Yalçın Bayer

TEM otoyolundaki fidanlarım nerede

6 Mayıs 2005
<B>GENEL </B>Yayın Yönetmenimiz <B>Ertuğrul Özkök, </B>yedi yıl önce Orman Bakanı <B>Ersin Taranoğlu’</B>ndan Ağaçlandırma Dairesi, Karayolları ve <B>TEMA’</B>nın işbirliği ile <B>‘Otoyol Ağaçlandırma Projesi’ </B>başlattıklarını duyuran bir mektup almış. Özkök de 4.4.1998’de yazdığı ‘500 Şirkete Estetik Çağrı’ başlıklı yazısında Taranoğlu’nun ‘İstanbul Ticaret Odası’nca yayınlanan Türkiye’nin 500 kuruluşunun birer km’lik destekle projeye katılmaları halinde, bir anda bu ekim dikim mevsiminde işi bitirebiliriz’ dediğini aktararak özetle şunları yazmış:

‘Kişi ve kuruluşlar bu işin finansmanına katıldıkları takdirde, isimleri otoyolun o bölümüne verilecek. Böylece devletin cebinden para çıkmadan otoyolların kenarları ağaçlandırılacak. Bu çirkinlik içinde, otoyollarımızın kenarlarına güzel ağaçlarla donatırsak, inanıyorum ki, bu estetik tedaviye büyük katkıda bulunmuş olacağız. Ben şimdiden bu güzel yolu hayal ediyorum.’

Özkök’ün yazısından etkilenen Bursa’dan bir hanım, annesi ve merhum babası adına projeye katılmak için gerekli başvuru ve ödemeyi yapmış; kendisine Ankara otoyolunun Gerede-Gişeler Kurtboğazı mevkiinde 2 km’lik bir alan tahsis edildiği bildirilmiş. Ağaçlandırma Dairesi Başkanlığı da, 29.7.1998’de gönderdiği yazıyla fidan dikme işleminin başladığını bildirmiş.

Ancak Bursa’dan Avukat Şükran Belet, adının açıklanmasını istemeyen müvekkilesinin yakınmasını şöyle anlatıyor:

NEREDE AĞAÇLARIM

‘Bir hafta önce çekilmiş fotoğrafta görüldüğü gibi (bize de göndermiş) fidanlar 1998’den beri hálá dikilememiştir. Müvekkilim, Nasreddin Hoca fıkrasını anımsatan bu durumun düzeltilmesi için başvuracak mevkiyi yıllarca bulamamıştır. Son günlerde ‘yeniden ağaçlandırma projeleri’nin geliştirildiği ve önemli miktarda kamu arazisinin ağaçlandırılacağını Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe kamuoyuna duyurmaktadır. Bu olumlu girişimlerin vatandaşlar tarafından desteklenebilmesi için bu konuda daha önce başlatılanların akıbetlerinin de soruşturulması ve sonuç hakkında Sayın Ertuğrul Özkök’e bilgi verilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. En iyi dileklerimizle.’

‘Kayıp trilyon’ davasından RP’li 50 il başkanı hapis yattı

‘BAŞBAKAN Erdoğan ile SP Genel Başkanı Kutan arasında gerçekleşen gizli buluşmada, Erbakan’ın hapis cezası ve 9.5 trilyonluk paranın ödenmesi konusu görüşüldü.’

Bu görüşmenin Başbakanlık Konutu’nda, 27 Nisan’da Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in de olduğu toplantıda yapıldığını yazıyor Vatan’dan Veli Özdemir... Erdoğan daha sonra Çiçek’le partiye geçmiş ve buradaki toplantıya Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da katılmış.

Konu; 28 Şubat sürecinden sonra RP’nin ‘kayıp trilyon’ davasından mahkûm olan Erbakan’ın 2 yıl 4 aylık cezası ve RP’den geri istenen 9.5 trilyonluk Hazine yardımı...

Habere göre Kutan, Erdoğan’a ‘Erbakan Hocamızın bu parayı ödeyebilecek bir gücü yok. O yüzden hapse mi girsin?’ diye serzenişte bulunmuş... Erdoğan da, ‘Hocamızın cezaevine girmesini tabii ki ben de istemem. Ancak paranın da ödenmesi gerekir. Yapılacak başka bir şey yok ama ben yine de Maliye Bakanımızla bu faiz konusunu yeniden görüşürüm. Kanunlar çerçevesinde yapılacak ne varsa yaparız’ yanıtını vermiş.

Eski RP’li, şimdiki SP’li bir tanıdığımız ‘Bu özel görüşmeyi AKP çevreleri mahsus basına sızdırdı. Bu görüşme daha önce iki kez Maliye Bakanı ile de yapılmıştı’ diyerek şunları anlatıyor bize:

‘1997’de açılan RP’yı kapatma davasında Hazine, hazine yardımını geri istedi. Bunun esas miktarı 894 milyardır. Ancak faizleriyle bugün 9.5 trilyon tutuyor. Dava uzun süre sonuçlandırılmadığı için para kartopu gibi büyüdü. Siyasi partileri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı denetler. Ancak o zaman Maliye Bakanlığı’ndan iki denetçi, il örgütlerinden gelen faturaların ‘şişirme’ olduğunu rapor edince dava açıldı.

Bildiğimiz kadarıyla 50’den fazla RP il başkanı, bu faturalar yüzünden 4’er ay hapse mahkûm oldu.

- Doğru... En son da dönemin RP İstanbul İl Başkan Vekili Selman Esmerer hapis yattı. Ümraniye Cezaevi’nden bir ay kadar önce çıktı. O dönemde Tayyip Bey, belediye başkanı... Bilindiği gibi Erbakan’ın yargılandığı davanın sanıkları arasında ikisi bakan dört AKP’li milletvekili de var; dokunulmazlıkları dolayısıyla yargılanamıyorlar.

SP’ye AKP’den transfer olacak mı?

- Bugün Erbakan Hoca’ya bağlı 50 milletvekili var. Ama Recai Kutan ve Hocamız böyle bir şey istemiyor. ‘Bizden transfer yaptılar, bizim ülkeyi ayağa kaldırma çalışmalarımızı engellettiler’ diyerek mazeret üretmesinler diye... Ayrıca gelecekler örgütle pazarlık yapmak isteyecekler... Hoca’nın sütten ağzı yandı. Kamuoyunun izlediği gibi AKP iktidar olamadı, duvara tosladı; zulüm ve gözyaşını artırdılar.

Erbakan ne yapıyor?

- 20 Mayıs’tan itibaren 10 gün süreyle İstanbul’da olacak. Merter Green Park Otel’de işadamlarıyla yemek yiyecek. Bu yemeğin bedeli 500 milyon... Daha sonra Ekonomik Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (ESAM) düzenleyeceği toplantıda Türkiye’nin akademisyenleriyle bir araya gelecek.

Milli Görüş Vakfı’nın Anadolu Gençlik Dergisi ile 28 Mayıs’ta, İnönü Stadı’nda Fetih Gecesi’ne katılacak. 15 Haziran’da da G-8’in kuruluşunun 8. yılı dolayısıyla, örgütün kuruluşunda imzası bulunan devlet adamlarıyla Çırağan’da bir araya gelecek.

Alkol ve silah yan yana olmaz

GEÇENLERDE, Ankara’da Türkçe isimli barda bir şarkı yüzünden çıkan silahlı kavgada 3 kişi öldü, 2 kişi yaralandı. Ardından İstanbulRedroom’daki tartışmada da 3 üniversite öğrencisi ayaklarından vuruldu. Eğlence ve silah! Alkol ve silah!

Neden eğlence mekanlarına, alkol tüketilen mekanlara silahla girilmesine engel olunmuyor? Devlet dairelerine, stadyumlara ve hava limanlarına silahla girilemiyorsa eğlence mekanlarına da silahla girilmesi bir yasa ile engellenmelidir. Turist gelmiyor deniyor. Kim gelir, eğlenceyi belinde silahla barlarda gezmek olarak algılayan insanların yaşadığı bir ülkeye? Bütün gece, eğlence mekanlarının tozunu atıp, silah taşımaktan gurur duyan gençler kadar o silahı onların beline takmasına göz yuman ya da habersiz olan aileleri de suçlu değil midir?

İstanbul’da kaç eğlence mekanı kapısında silah kontrolu yapıyor; resmi görevli de olsa silahını emanete alabiliyor mu? Emniyet Müdürlüğü, ‘silahsızlanma’ kamyanyasına ne kadar destek oluyor?

Biz kabile miyiz

BİR okurumuz, bir gazetede ‘Törensiz Karşılama’ haberini okumuş ve tepki gösteriyor... ‘Allegra Costa’ gemisi İzmir limanına turist getirmiş, tören yapılmamış, halkoyunlarına da önceden izin alınmadığı gerekçesiyle müsaade edilmemiş. Konu gerektirdiği için söylüyorum; 14 ülkeye gittim, bir Allah’ın kulu beni bırakın törenle karşılamayı, bir hoşgeldin bile demedi. Bu ne törenidir Allah aşkına; adam parasını vermiş, turistik, günübirlik ziyaret yapacak, karşısında ‘halkoyunları’, bir sürü adam, çiçekler vs. Yahu biz kabile miyiz, bir adadaki yerliler miyiz? Gelen de büyük beyaz adam mı? Nedir bu aşağılık kompleksi? Kimse demesin, ‘Efendim bu Türklerin misafirperverliğidir’ diye. Öyle karşıladığımız turistlere, 5 liralık halıyı 50 liraya satan; 2 liralık yolu 10 liraya götüren de bu misafirperver halk değil mi? Demem odur ki, bu saçmalık ve aşağılık kompleksinden öte bir şey değildir ve son verilmelidir.

ÖNERİ

İNSAN Yerleşimleri Derneği’nden: İstanbul’da Şirket-i Hayriye’den kalma vapurların restore edilip korunması gerekirdi. 80’lerden sonra İstanbul için yüz karası olan, tasarım hataları ile dolu vapurlar vapursevenlere keyif değil acı veriyor. Vapurların kullanım amaçları yeniden belirlenmelidir. Böyle bir konu ‘nostaljist’ bir sığlıkla ele alınmaldır. 2005 İstanbul Bienali’nde vapurların kullanılmasını önerebiliriz. insanyerlesimi@superonline.com

Mesaj panosu

BEYKOZ
Rüzgarlıbahçe’deki bir kaçak yapıyı yıkmaya giden ekipler, gelen bir telefon üzerine yıkımı gerçekleştiremedi. Ekipler de geri çekilmek zorunda kaldı... Kim bu güçlü ses, Sayın Belediye Başkanı? N.U.-BEYKOZ
Yazının Devamını Oku

İstanbul ‘Alman’ kaynadı

5 Mayıs 2005
<B>İSTANBUL </B>dün <B>Almanya’</B>dan gelen önemli işadamlarına ev sahipliği yaptı. <B>Almanya’</B>dan yüzlerce <B>‘Almanyalı Türk’ </B>işadamı da <B>Türkiye’</B>deki son gelişmeleri ‘kokladılar’, yatırım ve işbirliği yapılabilir mi diye... <B>‘Türk-Alman Ekonomi’ </B>kongresinde iki tarafın ‘güzel’ konuşmaları dışındaTürkiye kendi vizyonunu da ortaya koyabilseydi keşke. ‘Avrupa’nın Çin’i olmayacağını gösterseydi.

Biz Marmara Üniversitesi’nin Sultanahmet’deki tarihi rektörlük binasına dönelim..

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder tören öncesinde biraz heyecanlı. Az sonra Petersburg (Rusya) ve Şanghay’dan (Çin) sonra 3. ‘fahri hukuk doktorası’ unvanını alacak. Alman üniversitelerinin bu yoldaki önerilerini reddettiği bilindiğinden Alman basını törene büyük ilgi gösteriyor. Aynı üniversitenin mezunu Başbakan Erdoğan da, Schröder’le birlikte töreni bekliyor.

Schröder, Rektör Prof. Tunç Erem’e ‘Kaç öğrenci okuyor?’ diye soruyor. ‘72 ülkeden 52 bin...’ yanıtını alınca ‘Çok yaygın eğitimi yapıyorsunuz’ diyor.

Tunç devam ediyor:

‘Üniversitemizin, İİBF’nin, 16 yıl önce kurulan Almanca İşletme ve Enformatik bölümlerinde 568 öğrenci okuyor; bunların 25’i Alman asıllı.. 25 öğretim üyesininin 7’si Alman akademisyen... Alman Akademik Değişim Servisi’nin (DAAD) desteğini alıyoruz. Bugüne kadar Almanca ve İngilizce bilen 659 mezun verdik.’

Bu bilgileri merakla dinliyor ve çok mutlu oluyor konuk Başbakan...’Almanya, her zaman sizin yanınızda olacaktır. Türkiye ve AB’nin önünde büyük görevler var’ diyor, bu arada Almanca bölümlerin fakülte olmasını diliyor.

Marmara Üniversitesi, Bremen, Köln ve Lunebourg Üniversiteleri ile sıkı işbirliği içinde. Tunç Erem’e göre, kendi öğrencileri olarak Aydın Doğan ve bir Alman devlet adamı olarak Schröder üniversitenin ilk ‘fahri doktora’ unvanı verdiği iki isim...

Türklerin büyük bölümü seçimlerde oylarını SPD’ye veriyor; Schröder’in de, Türkiye’ye yakın bir politika izlediği biliniyor.

Balkanlar’daki Türk kıyımı neden unutuluyor

HERKES sözde Ermeni soykırımı iddiasını ortaya atıyor. Türkiye’ye karşı bir saldırı cephesi açılıyor.

Balkanlar’da yaşayan Türklerden, Müslümanlardan ve onlara yapılan soykırımdan hiç bahsedilmiyor.

Otorite sayılan Justine McCarty’nin çalışmaları ve arşiv belgelerinde, 1911’de Rumeli’deki Türk ve Müslüman nüfusun sayısı 2.315.293 kişidir. Balkan Savaşları’ndan sonra kalan kişi sayısı 870.114 olarak bilinmektedir (Yugoslav, Bulgar ve Yunan kaynaklarına göre). 1.445.179 Türk ve Müslüman’a ne olmuş? 812.771 kişi Türkiye’ye göç etmiş. Geri kalan 632.408 kişi bu savaşlarda hayatını kaybetmiş, ama nasıl kaybetmiş? (Kaynak: H.Yıldırım Ağanoğlu. GÖÇ, İstanbul 2001; s.307)

Bakınız milli şairimiz Mehmet Akif, Balkan Türklerine yapılan bu soykırımı mısralarında nasıl dile getirmişti:

Altı yüz bin Müslüman birden boğazlandı...

Yanan can, yırtılan ismet, akan seller bütün kandı

Ne masum ihtiyarlar süngüler altında kıvrandı!

Küllenmiş yığınlar hep birer insan, birer candı.

Yrd. Doç. Recep SIRALI-KTÜ Ordu Ziraat Fakültesi

Futbol savaşları

FUTBOL dünyasında herkes birbirini ‘Bizans oyunları’ yapmakla suçluyor. Bir taraf Evren Lisesi’nin Fenerbahçe’ye, diğer taraf Seyrantepe’nin Galatasaray’a peşkeş çekildiğini söylüyor ve birbirlerini ağır dillerle suçluyorlar. Biri imar kaçağından, biri de ranttan söz ediyor.

İnternette GS ve FB taraftarlarının bu karşıt yazışmaları bir rekor sayılabilir.

Şimdi de Trabzonspor taraftarları, haksız yere mağlup olduklarını belirterek hakem Cem Papila’yı kınıyorlar. Bu hakem üçlüsünü atayan MHK ve Futbol Federasyonu ağır dille protesto ediliyor.

Spor sadece futbol değildir. Keşke futbol dışı konulara da bu kadar kafa yorsa futbolseverler.

Eğitim sistemi allak bullak

ŞU sıralar ilköğretim okullarında bir kargaşa hüküm sürüyor. Tam gün etütlü olan okulların sabahçı-öğlenci olarak çift tedrisatlı okula dönüştürülme çalışmaları var. Okul genelinde tüm veliler bu duruma itiraz ediyor. Velilerin bu tür okulları seçmelerinin sebebi, özellikle annelerin çalışıyor olmaları. Yönetimdeki bazı kişilerin canı sıkıldıkça bir şeyleri değiştirme çabaları çok anlamsız. Çocuklarımızın eğitimi için her iyi şeye destek veririz. Etütlü eğitim veren okullar aynen kalsın. Çalışan aileler ne yapacak hiç düşünülmüyor. Kamuoyu araştırması yapılmadan, velilere bilgi verilmeden kargaşa yaratılıyor.

Bir grup veli- KADIKÖY

Buğdayda tavan değil taban fiyat istiyoruz

TÜRKİYE Ziraat Odaları Başkanı Ş. Şemsi Bayraktar hasat sezonunun başlamasına çok az bir zaman kala üreticinin isteklerini açıklarken, ‘Buğday üreticisinin alımı %51 azaldı. 2005 yılı buğday üretim maliyeti kiloda 404 TL’yi bulmaktadır’ diyor.

Bayraktar, 1998’de 2.35 kilo buğdayla bir litre mazot alınabilirken, 2004’te 4.85 kilo buğdayla bir kilo mazot alınabildiğini belirterek, ‘Verim, kalite ve üretim artışının sağlanması için doğru politikalar üretilmesi gerektiğini’ söylüyor.

Yeni sezon için beklentilerini şöyle sıralıyor:

Üretim maliyetlerini düşürmek amacıyla maliyet içinde %44 payı olan gübre ve mazotta tarım paketinde açıklanan KDV indirimleri bir an önce yapılmalıdır.

Geçen sezon üreticiyi toplayıcılara mahkum eden uygulamanın düzeltilmesi için TMO piyasalarda etkinliğini artırmalı, bunun için kapattığı 100’ü aşkın alım merkezini yeniden açmalıdır.

TMO ürün alımlarını peşin olarak yapmalı, böylelikle vadeli alımlardan dolayı oluşan fiyat düşüşleri önlenmelidir.

TMO borsa alımları ile kendi ajanslarındaki alımları arasında fiyat farkları geçen sezon üreticilerimizi mağdur etmiştir. Üreticilerimizin mağduriyetinin önlenmesi bakımından alım ajansları ile borsalarda yapılan analizler paralel olmalıdır.

TMO geçtiğimiz sezon uyguladığı alım baremlerinin belirlenmesinde kullanılan kriterlerin uygun olmaması nedeniyle buğday fiyatları ilan edilen fiyatların çok daha altına düşerek üreticileri mağdur etmiştir. Baremlerdeki kriterler makul bir seviyeye getirilmelidir.

TMO açıklayacağı fiyatı 2005 üretim maliyeti olan 404.000 TL/kg göz önüne alarak açıklamalıdır.’

GÜNÜN SÖZÜ

Isparta’nın Atabey İlçesi’nin İslamköy Beldesi’nde kurduğumuz ‘Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’ni 16 Mayıs günü açacağız ama hangi yılın 16 Mayıs’ı olduğunu bilmiyoruz. Süleyman Demirel’in rahatsızlığı olmasaydı bu 16 Mayıs’ta açacaktık ama gene de belli olmaz, belki eylüle kalabilir.’

(Şevket Demirel)

Biliyor musunuz

CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 33 arkadaşının Taksim’de, 37 kişinin öldüğü 1 Mayıs 1977 olayları hakkında Meclis Araştırması açılmasını istediklerini... 15 yılı geride bırakıp üye sayısını 2.285’e, şube sayısını da 27’ye yükselten MÜSİAD’ın, bugün Suudi Arabistan ekonomisine damgasını vuran Arap işadamlarının Cidde Ticaret Odası öncülüğünde ağırlayacağını... BAHÇELİEVLER Belediye Başkanı AKP’li Osman Develioğlu, Başkan Yardımcıları Hikmet Tekiroğlu ve Yakup Dalkılıç, Meclis üyesi Haşim Taşkıran, müteahhit-eczacı Süleyman Üstün ve sekreteri Elif Ergüder’le geçen mart ayında İtalya’ya yaptıkları gezide beğenip Türkiye’ye getirilen süs bitkilerinin seçiminde bir teknik görevlinin olup olmadığının merak konusu olduğunu...

MESAJ PANOSU

TÜRK
Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, İsviçre’ye giderek ifade vermeli ve konunun mahkemede tartışılarak Türkiye’nin tezlerinin savunulması fırsatı kaçırılmamalıdır. Öncelikle Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olmak üzere her partiden siyasetçilerimizi İsviçre’ye giderek Ermeni soykırımının olmadığını belgeleriyle açıklamaya davet ediyoruz.

Tanyel YILMAZ-İSTANBUL

YILDIZ Teknik Üniversitesi Mezunlar Derneği’nden: Bir çok ‘yıldız’ın parlamasında 1954’den beri emeği geçen sevgili hocamız, değerli eğitimci Selva Ünal için yarın akşam üniversitemizin Hisarüstü tesislerinde bir araya geliyoruz. 0212-260 08 01.

ARDANUÇ’ta bir hafta süren sağanak yağış nedeniyle köy yollarını sel suları tahrip etti ve 2 km’lik yol tamamen yok oldu; ulaşım gibi elektrikler de kesildi. İnsanlar hastalarını ve cenazelerini sedyeyle kilometreler boyunca taşıyıp işlerini halletmeye çalışıyorlar. Sorunumuzu kimseye anlatamıyoruz, bizleri boş vaatlerle kandırıyorlar. Bundan sonra insanlar uzay çağında keçi gibi kayalıklarda mı gezsinler?

Mesut AKSAKAL-ARTVİN

TEKİRDAĞ Barbaros Belediyesi’ne... Tuvalet çukurları denize sızıyor. İtfaiyemiz yok. Sahillerimiz ne yazık ki pis. Yaz gelirken temizliğe daha çok özen göstermeliyiz. Belediye otobüslerimiz adeta dökülüyor.

H.C-TEKİRDAĞ
Yazının Devamını Oku

Bu Cumhuriyet nasıl korunacak

4 Mayıs 2005
<B>ODTÜ </B>Tarih Bölümü Başkanı Prof. <B>Seçil Karal Akgün’</B>ün, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki dünkü yazısından bir bölüm aktaralım: ‘Unutmamak gerekir ki tarih, ne mahkemedir ne de yargıç. Tarih, belgeler ışığında bireyleri geçmiş hakkında bilgilendirir. Her ülke, özellikle ulusal bütünlüğü açısından yeni yetişenlere ulusal tarihin öğretilmesini önemser.

Ermeni sorununda sürekli savunmada kalmaktan kurtulmak için yeni yetişenlere de bu konuya ilişkin verileri okul kitaplarında, onların devlete ve eğitim sistemine güven duymalarını sağlayacak bilimsellikle sunmak ve öğretmek gerekir.’

Prof. Akgün yazısının sonunda şöyle diyor:

‘Atatürk kurduğu Cumhuriyet’i bilime dayandırıp gençliğe emanet etmedi mi? Devlete küskün gençler bırakın Ermeni sorununda hak-hukuka sahip çıkmayı, nasıl bu Cumhuriyet’i koruyacaklar?

Yetkililerimiz bu ince noktaya dikkat etmeyip Türk bilim adamlarını, araştırmacılarını ve eğitimcilerini onlara duyulması gereken özgüveni yüreklendirmezse, korkarım yakın bir gelecekte Cumhuriyetimizin temeli olan Atatürk ilkelerini koruyamamanın ezikliğine, onun önderliğinde özenle çizilmiş Misakı Milli sınırlarımızı koruyamamanın üzüntüsü de eklenecek.’

KAYA TOPERİ OLAYI

Bunları niye yazıyoruz?

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, ta geçen yılın bahar aylarında İsviçre’de yaptığı bir konuşmada ‘Ermeni soykırımı yoktur’ diyor. Şikayet üzerine hakkında soruşturma açılıyor ve ülkeye girdiği takdirde tutuklanacağı bildiriliyor.

Avrupa’da gün geçtikçe şamar oğlanına dönüyoruz.

Marmara Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver, dün hatırlatarak ‘İsviçre bu konuda ‘sabıkalı’ bir ülkedir. Geçmişte, uluslararası kurallara göre korumakla mükellef olduğu Türkiye’nin Bern Büyükelçisi Sayın Kaya Toperi’ye yapılan silahlı saldırı sonrasında gelişen olaylarla adeta paralellik arz ediyor’ diyor.

HANİ PROTESTO

İsviçre’
nin ‘insanlık ayıbı’na karşı insanlarımızın sergilediği vurdumduymazlık ne yazık ki dikkat çekici bir hal alıyor.

Bırakın Prof. Halaçoğlu’nu, İsviçre’de yaşayan Türk vatandaşları ‘Soykırım olmamıştır’ deseler onlar hakkında da mı aynı karar çıkartılacaktır?

Avrupa’da yaşayan Türkler ve bunların oluşturdukları derneklerden hangisi bu haksız ve incitici durumu protesto ettiler?

Böyle bir karar hukuk adına alınabilir mi?

Türkiye’deki çeşitli STK’lardan kaçı, İsviçre’nin Ankara Büyükelçiliği’ni ve İstanbul Başkonsolosluğu’nu e-mail, faks veya mektupla protesto etti?

Oysa böyle demokratik bir tepki herkesin hakkı olmalıdır.

Her şeyin ötesinde Dışişleri Bakanlığımız ve diplomatlarımız, parlamenterlerimiz, iş dünyası örgütleri, kurumları ya da dostları aracılığıyla İsviçre’yi bu ülkenin hukuk adına estirdiği teröre karşılık uyarıda bulunsa, İsviçre yargısı böyle bir gücü kendisinde bulabilecek midir?

Yarın öteki ülkelerde bu tür kararlar çıkarılmaya başlarsa boynumuzu büküp duracak mıyız?

Üzerimizdeki ölü toprağını silkemedikçe Türkiye bu tuzaklardan kurtulamayacaktır.

Çok oluyor

BÜLENT Arınç’ın annesi Manavgatlı’dır. Ben o bölgenin çocuğu olduğum için ona sempatim var.

Tamam, biz yörükler lafımızı sakınmayız. Ama ara sıra ortaya çıkıp Türkiye’yi toza dumana vermesi beni kızdırıyor.

Almanya’da baş hükümetten gayri 20’den fazla da eyalet hükümeti var. Fakat Karlsruhe’deki Anayasa Mahkemesi bütün bu hükümetlerin üstündedir. Alman Anayasası’nı korumakla mükelleftir. İster topluma isterse hükümetlere karşı...

İşte bu anlamda bizim Bülent Arınç’ın konuşmaları onun daha Meclis Başkanlığı yapacak olgunluğa erişmediğini gösteriyor. Bilmem yanlış mı düşünüyorum?

Şevki UYANIK

Betzdorf-ALMANYA

BÖYLE bir zihniyete sahip bir başkanı TBMM hak etmiyor! Bir vatandaş olarak tüm Türkiye’den derhal özür dileyip istifa etmesi gerektiğine inanıyorum.

Vahit EKREN-İnşaat Müh.

Bilboard’daki rant

BÜYÜKŞEHİR’den bir memur anlatıyor: Büyükşehir Belediyesi’nde milyonlarca dolarlık bilboard kavgasından haberiniz var mı? Deprem konteynerleri, ardından Metro istasyonlarındaki reklamlar konusunda Medya Pano ile Arya Reklam’la ilgili iddialar gazete köşelerine düştü. AKP yandaşı değiliz ama belediyemizin haklarını da korumak zorundayız. Ayrıca Kültür A.Ş.’deki bilboardların pazarlanması da ayyuka çıktı. Kültür A.Ş.’de görevli Harun Karaali, Zirve Reklam’ın gizli ortağı olabilir mi? Değilse Kültür A.Ş., Zirve Reklam’ın panolarını Sarıyer Belediyesi sınırlarında nasıl pazarlıyor? Kültür A.Ş.’ye ait panoların imalat, montaj ve tamirat işlerini de bu firmanın yaptığını herkes biliyor. Hem Kültür A.Ş.’de de çalışıp, hem de reklam şirketinin ortağı olarak anılmak doğru mu? Kültür A.Ş., Sarıyer Belediyesi’nden kendi alıp pazarlasa daha çok gelir elde etmez mi? Beyoğlu belediye başkanıyken kendisini ‘üzen’, İdeal Medya’nın sahibi Hami Kara’nın da ‘AR Medya’ adlı yeni şirketiyle Beyoğlu’ndaki bilboardları pazarladığını Sayın Kadir Topbaş bilmiyor mu?

Unakıtan’a teşekkür

BİR
süre önce köşenizde Şarköy’de babam Ahmet Başer’e ait şarap üretim tesisimizin hükümet konağı yapılmak üzere kamulaştırılmak istendiğini yazmıştınız. Konuya Milli Emlak Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Tufan Büyükuzun oldukça hassasiyet göstermişti. Bizim bu konudaki Ankara’daki girişimlerimizle kamulaştırmayı durdurarak işimize devam etmemizi sağlayan Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan’a ve danışmanı Tuncay Karartı’ya babam Ahmet Başer adına teşekkür ediyorum. (Bakanlık, hükümet konağı için başka bir yer bulmasını istedi.)

Füsun EREN-TEKİRDAĞ

Mektubumu arıyorum

İNGİLTERE’den yazıyorum. 24.12.2004 tarihinde iadeli taahhütlü postayla mektup yolladım. Gösterdiğim mektubun referansı R15300 78325 GB, fakat bugüne kadar gönderdiğim adrese ulaşmadı. Ben buradaki posta müdürlüğündeki araştırmamda mektubun Türkiye’ye ulaştığını ve İstanbul’a teslim edildiğini fakat İstanbul’dan sonra Adana’daki Yüreğir, Tahsilli Mahallesi, 18. Sokak, No:32 adresine ulaşamıyor. Oysa Adana’daki ağabeyim yaptığı araştırmada mektubun İstanbul, Ankara arası kaybolduğunu öğreniyor.

Biz Avrupa’da yaşayan gurbetçilerin mektuplarının Türkiye’de açılıp içinde döviz aradıklarının, onlarca insanın benim gibi postane mağduru olduğunu bilmenizi istiyorum.

Veysel ÇAKIN-Tottenham LONDRA adana-kozan@hotmail.com

Mesaj panosu

BEŞİKTAŞ
Belediyesi’nin, Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) işbirliği ile başlattığı ücretsiz astım taraması bugün Ortaköy Beltaş Cafe yanında, yarın Levent Meydanı’nda, cuma günü de Beşiktaş Meydanı’nda 12.00-16.00 saatleri arasında yapılacak. BAKIRKÖY Belediyesi, Osteoporoz İle Yaşam Derneği işbirliği ile özellikle 40 yaşın üzerindeki kadınların korkulu rüyası olan Osteoporoz’a (Kemik erimesi) erken teşhis amacıyla ücretsiz tarama, Ataköy Yunus Emre’de bugün 10.00-13.00 arasında. KAĞITHANE Belediyesi, 19 Mayıs Bisiklet Yarışmaları (ilköğretim) kayıtlarına başladı; 0212-295 68 00/253-254. ‘BEYOĞLU Sohbetleri’nde sinema yazarı Atilla Dorsay’ın ‘Beyoğlu ve Sinema’ konulu söyleşisi ile Hülya Koçyiğit’in şiir dinletisi yarın 20.00’de Alkazar Sineması’nda. SSK’lılar Küçükçemece’deki Kızılay Tıp Merkezi’nden neden yararlanamıyor? SSK Genel Müdürlüğü’nün ilgili daire başkanlığının bu konuda bir çalışma yaparak, özel hastanelerden bile yararlandırılmaya başlayan SSK’lıların, Kızılay’da muayene edilmelerinin sağlanmasını istiyoruz.

Murat BADEM

TEMA’nın ‘AB Hazırlık ve Müzakere Dönemleri ile Üyelik Koşullarında Türkiye Tarımı’ konulu sempozyumu, bugün ve yarın TUBİTAK Konferans Salonu’nda; konuşmacılar Süleyman Demirel, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü.
Yazının Devamını Oku

Güneyde lokanta ve barlara işgaliye zammı

3 Mayıs 2005
<b>GÖCEK’</B>ten bir bar sahibi şunları yazıyor: ‘Duyduğumuz son habere göre tüm <B>Türkiye </B>sahil kesimlerinde turizm işletmecilerinin kullanmakta olduğu <I>(lokanta, bar, otel vb.)</I> belediye yerlerinin işgaliye bedelleri tam 6.25 kat artırıldı. Ankara’dan belediyelere gönderilen fiyat listesinin en minimum tutarı olan bu artış belediye encümenlerinin kararlarına göre en üst sınıra kadar da çıkartılabilecek. Minimum günlük 500 bin lira (50 kuruş) m2 başına olmak üzere bu fiyat encümenler tarafından 2.5 milyon TL (2.5 YTL) olarak da uygulanabilecek.

Geçen yıl bu fiyat m2 başına maksimum 80 bin lira (8 kuruş) idi. Hatta bazı belediyeler işgaliye bile uygulamamışlardı. Tüm kıyı şeridi düşünülünce bu tutar inanılmaz rakamlara ulaşıyor. Küçük sayılabilecek bir barın alanı yaklaşık 70 m2 olursa, (günlük) 50 kuruşx70 m2 x 180 gün= 6.3 milyar TL (6.300 YTL) oluyor.

Geçen yıl ise 864 milyon TL ödemiştik. Anlaşılan AKP kıyılardaki lokanta, bar gibi özellikle içki içilen işletmelerin kapatılmasını istiyor. Zaten bu işletmelerin hiçbiri de AKP’li değil.’

Mişon Efendi’nin 60 yıl önceki mektubu

TEKİRDAĞ’
dan gazeteci Fahir Taner faks çekmiş: ‘Esnaf olan hemşerimiz Mişon Efendi, 60 yıl önce İsrail’e göç etmişti. Yayınlanması isteğiyle o zaman gönderdiği mektubu Yeni İnan gazetesinde yayınlamıştık. Hikmet Çevik de ‘Tekirdağ Tarihi Araştırmalar Kitabı’na koymuştu bunu. Başbakan Erdoğan’ın İsrail gezisi nedeniyle bu yazıyı hatırladım’ diyor.

Mişon N. Ulus’un, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde (1945) Tekirdağlılara hitaben gönderdiği yazı şöyle:

‘Elveda dünyaya geldiğim yurt,

2000 senelik ayrılıktan sonra en nihayet babalarımızın, ecdadımızın vatanına dönüyoruz. Erets İsrael’e.

İspanya’dan kovulduğumuz (1492) zaman yalnız Türkiye merhametli kollarını açtı. Babalarımıza ev, iş ve hayat sahası açtı. İşte biz onların torunlarıyız. Türkiye olmasaydı biz ne olacaktık?

O zamandan bu zamana kadar daima iyi ve tam bir Türk vatandaşı olarak yaşıyoruz. Başka memleketlerde olduğu gibi ‘Yahudisin’ diye eziyet, haksızlık, cefa, hiç görmedik.

Bunları nasıl unutabiliriz? İmkansız, unutulmaz.

Türkiye’den yediğimiz ekmeğe ve daima hür yaşadığımız günlere katiyen nankörlük edemeyiz. Kalbimiz Türktür ve ebediyen Türk kalacaktır.

Sevgili Türkiye,

Biz gidiyoruz fakat kalbimiz, ruhumuz daima ölünceye kadar seninle kalacaktır. Gittiğimiz yerlerde daima Türkiyemiz için çalışıp en iyi intibaları bıraktıracağız.

Hey şanlı (al renkli) Türk bayrağı; seni hürmetle selamlarız. Daima o güzel renklerin gözlerimiz önünde olacaktır.

Aziz Türk hükümeti,

Sana sonsuz hürmetlerimizi, şükranlarımızı arz ederiz.

Ve sana büyük (İsmet) İnönü; duanızı alırken, hepimiz hürmet ve aziz ellerinizi hasretle öperiz.

Elveda şanlı Türkiye, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.’

Palmiyesi noksandı

BAHÇELİEVLER Belediyesi’nin, İtalya’dan 2 trilyonluk süs bitkisi ve çiçek ithal edildiğini duyuyoruz. Bahçelievler’de çok mu yeşil alan var da, palmiye ekilecek! İhale yapıldı mı? Bu işleri kim kotardı; içinde siyasiler var mı? Dileriz bu bitkileri başka belediye sınırlarında görmeyiz.

Selami K.

Çiçek’e soru

ADALET Bakanı Cemil Çiçek’e, CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı soruyor:

2004-2005 yıllarında hakim ve savcılık sınavına başvuranların ve kazananların sayısı nedir? Kazanan adayların bitirdiği liselerin oransal dağılımı nedir? Mülakatı kazanan hakim ve savcı adaylarının yazılı sınavındaki dereceleri nedir? Yazılı sınavda kazanıp da mülakatta kazanamayan adaylardan, mülakkatta kazanan adaylardan daha yüksek puan alanlar var mıdır? Kaç kişidir?

Kaldırın da görelim

AKP’li vekillerim... Meclis Başkanı Arınç, ‘Ben Meclis’im... İstediğim her şeyi yapabilirim. İstersem Anayasa Mahkemesi’ni bile kaldırabilirim’ demiş...

Ben de vekili olduğunuz halktan biriyim. Kaldırın da görelim bakalım. Biz halkın boş laflara karnı tok, daha önce yazdığım gibi dikkat edin, paraşütsüz düşüyorsunuz.

Oral ANTMEN

Mimar Sinan’a saygısızlık

MİMAR Sinan’ın 1589 yılında inşa ettiği İstanbul Fındıklı Molla Çelebi Camii tuvaleti bakımsızlık ve pislik yüzünden kapanma noktasına geldi. Dolmabahçe Sarayı’na yakınlığı sebebiyle önünden günde yüzlerce turistin geçtiği tarihi caminin, bir türlü kanalizasyona bağlanmayan tuvaletleri içler acısı bir manzara sergiliyor. İçler açısı duruma Vakıflar neden el koymuyor?

Tuba OKAN

Paralı turist sessizlik ister

MARMARİS’in en önemli sorunu gürültü kirliliğidir. Marmaris doğal güzellik olarak dünyanın en önde gelen yerleri arasındadır. İklim bakımından 6 ay tatil yapılabilir. Her keseye uygun yepyeni otel ve motelleri vardır. Belediye Başkanları da iyi çalışmış, şehri pırıl pırıl ve düzenli bir hale getırmişlerdir. Fakat şehre turist gelmez; gelenler de Avrupa’nın çulsuz insanlarıdır. Bunun da en önemli sebebi gürültü kirliliğidir.

Turist tatile dinlenmek için çıkar. Marmaris esnafı ise otelcisinden pansiyoncusuna, lokantacısından büfecisine, teknecisinden pazarcısına kadar müziği ne kadar çok açarlarsa o kadar çok müşteri geleceğine iman etmişlerdir. Şehrin içersindeki Barlar Sokağı’ndaki gece kulüplerinin çıkardığı sesi hiçbir ‘sanayi tesisi’ çıkaramaz ve bu sabah saat 04’e kadar sürer. Hiçbir yetkili de buna engel olamaz.

Gerçekte turizmden para kazanmak isteyenler bindikleri dalı kesmektedirler.

Atilla SEL- Mimar

Biliyor musunuz

TÜRKİYE’nin en fazla istihdam yaratan firmalarından biri olan ‘Yeşim Tekstil’in, Uşak’ta iki fabrika daha açarak 500 kişiye iş istihdamı sağladığını... CHP Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar’ın, Tunceli’de 4 engelli evladıyla birlikte yaşayan 70 yaşındaki Gülizar Ana’yı yılın annesi seçilmesi için Türk Anneler Derneği’ne önerdiğini... İSTANBUL’da bir firmanın bilgi işlem sorumlusu Kimya Mühendisi Feza Tonay’un, ‘köy düğünü’ isteyen nişanlısı Bengi Pançu’nun isteği üzerine çıktıkları GAP turunda Harran’da yerel adetlerine göre nikahlandıklarını... TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, Bahçelievler Belediyesi’nin Sosyal Bilimler Lisesi’nde düzenlediği ‘Cumhuriyet’in 85. Yılında 85 Dilek’ kompozisyon yarışması törenine katılarak, üç çocuğa birer altın, diğerlerine de kitap setleri hediye ettiğini...

MESAJ PANOSU

EMİNÖNÜ
Ahırkapı’da 5 Mayıs perşembe akşamı Hıdrellez Şenlikleri yapılacak. Eminönü ilçesi ve Ahırkapı sakini sivil girişimciler tarafından düzenlenen etkinliklikler için bilgi www.hidrellez.org’den öğrenilebilir.

RİZE’nin ilk vasıflı ve ofset gazetesi olan 1500 tirajlı Zümrüt Rize Gazetesi 5.5.2005’te 56. yaşına basıyor; gazetenin ‘her şeyi’ Faik Bakoğlu’na ve gazetesine başarılar diliyoruz.
Yazının Devamını Oku

1 Mayıs’ı sendikaların kutlama hakkı var mı

1 Mayıs 2005
<B>1 MAYIS </B>tüm dünyada emekçilerin, işçi sınıfının barış ve kardeşlik günü olarak kutlandığı gündür. 1936 yılında İş Yasası’nın yürürlüğe konulması, Atatürk’ün başlattığı Batılılaşma ve aydınlanma sürecinin bir ürünü olmuştur. 1947’de çıkarılan 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun ise ne işçi ve sendikalarının zorlaması, ne de hükümetin isteği ile yürürlüğe konulmuştur. 5018 sayılı yasa, BM’nin kuruluşuna imza atmış Türkiye’nin kuruluş metninin kapsamındaki zorunluluktan dolayı çıkarmak zorunda kaldığı bir yasa olmuştur. 1963 yılında yürürlüğe giren Sendikalar Yasası (274) ile Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası (275), 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin işçilerimize bir armağanıdır. Bu yasaların işçiler için yarattığı çok olumlu ortamı ve olanakları sendikaların kötüye kullandığı suçlaması ile 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin ardından çıkarılan ve sendikal hak ve özgürlükleri ciddi olarak budayan Sendikalar Yasası (2821) ile Toplu İş Sözleşmesi Yasası (2822), işçilerin ve sendikaların hiçbir direnmesini yaşamadan yürürlüğe konulmuştur.

Ülkemiz için bu gözlemleri somutlaştırırsak bazı sorulara yanıt vermek çok zor olacaktır. Ülkemizde sosyolojik
anlamda bir işçi sınıfı var mıdır? Hangi mücadeleyi vermişlerdir? Hükümetler tarafından hediye edilen bu yasalar çalışanlarda bir sınıf bilinci yaratabilmiş midir?

SENDİKALAR, KÁĞITTAN KAPLAN

Bugün 28 işkolunda var olan ‘sendika enflasyonu’nun mantıklı bir açıklaması yapılabilir mi?

Sanayi ve hizmetlerde 12 milyon olan istihdamın yüzde 53’ü kayıtdışıysa ve sendikalar bu kölelik düzeni karşısında kıllarını kıpırdatmıyorlarsa işçi bayramını hangi yüzle kutlayacaklardır?

Yılda artık ancak bin dolayında toplu sözleşmeye bağıtlayabilen, grev yapacak gücü olmayan, 12 milyon çalışanın ancak 600 binini üye yapabilmiş sendikalar ne adına 1 Mayıs’larda meydana çıkacaklardır? Sendikalarına hanedanlığı ve savurganlığı yaşatan yöneticilerin 1 Mayıs’ı kutlama hakları var mıdır? Çokuluslu şirketlerin ve özelleştirmelerin aç bıraktığı yüz binler için sendikalar kaç işçiyi sokaklara döküp dimdik ayakta durmayı denemişlerdir?

Dünyada sendikalar ciddi kan kaybetmektedirler. Çöküşün nedeni küreselleşme denen ve çokuluslu şirketlerin tartışılmaz egemenliğini simgeleyen yeni ekonomik düzendir. Bu yeni düzen, siyaset ve siyasetçileri etkisine almış, yarattığı teknolojik yeniliklerle işsizliği dev boyutlara ulaştırmış, hükümetleri üretim araçları sahibi olmaktan vazgeçmeye ve özelleştirme yapmaya zorlamış, bu da işsizliğin daha da yoğunlaşmasına, sendikaların ‘káğıttan kaplan’a dönüşmesine neden olmuştur.

İŞÇİ SINIFININ BELİ KIRILDI

İşçiler bugün sendikalardan hızla uzaklaşmaktadır. Çokuluslu şirketler ve onlara teslim olmuş hükümetler, güçlü şirketler karşısında yenik düşmüş yöneticiler, işçi sınıfının belini kırmak üzeredir. Sendikalar 1 Mayıs’ları işçilerin barış ve kardeşlik günü olarak kutlamayı, onların umutsuzluğu, yok olan gelecekleri üzerinde değil, bütünleşmiş, güçlü, egemen sınıflardan ve hükümetlerden istediklerini almaya gücü yeten taş gibi örgütler olarak kutlamalıdır.

İşçi hakları uğruna hiçbir mücadele vermemiş, aksine bu hakların giderek yok edilmesine göz yummuş olanların 1 Mayıs’ları kutlamaya hakları olmadığını hatırlatmak isterim. Nasıl kabuğunu değiştiremeyen yılanın ölmesi kaçınılmaz ise kendisini yenileyemeyen sendikaların yok olması da kaçınılmaz olacaktır.

Üyesiz sendikalar dönemini yaşamaya başladıklarında sendika yöneticileri hiç kimseyi değil, sadece kendilerini suçlamalıdırlar.

Yard. Doç. Dr. Engin ÜNSAL

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş Hukuku öğretim üyesi.


Kuşa bak ve sev

AVRUPA’
nın en çok kuş türüne sahip fakat kuş türlerini en çok kaybeden ülkesinin Türkiye olduğunu biliyor muydunuz? Kuş Gözlem Ağı sorumlusu Eray Çağlayan diyor ki: ‘2000 yılında sadece 3 ilimizde kuş gözlemcileri varken, bugün bu sayı 23 ile yükseldi. Kuş meraklısı amatör gözlemcilerin sayısı 5 yılda 519 kişiye çıktı. Kuş gözlemciliği bir hobi olduğu kadar doğanın korunmasına da katkı sağlayan bir merak. Kuş gözlemcilerinin sayısının artması Türkiye’de daha çok insanın doğaya sahip çıkmasını sağlayacak. Bu hobinin ülkemizde bu kadar büyük bir hızla yayılması, ülkemiz toplumunun doğaya ne kadar yakın ve duyarlı olduğunun en somut göstergelerinden biri. Bakmasını bilirsen her zaman görülecek kuş vardır.’ www.kustr.org-www.dogadernegi.org

GÜNÜN SÖZÜ

‘1931’den beri TCK 56 defa değişikliğe uğradı; bu kadar fazla değişiklikle bir yasanın bütünselliği korunamaz. Yeni TCK’nın 6 ay içinde 348 madde olarak ve bilimsel yeterliliği olmayan bir komisyon tarafından hazırlanması bir fiyaskonun öyküsü olarak anılmalıdır.’

(Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı

Sabih Kanadoğlu)


Biliyor musunuz?

TEKGIDA-İş Sendikası Ege Bölge Şubesi’nin, TUKAŞ’ta sendikal örgütlenmenin önüne set çekilmesi nedeniyle, yetki sorununu AİHM’ye götürme kararı aldığını... CHP İstanbul Milletvekili Kemal Derviş’in, BM Kalkınma Programı Başkanlığı’na seçilmesi büyük başarı olarak kabul edilirken, bir başka CHP (Gaziantep) Milletvekili Prof. Abdülkadir Ateş’in Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Siyasi İlişkiler Komisyonu Başkanlığı’na seçilmesine de parti yönetiminin ‘kutlama’dan uzak durduğunu... DÜNYACA ünlü belgesel kanallarından National Geographic’in, Bodrum’da, Hz. İsa’nın ölümünden sonra 1. yy’da yaşananları konu alan ‘İnancın Bilimi’ adlı 10 bölümlük bir belgesel çekeceğini...

MESAJ PANOSU

EMEKLİ Sandığı’
nın otelleri, tatil köyleri, arsaları satılıyor. Kurum, Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadığını belirtiyor. Trilyonluk ihaleler 28 Nisan’da yarım saat arayla yapıldı. Teminatları bile bol sıfırlı ihaleleriyle ilgili bir haber ya da duyuru görmedim gazetelerde.

Acar ŞÖLEN-ANKARA

DÜZELTME: Marmaris Deniz Üssü’ndeki konseri izleyenler arasında bulunan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fevzi Türkeri’nin adı yanlışlıkla E. Orgeneral Şener Eruygur olarak geçmiştir. Düzeltir, özür dileriz.
Yazının Devamını Oku

Oğuldan Gelibolu filmi, babadan denizci senfonisi

30 Nisan 2005
<B>ULUSLARARASI Denizcilik Festivali</B>, çeşitli kültür ve spor etkinlikleriyle sürüyor. Önceki akşam Türkiye’nin yüzakı sayılan Marmaris yakınlarındaki Aksaz Deniz Üssü’nde bir ilk gerçekleştirildi ve ‘Deniz Kuvvetleri Senfoni Galası’ yapıldı.

Marmaris’teki festivalin ‘isim babası’ sayılan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek aynı zamanda bu senfoninin yazılmasında öneri sahibi de sayılıyor.

Oramiral Örnek, Türkiye’nin orta kuşak bestecilerinden Turgay Erdener ve dünyaca ünlü orkestra şefi Rengim Gökmen, 2004’ün başlarında bir araya gelmişler. Örnek, Türk denizciliğinin geçirdiği evreleri anlatarak Turgay Erdener’den bir beste yapmasını istemiş. Sonra da ortaya bu eser çıkmış... ‘14 ay kendisini hiç görmedim. Daha sonra karşıma bu müthiş besteyle çıktı, bu büyük sürprizdi’ diyor Oramiral Örnek.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda görevli olan besteci Erdener’in eseri, ‘Çaka Bey, Hızır Reis, Muhittin Piri Reis, Atılay ve Dumlupınar Şehitleri Anısına, Cumhuriyet Pupa Yelken’ başlıklı bölümlerden oluşuyor. Eser, şehitlerimizi anmanın yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti’nin denizcilikteki ilerleyişi ve yeni ufuklara yelken açışını da simgeleniyor. Konserde, İbrahim Yazıcı’nın şefliğinde Kültür ve Turizm Bakanlığı çoksesli korosu da yer aldı.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek, besteci Erdener ve CSO’yu yöneten Gökmen’e teşekkür konuşmasında, ‘Sanatçılar bizi zaman tüneline soktular’ dedi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt ve Jandarma Genel Komutanı M. Şener Eruygur ile yüksek rütbeli komutanların izlediği konserde, Marmaris’i ziyaret eden 13 ülkenin savaş gemilerinin komutanları dışında AKP Muğla Milletvekilleri Seyfi Terzibaşıoğlu, Hasan Özyer, Kaymakam Cemalettin Özdemir ile Sadun Boro bulundu.

Kuliste, ünlü denizci Sadun Boro’nun köşemizde yer alan ‘Beni Okluk’a gömün’ sözleri espri konusu oldu; ‘Sen daha çok yaşayıp denizcilikle ilgili yazdığın kitaplar bize rehber olmaya devam edecek’ dediler komutanlar kendisine.

Gecenin mutluluğunu yaşayan Oramiral Örnek, ‘Gallipoli’ filminin senaristi, yönetmeni ve yapımcısı Tolga Örnek’in babası... Sorulara ‘Film Avustralya’da da, Türkiye gibi büyük ilgi görmüş ve hálá oynuyormuş’ dedi.

DOĞAN HIZLAN NE DER?

Dünyada bir başka kuvvet komutanlığının ‘senfonisi’ olup olmadığını kimse bilemedi, ‘Ama bizim Deniz Kuvvetleri’nin artık var’ dedi komutanlar. Doğan Hızlan’ın da senfoniyi izlemesi gerektiği konuşuldu. Ama biz Doğan Abimize Marmaris’te birer Oda Orkestrası ve Filarmoni Derneği’nin bulunduğunu haber verirken, buradaki bir tartışmayı da aktarmak isteriz.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın bir askeri savaş gemisinin güvertesinde vereceği böyle bir konser, gerek geminin hassas cihazları ile gerekse konser aletlerinde bir sorun yaratır mı?’

Denizci askerlerin müzik sevgisini anlatmaya gerek yok; Ankara’dan gelen Donanma Bandosu ile Aksaz Deniz Üssü bandosunun, Türk Sanat Müziği’nden halk müziğine kadar çaldıkları parçalarla, festival etkinliklerinde Kenan Doğulu, Candan Erçetin, Teoman, Kıraç, Özcan Deniz’in konserlerini, yerli-yabancı herkesin çok beğendiğini söylersek şaşırtıcı olmaz.

DSP’nin ‘İktidara uyarı’ afişi toplatıldı

DSP’
nin bugün Beşiktaş, Akatlar Spor Salonu’nda düzenlediği, Trakya ve Marmara bölgesindeki örgüt ve yerel yöneticilerin katılacağı ‘İktidarı Uyarma ve Uyandırma’ toplantısı için İstanbul’da astığı bez afişlerde Türk bayrağı bulunduğu için toplatma kararı çıktı.

DSP Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Suna buna tepki gösteriyor:

‘Bölge toplantısı için valiliğe yazı yazdık. Ancak Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nın 25.4.2005 tarihli yazısı üzerine 1. Sulh Ceza Mahkemesi Başkanı Hasan Toker bir karar çıkartmış, partimizin bir yanda güvercinli amblemi bir yanda da Türk bayrağı bulunan afişinin 2893 sayılı yasa çerçevesinde toplatılmasına karar vermiş... Yarınki (bugün) toplantı için afişler bazı ilçelerden polisler tarafından toplatılırken, polis bazı gençlerimizi karakolda tutmuş. Karara hemen itiraz ettik, ancak karşı bir karar çıkmadı henüz. İlginç bir durum da, DEHAP’ın 1 Mayıs’la ilgili dağıttığı Kürtçe afiş olayının da bizimkiyle aynı dosyaya konulması... Afişlerimizde ‘İktidara uyarı’ deyince mi Türk bayrağına ‘hassasiyet’ akla geldi. Olayı protesto ediyoruz.’

AKP’li Büyükşehir Belediyesi 15 yeşil alanı daha benzin istasyonu yaptı

BÜYÜKŞEHİR Meclisi’nde bulundurduğu sayısal çoğunluğu ‘tek adam’ mantığıyla kullanan AKP iktidarının aldığı tartışmaları kararları yargıya taşıyoruz’ diyor CHP İl Başkanı Şinasi Ökten... CHP İl Başkanlığı olarak imar uygulamalarının yürütülmesinin durdurulması için ilk olarak Nöbetçi İdare Mahkemesi’ne 15 dava açılmış...

Dava konuları birbirine oldukça benziyor. Meclis’teki muhalefete rağmen AKP’li üyelerin oyları ile 15 açılan yeni benzin istasyonları ve imar değişikliklerini gündeme getiren Ökten, ayrıca Kadıköy başta olmak üzere 100’e yakın yeşil alan gözüken yerlerin konut ve ticaret alanlarına dönüştürüldüğünü de söylüyor.

Kadıköy Belediyesi de yargıya gidiyor.

Bu yerlerde AKP’li yönetimin bu yerlerde (özellikle Büyükşehir İmar Komisyonu) kimlere rantlar sağladığı sorgulanırken, öbür yandan da betonlaştırdığı ‘yeşil’ alanları deniz dolgu alanlarına kaydırarak bir takım şeyleri gölgelemek istiyor sanki... Büyükşehir Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün verdiği ‘yeşillendirme’ ihalelerinin (özellikle çimlendirme işinin) ayrıca sorgulanması gerekiyor.

Bekleyelim, görelim.

CHP’de garip bir ‘ihraç’ mektubu

CHP
İzmit Merkez İlçe Başkanı İnşaat Mühendisi Selman Kaya (34), MYK’nın 26 Nisan’da özel olarak yaptığı toplantıda görevden alınıyor. Yerine ilkokul mezunu Necdet Çetinak (64) atanıyor. Ancak Genel Sekreter Önder Sav imzalı yazıda komik bir şekilde ‘İl yönetim kurulunun da görevden alındığı’, ayrıca İl Başkanlığı’na Necdet Çetinak’ın atandığı ifade ediliyor. Aslında il yönetimi görevden alınmıyor, sadece Selman Kaya gerekçesiz görevden uzaklaştırılıyor. Bu da şunu gösteriyor; ihraç kararlarının ne kadar acele ve özensiz olduğu... Peki, Kaya’nın suçu ne mi?

Mustafa Sarıgül’ün İzmit’teki bir toplantısını izlemesi ve CHP Milletvekili Sefa Sirmen’e yakın bir isim olması.

Bizim sualtı arkeolojisini kim yapıyor

BİR
üniversitede klasik arkeoloji bölümü 4. sınıf öğrencileriyiz. Geçen yaz tüple dalış yapmayı denedikten sonra denizaltında arkeolojinin ne kadar önemli olduğunu daha iyi kavradık. Ülkemizin kıyılarının arkeoloji açısından çok zengin olduğunu hepimiz biliyoruz. Türkiye kıyılarında Amerikan üniversitelerinin çalışmalar yaptığını, buradan çıkartılan eserlerin Bodrum Müzesi’nde sergilendiğini öğrendik. Bizim ülkemizde Türk arkeologlar tarafından yapılan çalışmaların ise yok denecek kadar az olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradık.

İnternetten edindiğimiz kadarıyla Akdeniz kıyılarında Antalya Müzesi’nin de çalışmalar yaptığını gördük. Bu çalışmaları aslında bizlerin de yapabileceğimizi, bilgi ve teknoloji olarak yabancılardan bir eksiğimiz olmadığını fark ettik. Ancak geçen yaz Vatan Gazetesi’nden Ruhat Mengi’nin bir yazısından Antalya kıyılarında aslında yine yabancı arkeologların çalıştığını öğrendik. Arkeoloji öğrencisi olarak ulaştığımız bilgiler kafamızı karıştırdı. Antalya kıyılarında Antalya Müzesi çalışıyorsa neden yabancı arkeologlar da çalışıyor? Kıyılarımız başkaları için değerli, bizim için değersiz mi? Kıyılarımızı yabancılara emanet edeceksek biz niye yetişiyoruz?

Mehmet ŞENER-Ayşe BUDAK

Biliyor musunuz

AVRUPA Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Genel Başkanı Turgut Öker’in, geçmişte Sıkıyönetim’den aldığı ve infazı yapılmış cezasının Emniyet bilgi işleminden düşülmediği için Tunceli’den Almanya’ya dönüşünde Atatürk Havaalanı’nda bir süre gözetim altında tutulduğunu... Bazı internet sitelerinde hakkında iddialar üzeri sürülmesine karşın Cengiz Özdemir’in Star Medya Grup Başkanı olarak Star TV’nin izlenme oranında belirgin bir artışla reklam gelirlerinde geçen yıla göre iki kata yakın bir yükselme sağladığını ve Nuri Çolakoğlu’nun başkanlığını yaptığı Televizyon Yayıncıları Derneği Genel Başkan Yardımcılığına getirildiğini... PETROL-İş Sendikası’nın, ÖİB’nın TÜPPRAŞ’la ilgili satış kararının ve ilanının iptali için Ankara’da yargıya başvurduğunu... BÜYÜKŞEHİR Kültür A.Ş. tarafından işletilen CRR Konser Salonu Genel Sanat Yönetmenliğine, Haliç Üniversitesi’nde ‘Genel Mûsiki Tarihi’ ve ‘Klasik Türk Mûsikisi’nin Tasavvufla İlişkisi’ derslerini veren Yrd.Doç. Yalçın Çetinkaya’nın getirildiğini...

Mesaj panosu

BEYKOZ
Belediyesi sınırlarına Kanlıca’nın en güzel yeri olan Mihrabad Korusu’nu bir şirkete verenler orada neler olduğunun farkında mı? Boğaz Koruma Yasası’na göre çivi çakılamayacak bölgede neler olduğuna bakıyorlar mı? Beykoz Belediyesi’nden bir kişinin dahi inceleme yapmazken, Üsküdar Belediyesi’nin çöp kamyonları ve diğer araç gereçi hergün orada. Kime niyet kime kısmet! Burak SEZGİN

ADANA Havalimanı’nda çeşitli çarpıklıklar yaşanıyor. Alandaki taksiler gündüzleri gece tarifesi açıyorlar. Böyle bir duruma nasıl göz yumuluyor? Ayrıca valiz taşıma arabaları 2 YTL ücretle kiraya veriliyor. (İstanbul Havalimanı’nda ücretsizdir). Fetih Ltd. Şti. bu işi nasıl aldı; yetkililer bir açıklama yapmalıdır.

Mustafa ÇETİN-ADANA
Yazının Devamını Oku

Böyle turizm olur mu?

29 Nisan 2005
<B>SABAH</B> uyandığımızda askeri savaş gemilerinin arasından <B>İtalyan </B>bandıralı 200 metre uzunluğundaki <B>‘Costa Tropicale’ </B>adlı cruise gemisi <B>Marmaris </B>limanına süzülerek giriyordu. 1000 personeli ve 870 yolcusu olan gemiyi esnaf heyecanla bekliyordu. Krizin aşılmasıyla sayıları yavaş yavaş artıyor bu gemilerin gelişi. Bu yaz gelecek cruise gemilerinin sayısı 150’yi bulacakmış. Esnafın dilinde bu müşteriler, ‘ballı börek’, peki turistler memnun ayrılıyorlar mı? Doğal güzelliğimizi bir kenara bırakalım ama en büyük sorun hanutçuluk. Kaymakamlık, polis ve belediye bunlarla mücadele edip, bazı işyerlerini günlerce kapatmalarına rağmen, bu ‘turizm ayıbı’ndan hálá vazgeçilmemesi ilerde dönüp dolaşıp kendilerini vurmayacak mı?

Armutalan, İçmeler ve Beldibi beldeleri ile küçük bir ‘büyükşehir’ haline dönüşen Marmaris, geçen yıl 1.1 milyon turist ağırlamış; bu sayının bu yıl 1.6 milyon olması bekleniyor... Ruslar, Antalya’dan sonra Marmaris’i de keşfetmişler; sayısal olarak İngilizleri geçmesi bekleniyor. Alman ve Hollandalıların sayısı artık geriye düşmüş durumda.

Marmaris’in bazı sorunları ciddi...

Belgeli-belgesiz nitelikli 65 bin yatağa karşılık, 3.600 dolayında işyeri bulunuyor. Bunların 3000’e yakını restaurant, bar, kafe gibi işletmeler... Bu yerlerde 250 bine yakın ‘sandalye’ bulunması şaşırtıcı bir durum. Bu kadar işyeri yanında bu kadar sandalye olur mu? Turiste ‘yolunacak kaz’ gözüyle bakmaktan kurtulamamış bir kısım esnaf... Bir bardak birayı 1.5 milyona satan, bunun yanında ikinci bardağı bedava veren bir işyeri, gerektiğinde bir şişe suyu 5 milyona satabiliyor. Geçen yıl üç kadın turiste 1.075 dolar ‘kazık hesap’ çıkaran restaurant hálá dillerde. Kaymakam Cemalettin Özdemir durumu öğrendiğinde hemen kapatmış burasını...

Bu ölçekteki turistik bir kentte en fazla 100 kuyumcu olması gerekirken, bu sayının 500’ü aşması hiç olumlu bir gelişme değil tabii... Bu durum, Marmaris’teki her şeyin benzerinin açılması nedeniyle ‘işletme enflasyonu’na bağlanabilir. Dolayısıyla rekabetin yarattığı olumsuzluklar karşısında kalite gittikçe düşüyor.

İMAR REZALETLERİ

Bu anlayış tüm turistik merkezlerde aynı; kaçak ve imar yolsuzluklarıyla yeşil ve mavinin canına okunmasının bir benzeri. Belediye Başkanı Ali Acar, bir yıl önce göreve başladığında işletmelerin %18’inin ruhsatsız olduğunu tespit etmiş; kaçak ve imara aykırı kondurulmuş 200’e yakın yıkım yapmış... Bunlardan 75’i İdare Mahkemesi’ne gitmiş ama tümü de belediye lehine çıkmış kararların... Her binanın üzerindeki çirkin ‘çatı’ların tümden kaldırılması gerek. Acar, bu manzara karşısında ‘İmara uygun bir bina var mı, bilemiyorum. Yeni İmar ve Ceza Yasaları uygulanırsa Marmaris’te tek bina kalmaz‘ diye şaşırtıcı bir ifade kullanmak zorunda kalıyor. Marmaris’i imar rezaletinden kurtarmak için ciddi bir rehabilitasyon çalışmasına başlamışlar.

Buna karşılık kıyıyı boydan boya saran otel ve apartların önündeki deniz pırıl pırıl; çünkü Marmaris’in altyapısı tümden çözümlenmiş... Marmaris’in 20 yıllık su ihtiyacını karşılayacak barajın yapımı tamamlanmış, 23 Nisan’dan itibaren su verilmeye başlanmış... Bodrum’a ve Rodos’a su satma fikri de tartışılıyor. Belediye, barajın yapımı için Dünya Bankası’ndan Hazine garantisi ile aldığı 200 milyon doları 20 yıla yayarak ödeyecekmiş.

Sadun Boro: Beni Okluk’a gömün

DENİZLERİN kurdu Sadun Boro’nun, önceki akşam Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı onuruna verilen festival yemeğine çok iri bir papyonla katılması dikkati çekti. Özal’ın ‘çevre danışmanı’ Can Pulak başta olmak üzere herkes takıldı. ‘Ne gülüyorsunuz, bu tekne dışında giydiğim bahriye kıyafeti’ deyiverdi. 76 yaşındaki Boro, gayet keyifliydi; ‘Dün bir çocuk doğurdum... Vira Demir-Kuşadası’ndan Antalya’ya Denizciler için Rehber (TEB Yayınları) adlı 3. kitabımın 3. baskısı çıktı. İstanbul’dan gönderdiler onu öptüm, öptüm... Marmara Denizi ile ilgili yaşadıklarımla yeni eklemeler yaptım. Artık bu benim son eserim’ dedi.

Üzerinde düğmeleri iliklenmeyen ceketinin öyküsünü de şöyle anlattı Boro: ‘Hürriyet adına ‘Kısmet’ teknesiyle çıktığım dünya turundan dönünce onuruma Çınar Oteli’nde bir balo verdiler. Ama benim elbisem yoktu. Gazetenin Genel Yayın Müdürü Necati Zincirkıran, tişörtle gidilmez baloya, dedi. Beni Vakko’ya götürüp bir takım elbise aldılar; tam 37 yıllık.’

Habertürk’ten Taki Doğan, ‘Denizden hálá bıkmadınız mı?’ diye sorunca, şu ilginç konuşmayı yaptı:

‘Böyle bir soruyu kabul edemem. Sevgiliden bıkılır, denizden bıkılmaz. Mayıs-haziran ve eylül-ekim, kasım-aralıkta koylardayım. Gökova’dan kopamam, Okluk Koyu dünyanın en güzel yeridir. Vasiyetimdir; vakti keraati geldiğinde oraya gömülmek isterim. Gökova’nın bir tarafı açık denize açılır, bir tarafında da yüksek bir tepe vardır, oraya işte... Turistlerin ziyaret etmesini isterim. Öyle üzerime çaput falan bağlanmasını da istemem.’

Sohbet daha sonra inanılmaz boyutlara ulaşıyor, ‘Taki bunu yayınlamazsan canına okurum’ diyerek herkesi güldürüyor.

Koylarla ilgili uyarısını da şöyle anlatıyor:

‘Ben öyle festival, şenlik dinlemem. Ne yazık ki, denizcilikle ilgili hiçbir ilgimiz yok. Orta Asya’dan at üzerinde geldik; denizi sevemedik. 21. yüzyıla girdik, Mercedes’lere binip içinden denizi seyrediyoruz. Denizcilikle ilgili bazı kanun değişiklikleri yapılıyor ama yetmiyor. Daha çok teşviklerin olması lazım. Adam kayığıyla balık tutmaya gidiyor, Sahil Güvenlik hemen müdahale ediyor. Zaten sahiller de kapandı. 1950’lerde Caddebostan’a çalışan vapur seferi 24’ü buluyordu. Akdeniz limanlarına yolcu gemilerimiz çalışırdı. Ben 1948’de Marsilya’ya vapurla oradan trenle İngiltere’ye giderdim. 50 yıldır dünya denizlerini dolaştım. Emin olun kendi ülkem için söylemiyorum, Güney Ege’deki koyların güzelliği dünyanın hiçbir yerinde yok. Ama bundan faydalanmasını bilmiyoruz. Yat turizmini baltalamak için gerek kamu gerekse halk olarak elimizden gelen her türlü kötülüğü yapıyoruz. Bu koylar bizim elimizde kalan en son nimet; bundan faydalanmasını bilmek zorundayız. Bunların kıymetini bilelim, elalemin gavurundan mı her şeyi öğrenmek zorundayız.’
Yazının Devamını Oku

Eski deniz dolgularının muhatabı bizler değiliz

28 Nisan 2005
<B>DÜNKÜ </B>‘İnanılmaz bir hukuk mücadelesinin öyküsü’ başlıklı <B>Fazlı Cemil Akmansoy’</B>un mektubuna karşılık <B>UN Ro-Ro </B>İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı <B>Cüneyt Solakoğlu </B>‘acil’ kaydıyla yanıt verdi. İddiaları ‘haksız ve asılsız’ olarak nitelendiren Solakoğlu, STFA’ya ödenen 25 milyar dolar için ‘Firmamız hakkında vergi kaçakçısı iması yapmaya hakkı yoktur ve bu imasının yaşadığı ülkede ne kadar ağır bir cezayı gerektirdiğini bilmemesi mümkün değildir. Anlaşılan Türkiye’de adaletin etkili olmadığı kanaatindedir. Biz onun bu kanaatini değiştirmeye çalışacağız.’ diyerek şu vurgulamalarda bulunuyor:

1- Güzelyalı, Aydınlı Limanı’nda sanayi yasadışı başlamamamış aksine bu bölge Bakanlar Kurulu kararı ile ‘Tersanler Bölgesi’ ilan edilmiştir. Bizim limanımız, Pendik Askeri Tersanesi ile Proteksan Tersanesi arasında yer almaktadır. Hiç kimsenin evi ile bir sınır ilişkimiz dahi yoktur. Deniz dolguları bizim arazimiz için söz konusu değildir. 1 cm. bile deniz dolgusu yapmadığımızı, 1999 depreminin hasarını tespit için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ertesi gün çekilmiş hava fotoğrafları açık bir şekilde göstermektedir. Bu tarihten önce yapılmış dolguların sorgulanmasında muhatap firmamız olamaz. (Araziyi alış tarihimiz Nisan 2003) Deniz dolguları İstanbul coğrafyasında çok önemli bir yer tutmaktadır. Beyefendi sadece evinin önünü sorgulamaktadır.

2- Yazıda bahsi geçen yürütmeyi durdurma kararı bizim limanımızla ilgili değildir. Yargıda bizim yerimizle ilgili hiçbir dava yoktur. Tesisimiz her yönü ile %100 yasaldır. Bu yönü ile de İstanbul’da nadir örneklerden biridir.

4- Kamu Yararı kavramının sadece çocuk parkı ve benzeri kamuya açık alanlara mahsus olarak algılanması çok yanlıştır. Limanlar bir ülkenin ekonomisinde hayati önem taşırlar. Bu yüzden Kıyı Kanunu, kıyıların, deniz kenarından başka bir yerde kurulması mümkün olmayan tesislere tahsisini yasal bir prosedüre bağlamış, limanımızda bu kanunun gerekleri eksiksiz olarak yerine getirilerek inşa edilmiştir. Çocuk parkı her yerde yapılabilir. Ama limanı kıyı dışında bir yere yapamazsınız.

5- Milli Emlak’tan ihalesiz kiralanmış tek bir m2 yerimiz yoktur. Toplam 26.986 m2 alan, İstanbul Defterdarlığı’nca hazırlanan şartnameye uygun olarak 17.12.2003’te 10 yıllığına ihale ile kiralanmış bulunmaktadır. Kira bedeli senelik 285.738,40 YTL+KDV olup her yıl DİE-TEFE artış oranında artırılmaktadır.

6- Firmamız, uluslararası taşımacılardan oluşan bir ortaklıktır. Grubumuzda 400’ü aşkın ortak vardır. 1993 yılından bugüne 600 milyon Euro’luk yatırımı gerçekleştirdik. Vergilerimizi son kuruşuna kadar ödedik, ödüyoruz.

Solakoğlu, açılış arefesinde kamuoyunda soru işareti yaratacak bu beyanı ‘sorumsuz ve asılsız’ diye nitelendirirken, ‘İddia sahibi kamuoyunu kişisel çıkarı için yanlış yönlendiriyor’ dedi.

Ama ben başka şey söylüyorum

SOLAKOĞLU’nun yanıtına ne dediğini sorduğumuz Fazlı Cemil Akmansoy, ‘Ama benim söylediklerim başka...’ diyerek şöyle konuştu:

‘Herşey bir emrivaki ile bitirilmiştir. Benim muhatabım devlettir, ‘niye deniz dolduruldu?’ diye dava açtım, kazandım. Şimdi Danıştay’dan karar bekliyorum. O denizi geçmişte dolduranlar elden ele sattılar. Ama sonunda Ro-Ro İskelesi kuranlar, adlarını köşenizde yazdığım kişilerden bu yeri devir almışlardır. Butün resmi makamlar geçmişte bu yasadışı uygulamayı gözardı ettiklerinin belgeleri elimdedir. İddia ediyorum, bu işte bir bit yeniği vardır ve sonuçta herşey yasal kılıfına uydurulmuştur.’

Marmaris ayağa kalktı

ULUSLARARASI Marmaris Denizcilik Festivali dün Cumhurbaşkanı Sezer’in festival meşalesini yakmasıyla başladı... Aksaz Deniz Üs Komutanlığı, Kaymakamlık ve Belediye’nin ortaklaşa olarak düzenlediği festival beş gün sürecek. Ulusal ve uluslararası boyutta çeşitli su sporları yarışmaları, sergi, panel ve konser gibi çeşitli biçimlerde 36 etkinliğin yer aldığı düşünülürse, Akdeniz bölgesinde yapılan en büyük organizasyon sayılıyor. Hatta dünyada örneğinin bulunmadığı söyleniyor. ‘Denizcilik Festivali’nin isim babası Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek; görevinden ayrılmadan önce Marmaris’in ‘sahiplik projesi’nde imza sahibi olmuş... Tarihte Piri Reis’in ‘korunaklı’ oluşu nedeniyle dikkatini çektiği Aksaz koyu, Türkiye’nin en önemli deniz üssü; aynı zamanda NATO’nun da Güney Ege üssü...

Kaymakam Cemalettin Özdemir, 10 aydır hazırlandıkları projeyi ‘Askeri ve siyasi değil, ulusal bir proje’ olarak tanımlıyor. Gerçekten otelcisinden esnafına kadar herkes fedakarlığını ortaya koymuş, Marmaris’in uluslararası anlamda daha çok tanınması ve ekonomik olarak daha çok pay alması için...

Üçü de Karadeniz kökenli olan TOBB Başkan Yardımcısı Halim Mete, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ve Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan, Akdeniz’e de el atmışlar; kurumları adına festivale inanılmaz katkılar sağlamışlar... Hükümet de, Tanıtma Fonu’ndan gerekli katkıyı sağlamış; ilgililerin söylediğine göre, festival harcamaları 10 trilyonu buluyormuş. Yerel katkılar buna dahil değilmiş.

Artık yaza merhaba diyen Marmaris festivalle hareketlenmiş, yabancı turistler sahilleri doldurmaya başlamış... Yerli ve yabancı konukların sayısının 10 bini aştığı düşünülürse, bu sezonun iyi geçeceğinin işareti bunlar. Turizm ve denizcilik aynı potada dışa daha çok açılabilirse Marmaris’in beklentisi tam yerini bulacak. Limanda 13 ülkenin 16 savaş ve okul gemisi de festivalin konuğu; bu nedenle yüzlerce yabancı denizciyi ve folklorcuları da ağırlıyor Marmarisliler... Marmaris limanına ilk kez bir Yunan savaş gemisi de geldi... Türkiye’nin denizdeki yüz akı olan Aksaz Deniz Üssü Komutanı Tümamiral Engin Baykal, AB’den Rusya’ya kadar olan yüzlerce denizciye beş gün boyunca ev sahipliği yapıyor.

SEZER’E ALKIŞ

Dünkü açılış töreninde en çok alkışı Cumhurbaşkanı Sezer aldı; Milli Savunma, Ulaştırma ve Kültür-Turizm Bakanları, Aksaz Üssü’nden bir firkateynle limana inen Cumhurbaşkanı Sezer’i sıcak bir şekilde karşıladılar... Tören geçişinde ve etkinliklerde gözler Bakan Atilla Koç’un üzerindeydi. Ancak aksine bütün gösterileri dikkatle izledi; sık sık da alkışladı.

Kara, Deniz ve Jandarma Genel Komutanı ile Marmaris’e gelen Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Cumhurbaşkanı ile yan yana oturdu.

Deniz Baykal da, festivalin konukları arasındaydı; çünkü Marmaris Belediye Başkanı Muhammer Ali Acar CHP’li. Marmaris’i 15 yıl yöneten İsmet Karadinç’in elinden almış başkanlığı...

Bu arada, eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren’i törende gözler aradı.

Denizcilikle ilgili böyle bir festivalde, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın da konuşması gerekirdi diye konuşuldu. Çünkü üç yanı deniz olan bir ülkenin yeşili, mavisi ve koylarıyla ünlü bir sahil kentinde çalışan bir gemimiz bile yok... Muğla, 1.124 km’lik bir kıyı şeridine sahip; bunun 330 kilometresi Marmaris’i kapsıyor. Ne yazık ki, yolcu taşımacılığında ne kadar ‘fukara’ olduğumuz geliyor akla. Limanda askeri gemilerin üçte biri kadar demirli gemimiz olsaydı keşke diye hayıflanıyorsunuz. Fethiye, Bodrum ve Marmaris sahillerine gelen turistlerin %17’sinin deniz yoluyla geldiği göz önüne alınırsa Yunanlıların denizcilik sektöründen aldığı payın büyüklüğünü üzülerek dinliyorsunuz.

Prof. Oran’a itiraz

SON günlerde Ermeni meselesinde herkes konuşuyor. Geçen aksam Star’da Prof. Dr. Baskın Oran’ı izledim. Ermenilerin Suriye çöllerine sürüldüğünü söylüyordu. Kendisine Suriye’ye gitmesini tavsiye ediyorum. O bölgelerin çöl mü yoksa yemyeşil bölgeler mi olduğunu gözleriyle görsün. Yine tartışmada ilginç bir gelişme oldu. Prof. Dr. Hikmet Özdemir, İttihatçılar’ın tehcir sırasında suç işleyenleri yargıladığını söyleyince Prof. Dr. Baskın Oran itiraz etti. Böyle bir şeyin olmadığını, tehcirle ilgili mahkemelerin işgal döneminde kurulduğunu söyledi. Acaba Prof. Dr. Baskın Oran, tartıştığı mesele hakkında bilgi sahibi olmadan sırf Türk tezlerinin aleyhine yorum yapmak için mi konuşuyor?

Sayın Baskın Oran’a ufak bir bilgi verelim de bir daha tartışmalarda dünkü gibi bir duruma düşmesin: Ermenilerin sevki sırasında gelen şikáyetler üzerine Harbiye Nezareti’nde özel bir komisyon kuruldu. Örfi idare mahkemelerinde suçlananlar yargılandı. Bu şekilde mahkeme edilenler, Sivas 648, Elazığ 223, Diyarbakır 70, Bitlis 25, Eskişehir 29, Şebinkarhisar 6, Niğde 8, İzmit 33, Ankara 32, Kayseri 69, Suriye 27, Bursa 12, Konya 12, Urfa 189, Samsun 14 olmak üzere toplam 1397 kişidir. Bunlar idam dahil çeşitli cezalara çarptırıldılar.

Kamuran Gürün, Ermeni dosyası, Ankara 1985, s. 221-222 (Kamuran Gürün bu sayıları Dahiliye Nezareti’nin belgelerinden naklen aktarıyor.)

Erhan AFYONCU

Marmara Üniversitesi


Teknik destek istiyorum

BULMUŞ olduğum ve almak istediğim patent otomobillerde kullanılacak, otomobilin arka tampon alt boşluğuna yerleştirilecek yarı otomatik motorlu araba kılıfı... Kullanımı çok pratik ve aracı her park edişinizde kolayca uygulayabilir; aracınızı yağmur, çamur, toz, çizilme ve deformasyona karşı rahatça koruyabilirsiniz.

Patent dosyam Nisan 2004 tarihinde Türk Patent Enstitüsü’ne teslim edildi; daha sonra 2 kez eksik belgeler nedeniyle bana iade edildi ve düzeltme yapmam istendi. Benim ise bu fikri tam olarak çizebilecek düzeyde bilgim maalesef yok. Bunun için teknik desteğe ihtiyacım var.

Emin ÇOLAK

GÜNÜN SÖZÜ

‘Döneklik ihanettir; ihanetin her türlüsü alçaklıktır.’

(Ercan Yeşilyurt)
Yazının Devamını Oku