozdu. DGM aynı kararda ısrar etti. Yargıtay yine bozma kararı verdi.’’
Barış ve Ümit bugün yeniden İzmir DGM'nin karşısına çıkıyorlar.
Anne Yıldırım, şöyle sesleniyor:
‘‘Davanın sonuçlanması için 5 aydır Bursa'da Enis Aras adlı gencin ifadesi alınamıyor. Bu nedenle mahkeme üç defadır erteleniyor. Bursa, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde değil mi? Çocuğumun kokusuna hasret kaldım.’’
Bir ifade beş aydır nasıl alınamaz?
Oğlunu üç aydır göremediğini, Buca Cezaevi'nde 1995'te meydana gelen bir baskında kafasına vurulduğu için göz bebeklerinde sorun bulunduğunu, bugüne kadar da ciddi bir tedavisinin yapılmadığını söylüyor Ayşe Yıldırım... Ne yazık ki, çete üyelerin üç gün bile cezaevi görmediği bir sistemde, gözü yaşlı analar, babalar yıllardır adaletin tecelli etmesini bekliyor insancıllıkla... Bunlar bizim çocuklarımız.
Ne güzeldir usta Refik Durbaş'ın ‘‘Barış koyun çocukların adını /Barıştan yanadır bütün çocuklar’’ şiiri... Yarınki doğum günü kutlu olsun Barış'ın..
Barış'a ve Ümit'e şans diliyoruz.
Türbana karşı özel forma
İLGİLİ makamlardan rica ediyorum. Üniversite ve yüksek okullarda okuyan kızlarımıza türban konusunda destek olalım. Gazetelerde okuduk; Endonezya ve Avustralya'da özel formalar uygulanıp kızlarımızın giyimini düzenliyorlarmış, türbanlı kızların okumalarını kolaylaştırıyorlarmış. Bunun bizde de böyle olması mümkün değil mi? İncelemeye değer bir konu.
Halim GENÇTÜRK-MANİSA
Gölcük'teki asker izin bekliyor
GÖLCÜK Deniz Saha Komutanlığı'nda görevli askerlerin ailelerinden bir grup yazıyor: Çocuklarımız İskenderun'daki eğitimlerinden sonra şubat ayında Gölcük'e geldiler. Deprem felaketini fay hattının üzerinde yaşadılar. En büyük tahribat da Gölcük'te oldu. Çok sayıda askerimiz can verdi. 17 Ağustos'tan beri bu çocuklar dışarı çıkartılmadı, çarşı izni bile yok. Aldığımız bilgilere göre, bazılarının bunalım geçirdiklerini duyuyoruz. Moral bozukluğu içinde büyük sıkıntı yaşıyorlar. Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız'ın, bu çocuklar için 'moral izni' vereceği söylentileri gerçekleşmedi. Deprem bölgesindeki askerlerin erken terhis edileceği yolundaki açıklamaların gerisi gelmedi. Bölgede devlet memurları tayin oldu, halk kaçtı, Donanmamız Marmaris'e gitti... Sayın komutanlarımızdan çadır içinde bekleyen bu çocuklarımız için sevindirici bir haber bekliyoruz.
Paylaş