8 Nisan 2005
<B>TEMEL </B>hak ve hürriyetler için en gerekli olan <B>‘tekzip müessesi’</B>nin nasıl kötüye kullanıldığına dair bir örnek anlatmak istiyoruz: ‘Eminönü’nde neler oluyor’ (8.3.2002) başlıklı yazımızda Eminönü Belediyesi’nde yapılan yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu’na (FP/SP) sormuştuk.
Kibiroğlu gönderdiği ‘açıklamanın’da yazımızın işine geldiği bölümlerine yanıt hakkını kullanırken, biz de kendisinin iddialarını çürütmeye çalışmıştık. Kibiroğlu bununla da yetinmeyerek, hakkımızda 5 milyarlık tazminat davası açmış ayrıca açıklamasının tam metin yayınlanması için İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurmuştu. Hakim K. Meral Yolmaz ise 8.5.2002’de metnin tam olarak yayınlanmasına karar vermişti. Buna avukatlarımız aracılığıyla tekzibin yayınlanmaması için İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne itiraz etmiştik. Ancak itirazımız 28.5.2002’de reddedilmişti. Ve tekzibi mahkeme kararına saygımız gereğince 8.6.2002’de köşemizde yayınlamak zorunda kalmıştık, hem de yazdıklarımızdan daha uzun bir şekilde.
Ancak keser döndü, sap döndü, bir gün geldi hesap döndü.
Son seçimlerde, seçmenlerine günde 3 bin kişilik yemek dağıtan, altın ‘hediye’ eden Lütfü Kibiroğlu, bütün gayretine rağmen 150 oy gibi bir farkla Eminönü Belediye Başkanlığı’nı AKP’li Nevzat Er’e kaptırdı...
Bugün, yazdıklarımızın doğruluğu ortaya çıktı. Kibiroğlu ve 29 belediye çalışanı hakkında, İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ‘ihaleye fesat karıştırmak’tan (TCK 366/2) dava açıldı. (Dosya; 2004/1475). Bu maddeye göre, sanıklar hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Savcı bazı sanıklar hakkında bu cezayı 2 veya 5’er kez arttırılmasını talep ediyor; Kibiroğlu için ise 3 kez...
KİMLER SANIK
Davada Kibiroğlu’ndan başka aralarında SP’nin (geçen dönem ve) şimdiki Meclis üyeleri Metin Şayır (SP İlçe Başkanı), Av. Muhammed Kaynar, Sebahattin Topkar; eski meclis üyeleri Cemal Karakaya, Hasan Birkan, Osman Savul, Serdar İnan, Sait Ekrem Yapıcı ile belediyenin 21 personeli hakkında istenen cezaların toplamı böylece 15’er yılı buluyor.
13.4.2005’de başlayacak davaya CHP Eminönü İlçe Başkanlığı müdahil olarak katılacak. Dava nedeniyle tedirgin olan belediyenin ‘kilit’ personelinin yargılama öncesinde yasal ve etik anlamda görevden alınıp alınmayacakları merak konusu oluyor.
2. DAVA DA AÇILDI
Mülkiye müfettişi Nevzat Özgül’ün raporuna dayanılarak Savcı Kemal Çalışkan’ın hazırladığı iddianamede, o zaman sık sık gündeme getirdiğimiz Sultanahmet’teki ‘Ramazan Etkinlikleri’nin usulsüz olarak (kağıt üzerinde) belediyeye ait Emin Lt. Şti’ye; Sağlık Merkezi ve Cincispor Spor Tesisleri’nin de ihale edilmeden yandaşlara usulsüz verildiği belirtiliyor.
Bundan başka yine yazdıklarımızı içeren imar yolsuzlukları ve usulsüz atamalarla ilgili olarak 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 2. bir dava daha açıldı. TCK’nın 240. maddesinden yargılanacak sanıklar arasında Kibiroğlu ve dört belediye görevlisi bulunuyor.
Sormak gerekmiyor mu?
Müfettiş raporları ve savcılık iddianameleriyle belgelenen bu yolsuzluk ve usulsüzlük yazılarımızın gerçek olduğu bir kez daha kanıtlanırken, Kibiroğlu’nun biraz da propagandaya dönük ve gerçeklerden uzak ‘tekzip’ini ne için yayınladık o zaman?
Köşemizi haksız yere işgal eden ve ettirenler hakkında bizim ne yapmamız gerekiyor?
Koç, Rusların niye geldiğini bilmiyor
KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığının ‘taze’ bakanı Atilla Koç’un, Ruslara ‘görgüsüz’ demesine karşılık ‘tarziyelerini’ (özür dileme) bildirse de, valilik, kaymakamlık yapmış 33 yıllık bir bürokratın affedilecek yanı yoktur. Hem de, ilk resmi gezisini Moskova’ya yapmasına ve Puşkin, Dostoyevski okuduğunu söyleyen bir kimsenin...
Bakan Koç, bakanlık arşivine bakarsa geçmiş hükümetler döneminde ‘Turistler, Türkiye’yi neden tercih ediyor?’ anketini görebilir. Hatırladığımız kadarıyla burada Rus turistler yanıtlarında Türkiye’yi tercih nedenleri olarak ‘deniz, güneş, yemeği’ gösterirken, özellikle şu hususu öne çıkarmışlardı:
‘Öbür ülkelerin hiç birinde rastlanmayacak şekilde kendimizi daha rahat hissediyoruz. Özellikle Avrupa ülkelerinde bizlerle ilgili komünist dönemden kalma önyargılar, küçük görme, aşağılama eğilimleri hissediyoruz, onlardan rahatsız oluyoruz ama Türkiye’de değil...’
Bakan, ‘soğuk savaş’ dönemini anlayışını aşamamış olacak ki, ‘kahve sohbeti’nde bu sözleri karşısında, cumartesi akşamı Antalya’da bir araya geleceği 700 Rus operatörüne; pazartesi akşamı da Ankara’ya davet ettiği 1961’den sonraki hükümetlerde görev yapan 38 Kültür ve Turizm Bakanı’na ‘Bütün bunlara şakacı zihniyetim neden oldu’ mu diyecek? Bakanlardan kaçının bu davete icap edeceği bilinmez ama Erkan Mumcu’nun gitmeyeceği kesin...
Rezervasyon iptalleri olursa Bakan Koç istifa edecek midir? Başbakan neden suskun kalmaktadır?
Aman dikkat
BAYRAK olayı ile herkes üzüldü... Ama birileri bir şeyleri kaşımaya devam ediyor.
AB kapısında herkesin aklını başına alıp tahriklere kapılmaması gerekiyor. Herkes kendi adaletini oluşturursa, ‘çıldırtan öfke’ bizi başka yönlere götürebilir. Çünkü herkes pimi çekilmiş bomba gibi. Y.B.
Akaryakıt fiyat farkı yakıyor
BEN akaryakıt alım-satım işleriyle uğraşan, resmi dairelere akaryakıt veren bir firmanın sahibiyim. 1 Ocak’ta yürürlüğe giren akaryakıtta serbest piyasa döneminden dolayı yaşadığımız sıkıntılarımızı dile getirmek istiyorum. 2004 Aralık ayında girdiğimiz ihalelerin şartnamelerinde ‘Fiyat farkı verilecektir’ deniyordu. Yalnız ihaleyi aldıktan sonra sözleşmeye ‘Fiyat farkı verilmeyecektir’ diye hüküm koyuldu. Sözleşme yapmadığımız takdirde teminatımızın yanacağını ve kamu ihalelerinden yasaklanacağımızı söylediler ve mecburen sözleşme yaptık.
1 Ocak’ta perakende fiyatı 840.000 TL olan kalorifer yakıtının bugünkü fiyatı 1.025.000 TL’dir. Kilo başına 185.000 TL zarar etmekteyiz. Yani yüzde 15.3 zam geldi ve hálá biz 840.000 TL’den mal veriyoruz. Sizce bunu hak ediyor muyuz? Yolsuzluğun mevcut yasayla çıkması normal değil mi, firma dürüst olabilir mi?
Serdar KILIÇÇIOĞLU MERSİN
‘Emet’ olayı soru oldu
KÜTAHYA Emet’te, Öğretmenevi’nde Hürriyet Gazetesi’nin, erotik resimler bulunduğu gerekçesiyle yasaklandığı konusunda köşemizde çıkan olay, TBMM gündemine taşındı. CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi vererek iddiaların doğru olup olmadığını sordu.
Baloğlu, bakanlığın bu ve benzer uygulamalarla ilgili olarak öğretmenevi müdürlüklerine bir talimat verilip verilmediğini de sordu.
Saygı bekliyorum
ERZURUM Ticaret ve Sanayi Odası’nda düzenlenen ‘Doğalgaz Piyasası Bilgilendirme Toplantısı’nın soru-cevap bölümünde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanı Yusuf Günay’a cevaplandırması için sorular yönelttim.
Bunlar; otogaz zamlarının çok olduğunu, aynı durumun doğalgazda da olup olmayacağı... İthal kömürün ısı veriminin 650 k cal/kg olması gerekirken, Rusya’dan gelen kömürlerin neden 8000-8500 k cal/kg ısı veriminde olduğu, bu durumda vatandaşa gerekli uyarının yapılıp yapılmadığı... Rus lider Jirinovski’nin ‘Mavi Akım projesinde doğalgaz vanasının ne kadar açılacağı benimle iyi geçinmesine bağlı’ diye neden konuştuğu... Doğalgaz hatları döşemesinde kalitesiz malzeme kullanıldığı, bu nedenle altyapıların berbat olduğu idi.
Ancak bu sorularıma yanıt alamadım. Böyle bir saygısızlık beklemiyordum.
Erdal DEDEOĞLU- Y.Makina Mühendisi, Ekonomist
GÜNÜN SÖZÜ
‘Siz ülkenin şerefini koruyun, o sizin geleceğinizi korur.’
(‘Ey Vatan’ adlı kitabın yazarı Osman Pamukoğlu.)
Biliyor musunuz
ERKAN Mumcu’nun AKP’ye gelirken üç arkadaşıyla birlikte elinden tuttup milletvekili seçtirdiği 1 numaralı ‘dava arkadaşı’ Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in hala AKP’de kalmasının merak konusu olduğunu... EDİRNE Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 2 Nisan’da Anadolu Gençlik Vakfı’nın Edirne Halkevi’nde düzenlediği ‘Kuran Ziyafeti’ ile ilgili yazıları ihbar kabul ederek adli soruşturma başlattığını; bir kamu alanında dini bir toplantının yapılması nedeniyle CHP Milletvekili Nejat Gencan’ın konuyu Meclis gündemine taşıyacağını...
Yazının Devamını Oku 7 Nisan 2005
<B>GEÇEN </B>gün <B>‘Biliyormusunuz’ </B>köşemizde yeralan bir konunun arkasında bakın neler varmış... <B>‘Bu da yapılır mı?</B>’ denilecek türden bu olay, kamu mallarının nasıl rant pazarına çıkartıldığının bir örneğini gösteriyor. Kamu mallarının nasıl kiraya verileceği yasalarla belli esaslara bağlandığını hatırlattıktan sonra konumuzu anlatalım:
SSK Vakıf Gureba Hastanesi’nde ‘kaçak yapı’ olan iç kantin, Başhekim tarafından TMS adlı bir şirkete kiraya veriliyor; tarihe dikkat ediniz, hem de hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na devredileceği 19.2.2005 tarihinden tam bir hafta önce... Buraya kadar olanlar için ‘bunlar olagan şeyler’ sayılabilir ama öyküsü uzun.
11 şubat tarihli kira sözleşmesinde, sadece ‘kantin’ sözcüğü yeralırken, bu özel şirketin aynı zamanda hastane otoparkını da işletmeye başlaması dikkati çekiyor. Başhekim’in buna seyirci kalması nedeniyle çeşitli söylentiler ortaya atılıyor.
Elimizdeki belgelere göre, içkantin ihalesiz ve ilansız bir şekilde aylık 10.5 milyar liraya beş yıl süreyle kiralanmış... Nitekim, vergi dairesine verilen kontratta bu miktar doğru şekilde yer alıyor. Ancak Fatih Belediyesi’ne verilen kontratta ise aynı yerin kirası 9 milyar olarak gözüküyor. Ayrıca her iki kontratta hiç bir şekilde, ‘otopark’ ibaresi bulunmuyor.
Ancak, TMS firması içkantinin dışında hastane otoparkı (10 dönüm) ile hastane bahçesindeki ikinci bir kantini işletmeye başlıyor. Otopark ve ikinci kantinle ilgili sözleşme olup olmadığı ise bilinmiyor. Gureba, şu anda Sağlık Bakanlığı’na geçtiğine göre, hiçbir hastaneden alınmaması yolunda genelge olmasına rağmen nasıl otopark ücreti toplatıldığı dikkat çekiyor. Çünkü, sadece otoparkın aylık gelirinin 150-200 milyar, kantinlerle birlikte bu gelirin en az 300 milyar lirayı bulduğu öne sürülüyor.
Yine bir soru ortaya çıkıyor:
2000 yılı sonunda Vakıflar ile SSK arasındaki kira protokolünde; ‘Vakıflar’ın izni olmadan hastane ve müştemilatı ile ilgili 3. şahıslar ile herhangi bir protokol hizmet devri ve sözleşme yapılmayacaktır’ hükmü yeralıyor. Bu hükme rağmen, Başhekim nedense Vakıflar’dan izin alma gereğini duymuyor.
Gureba Başhekimliği’nin sorumluluğunda olan ve kamu malı olan bu yerleri, TMS şirketine kim kiraladı dersiniz?
Kiralayan SSK Vakıf Gureba Eğitim Hastanesi Spor Kulübü Derneği Başkanı ve Gureba Başhekimi Doç. Dr. Nedim Sabancı... Nedense kira kontratında ismi bulunmuyor, buna karşın imzası var. Bu konuda, Vakıflardan izinsiz olarak ihalesiz ve ilansız olarak Devlet İhale Kanunu’na aykırı bir şekilde TMS şirketine kiralanmasında bir çıkar ilişkisi kuşkusunu doğurmuyor mu?
Dileriz, hastane personeli arasında konuşulanların aksine bu ilginç ‘ihale’de birilerine çıkar sağlanmamıştır?
İstanbul Milletvekili Murat Başeskioğlu’nun (Kastamonulu), Başhekim Nedim Sabancı’nın (Kastamonulu), Bakan danışmanı İlyas Yılmaz’ın (Kastamonulu), AKP İstanbul İl Başkan Yardımcısı (mali işler) Kemal Akar’ın (O da Kastamonulu), Fatih Belediye Başkanı AKP’li Dt.Tabibi Mustafa Demir’in, Vakıflar Bölge Müdürü Adnan Ertem’in ve Vali Muammer Güler’in bütün bu gelişmelerden haberleri var mıdır acaba? 5283 sayılı kanun gereği ‘devir’ dışı kalan Vakıf Gureba Hastanesi’ni geri alması gereken Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt bu rant olayı için ne düşünüyor?
Vakıfnamesinde ‘bedduası’da bulunan Bezm-i Alem Valide Sultan’ın fakir-fukaranın sağlığı için kurdurduğu Gureba için son sözü kim söyleyecektir?
Gökyüzü melekleri
DÜNKÜ yazılarınız çok acı verici... Eflani Kuş Cenneti’nin başına gelenleri okudum, üzüldüm. Ben kuşları çok seviyorum; öbür hayvanları da... Ben fabrikalara karşı değilim. N’olur bunlar, böyle güzelliklerin yanına yapılmasın. Kıraç, verimsiz topraklar varken, niye bu güzel yerlere göz dikilmesin, anlamıyorum.
Selma ALTINEL
‘Aşırı uçmam’
DYP İstanbul İl Başkanı Faik İçmeli’den: ‘Pazar günkü kongrede konuşmam sırasında 32 ilçe başkanının sahnede arkamda yeralmalarını ‘Faik İçmeli uçmaya başlamış’ değerlendirmenizi saygıyla karşılıyorum. Ancak kendi aralarında ortak bir karar vermişler. Bunu birliktelikteki bir güç görüntüsü verme isteği dışında bir düşünce ile hareket etmediklerini kendilerinden dinleyebilirsiniz. Ayrıca kendimi aşırı uçuşlardan sakınma yolunda sürekli olarak kontrole tabi tuttuğumu bilginize sunmak isterim.’
Sağlık ordusunun ağır askerleriyiz
‘SAĞLIKTA Kadrolaşma’ (5.4.2005) başlıklı Erzurum’dan uzman doktorların yazdığı ve il sağlık müdürlüklerine pratisyen hekimlerin atanmasına dönük eleştiriye, birçok pratisyen hekim tepki gösterdi.
Erzurum Sağlık Ocağı’nda görevli bir pratisyen hekim şöyle diyor:
‘Yazınızda sağlık müdürlüğünün tecrübesiz toy elemanlarla istihdam edildiği konusunda haklı olabilirsiniz. Ancak yıllardır kendi tercihimle sağlık ocağında pratisyen hekim olarak çalışıyorsam ben bu camianın emektarı olamaz mıyım? Kaldı ki idareci olmak gibi bir düşüncem yok. Siz uzman hekimlerin, Tıp Fakültesi okumuş her hekimin insan sağlığı hizmetinde bulunabileceğini ve eğer tecrübeli ise pratisyen dahi olsa idareci olabileceğini bilmenizi isterim.’
Dr. Özgür Önal ise kendilerini sağlık ocaklarının ‘ağır askerleri’ olarak nitelendirip ‘Yıllardır bu ülkenin evlatlarının kızamık, boğmaca, difteri gibi hastalıklarından korunmasını sağlıyoruz. Koruyucu hekimler uzmanlıkla pek bağdaşmaz. Uzmanlar muayenehanelerinde hastalarını görsün, paralarını konuşsunlar. Her yıl yeni bir ev alsınlar, ciplerini değiştirsinler. Biz ülkemizi, halkımızı, çocuklarımızı seviyoruz ve bu işe gönül verdik’ diyor.
Dr. Hakan Kaya (Konya): ‘Pratisyen olan bizler eleştirileceğine sağlık sektörünün kanayan; gereksiz tahlil, gereksiz ilaç, gereksiz ameliyat, malzeme, mesaiye devam etmeme gibi bir yığın sorununa çözüm bulsunlar önce.’
Dr. Naci İşoğlu (Antalya): ‘Ben 20 yıldır hekim olmanın ötesinde pratisyen olmanın onurlu yükünü taşıyorum. Anlamını bilmeyenlere hatırlatırım, tüm koruyucu sağlık hizmetleri dışında hastanelerde meydana gelen yığılmalardaki yüzde 90 hastanın tedavisini yapabilecek bilgi birikimine sahip olan bizleriz.’
Dr. Murat Derin (Bursa): ‘Uzman ve pratisyen hekimler arasında mesleğin yazılmamış kurallarından olan bir hiyerarşi ve saygı vardır. Ama bunu askerdeki ‘general, albay-acemi rütbeli’ ilişkisine dönüştürmek olsa olsa bir kompleksin ifadesidir. Olayın uzman-pratisyen ayrımına dönüştürülmesi, zaten çarpık bir yapılanma içinde süregelmiş olan sağlık sistemimize zarar verir.’
Otelimizi kurtarın
KIRGIZİSTAN’da yaşanan olaylardan herkesin haberi var ama Türk işadamlarına ait Bişkek Pınara Oteli buradaki bazı kişiler tarafından gasp edildi. 12 gündür istedikleri gibi işletiyorlar ve buna kimse, hatta Türkiye dur diyemiyor. Otel bir Türk oteli ve bizi temsil ediyor. Otelimiz şu anda gaspçıların elinde. Lütfen bunu birilerine iletin.
Birilerinin bazı şeylere göz yummaması gerekiyor... Biz Türküz ve Türk Devleti’nin her zaman arkamızda olduğundan emin olmalıyız.
Erce CEMRE
Erdoğan’a Demirel’den anımsatma
‘HOW to lie with statisticst’; 2004 yılında çok satan kitabın adı. Türkçesi ‘İstatistiklerle nasıl yalan söylenir’. AKP hükümeti istatistikler yayınlatıyor. Milli gelirimiz 4.500 dolara çıkacak.... İşçi, memur, emekli, dul yetime ortalama 26 YTL günlük zam... Kaşarlı simit parasına yetmiyor. Köylü fakirleşti; ekemiyor, ilaç, gübre ve mazot pahalı. 70 milyonun 60 milyonu bu grupta... Farkında olmadan zenginleştiler mi yoksa?
‘At Martini Dramalı Hasan’; Selanik Drama’da gerçek bir halk kahramanıydı. Fakire, zenginden alıp verirdi; fukara babasıydı.
2005 bütçesinde aileleriyle 30 milyon işçi, memur, emekli, dul, yetime ayrılan sadece 38.1 milyar YTL. Rantiye yani faize 56.5 milyar YTL; acaba kimlerin geliri yükseliyor? Bütçe bu işin aynası. Anlayana. Cari açık ancak sıcak parayla karşılanabiliyor. Fakir fukara, garip guraba diye halkın oyunu alanlar halkı unuttular. 4 milyon genç işsiz, beyaz yakalı ve okumuş. Düne kadar TÜFE, şimdi oldu ÜFE. Milleti tufaya getirdiler.
Sayın Süleyman Demirel’in bir konuşmasında, ‘Sayıları çarpıtmayın... Sonra o sayılar döner sizi çarpar’ dediğini Sayın Erdoğan’a hatırlatırım.
Necmettin DÖNMEZ
Yanıt arıyorum
EKONOMİDEKİ durgunluğun adı stagflasyondur. Var mı başka iddiası olan?
ESKİ Dünya Başkanı Başkanvekili Atilla Karaosmanoğlu, AB başmüzakerecinin atanması için işadamlarını hükümete baskı yapmaya çağırmış.
Ben de diyorum ki, ‘Lozan görüşmelerinde Lord Curzon’a, taleplerimizi kabul etmezseniz savaşa devam ederiz’ diyecek yürekli kişi var mı?
Ekonomideki durgunluğun adının stagflasyon olduğunu telaffuz edecek ekonomi uzmanı yok mu?
N. KAPTAN-ANKARA
MESAJ PANOSU
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi’ne; Pendik’te oturduğumuz apartmanın çevresindeki bazı apartmanlarda yola girme, saçakaltı gibi kaçaklar yapılıyor. Pendik Belediyesi söz vermesine karşın iki aydır el değdiremiyor. Belediyedeki bazı tanıdıkları tarafından korunuyorlar; Erol Kaya’nın bile bu işe gücü yetmeyeceği söylenerek bunu ancak Büyükşehir halleder, deniliyor. Anlayacağınız kayırma devam ediyor.
Karadeniz apartmanı sakinleri-PENDİK
YÖREMİZDE (Hatay-Reyhanlı) yaşayan çoğu çiftçi, ürün desteklemeden yararlanamıyor. Çünkü çoğunun tapusu yok. Daha önce neden yararlandırıldı? Doğrudan toprakla uğraşmayan bu olanaktan yararlanamazsa bu çiftçinin bitmesi anlamına gelir. Tarım Bakanlığı bize gerekli duyarlılığı gösteremez mi?
İbrahim CEMİLOĞLU
AKSARAY İl Emniyet Müdürlüğü’nde görevli, 20 yıllık GESAM üyesi ressam polis memuru Bayram Ersoy, ‘Polisin Sevgi Dünyasından Renkler’ isimli 8. yağlıboya resim sergisini, 8-14 Nisan tarihleri arasında Aksaray Belediyesi Sergi Salonu’nda açıyor. www.bayramersoy.com
OSMANGAZİ Belediyesi’nin, önceki gün başlayan ‘Osman Gazi’yi Anma ve Fetih Haftası’ 10 Nisan’a kadar sürecek.
Yazının Devamını Oku 6 Nisan 2005
<B>FRANSA’</B>nın <B>Hint Okyanusu</B>’ndaki <B>Runion Adası</B>’nda yaşayan ve <B>Düzce</B> yöresinin insanı olan <B>Cabir Baş, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’</B>ye 14 bin km. uzaktan çok önemli bir çağrıda bulunuyor: ‘Düzce’nin Gölyaka ilçesi belediyesinin kullanımında olan fundalık, çimenlik, mera ve halkın piknik alanı olan Hazine arazisine söylendiğine göre bir fabrika kurulmak üzere.
Yanılmıyorsam, Fransa’daki Camarque sulak alanlarından sonraki ikinci önemli kuş göç yolu üzerinde bulunan Efteni Gölü kuş cennetinin hemen 1.200 metre yakınına kurulması kararlaştırılmış ve Bakanlığınızdan izin alınmış olan bu fabrikanın kurulacağı saha ve civarı kışları göçmen kuşlarının yemlenme sahası, yazları ise kalanların üreme bölgesidir.
Koskoca Düzce Ovası’nda fabrika kurulacak başka alan yok mu ki, önemli bir kuş rezervi sahasına izin veriliyor? Kurulacak fabrikanın araçlarının gürültüsünün, geceleri yanacak ışıklarının kuşları ürküteceğini bakanlığın ilgili uzmanları algılayamıyor mu?
Gölyaka’nın AKP’li Belediye Başkanı, size bir emrivaki mi yaptırdı yoksa?
Hangi AB ülkesinde kuş cenneti yakınına fabrika kuruluyor? Ankara’ya 250, İstanbul’a 210 km. mesafede olan ve bir benzeri de bulunmayan bölgeye verilen iznin mutlaka iptal edilmesini öneriyorum.’
Aksi halde Cabir Baş ne yapacak biliyor musunuz?
‘Dünyadaki tüm çevre kuruluşlarını ayağa kaldıracağım.’
(Tel: 0033 692 612 453)
Halk Eğitim’de ‘Kuran ziyafeti’
EDİRNE’de geçen cumartesi günü Anadolu Gençlik Vakfı Edirne Temsilciliği ‘Kuran Ziyafeti’ adı altında bir program düzenliyor.
Yer neresi mi; Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Halk Eğitim Merkezi’nin kültür salonu.
Salona sadece kara çarşaflı ve türbanlı kadınlar alınıyor. Erkekler ile birlikte gazeteciler ilk anda dışarı çıkartılıyor. Tepki üzerine gazeteciler kısa bir süre içeri alınmak zorunda kalınıyor.
Programa, dünya çapında düzenlenen Kuran-ı Kerim okuma yarışmalarında birinci olan İranlı Parisa Mücerret, Şeyma Şenkiyani, Endozenyalı Nur Hidaye Süleyman ve Mevette Abbas katılıyor.
Bu arada Necmettin Erbakan’ın cep telefonu aracılığıyla salondakilere hitap ettiği öğreniliyor; daha sonra kuran okunuyor.
Devletin Halk Eğitim Merkezi’nde böyle bir toplantıya kim izin veriyor?
O anda Edirne Valisi Nusret Miroğlu komşu ülkelerde bulunduğundan resmi kurumlardan farklı sesler çıkıyor. Ancak iznin Vali Yardımcısı Levent Güçal tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’nın görüşü alınarak, zaten böyle bir yetkinin Valiliğin iznine tabi olduğunun kendisine belirtilmesi üzerine verildiği söyleniyor. Valiliğin sorusu üzerine polisin araştırması sonunda ilgili derneğin, ‘siyasi’ olmadığını bildiriyor. Müftülük çevrelerinden ise ‘Bunlar Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle CD, kaset, kitap gibi işin ticaretini yapanların bir toplantısı olduğu öğreniliyor. Böyle bir toplantıya sıcak bakmayan bir din adamının sözleri şöyle:
‘Dünyada Kuran-ı Kerim’i en güzel okuyan Mısırlılar ve Türklerdir. İranlı ve Endonezyalılar hiç ehil değillerdir.’
Peki bu iznin hangi amaçla verildiği ortada kalıyor. Ama laik ve Cumhuriyetçi çevrelerde bu durum tepki yaratıyor.
CHP Edirne Milletvekili Nejat Gencan, siyasi bir örgütün (SP) desteği ve bunun genel başkanının (Erbakan) desteğiyle devletin resmi bir kurumu olan Halk Eğitim Merkezi’nde yapılmasını ‘kabul görür bir davranış’ olmadığını belirterek şunları söylüyor:
‘Mersin’de yaşanan olayların henüz daha sıkıntılarının atlatılmadığı ülkemizde, şimdi de Edirnemiz’de yaşayan bu olayla hoş olmayan görüntülerin yer alması, toplumu geren, sıkıntı yaratan davranışların sergilenmesi, ülkesine ve Cumhuriyet’e bağlı duyarlı vatandaşlarımızı derinden üzmüş ve yaralamıştır.’
Bakalım daha neler göreceğiz?
Hürriyet’e tahammül edemeyen o kafa
EMET (Kütahya) İlçesi’nden bir grup öğretmen yazıyor:
‘Isparta’daki kitap yasaklama kararından sonra ilçemiz Öğretmenevi’nde Hürriyet gazetesinin alımı yasaklandı.
Kararın Öğretmenevi Yönetim Kurulu tarafından alındığı ve ‘Hürriyet’te erotik resimler bulunduğu’ gerekçesiyle gazete takımından çıkarıldığını öğrendik.
Öğretmenevi’ne Hürriyet, Sabah, Milliyet, Zaman ve Tercüman gazeteleri geliyordu. Son kararla Hürriyet’in yerine Türkiye alınmaya başlanmıştı. Öğretmenevi Yönetim Kurulu Başkanı olan Bilal Şen aynı zamanda İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü yapıyor.
Bilal Şen’in eşi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Emet Meslek Yüksek Okulu’nda muhasebe bölümü derslerine türbanlı olarak giriyor.
Bunların Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK tarafından bilinmesini istedik.’
Petrol zulmü
BAŞBAKAN dünkü demecinde petrol fiyatlarının kendilerinin dahilinde olmadan arttığını, milletin bilmesini istediğini söylüyor.
4 Nisan tarihli Hürriyet’te sevgili Erkan Abi,‘Hafif ticari araçlara vergi sürprizi’ başlıklı haberinde, hükümetin nasıl zalimce vergi aldığını açıklıyordu.
Soruyorum! Acaba bu ve benzeri olaylar mı hükümetin haberi olmadan yapılıyor! Bizi kim yönetiyor Allah aşkına... Ama zulmün arşa dayanmasına az kaldı. O, arştan bir geri döndü mü, ne kuru bırakır, ne yaş!
Muhammet Mustafa MAHMATOĞLU
Mesaj panosu
GÜNGÖREN Hizmet Vakfı Hastanesi’nin altındaki mezarlığın karşısındaki dürümcüden bütün semt halkı muzdariptir. AKP’nin mezarlıklara hiç saygısı yok mudur? Gece buradaki trafikten bıktık. Deprem için ‘mostralık’ yapılan örnek Kütükevi nasıl restaurant oldu? Nasıl bir rant sağlandı? H.A.
BAHÇELİEVLER Belediye Başkanı Osman Develioğlu’ndan; Yazınız üzerine Çalışlar Caddesi, No: 40’daki inşaatın demirlerinin kaldırım işgaline son verilmiştir. Kaldırım işgalleriyle mücadelemiz sürdürülmektedir. Kaldırımlar, yayalarındır.
MİLAS-Kazılkıbucak köyüne bağlı İnceburun ve Karakol Burnu arasında muhteşem güzellikte bir koy bulunmaktadır. Koyun çevresi çam ve zeytin ağaçları ile çevrilidir. Bu koya yazın Didim’den günübirlik turist tekneleri gelmektedir. Şimdi bu koya bir balık çiftliği kurulmakta. Buraya balık çiftliği kurmak yapılacak en son şeydir. Çiftliğin kurulması için acaba Çevre Bakanlığı’ndan, Turizm Bakanlığı’ndan izin alındı mı?
GÜNÜN SÖZÜ
‘(AB) Başmüzakerecinin atanması için işadamları hükümete baskı yapmalı.’
(Dünya Bankası eski Başkan Vekili, eski Bakan Attila Karaosmanoğlu)
Yazının Devamını Oku 5 Nisan 2005
<b>‘ANNEM </B>köyden telefon etti, sitemler yağdırdı, ‘Hükümet ülkeyi iyi yönetemiyor. Baksana hayvanlarımız para etmiyor oğlum’ dedi.<B> </B>Bu sözlerine kalbim buruldu. Ayrıca Sayın Başbakan’ın Erzurum’da çiftçilere ‘Yan gelip yatıyorsunuz’, işçilere de ‘İşinizi kendiniz bulacaksınız’ demesi beni çok etkiledi. O nedenle ben de AKP’den istifa ettim; ülkeyi PKK belasından kurtaran Mehmet Ağar’ın genel başkanı olduğu DYP’ye, yuvama dönüyorum. Ağar, aynen 1950’de Menderes’in iktidar olduğu gibi iktidara gelecektir.’
Bu konuşma DYP’nin önceki gün, şimdiye kadar en kalabalığı sayılan İstanbul İl Kongresi’nde Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan tarafından yapılıyordu. AKP’den istifa kararı verdiğinde arkadaşlarının arkasından yaka paça durdurulmaya çalışılan milletvekili olan Özdoğan, ‘AKP’nin iki yüzü var; biri şefkatçi, diğeri de dehşetçi... Maalesef iktidar 2.5 yıl içinde dehşetçi yüzünü gösteriyor’ diyordu. DYP’nin eski ve yeni milletvekilleri ile eski ve yeni yöneticilerinin hemen hemen tümüne yakını kongreye gelmişti; görebildiklerimiz kadarıyla Hüsamettin Cindoruk, İsmet Sezgin, Necdet Menzir, Oğuz Tezmen, Nüzhet Kandemir, Celal Adan, Nevzat Ercan, Hayri Kozakçıoğlu, Saffet Bedük ve Kemal Kabataş gibi ağır isimler vardı. Kongrede en büyük alkışı ‘tanıtma’lar arasında Kamer Genç alıyordu. 20’ye yakın il başkanı da kongreyi izliyordu.
AĞAR’IN İSTANBUL PROJELERİ
Mehmet Ağar, 50’ye yakın il kongresine gitmiş; Anadolu’yu turlayıp duruyor. Konuşmasında iktidara yönelik en ağır eleştiriyi ‘Büyüme hormonludur, ekonomik politikalar karşısında faaliyete geçen gasp ve kapkaç, düşük yoğunluklu isyandır’ sözleriyle yaptı.
ANAP’ın başına geçen Erkan Mumcu kadar ağır eleştiri yapmadığını hatırlattığımızda, ‘Parti yeni havaya giriyor, ısıtıyoruz şimdi. Siz 14 Mayıs’taki büyük kongremizi izleyin; Türkiye’nin en büyük kongresini yapacağız, neler söyleyeceklerimi dinleyin. Artık baraj meselesi yok; hedef iktidar olmak’ dedi.
Ağar’ın, İstanbul’a parti olarak çok önem verdiği anlaşılıyor. Kadınlara yönelik mesajlar veriyor. Kongreyi izleyen 2.500 kişi arasında 300’e yakın kadın vardı. Ağar, İstanbul’u Roma ve Paris gibi yapmanın kendilerine nasip olacağını anlatırken, Büyükşehir Belediye Başkan adayı Prof. Ahmet Vefik Alp’e dönerek ‘Durmak yok projelere devam’ diye mesaj verdi.
Kongrede hoş karşılanmayan bir olay, zaten tümünün desteğini almış olan İl Başkanı Faik İçmeli’nin, 32 ilçe başkanını sahnede arkasına alarak konuşması oldu. Bazı partililerce ‘İçmeli belki bugünden uçmaya başladı’ yorumları yapıldı.
Yazık; Levent otopark oldu
4. LEVENT’te Konaklar Mahallesi sakinleri sevgili muhtarları Oya Çolpan Akyüz’ü kaybetti. Hüzünlerini şöyle anlatıyorlar: Oya Hanım, mahallemiz için birçok güzelliklere imza atan kişiydi. Mahallemizdeki düzensizliklere, soytarılıklara izin vermezdi. Dişe diş kavga verir, çalmadık kapı bırakmazdı. Yöre sakinleri olarak bizim de bu duyarlı davranışı devam ettirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Mahallemizin güzelliğini, otopark olarak kullanıp bozan servis otobüslerinden, maalesef bir türlü muhatap bulup da kurtulamadık. Sokaklarımız otobüs ve midibüslerinin işgali altında. Ne yazık ki, 18.00’den sonra bu araçları 4. Levent’teki dev kulelerin otoparkında servis araçları olarak görüyoruz. Bir tarafta servis hizmeti vererek para kazanan bir firma, fakat araçlarına bir otopark ayarlamayıp (Para harcamamak için) çevre kirliliği yaratıyor. Diğer tarafta kendi personeline hizmet verdiren fakat dev yapılarının bulunduğu çevreye sorumlulukları olduğunu unutan iri yarı (!) firmalar... Dileriz, Emniyet Müdürü Sayın Cerrah bu sorunu çözer.
(Not: Size ayrıca Levent’in ‘dokunulmaz’ olan imar planlarının, nasıl işyerlerine dönüştürüldüğünü de anlatacağız.)
‘Sicil affı’nı kimler bekliyor
‘SAĞLIKTA bir vekil portresi’ (29.3.2005) yazımızda konu edilen şimdiki İstanbul Sağlık
Müdür Vekili olan Mehmet Bakar’ın, AKP iktidarından önce Haseki Hastanesi Başhekim Yardımcısı iken hakkındaki müfettiş raporunu Mülkiye Başmüfettişinin değil Sağlık Bakanlığı müfettişi Nazım Danacı’nın hazırladığını öğrendik. Eski vali Erol Çakır’ın önerisi ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un talimatı üzerine hazırlanan raporda Dr. Bakar için bu şartlarda ‘idarecilik yapamaz’ kararı ile 39 sağlık personelinin de memuriyetten çıkartılması görüşü yer alıyor. Bütün bunlar 1. İdari Mahkemesi’nce aynı doğrultuda karara bağlanıyor. Bu durumda bazı doktorlar ‘Dr. Bakar, idarecilik yapamaz kararına karşın ‘vekil’ görevini nasıl sürdürüyor? Yoksa ‘sicil affı’ ile ‘asil’ İstanbul Sağlık Müdürlüğü veya Müsteşar Yardımcılığı mı bekliyor?’ diye soruyorlar.
FBI ne diyor
CUMHURBAŞKANI, yabancılara medyada çoğunluk hissesi sahibi olmasına ve etkin hale gelmesine olanak sağlayan yasayı ‘ülke çıkarları gözetilmeli’ diyerek veto etti.
Başbakan, Fatih Altaylı’ya ‘Niye yabancı sermaye medyaya gelmesin kardeşim’ diye karşı bir çıkış yaparak, yasayı aynen geri göndermeyi düşündüklerini açıkladı.Hayrettin Karaca gazetecilere gönderdiği notta şöyle diyor:
‘Federal Soruşturma Bürosu Direktörü Louis Freeh, yönetim birimlerini uyararak, ABD iletişim şebekesindeki yabancı sermaye paylarının kabul edilmez boyuta geldiğini bildirdi. Haber 3.6.1995’te Cumhuriyet’te yayınlandı. Fransa’da yabancılara yüzde 20’den fazla hisse senedi satışı yasaktır. İngiltere’de yabancılar, hiçbir İngiliz şirketinde %10’dan fazla hisseye sahip olamazlar. Bu bilgileri Arslan Başer Kafaoğlu’nun ‘KİT Gerçeği ve Özelleştirme’ adlı yayınından aldım. Soruyorum; buna sessiz mi kalalım?
Tepki toplumu olamamanın bedellerini bu kadar ağır mı ödeyeceğiz?
Geç kalıyoruz, uyanalım!’
GÜNÜN SÖZÜ
‘Ne kadar çok kişi benimle aynı fikirdeyse, o kadar çok yanıldığımı düşünürüm.’
(Oscar Wilde)
Biliyor musunuz
REFAHYOL döneminde ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı yapan Ufuk Söylemez’in yazdığı ‘Sahte Melekler-Hortumcuzadeler’ isimli kitabında kendisine hakaret edildiği iddiasıyla Çiller’in eski başdanışmanı Memduh Bayraktaroğlu hakkında tazminat davası açtığını, buna karşılık Bayraktaroğlu’nun Kadıköy’deki mahkemeye yaptığı savunmasında Mehmet Kaytaz, Cüneyt Sel, Engin Aras, M.Emin Karamehmet, Osman Berkmen, Mahfi Eğilmez, Yener Diçmen, İbrahim Çanakcı, Ali Babacan ve Aziz Sezginer’in dinlenmesini talep ettiğini...
Yazının Devamını Oku 3 Nisan 2005
<B>‘BEN </B>28 Mart’ta <B>CHP </B>Káğıthane Belediye Başkan adayı ve geçen dönemki Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) üyesi <B>Cafer Dursun’</B>um. <B>Sarıgül’</B>den sonra beni ve <B>Ergin Baba’</B>yı da partiden kesin ihraç ettiler.’Sarıgül’ün ihracını önlemek amacıyla YDK’da 7-8 ağırlık sağlamak üzere diğer kurul üyesi arkadaşıyla birlikte Ergün Aydoğan’a rüşvet vermekle suçlandıklarını belirten Cafer Dursun, buna karşı yargıya gideceklerini ve mücadele bayrağı açacaklarını belirtirken, bugüne nasıl gelindiğini şöyle anlatıyor:
‘3 Ocak’taki YDK toplantısında Sarıgül’ün ihracı reddedilmişti. Balıkesirli kurul üyesi Ergün Aydoğan’ın, bize dönük iddiaları Baykal’la görüştükten sonra ortaya atıldı. Sorarım, ihraç kararı çıksaydı bu komplo teorileri ortaya atılacak mıydı? Sayın Baykal böyle bir iddiayı ortaya attığına göre, bizim rüşvet verdiğimizi öne süren Aydoğan’ı neden savcılığa göndermedi, bizleri çağırıp görüşme gereğini duymadı? Neden PM ve MYK gereğini yapmadı? Sayın Baykal, Aydoğan’ın ‘sıkıntıları’na ne gibi taahhütler verdi? Bu gelişmeler olurken, daha sonra Radikal’den Zihni Erdem’e Ergün Aydoğan ‘Her şeyi genel başkan biliyor. Ben öyle bir şey söylemedim’ diyor.
YDK üyeleri Hasan Akyol ve Şükrü Ercan’ı arayarak, onlara da böyle bir şey olmadığını söylüyor ve telefonda bana ‘Ben bu konunun böyle olmasını istemiyordum’ diyerek özür diliyor. Hatta ‘işin doğrusu’nu anlatmak için partiden aradığı Genel Başkan ve Genel Sekreter’in telefonlarına çıkmadığını da söylüyor.
3 Ocak’taki YDK’nda toplantısında, ben iddianın gündeme alınmasını istedim ve Aydoğan’a ‘Yalan söylüyorsun, sizi mahkemeye verip tazminat davası açacağım, ispata davet edeceğim’ dedim. Bunun üzerine kuruldaki arkadaşlar ‘Bu konu iki arkadaşın arasında geçmiş bir olay’ diyerek kapatılmasını istediler. YDK Başkanı İsmet Çanakcı ‘Bunun dışarda konuşulması tehlikeli, kapatalım bu işi’ diye konuştu.
BAYKAL UNUTTU
Sayın Baykal, Milliyet’ten Fikret Bila’ya ‘Bu konu YDK’da gündeme gelmeliydi, tutanak tutulmaması bir eksikliktir’ diyor (6.1.2005). Bu arada bize dönük iftira ve hakaretlerinden dolayı Sayın Baykal hakkında 100 milyarlık tazminat davası açtığımızı da hatırlatmak isterim.
Sayın Baykal 9 Ocak’taki PM toplantısında ise Fikret Bila’ya söylediklerini unutarak, YDK’da dörtlü bir tutanağın (İsmet Çanakcı, Bedia Söylemez, Selahattin Öcal ve Neriman Genç) tutulduğunu açıklıyor. Bu tutanak yalan ve iftiraya dayalıdır. Ben de bunun üzerine 4 Mart’ta Baykal’ın, kamuoyu önünde CHP’yi küçük düşürüp bu noktaya taşıdığı için partiden ihraç edilmesi için şikáyet dilekçemi Genel Sekreterliğe sundum. 25 Mart’ta benim ve Engin Baba’nın partiden ihraç kararı verilince şaşırdık. Gerekçe olarak, aslı olmayan rüşvet iddiası, 4’lü tutanağa düzmece dememiz ve Baykal’ın partiden ihracını istememiz gösteriliyor. Bu karara doğal olarak yargı nezdinde itiraz edeceğiz, haksız uygulamalarından dolayı bir kez daha kamuoyu önünde mahkûm edeceğiz kendilerini. Yargıya güveniyoruz.’
BAYRAK AÇIYORUZ
Cafer Dursun, Baykal’a eleştirilerine şöyle devam ediyor:
‘Kurultay’da kendisiyle birlikte hareket etmeyen, kongreyle gelen il ve ilçe örgütlerini görevden alıyor. İki aydır naylon üyeler yazdırılarak gelecek Kurultay’ta koltuğunu tekrar korumak amacıyla tüzüğe ve hukuksuzluğa aykırı davranmaya devam ediyor. Oysa ki, bizim Tüzük Kurultayı toplanması için geçen yıl verdiğimiz 400 imzalı önergeyi işleme koymuyor. Bu arada Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun sonucunu bekliyoruz.
Sayın Baykal ve arkadaşları ile partiçi demokratik mücadelemiz, partiyi kendilerinden kurtarana kadar devam edecektir. Önümüzdeki günlerde, Genel Merkez’in antidemokratik uygulamalara karşı yeniden yasal hakkımız olan Tüzük Kurultayı’nın toplanması için imza kampanyası başlatacağız.
Bizi CHP’den koparmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. CHP’li doğduk, CHP’li öleceğiz.’
Yunanistan ne kadar samimi
BATI Trakyalı bir grup Türk, hassas bir konuya dikkat çekiyorlar:
‘Başbakan Erdoğan, geçenlerde Kadir Has Üniversitesi’nde tören başlamadan önce bir odada Fener Rum Patriği ile görüşmüş... Acaba Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması konusu mu ele alındı? Patrik, Başbakan konuşmasına başlarken de işi olduğunu gerekçe göstererek salondan çıkmış.
Bu saygısızlık değil midir?
İskeçe Türk Birliği’ni mahkeme kararıyla kapatanlar ve halen Türk kimliğini tanımamakta direnler kimdir biliyor musunuz?
Batı Trakya’nın Türk azınlığına ait vakıf idarelerinin seçimle işbaşına gelmesini engelleyenlerdir; seçilmiş müftüleri (Mehmet Emin Aga ve İbrahim Şerif) göreve getirmeyenlerdir; hayatlarında Türkçe eğitimi almamış, öğretmenlik formasyonu olmayan kişileri Türk okullarına atayanlardır ve Yunan vatandaşlık yasasının ırkçı 19. maddesine dayalı olarak (Avrupa Konseyi Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu raporuna göre) 60.004 kişiyi Yunan vatandaşlığından iskat edip, vatandaşlıklarını hálá iade etmeyenlerdir.
Kıbrıs üzerinde oyun oynayanlardır.
AB’nin bastırması sonucu Türkiye azınlıklarla ilgili yasa çıkartıyor. AB üyesi olan Yunanistan ise Batı Trakya Türkleri’ni görmüyor bile... Dostluğun arkasında samimi davranmıyor.
Türkiye iki yıldan beri kulaklarını tıkayıp gözlerini kapayınca Yunanistan bu durumdan cesaret alıyor. Biz ise kandırılıp duruyoruz.
Ne yapmak gerekiyor acaba; bizim yasamızdan geri olan Yunan azınlık yasasını bizim vakıflar yasasına monte mi etmemiz gerekiyor? Ama o zaman kimbilir neler olur?
Başbakan Erdoğan geçen yıl Batı Trakya’yı ziyaret ettiğinde ‘Türkler, Yunanistan halkıyla entegre olmalıdır’ sözü havada kalmıyor mı?
Kızdıran sözler
YARGITAY Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok ile ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun, Kızılcahamam’da toplantıda bulunan AKP’yi kızdıran sözler aynen şöyleydi:
Ok: ‘Laiklik karşıtlarının ülkemizde güçlenme ortamı buldukları, yandaş sayılarını ve imkanlarını artırdıkları, devlete sızdıkları bir gerçektir. Yine kullandıkları saf, temiz kadın ve kızlarımızla, kamusal alanı zorladıkları da bir gerçektir.’
Mumcu: ‘Türkiye iyi yönetilmiyor. Hükümet sarhoş gibi yalpalıyor. Bunlar cama bakmadan konuşamazlar. Milletin gözünün içine baka baka konuşmak için yürek ister. Haksızlar korkaktır. Haksızsınız Sayın Başbakan, haksızsınız ve korkuyorsunuz. Benim arkadaşlarım sana gelenler gibi mamaya gelmiyor.’
2003’den beri ilk kez siyaset ısınıyor.
GÜNÜN SÖZÜ
‘Herkes gibi olmak olmayacak bir şey
Herkes gibi olmak olmamak gibi bir şey’
(Sezai Karakoç)
Biliyor musunuz
DEVLET Opera ve Balesi eski yöneticilerinden Yekta Kara’nın, Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi’ne ‘sanat danışmanı’ olarak atandığını...
ÖZEL Haznedar Hastanesi’nin kaçak bölümünün Bahçevlievler Belediyesi’nce yıktırıldığını...
AKATLAR Kültür Merkezi’nde bugün yapılacak DYP İstanbul İl Kongresi’nde yeniden aday olan İl Başkanı Faik İçmeli’yi, 32 ilçe başkanı yayınladığı deklerasyonla destekleme kararı aldıklarını..
Yazının Devamını Oku 2 Nisan 2005
<B>PAMUKOVA’</B>da geçen temmuz ayında hızlandırılmış tren devrildi; 39 kişi öldü. Kazadan sonra <B>TCDD’</B>nin hızlandırılmış tren projesine yeterli hazırlanılmadığı için kamuoyunda ağır eleştiriler gündeme geldi. Üç makinist tutuklandı. Genel Müdür Süleyman Karaman’ı görevden almak zorunda kalan hükümet, kaza sebebinin aydınlatılması, kusurun belirlenmesi konusunda bir ‘Bilim Kurulu’ oluşturdu. Pamukova Savcılığı, Karaman’ın yargılanması için prosedür gereği Ulaştırma Bakanlığı’ndan izin istedi. Bakanlık bu izni verdi; ancak Karaman bu izne yasal itirazını kullandı. Bu arada açıklanan Bilim Kurulu raporunda, kazanın oluşmasının temel noktasını makinistlerin ‘aşırı hız’ının neden olduğu görüşü yer aldı.
Karaman, Genel Müdürlüğü yanında yürüttüğü Telekom Yönetim Kurulu üyeliğini sürdürdü. Öte yandan Adapazarı’nda görülen davada makinistler tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar.
Daha önce Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde İETT Genel Müdür Yardımcısı olan Karaman, kendisini ispatlayan bir teknik adam olarak TCDD’nin başına getirilmişti. Kaza ile ilgili tartışmalar sırasında Karaman, hızlı tren projesinde bir eksiklik olmadığını savundu. Trenin Pamukova bölümünde hızının 80-87 km hızla geçmesi gerekirken, 130 km’lik hızla girmesi üzerinde kimse durmadı.
Elinde klasörlerle bunu anlatmaya çalışan Karaman, kazanın nedenini başka bir yöne mi çekmek istiyor diye şüpheyle karşılanıyordu.
Ve bugünlere gelindi.
80 YERİNE NEDEN 132 KM?
TCDD’nin çağdaş düzeye getirilmesi için kendisini bir makine mühendisi olarak bu işe adadığını her zeminde dile getiren Karaman, soruşturma açılması için bakanlığın verdiği izin kararının iptali için gittiği Ankara Bölge İdare Mahkemesi önceki gün kararını açıkladı. Kararda özetle; Karaman’ın bu kazadan kişisel olarak sorumlu olmadığını, çünkü altyapı çalışmalarının TCDD ve İTÜ elemanlarının desteğinde yapıldığı, sistemin belirli şekilde çalıştırılmasında teknik yönden herhangi bir sakınca olmadığı yolundaki teknik rapor verildiği, bunun üzerine iki aylık bir denemeden sonra seferlerin başlatıldığı belirtiliyor. Ve ‘Kazanın asıl sebebinin 80 km. hızla girilmesi gereken kurpa 132 km. hızla girmesine sebep olduğu yolundaki bilimsel görüş ve raporlar dikkate alındığında Genel Müdür’ün TCK kapsamında suç sayılabilecek bir fiil ya da eyleminin tespit edilemediği sonucuna vardığı’ vurgulanıyor.
Yani rapor, kazanın makinistlerin aşırı hız nedeniyle meydana geldiğini, hızlandırılmış tren projesinde eksiklik olmadığını ortaya koyuyor.
Burada bir soru ortaya çıkıyor; makinistler bu kadar hızı neden yaptılar?
Bir TCDD personelinin söylediği gibi ‘Yazık oldu Süleyman Efendi’ye...’
Peki eski görevine dönmek ister mi?
(Not: Makinistlerle ilgili ceza davası Adapazarı’nda sürüyor. Bu davanın yanında İstanbul Barosu da ‘delil tespiti’ davası açmıştı. Makinistlerin avukatları, delil tespitinde verilen ve Süleyman Karaman’ı ‘kusurlu’ bulan bilirkişi raporunu delil olarak kendi davalarına sundular.)
Neden bu eziklik Olduğun gibi görünmek
BAŞBAKANLIK gibi önemli bir devlet görevini üstlenmiş bir kişinin, yabancı dil bilmemesi bir eksiklik olmasına rağmen affedilmeyecek bir ‘ayıp’ değildir. Hatta kişinin kendi anadilini, herhangi bir yabancı dilden daha düzgün ve doğru bir şekilde konuşabilmesi çok daha önemlidir.
Kişi, neden komik olmak pahasına o dili konuşmaya zorlar kendini?
İngilizce hatır soran gazetecilere ‘Thanks. Siz how are you?’ şeklinde karşılık vermesi, sadece onu değil, esas olarak temsil ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni komik duruma düşürür.
O zaman İngilizce konuşmakta bu ısrar neden? Bu davranış biçiminin psikolojik bir açıklaması yok mu acaba?
Bozuk bir sokak İngilizcesi ile komik olmanın ötesinde, daha derinlerde yatan başka bazı gerçekleri göstermiyor mu bu diyalog? İtalyan Başbakanı Berlusconi’nin arkadaşı olmak bu derece önemli mi? Neden Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı kendini tanıtmak için, bir anlamda ‘rüştünü ispat’ etmek kaygısı içinde Berlusconi’den bahsetmeye ihtiyaç duyuyor?
Maliye Bakanı’na ‘Kemal Abi’, başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu’nun bir başka üyesine de ‘hocam’ diye hitap eden Başbakan’ın, bu hitap tarzlarını benimsemesiyle Berlusconi ile olan arkadaşlık bağını gereksiz bir biçimde vurgulaması arasında ne tür bir bağıntı vardır? Benimsenen ve günlük konuşmalara yansıyacak kadar içselleştirilen bu söylem, nasıl bir ruh halinin göstergesi ve dışavurumudur?
Acaba Türkiye’nin izlediği teslimiyetçi dış politikada, diğer yapısal ve nesnel etkenlerin yanı sıra, bu ezikliğin ve ruh halinin hiç mi etkisi yoktur?
Selahattin EROL
Biliyor musunuz
İSTANBUL Barosu’nun 127. kuruluş yıldönümünün 5-9 Nisan’daki etkinliklerinde 608 avukata İstanbul Barosu, 50 yılını tamamlayan 250 avukata da TBB plaketi verileceğini, törenlere Avrupa ve Asya ülkelerinden 25 baro başkanının katılacağını... BAKIRKÖY Belediye Başkanı A. Ünal Erzen’in ‘Deprem için bir tek ceset torbasından başka bir şey üretemediklerini’ söylediğini... Hukukçuların bilgi ihtiyacını karşılamak üzere hukukturk.com portalının faaliyete başladığını... Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın (TÜDAV), Üsküdar-Sarayburnu arasında başlayacak deniz dibi taramasının balıkların göç yollarının bozulacağı nedeniyle 1 Nisan-1 Temmuz ve 1 Eylül-15 Aralık tarihleri arasında durdurulmasını istediğini...
Mesaj panosu
BAHÇELİEVLER Belediye Başkanı Osman Develioğlu’na; Çalışlar Caddesi’nde otomobil galerileri nedeniyle yürünemiyor; Güllüoğlu’nun hemen yanındaki No: 40’daki inşaatın demirlerinin caddeye sarktığını görmüyor musunuz? Kaldırımlar insanların güven içinde yürüyeceği yerlerdir. Hiç olmazsa TV8’deki Esra Ceyhan’ın programında keyif aldığınız kadar Bahçelievler halkı da yürürken keyif almalı değil mi? N. DEMİR
BOSTANCI ve Erenköy’de haftanın iki günü semt pazarı kuruluyor. Pazar tezgahları trafiğin en yoğun olduğu minibüs yoluna taşıyor. Bu işgale ne Kadıköy ne de Büyükşehir Belediyesi müdahale ediyor. Tuncay KESKİN
GÜNÜN SÖZÜ
‘Sular yükselince, balıklar karıncaları yer. Çekilince de karıncalar balıkları. Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir. Çünkü kimin kimi yiyeceğine su karar verir.
(Çin atasözü)
Yazının Devamını Oku 1 Nisan 2005
<B>YÜRÜRLÜĞE </B>girmesi 1 Haziran’a ertelenen <B>Türk Ceza Yasası’</B>nı hazırlayan ve isimleri <B>‘TCK Tasarısı Alt Komisyon uzman danışmanı’ </B>olarak geçen doçentler Adem Sözüer, İzzet Özgenç ve Ahmet Gökçen kimdir? Üçünün de ortak özelliği Başbakan Tayyip Erdoğan’a yakın olmaları ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde ‘danışmanları’ olması...
Düne kadar başta basın mensupları olmak üzere herkesin kábusu olan tasarının 20 yıllık bir geçmişi var. Başta Sulhi Dönmezer olmak üzere Faruk Erem, Sahir Erman, Çetin Özek, Duygu Yarsuvat, Feridun Yenisey, İsmet Kürümoğlu ve Köksal Bayraktar gibi ünlü ‘ceza hocaları’ baştan tasarının hazırlanmasında büyük emek verdiler. Daha birçok öğretim üyesi, barolar ve yargı mensubu komisyon çalışmalarına katıldı.
İlk çalışmalar 1985 yılında başladı; AKP iktidarına kadar üç taslak hazırlandı. Son taslak 1998’de hazırlanmıştı. 2000-2001’de hükümet tasarısı olarak Meclis’e sunuldu. Ecevit hükümetinin Adalet Bakanı Prof. H. Sami Türk, tasarıyı yeniden incelettirdi. AKP iktidarı tasarıyı hazır buldu ve ‘tartışmaya’ açtı. Tasarıyı Meclis’ten çıkarmak AKP döneminde gerçekleşti.
Bazı hukukçulara göre, ceza yasası Anayasa’dan bile daha önemlidir; çünkü rejimi belirleyen bir kanundur. Bu nedenle yasanın bütün değerler sistemi içinde olması gerekir.
Tasarı yeniden ele alınırken üç doçentin Başbakan Erdoğan tarafından bizzat çalışmalara katılması istendi. Hukukçulara göre, tasarı bu üç isim tarafından ‘kuşa’ çevrildi; ‘17 Aralık süreci için bu yasa şart’ denilerek, iktidarın arkasına aldığı rüzgarla alelacele Meclis’ten çıkartıldı. Alt Komisyon’daki görüşmeler sırasında CHP’li üyelerin direnmesiyle ancak, tasarıda bazı ‘anti-laik’ maddeler ayıklanabildi. 345 madde, Alt Komisyon’dan geldiği şekilde çok kısa sürede çıkarıldı.
Alt Komisyon’da ‘Bilim Danışmanı’ olarak geçen Sözüer, Özgenç ve Gökçen hakkında kamuoyuna intikal eden bilgiler şöyle:
ÜÇ BİLİM ADAMI
ADEM SÖZÜER: İÜ Hukuk Fakültesi öğretim üyesi... Öğrencilerine karşı yardımseverliği ile tanınıyor. Büyükşehir’de olduğu gibi halen Başbakan’ın danışmanlarından. Aynı zamanda Sabah Gazetesi’nin çıkardığı hukuk dergisinin danışmanlığını yapıyor. Zaman, Aksiyon ve STV’de hukuk konusunda sık sık görüşleri yer alıyor. Çıkar amaçlı suçlarla ilgili 4422 sayılı kanun değişikliğinin mimarı sayılıyor.
İZZET ÖZGENÇ: Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi... Doçentlik sınavında üç kez başarısız olduğu ve İdare Mahkemesi kararıyla bu unvanı aldığı söyleniyor. Başbakan Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde de ‘hukuk danışmanı’ydı. 1994 yılında yaptığı bir konuşmada ‘Doğal hukukun kavramının kaynağını ve dayanağını ‘ilahi mesaj’ olarak açıkladığı’ belirtiliyor. Albayraklar davasında ‘sanık’ olarak sorgulandı. AB’yi sarsan ‘zina’nın Anayasa Mahkemesi’nin daha önce iptal etmesine karşın ‘son dakika’da TCK’nın içine girmesi için önerge verdiren ‘bilim adamı’ olarak tanınıyor. Halkın benimsediği dini inançlara aykırı davrananlara hapis cezası getirilmesini ve eğitim öğretim hakkının kullanılması adı altında türbanın serbestisi çabasında bulundu; türbanın engellenmesi halinde ağır cezalar önerdi; ancak kabul ettiremedi. ‘Edebiyat ve sanatta da müstehcenlik bulunduğu’ yolundaki ısrarlı yaklaşımı üzerine CHP’li Komisyon üyesi Orhan Eraslan toplantıyı bırakıp çıkmıştı. Prof. İbrahim Kabaoğlu’nun istifasından sonra yerine Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu Başkanlığı’na getirildi. Hakim ve savcılara yeni yasa ile ilgili olarak hizmet içi eğitim veriyor. Etibank davasına bilirkişiliği tartışma yarattığını gazeteler yazdı.
AHMET GÖKÇEN: Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi. Trabzonlu. Liberal Düşünce Topluluğu’nun yayınladığı ‘TCK. Md.312/2’ adlı bir kitabı bulunuyor...
Ehil eller hazırlamadı
CHP Niğde Milletvekili ve Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan, ‘TCK’nın ehil ellerde hazırlanmadığını’ belirterek şöyle konuşuyor:
‘Anti-laik hükümleri tasarıya sokmamak için büyük çaba gösterdik. Hele türban serbestisi çıkarılmış olsaydı, örneğin Kemal Alemdaroğlu 10 bin yıl yatardı. Tasarının görüşülmesi sırasında bu haberlerin basında posta pulu kadar yer aldığını hatırlatmak isterim. Zina konusunda Başbakan’ı ikna eden İzzet Özgenç’tir, yoksa Başbakan bunu nereden bilsin. Hem Bakan Cemil Çiçek ve hem Komisyon Başkanı Köksal Toptan daha sonra bir şekilde Başbakan’ı ikna ettiler.’
Kumkumoğlu: Pendik’teki iddialarımın arkasındayım
CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kumkumoğlu, RODER Başkanı Saffet Ulusoy ve yöneticilerin açıklamaları üzerine şunları söylemek zorundayım diyor:
‘Benim anlattıklarım devletin resmi belgelerine dayalıdır. Önce herşey yapılmış, sonra izinler gelmiş, yasal kılıf uydurulmuştur. Ben seçim bölgemde bu yasadışılıkla ilgili olarak milletvekili olarak görevimin sorumluluğunu yerine getirdim. Devlet düzeni böyle işlemez. Eğer benim konuşmalarım yanlışsa beni mahkemeye vererek gereğini yapabilirler. Mahkemeye veremezlerse söylediklerimin gerçek olduğunu kabullenmiş olurlar. Sonuçta ben böyle bir limana karşı değilim ancak uygulamaya karşıyım.’
Sporda da insan hakları vardır
BÜTÜN futbol kulüp başkanlarına, kulüp yöneticilerine ve teknik direktörlere sesleniyorum: Lütfen konuşmalarınıza, hal ve hareketlerinize dikkat edin. Milyonlarca taraftarı olan kulüplerin başkanı ve teknik direktörü olduğunuzu unutup taraftarları birbirine kışkırtmayın. Bütün beyanatlarınızda birbirinizi küçük düşürüp gülünç duruma düştüğünüzün farkında mısınız? Taraftarların birbirlerine hakaretleri, kavgaları... Futbolcuların, hakemlerin sahadaki hal ve hareketleri... Utanç verici!
Ben 1930 Trabzon doğumluyum. Bütün kulüplerin gönderlerinde Türk bayrağı dalgalandığına göre Fenerbahçe taraftarı olmam ayıp mıdır? Gönderde dalgalanan bayrağımıza göre lütfen anlayışlı olalım.
Mağlubiyeti, beraberliği ve galibiyeti ‘insan hakları’ dahilinde kabul edelim.
Kenan EYÜBOĞLU
Biliyor musunuz
1975 yılında kurulmuş olan Diyanet Vakfı’nın, Türkiye’de işhanı, hastane, dükkan, arsa, tarla olmak üzere 13 bin parça gayrimenkulünün bulunduğunu, bunların katrilyonlarca lira değerinde olduğunu...
GÜNÜN SÖZÜ
‘Büyüdükçe işsizlik artıyor! Büyüdükçe gelir dağılımı bozuluyor!’
(DSP Genel Saymanı Harun Öztürk)
MESAJ PANOSU
PANDOST’un ‘Globalleşme ve Uyum Çabasındaki Türkiye’de, Çocuk ve Gençlerde Eğitim ve Psikososyal Sorunlar’ paneli bugün14.00’de Ataköy Yunus Emre’de. Konuşmacılar; Psktr. Dr. Muzaffer Uyar (yönetmen), İrfan Erdoğan, Özlem Özden Tunca, Şükran Soner ve Abbas Güçlü. (bilgi@pandost.com)
Yazının Devamını Oku 31 Mart 2005
<B>ÇOK </B>canlar yaktı 4422... Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası olarak bilinen ancak <B>‘mafya ile mücadele yasası’ </B>olarak nitelenebilecek bu yasa, rahmetli Ord. Prof. <B>Sulhi Dönmezer </B>tarafından hazırlanmış, <B>Sadettin Tantan </B>döneminde yürürlüğe girmişti. ‘Paraşüt Operasyonu’ bu yasaya göre yapılan ilk polis operasyonuydu; sanıkların çoğu ceza aldılar.
Hayali ihracatçıdan, akaryakıt kaçakçısına kadar birçok yolsuzluk sanığı bu yasa ile cezaevini boyladı. Hele banka hortumcuları içeri girmeye başlayınca tartışma başladı, gösterilen tepkilerle yasayı hazırlayanlar karalandı. Bunun sonucunda yasa değiştirilip herkesin bildiği birçok yolsuzluk sanığı dışarı çıktı.
Bu da yetmedi DGM yasası değiştirilip ‘cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak’ görev alanından çıkarıldı. Böylece yolsuzluk davaları DGM’lerden alınıp ağır ceza mahkemelerine gönderildi. Bir yandan yolsuzlukla mücadele edip diğer yandan yasa değişiklikleri ile hırsızı, vurguncuyu hapisten çıkaran zihniyetin partileri son seçimde %1 ile 5 arasında kaldılar. Onlar bugün siyasi enkaz artık.Fakat bugünkü iktidar, 4422’yi, suç tanımları ve soruşturma yöntemleri itibarı ile yeni TCK ile CMK’ya koyduk diyerek, bu hükümleri ortadan kaldırmaya çalıştı. CMK’nın yürürlüğe girmesini sağlayacak olan yasa Cumhurbaşkanı’nın önünde. İmzalarsa 4422 yürürlükten kalkmış olacak.
Oysa yeni TCK ile CMK, 4422 kadar etkili değil.
Ankara’dan bir dostumuz 4422 kapsamında soruşturmaya uğramış bir grubun, bu yasanın tümden kaldırılması için ne tür çabalar gösterdiklerini hatırlatarak, ‘Bazı bilim adamları bugün hortumcuları kurtarmak için TV’lerde boy göstererek, bir dönem yanında pek aktif oldukları Prof. Dönmezer’in kemiklerini sızlatıyorlar’ diyor.
Türkiye’de hortumculuk devam edecek mi?
Pendik’te bir liman
RODER Başkanı Saffer Ulusoy, CHP İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu’nun ‘Yozlaşma ve Teslimiyet’ (29.3.2005) başlıklı yazısı üzerine aradı, ‘Yalçın Bey, Türkiye’de ilk defa çok güzel bir liman yaptık. Artık afyon ve esrar kaçakçılığı olmayacak. TIR’larımız, Haydarpaşa yerine Pendik’ten kalkıp İtalya’ya gidip gelecekler. Bu modern limanı Başbakanımız 29 Nisan’da hizmete açacak’ dedi.
Ulusoy, Pendik’te Ro-Ro tersanesi ile ilgili olarak kanunsuz bir iş yapmadıklarını öne sürerek ‘Ne yazık ki, Türkiye’de iş yapanlar cezalandırılıyor. Dünyanın malı dünyada kalır, biz bunu öbür dünyaya götürmeyeceğiz’ diye konuştu ve şunları anlattı:
‘RODER’de 201 nakliyeci bir araya gelerek üç şirket kurduk. Değeri 1 milyar doları bulan 12 Ro-Ro gemisi aldık, iki adet daha siparişimiz var. Bir Ro-Ro gemisi 245 TIR alıyor; bunları arka arkaya dizerseniz 4.5 kilometre tutar. Limanın yapımı için 85 bin dönümlük arsayı STFA’dan 25 milyon dolara aldık. Milli Emlak’tan 30 dönüm araziyi kiraladık, Kumcular Kooperatifi’nin yeri vardı; onlarla anlaştık, bu yeri Pendik Belediyesi’ne verdik. Onların da bize kiraladığı bu yer için yılda 700 milyar ödeyeceğiz kendilerine. Bunun dışında 35 milyon dolarlık da liman yatırımı yaptık. TIR’lar, İstanbul’u terk ediyor artık, gümrük işlemleri Erenköy yerine burada yapılacak.
Gümrüksüz akaryakıttan bu yolla yılda 4.5 trilyon tasarruf sağlanacak. En önemlisi insan ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı modern teknolojik aygıtlar getirdiğimizden artık bu olaylar tarihe karışacak.’
BAYINDIRLIKTAN İZİN
UN RO-RO İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cüneyt Solakoğlu ve Genel Müdür Cemil Bayülgen, milletvekili Kumkumoğlu’nun köşemizde çıkan yazısına şu yanıtı verdiler:
‘Liman devletin ilgili birimlerinin ‘bilgisi, izni ve onayı’ ile, ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak yapılmıştır. Sn. Kumkumoğlu’nun iddiasının aksine, bu birimlerin başında Denizcilik Müsteşarılığı gelmektedir. İzni ve onayı olan diğer idareler; Çevre-Orman, Ulaştırma, Bayındırlık-İskan Bakanlıkları, Genelkurmay Başkanlığı ve Valiliktir. Limanın imar planları Bayındırlık-İskan Bakanlığı’nca Kıyı Kanunu ve İmar Kanunu hükümlerine göre onanmıştır. Tüm yapılar, imar planları ve Ulaştırma Bakanlığı’nın onayladığı uygulama projesine göre inşa edilmiştir. İddia edilenin aksine Pendik Belediyesi’nce yapı ruhsatı ve yapı kullanım izni verilmiştir. Maliye Bakanlığı’nca yapılan işlemler Kıyı Kanunu, Tapu Kanunu ve Devlet İhale Kanunu’na dayanmaktadır ve yasaldır. Viyadük ve yol çalışmaları liman kurulmadan önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce hazırlanan ‘İl Ulaşım Master Planı’na göre ve belediyece yapılmaktadır. Liman, mahalle ‘içinde’ yer almamakta ve ayrı bir trafik güzergahından işletilmektedir.’
Müzecilik böyle olmaz
1973 yılından beri Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda Kahramanmaraş, Aydın, Yalvaç (Isparta) ve İzmir müze müdürlüğü görevlerinde bulundum. 2004’ten beri 30 yılda görmediğim soruşturma ve cezalarla çok sevdiğim mesleğimden zoraki emekli olarak ayrılacağım. 3 yıldan beri görev yaptığım İzmir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü görevi sırasında başta Sayın Vali Yusuf Ziya Göksu, İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş ve İzmir’in ESİAD, EBSO gibi kuruluşları da İzmir’de nasıl çalıştığımı (İzmir Agorası Teşhir ve Tanzimini yaptığım Tarih ve Sanat Müzesi’ni, 1. Uluslararası Smyrna Sempozyumu gibi çalışmalarımı) yakından bilmektedirler. Ne var ki siyasi nedenlerle bana gönderilen Bakanlık müfettişleriyle -ki soruşturmalar gerçekdışı olup, Bakanlık Başmüfettişi Zafer Yer adındaki müfettişin yaptığı gerçek ve doğru soruşturmayı dikkate almadan Ali Atlıhan adındaki yeni, genç ve özellikle gönderilmiş Bakanlık müfettişinin gerçek dışı raporuyla- 1/8’lik maaş cezasıyla beni Mardin’e sürgün kararnamesi çıkarttılar. Benim için hizmet her yerde kutsaldır. Tüm müze müdürü arkadaşlarım tedirginlik içerisindedirler. Ben emekli olacağım. Bu şartlarda çalışmam söz konusu olamaz. Ailem perişan oldu. Ben sağlığımı yitirdim. Böyle baskı ile müzecilik yapılmaz.
Dr. Mehmet TAŞLIALAN-İZMİR
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bir memlekette bütün kurumlar bozulmuş olabilir, ama adalet konusunda bir tereddüt hasıl olursa, o memleketin ayakta kalma şansı yoktur.’
(Montesquie)
Biliyor musunuz
AKP Yalova İl Başkanı Fikri Demirel’in yerel basına verdiği demeçte ‘Ben göreve atadığım (memur) her arkadaşa kefilim. Eğer bir yolsuzluk olur, şaibeye karışırlarsa bunun hesabını ilk önce ben sorarım’ dediğini... BEYOĞLU Belediyesi’nin eğlence yerlerinden aldığı aylık 6 YTL’lik müzik rusum ücretini 450 YTL ‘ye çıkardığını...
AKP Termal İlçe Örgütü’nün, İlçe Milli Eğitim Müdürü Muhittin Nayman’a başarılarından ötürü plaket verdiğini...
Yazının Devamını Oku