15 Mayıs 2005
<B>DYP </B>Büyük Kongresi’ni gören herkes kabul eder ki; <B>‘kalabalık’ </B>etkileyiciydi; dışarda da bir o kadar partili kalmıştı. AKP hariç son 2.5 yıl içinde diğer partilerin yaptığı kurultaylardan daha kalabalıktı; bir o kadar partili de dışarda kalmıştı. Niye bu sevgi; ‘lider, kongre, ülke severliği’ mi, Ankara’da bedava ağırlanma mı?
Bir genel merkez yöneticisi anlatıyor:
‘Tekirdağ’dan 6, Antalya’dan 6 otobüs.... En çok partili grubu Afyon’dan geldi; tam 47 otobüs...’ (Gözler, eski Antalya Belediye Başkanı Hasan Subaşı’nı aradı ama gelmemişti.)
Gerisini dinlemeye gerek yok. Yani delegeler dışında da büyük bir kitle ‘taşınmış Ankara’ya!..’
Coşkulu kalabalığı görünce bir liderin heyecanlanmamasının olanağı yok. Mehmet Ağar da, aylarca iddialı şekilde hazırlandığı kongrenin yapıldığı salona girmeden kalabalıktan ciddi şekilde etkilendi. Gereksiz bir şekilde heyecanlı bir konuşma yaptı. Hem uykusuzdu, hem tuz kaybına uğramıştı vücudu. Nitekim salonda konuşmasının 40’ıncı dakikasında bir anda yüzü bembeyaz oldu ve konuşmasını kesmek zorunda kaldı... Bu endişe verici bir durumdu; neyse ucuz atlatıldı.
Prof. Dr. Vecdet Öz, ‘Tansiyonun 5.5-6’lara düşmesi çok tehlikelidir. Bu nedenle ileri yaşlardakilerin damarlarının kireçlendiği unutulmamalı, insan kendisine baktırmazsa her an bir krizle karşı karşıya kalabilir’ uyarısında bulundu çevresine...
BULAŞMADIM, KARIŞMADIM
Önceki akşam DYP’li bir grupla sohbet sırasında bir partili ‘Demirel ne yapıyor?’ un yanıtını şöyle verdi: Demirel, DYP ile ilgili sorulara şu yanıtı vermiş:
‘Bulaşmadım, karışmadım, ilgilenmedim, kendilerine göre ne yapıyorlarsa yapıyorlar.’
Gerçekten Demirel, böyle hallerde kamuoyuna net bir tavır aktarmaz; bir görüşü veya eleştirisi varsa da bunu ‘ağzı olan konuşmazlara’ söyler. Demirel’in, Mehmet Ağar’ın arkasında durduğu bir gerçek.
Şaşırtıcı olan Tansu Çiller’in isminin okunmasıyla birlikte büyük alkış almasıydı. Başkanın niyeti yokken salondakilerin ısrarı üzerine okutmak zorunda kaldı; bu da alkışlandı... DYP’liler Çiller’i çok mu özlemişti? Necdet Menzir ve Orhan Keçeli ‘Bu bir vefadır, bu partide bu vardır’ dediler.
HANGİ VİZYON
Kongrede ‘vizyon’ sayılabilecek ne vardı? Kongre öncesinin TV reklamları mı, yeni ‘Kaygılanma Türkiye ve ‘Hara Üzüm Habbesi’ parçaları mı? Partiiçi demokrasinin egemen kılınacağı, kadın kotası uygulanacağı vaadi mi?bDört kadın ilçe Başkanı mı? Ayrılanların geri getirilmesi için Ağar’ın kendisi dahil herkesin görevi olduğu sözü mü? GİK’e alınacak yeni isimler mi; 6 kadın ve üç genç mi? Hangisi?
‘Genç kadrolara görev verilsin’ önerilerinin hayata geçirilip geçilmeyeceği önemli. Partilerde sıradan ‘gençler’ mi, yoksa okumuş-yazmış ve iyi yetişmiş insanlar mı yer bulmalı?
Dün salonda bunun işaretleri pek görülmedi. Bugün yapılacak GİK seçimlerinde söylendiği gibi ‘yeni isim’lerden oluşan ‘taş gibi’ bir GİK ortaya çıkarsa Ağar’ın, sert bir dille telaffuz ettiği gibi ‘İktidarı sallayabilir.’ Bir sohbeti de aktarmak gerekiyor; ‘Kesici, Mumcu ve Tantan gibi isimler, Erdoğan’dan kurtulmak için yeni oluşumlarla bir araya gelmezler mi?’
HEDEF SANDIK
DYP’nin DP’den başlayan misyonunun ‘sadık’ bir tabanı var. Delegelerin çoğu bu tabanın ikinci ya da üçüncü kuşak mensubu... Bu tür inançlı kadrolar, siyasette çok önemli... Bu nedenle, DYP’nin Türkiye’nin temel taşı olduğunu’ söylüyor Ağar... Bir yıldan beri inanılmaz bir performans gösteriyor. 60 ili ve en az onun üç misli kadar da ilçeyi taramış son altı ayda... Yeni danışmanlarının önerileri ile partiyi iktidara taşımak istiyor. Onun için
AKP’nin ‘alamünit fotoğrafı’na önden ve arkadan bakarak yaptığı eleştirilerde ‘Sandığı milletin önüne biz koyacağız’ dedi. Alkış alan ağır eleştirileri özetle şunlar oldu:
‘Washington’dan, Tel Aviv’den emir alan hükümet, bu milleti temsil edemeyen hükümettir... Gidip Tel Aviv üzerinden aktarmalı Washington randevusu alan Başbakan’ı bu ülke taşıyamaz... Tuzu kuruların hükümetidir, kendisine oy verenlere ihanet etmiştir... Bu ülkenin has insanlarını azınlık yapmak istemektedir. Bu kongre, tesadüf değildir; bu milletin başkaldırdığı bir hükümetin gidiş sesleridir.’
İç siyaset üzerinden ABD ve AB’ye yönelik ‘ince ayar’ eleştirilerinin altını biraz daha doldurmalıydı. ‘Milliyetçilik’, ‘din-iman’ söylemi ve de sayısı hatırlanmayacak kadar ‘Allah’ sözcüğünü kullanması ise fazlaca dikkat çekti.
Özeleştiriden uzak durdu, hata varsa kendisine ait olduğunu söyleyip kestirip attı. Halbuki örgütleri görevden almalar ve aday belirlemeler konusunda salonda çok yakınma dinledik. İstanbul’dan bir delege ‘Sayın Ağar, ‘delege ağalığı’na tavizkár olmamalı’ dedi kulağımıza... O anda karşımızda, Marmara Ereğli’den bir pankart dikkatimizi çekiyor:
‘Gözünü kara toprak doyuracak, Trakya çiftçisi bunun hesabını soracak.’
Allah bilir
Şanlıurfa’dan Murat Kısa adlı genç DYP üyesiyle sohbet ettik. Adana’da, AKP’ye oy veren bir kişiyle aralarında şöyle bir diyalog geçmiş:
- AKP’den memnun musun?
- Elim kırılsaydı da oy vermeseydim.
- Bu sefer DYP’ye oy verir misin?
- Allah bilir.
AKP’ye karşı Milliyet yazarı Hasan Cemal’in deyimi ile ‘vozurdanma’ var; ancak sağ ve solda henüz bir alternatif ortaya çıkmış değil.
Biliyor musunuz
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın Fatih Altaylı’nın kızı Zeynep’e doğum günü hediyesi olarak gönderdiği ‘Cansu’ adlı Van kedisinin, daha önce Gevaş (Van) İlçesi’nin AKP’li Belediye Başkanı Nazmi Sezer tarafından Erdoğan’a hediye edilmiş olduğunu... Fransa’da ‘Terpsichore’ şiir ödülünü kazanmış olan Üzeyir Lokman Çaycı’nın beş dilde yayınlanan ‘Ağzına Kadar Dolu Bir Dünya’ isimli şiirinin (Fransızca çevirisi; Yakup Yurt) bu kez Raphael Miraoi tarafından bestelendiğini...
Yazının Devamını Oku 14 Mayıs 2005
<B>LEFKOŞA’</B>dan <B>Ercan Havaalanı’</B>ndan giderken Acenta Bulvarı’ndan geçiyorsunuz... Araç galerilerinin sayısı gittikçe artıyor. Bir kıyas yapmak gerekirse, Rum kesiminde 2004’ün ilk üç ayında 11.706 araç satılmışken, bu sayı bu yılın aynı döneminde 12.428 olmuş. Türk kesiminde ise geçen yılın aynı döneminde satılan 4.104 araç sayısı bu yıl 5.430’a yükselmiş...
Türk nüfusunun 200 bin, Rum nüfusunun ise 750 bin olduğu düşünülürse KKTC’deki araba satışlarının Rum kesimine göre üç kat daha yüksek olduğu anlaşılıyor. Türkiye’nin her yıl yaptığı yardımla ekonomisini ayakta tutan, bir şey üretip satamayan KKTC’ye bu para nereden geliyor?
Yanıt; yabancılara satılan gayrimenkul getirisinden...
Resmi bir kayıt olmamasına karşın iki yıl içinde KKTC’ye gayrimenkul satışlarından giren paranın en az 500 milyon dolar olduğu söyleniyor. Hatırlatalım; geçmiş yıllarda Türkiye’de üretilmiş araçlar daha çok satılırken, iki yıldan beri ithal araçların sayısı öne geçmiş.
Bir dostumuz, bizim hayretimize karşılık bir hikaye anlattı:
‘BMW firması geçen yıl dünya bayilerini Almanya’da toplantıya çağırmış... Kıbrıs’tan biri Türk, diğeri Rum iki bayi gitmiş... ‘En büyük ödülü Kıbrıs’a vereceğiz’ diye anons edilince Rum bayi ayağa kalkıp kürsüye doğru yönelirken, BMW yetkilisi, ‘Bir dakika sizi değil, Kuzey Kıbrıs’tan Çangar gelsin’ demiş... Mehmet Çangar, nüfus oranına göre en fazla BMW satan ‘dünya şampiyonu bayi’ olarak ödüllendirilmiş.
Bugün Türkiye’den göç edenlerin bile altında Mercedes’ten ciplere kadar çeşitli marka araç var. Peki, örneğin 75 bin sterline (1 sterlin 2.5 milyon) cip alan Türk göçmen, parayı nereden buluyor? O da, kendilerine ekip - biçmek üzere dağıtılan ve tapuları verilmiş olan tarlalarını satarak...
KKTC’de bir sahipsizlik var; onlar Türkiye’ye, Türkiye de AB’ye bakıyor... Sorunlar büyüyor. Rumların baskıları nedeniyle Türkler köşeye sıkışıyor. En önemlisi de; Rumların açtığı mal-mülk davaları; bu Cumhurbaşkanı Talat’ı bile endişelendiriyor. Bu arada ‘Rumların mallarını kullandıkları’ gerekçesiyle AB’ye başvurarak Avrupalıların, Türk bölgesindeki 24 otelde gitmemelerini istemiş Rum yönetimi... Bu de endişe verici bir durum.
Hükümet, KKTC’yi biraz sahipsiz bırakmış gibi geldi bize.
DTP, DYP yolcusu mu
‘BEN, Demokrat Türkiye Partisi (DTP) Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Bucak’ım, bu partinin Cindoruk’la başlayan sürecinden beri varım; kurucularındanım. Emekli Hava Pilot, Tuğgeneralim. Alpulluluyum (Kırklareli). Halen partinin AB ve Dış İlişkiler Başkanı ve MKYK üyesiyim. 4.5 ay önce olağanüstü kongrede 82 oyla Yaşar Okuyan partiye genel başkan oldu. DTP, yarın 10.00’da genel merkez binasında (Çankaya, Yıldız Mahallesi), 3. Olağan Büyük Kongre kararı alındı. Ben de Okuyan’ın karşısına genel başkan adayı olarak çıkıyorum.’
Neden?
- Partiyi aldı ancak hiçbir şey yapamadı. Verdiği sözleri yerine getirmedi. Para bulacağım, milletvekili getireceğim dedi, gerçekleşmedi. Şimdiye kadar üç ilde kongre yaptı; bunların da 26 delegesi var. El altından bir şeyler yapıyor gibi geliyor bize. Biz de tedbirimizi aldık.
Hüsamettin Cindoruk ve İsmet Sezgin’in ‘şemsiye partisi’ diye tanımlanan bu parti sakın DYP’ye katılma kararı almasın?
DYP’nin zorlu kongresi bugün
DYP, 8. Büyük Kongresi’ni bugün yapıyor. Kongrenin ilginç gelişmelere sahne olacağı bekleniyor. TV reklamları ile bir ilki başlatan DYP’nin kesenin ağzını açtığı anlaşılıyor. Kongre 1.5 trilyona mal olacakmış.
81 il başkanının desteğini aldığı anlaşılan Genel Başkan Mehmet Ağar, ‘İşim de Türkiye, gücüm de’ ve ‘Kaygılanma Türkiye/Senin doğru yolun var’ sloganıyla iktidarın tek alternatifi olmayı hedefliyor.
Kongre öncesinde, İstanbul ve Ankara’nın eski il başkanları Süleyman Soylu ve Nevzat Ceylan’ın ortak açıklamalarında Ağar ve yönetimine ağır eleştiri getirmeleri, M. Ali Bayar’ın ‘değişim umudu’ görmediğini iddia ederek istifasına karşın bir DYP yöneticisi, ‘Bunlar ciddiye alınacak konular değil’ diye konuştu.
GİK ADAYLARI KİMLER Mehmet Ağar’ın 40 kişilik Genel İdare Kurulu’nu (GİK) oluşturmakta zorlandığı belirtiliyor. DYP tarihinde GİK’e bu kadar üye talebi olmadığı belirtiliyor. Bu nedenle çok sayıda yeni isim kulislerde konuşuluyor.
Ağar’ın, partiye kazandırmak istediği yeni kişiler olarak Radikal yazarı Yiğit Bulut, Prof. Osman Altuğ, Fenerbahçe eski yöneticisi Sadettin Saran ve eski İTO Başkanı Mehmet Yıldırım ile eski ANAP’lı milletvekilleri Lütfullah Kayalar, Ahat Andican, Eyüp Aşık ve Nesrin Nas’ın adları geçiyor. ‘Bunların kongrede partiye girişleri sürpriz olmaz’ deniliyor. Bir başka sürpriz isim de; Almanya’nın eski Başkanı Helmuth Kohl’un dünürü sanayici Kemal Sözen...
Ağar’ın, GİK’te Celal Adan, Yıldırım Ulupınar, Bahattin Şeker, Mümtaz Yavuz, Saffet Arıkan Bedük, Mahmut Nedim Bilgiç, Nevzat Ercan, Salim Ensari, Rıza Akçalı ve Cevher Cevheri’den başka danışmanları Aydın Menderes, Prof. Hüseyin Bağcı ve Tevfik Diker’in isimlerine yer vereceği konuşuluyor. Gençlik Kolları’ndan iki ve Kadın Kolları’ndan da bir üye GİK’te yer alacak. Bunlara DYP’nin mevcut 6 milletvekilinin adları da eklenirse GİK için 33 adayın ismi ortaya çıkmış oluyor.
DYP kulislerinde dolaşan iki söylentiyi de aktarmak istiyoruz:
YP Genel Başkanı Sadettin Tantan bir ay kadar önce DYP üyesi İlhan Kesici ile yemek yemiş... Kesici, ‘Bu bir dost yemeğidir, zaman zaman bir araya gelir Türkiye’yi konuşuruz’ diyor.
İlhan Kesici, M. Ali Bayar, Sadettin Tantan; Erkan Mumcu’nun yeni ANAP’ına gireceklermiş...
Bunlar yakıştırma da olsa bu isimleri izlemek gerekiyor.
Biliyor musunuz
AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin, ‘T.C. vatandaşı...’ Abdullah Öcalan’la ilgili ‘yargılama’ kararında ‘terörist’ sözcüğünün hiç yer almadığını, bu sözcüğün sadece ‘terörist faaliyetlerle suçlandığı...’ ifadesinde geçmesinin dikkat çektiğini...
Yazının Devamını Oku 13 Mayıs 2005
<B>DÜN Lefkoşe’</B>de, ülkenin 5 üniversitesinden biri olan <B>Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi </B>iletişim öğrencileriyle bir araya geldik. Modern binalarıyla dikkat çeken bu üniversitede 2 bin 400 öğrenci okuyor. Rektörü, eski Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şan Özalp... Öğrenciler bize Türkiye’yi, biz de onlara Kıbrıs’ı sorduk.
Herkes son gelişmeler karşısında bir bekleyiş içerisinde.
Başbakan Erdoğan’ın Moskova’da, Rum lideri Papadopulos ile görüşmesi burada büyük yankı uyandırmış! ‘Türkiye artık Yunanistan’ı değil, Rumları mı muhatap aldı?’ diye sordular bize!
Özellikle Abdullah Gül’ün, Kıbrıslı Türkleri Rum pasaportu almakla suçlaması Kıbrıs’taki basın tarafından hoş karşılanmadı. Kıbrıslı Türkler rencide olmuş durumda. Halbuki alınan pasaportlar Rum değil, AB üyesi olmuş Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu ve bu pasaportları Kıbrıslı Türkler 1960 anlaşmalarından kaynaklanan hak çerçevesinde alıyorlar.
Abdullah Gül’ün bu konuyu, Ek Protokol’ün imza aşamasında gündeme getirmesi dikkat çekerken ‘Gül, Ankara’nın yapmak istediklerini kamufle etmeye çalışıyor’ görüşü yoğunluk kazanıyor.
Dün akşam yerel Kanal T televizyonunda Reşat Akar’ın yönettiği ‘Son Durum’ programında Cumhuriyet Gazetesi yazarı Hikmet Çetinkaya ile birlikte Türk toplumunun tepkilerini tartıştık. Programa katılanlardan bir izleyici ‘Sınır kapılarını açan ve Rum tarafının tek başına AB üyeliğini veto etmeyen Türkiye Dışişleri Bakanı’nın Kıbrıs Türklerini Rum pasaportu almakla suçlaması haksız bir görüş değil mi?’ diye sordu...
Rum mallarını kullandıkları gerekçesiyle şimdiye kadar 4 Türk hakkında Rum tarafından tutuklama kararı çıkartılmasına yönelik tartışmalar büyüyor. Kuzey’de bulunan Rum mallarının %80 oranında olması endişeyi daha da arttırıyor.
Bu konunun çok tartışılacağı anlaşılıyor.
Gazetelerin manşetlerine taşıdığı bir başka haber de Hellas Jet’in, İstanbul’a sefer başlatması... Bir gazete ‘Türkiye Avrupa’ya, Rumlar İstanbul’a, biz nereye?’ başlığını atmış... Hellas’ın, Kıbrıs Rum Hava Yolları’nın yan kuruluşu bir şirket olması ve 2 Mayıs’tan itibaren Türkiye’ye 3 sefer yapması şaşkınlık yarattı. KKTC hükümet çevreleri de bu olayı gazetelerden öğrenirken, Hellas Jet’in Rum ve Türk turizm acentelerinin anlaşması üzerine Rodos üzerinden charter seferi düzenlediği ortaya çıktı...
RUM’A 5 TIR GELDİ
Bu gelişmelerin ardından dün akşam saatlerinde Romanya’dan, Mersin’e ve oradan da Gazimağusa limanına Türk feribotu ile getirilen 5 TIR’ın içerisinden Rum Telekomonükasyon Şirketi’ne (CTA) ait iletişim kablolarının çıkması kafalarda yeni soru işaretleri yarattı.
‘Bu iki gelişme Türkiye ile Rumlar arasında, perde arkası yürütülen pazarlıkların bir sonucu mu, yoksa tamamen tesadüf eseri olarak mı gündeme geldi’ diye tartışıldı...
Üç dilde yayınlanan haftalık ‘Kıbrıs Diyalog’ gazetesinin editörü Reşat Akar, dün öğleden sonra Rum kesimine geçmiş. İki toplum arasındaki yeni bir gelişmeyi bize şöyle anlattı:
‘Barış Harekatı’nın gerçekleştiği 20 Temmuz 1974’ten bu yana ilk defa, Kıbrıs Türk firmaları, Rum kesiminde düzenlenen Uluslararası Ticaret Fuarı’na katılıyor. 20 Mayıs’ta açılacak olan fuara 50 kadar Kıbrıs Türk firması katılıyor.’
Fuarda KKTC’den neler var?
‘Rum Yönetimi sadece yerli ürünlerin teşhir edilmesine izin vermiş. Ancak hellim gibi süt ürünlerine izin vermemişler. Sadece tuğla, mobilya gibi yerli ürünleri teşhir edebilecek KKTC’li iş adamları... Bunun ilginç yanı ürün teşhir etmek veya satmaktan çok iki toplumun ilk defa bir arada olması...’
Bizim de zaman zaman gündeme getirdiğimiz KTHY ile ilgili yeni bir gelişmeyi de bu arada öğrendik. Bilindiği gibi bu şirketin yarı hissesi Türkiye Özelleştirme Kurulu’na İdaresine ait. Türkiye, KKTC’nin ısrarı üzerine hisselerin tamamını Kıbrıs’a verecekmiş. Dün görüşülmesi gereken bu konu pazartesiye ertelendi.
KTHY HİSSELERİ
Ayrıca KTHY ile ilgili yazacak daha çok şey olabilir... AKP döneminde yönetim kurulunun 3 kez , genel müdürün de 2 kez değişmesi ve genel müdürlüğe vekalet eden, THY’nin 2. kaptan pilotluktan çıkardığı Sadettin Gezmek’in KTHY’de ‘kaptan pilot’ olarak ayda 5 bin 500 dolar alarak uçması hala tartışma konusu... Gezmek’e uçuş lisansını THY’nin eski Genel Müdürü Abdurrahman Gündoğdu’nun verdiği konuşuluyor.
Başa dönelim... Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanı seçildiği gece, Papadopulos’a uzattığı barış eli hala havada duruyor. Papadopulos, Talat’ın elini sıkmak yerine, Erdoğan’ın elini sıkmayı mı tercih ediyor?
Kör olası çöpçüler...
KAĞITHANE Belediye Basın Müşaviri Hüseyin Irmak, Türkiye’de ilk kez yapılan ilginç bir çalışmaya imza atmış... Daha önce de ‘Kağıthane, Kemerburgaz Demiryolu-1914’ başlıklı çalışması ile dikkat çeken Irmak, şimdi de ‘Osmanlı’dan günümüze Temizlik işçileri ve Aletleri’ adlı kitabı ve sergisini hazırlamış. Belediye Başkanı Fazlı Kılıç kitabın önsözünde, sokaklarımızı temizleyenlerin bugüne kadar ‘arayıcı esnafı’, ‘tanzifat amelesi’, ‘çöpçü’ ve nihayet ‘temizlik işçisi’ olarak adlandırıldığını, sergi ile çevre bilincini aşılamayı çocuklardan başlayacaklarını söylüyor. Sergide, 1. Dünya Savaşı döneminde kadın çöpçülerden, Kemal Sunal’ın ‘Çöpçüler Kralı’ filmine kadar kullanılan alet ve araçlar maketler halinde yer alıyor. Sergi; Kağıthane Belediyesi’nde bugün 16.00’dan itibaren gezilebilir. Bu arada Erkin Koray’ın meşhur ettiği ‘Tövbekar Şarkıcı’ Ali Toprak’ın ‘Kör olası çöpçüler aşkımı süpürmüşler’ plağı da dinletilecek.
Akaryakıt mafyasına karşı kimse direnemiyor
AKARYAKIT kaçağı ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu çalışmalarını sürdürürken, ben bir okuyucu olarak soruyorum:
Devlet akaryakıt kaçakçılığının boyutunu biliyor, neden önlemiyor. Mersin dolum tesislerinden Irak’a gitmesi için yüklenen tüm akaryakıt yurtiçinde satılıyor. Bu da çok büyük vergi kayıplarına yol açıyor. Ara sıra basına yansımasına rağmen ne sebepledir ki kaçak akaryakıt satışları artarak devam ediyor.
Bu işlere tevessül etmeyen kamyoncusundan benzincisine birçok insan mağdur ediliyor.
Devlet istese bu kaçağı çok kısa sürede çözer. Ama kaçakçılığın hızının artarak devam etmesi bu konunun üzerine ciddiyetle gidilmediğini gösteriyor. Bazı istasyonlarda resmi fiyatın çok altında motorin satışı yapılıyor. Rafineri çıkışı tüm vergiler dahil 1.77 YTL olan motorin bu istasyonlarda 1.50 YTL’ye faturasız olarak satılıyor. Bu durum çok büyük vergi kayıplarına ve haksız kazançlara neden oluyor. Bu vergi kaybı da akaryakıta sürekli zam yapılarak telafi ediliyor. Bazı grup ve kişilerin yaptığı vurgunun cezasını tüm Türkiye çekiyor.
Niyazi KAVRAR
Sualtı kültür mirasımız
‘BİZİM Sualtı Arkeolojisini Kim Yapıyor’ (30.4.2005) başlıklı yazının sahipleri Mehmet Şener ve Ayşe Budak’a cevabımdır:
Türkiye kıyılarında yapılan sualtı arkeolojik araştırma ve kazılarının sadece Amerikan ekipleri tarafından yapılmakta olduğunu ve neden bizim sualtı arkeologlarımızın bu konuda çalışmaları olmadığını, bunun sizde ‘hayal kırıklığı yarattığını’ yazmışsınız. Öncelikle, Amerikan ekipleri tarafından bugüne kadar yapılan çalışmalarda benim de içinde yer aldığım birçok Türk arkeolog bulunarak ciddi katkılar sağlamışlardır. Öte yandan, ülkemizin bir STK’sı olan Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) 20 yıldan bu yana farklı bölgelerde yaptığı araştırmalarla sualtı kültür mirasımızın tespit ve ortaya çıkarılması adına öncü çalışmalar gerçekleştirmiştir. Özellikle Doğu Akdeniz kıyılarında, Mersin’den İskenderun’a SAD’ın tespitini yaptığı antik batıklar ve sualtında kalmış yerleşimler, Çeşme’de Osmanlı-Rus deniz savaşı batıklarının belgelenmesi, Sinop’ta yapılan araştırmalar yurtdışından alınan davetlerle birçok konferansta sunulmuş ve bilimsel yayınlarda yer almıştır. Bu çalışmalar dışında SAD üyesi Sn. Nergis Günsenin’in Marmara Adası’nda gerçekleştirdiği Türkiye’nin ilk sualtı kazısı, yakın zamanda kurulmuş olan Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı (TINA), üniversitelerimizde açılmakta olan sualtı arkeolojisi programları gibi yeni oluşumlar ülkemiz kurumlarının bu alanda çok daha başarılı çalışmalar yapması açısından fırsatlar doğurmaktadır. Sualtı Araştırmaları Derneği’nin yakın zamanda pilot bölgeler seçerek hayata geçireceği ‘Sualtı Kültür Mirasımız Envanter Projesi’ yine bu alanda bulunan eksikliği doldurmak üzere ilgili tüm kişi ve kurumları bir araya getirmeyi hedeflemektedir. Dileğimiz devletin kurumları vasıtasıyla bu alandaki çalışmaların desteklemesi ve bu alandaki en büyük engel olan bürokratik zorlukların araştırmalara imkan sağlayacak şekilde çözülmesidir.
Enver ARCAK- Sualtı Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
Yatırım yapan elime çivi çaksın
AKP Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı ‘Bu arazi MÜSİAD’a peşkeş çekildi’ (11.5.2005) haberi üzerine arayarak şunları anlatıyor:
‘Yerel gazetedeki ilanları ben de okudum. Bölgemiz çok hassas, işsizlik çok. Yatırım yapılsın diye her hafta bir yatırımcıyı getiriyorum Erzurum’a. Çivi çakana gel avcumun içine çak diyorum. Tepki gösteren Çöğender köylülerinin kurduğu şirket bugün yok; 3.11.2004’te lağvedilmiş. Teşvik Yasası geçen yıl çıktı; başvurular Valilik makamına yapılıyor. Böyle bir başvuru olsaydı haklarını alabilirlerdi. Daha sonra DAPAN Ekolojik-Organik Tarım A.Ş. diye bir şirket kurulmuş, onun da teşvik için bir başvurusu çıkmadı. Bir tek (MÜSİAD’cıların kurduğu) Eges A.Ş. adlı firma başvurmuş, başka da başvuru olmadığından 1000’den fazla araziyi almış. Bizde o kadar yer var ki, yatırımcı gelsin istiyoruz.’
Teşvik yasasından sonra Erzurum’a kaç kişi yatırım için başvurdu?
- 10’u geçmez... Çöğendirliler istiyorlarsa başvursunlar, yardımcı olalım, yer verelim. Bakın bölgemizde 4 bin ton organik buğday üretilmiş ama satılamamış... Ben bunu (Büyükşehir’in) İstanbul Halk Ekmek’e götürdüm. Onlar beğendi, şimdi anlaşma imzalanacak. İstanbullular sağlıklı ekmek yiyecekler. Bir daha söylüyorum; isteyene yer veririz. Kıskançlık olmasın, Erzurum kaybetsin istemeyiz biz... İTO ile kış turizm projemizi de hayata geçireceğiz. www.mustafailicali.com
TOPRAK VIP’te
İŞADAMI Halis Toprak geçen pazar günü 12.45 uçağıyla İzmir’den İstanbul’a gidiyordu. Aynı uçağa ben de bindim. Toprak yanında eşi, küçük oğlu ve onun bakıcısı ile birlikte İzmir’de VIP salonundan geçti. İstanbul’a da aynı şekilde uçağın yanına gelen bir VIP aracı kendisini kapıdan alarak ‘önemli kişilerin’ ağırlandığı VIP salonuna götürdü. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in kulakları çınlasın... (Bankası batmış bir patronu havaalanı VIP salonunda gördüğünü, daha iyi bir duruma geldiğini, parfümeri dükkanı gibi her yerinden ayrı bir koku geldiğini, ayakkabısının fiyatına evrak memuru çalıştırdığını söylemişti.)
GÜNÜN SÖZÜ
‘Otoritesini korumak isteyen yönetici iyi olmamayı öğrenmeli ve bu bilgiyi kullanmalı, ancak zorunlu olmadıkça kullanmaktan kaçınmalıdır.’
(N. Machiavelli)
MESAJ PANOSU
CHP’de kongre süreci başladı. Partimize sahip çıkalım. ASKİ’deki üye listelerini kontrol edin. Son itiraz bugün.
Demokratik CHP’liler-ANKARA
DÜNYANIN en güzel doğal plajlarından Konyaaltı sahili sebze kamyonlarının, TIR’ların geçiş güzergahı haline geldi. Üstelik 90-100 km süratle gidiyor, havalı kornalarıya selamlaşıyorlar. Acaba İtalya, Yunanistan, İspanya’nın turistik plajlarında ve tesislerinde böyle bir trafik var mıdır? Daha önce 100. Yıl Bulvarı’nı kullanan bu ağır vasıtaların yine aynı yolu kullanması sağlanmalı.
Barbaros AKYOL-ANTALYA
ANKARA’da seçimlerden önce şehir içine otoban yapıldı. Sincan-Ulus hattı 20 dakikaya indi. Fakat yayalar düşünülmediği için her gün kazalar oluyor. Belediyenin seçim öncesi yol yapma konusundaki yüksek hızı nedense üst geçitler için geçerli değil.
Gökhan VARDARERİ
Yazının Devamını Oku 12 Mayıs 2005
<B>18 </B>yıldır <B>Türkiye’</B>de yaşayan ve <B>‘Wall Street’ </B>gazetesinin temsilciliğini yürüten <B>Hugh Pope’</B>ın yeni kitabı <B>‘Sons of the Conquerors’ </B>(Fatihlerin Oğulları) <B>Amerika’</B>da yayınlandı. Kitap tarihsel olarak karşılaştırmalı bir biçimde Türk Cumhuriyetleri’ni ve Türkiye’yi konu alıyor. Ancak Türkiye’nin bölgedeki ekonomik ve siyasal gücünden dolayı kitabın asıl vurgusu Türkiye üzerine... New York’ta, George Soros’un başkanı olduğu Açık Toplum Enstitüsü adlı sivil toplum örgütünde bir konuşma yapan Pope’ın tanıtım konuşmasını www.sansürsüz.com sitesinde özetleyen gazeteci Elif Özmenek şunları yazıyor:
‘Kitap 6 bölümden oluşuyor. 1. bölümde Pope, ‘Fatihler’ kavramı üzerinde duruyor. Bugün birçok insanın, Türklerin Ortadoğu’yu binlerce yıl yönettiğini unuttuğunu söyleyen Hugh Pope, özellikle Batı dünyasının bunu hatırlamamasını iki ana sebebe bağlıyor.
Türklerin, I. Dünya Savaşı’nı Batılı güçlere kaybetmesinden dolayı Batı’nın, Türkiye’yle ilgili hatırladığı birçok şeyin savaş propagandasının bir parçası olması ve tarihsel olarak Batı’nın Türklerle sürekli savaşmasının hafızalara kazınması... İkincisiyse Türklerin tarih boyunca devletlerinden başka büyük bir şey yaratmamaları.
Hiçbir zaman kendilerine ait bir edebiyat oluşturamayan Türklerin her zaman gittikleri yerlerin dilini, kültürünü ve hatta dinini aldıklarını belirten Pope, Türklerin kültürel olarak kendilerine hiç güvenmediklerini düşünüyor.
Ancak dünyanın unutmasına rağmen, Türkler arasında ‘fatih’ kavramının azalmadığına inanıyor Hugh Pope... Türklerin bu kavramı bilinçaltında sürekli yaşattıklarına örnek olarak da Başbakan’ın AB’den müzakerelere başlamak için tarih alarak döndüğü zaman Türkiye’de ‘Avrupa Fatih’i olarak karşılandığını hatırlatıyor. Futbol takımlarının da Avrupalı bir takımı yenmesi durumunda her zaman Viyana kapılarındaki günleri hatırlatan ifadelerin basında kullanılmasına dikkati çekiyor.
‘Liderlik’ kavramı üzerinde de duran Pope, Türkiye’de güçlü liderlerin genelde devrildiğini ve bunun çok sık yapılmasından dolayı güçlü bir devletin oluşmadığını belirtiyor. Türklerin yalnız bir tarihinin olmasının sebebini tarih boyunca geçimlerini ‘yağma ve talanla kazanan bir ülke’ olmasına bağlayan Pope, bugünlerde bile Maliye Bakanı’nın IMF toplantılarının ardından Washington’dan dönüşünde gazetelerin bunu ‘seferden’ dönülüyormuş havasında yansıttığını vurguluyor. ‘İslam Ala Turka’ başlığı altında ise, İslamiyet’in, değişik Türk cumhuriyetlerinde değişik biçimlerde hayat bulduğunu anlatıyor, Türklerin daha ılımlı İslam’ı seçmelerini Türkiye’nin ekonomik olarak daha güçlü ve eğitimli olmasına bağlıyor.
Türkiye’de milliyetçiliğin son zamanlarda arttığını belirten Pope, Türkiye’de Kürt karşıtlığının açık şekilde görüldüğüne, ancak bunun ‘Kürt karşıtlığı’ olarak dillendirilmediğine, onun yerine olayların ‘bayrağa değer veren’ bir toplum tutumuyla kapatılmaya çalışıldığına dikkati çekiyor. Hope, ‘Bunu çok garip bulduğunu’ belirterek, başka hiçbir ülkede böyle bir şey görmediğini de sözlerine ekledi.’
Hope’un, 2000’de o zamanki eşi Nicole ile yazdığı ‘Turkey Unveiled’ adlı kitabı da 2004’te ‘Çıplak Türkiye’ adıyla tercüme edilmişti.
Aynı gazetede yazan ve Türkiye’yi ‘Avrupa’nın hasta adamı’ olarak nitelendiren Robert Pollock’tan sonra Hope’un, Türkiye’ye eleştirel bir bakış sergileyen son kitabı Türkçe’ye çevrildiğinde çok tartışılması bekleniyor.
‘Tekel olayı’ TBMM’ye yansıdı
TEKEL’deki gelişmeleri sık sık gündeme getirdik. Ortadaki bütün gerçeklere, belge ve bilgilere karşın siyasi irade nedense bir şey yapmaktan hep uzak kaldı. Buna rağmen yargı gerekeni yaptı ve Tekel’in yurtdışından usulsüz olarak getirdiği 2. el makinelerin iadesine karar verildi.
Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari de bunu itiraf etmek zorunda kaldı ve ‘Makineleri geri verdik, hiç zarar etmedik’ diye de ekledi.
CHP İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu dün kamuoyunu altı aydır meşgul eden sorunu Meclis’e taşıdı. Dün Başbakan ve Maliye Bakanı’na 16 soru yöneltti.
Tayyip Erdoğan’a sorulan sorular içinde; Tekel’in 8 adet paketleme makinesinin getirildiği İspanyol TMS firmasının bu ihaleyi nasıl kazandığından başlayarak, kiralamanın nasıl gerçekleştiği, alım bedelleri, Tekel Üst Kurulu’nun karşı itirazına kadar bir dizi soru yer alıyor. Kumkumoğlu, ‘Bu sonuçlara yol açan sorumlular hakkında herhangi bir soruşturma açılmış mıdır? Konuyla ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu harekete geçirdiniz mi?’ diye sordu.
Kemal Unakatın’a da Tekel Yönetim Kurulu’nun, kuruluşundan hemen sonra Veserfrucht adlı 25 bin Euro sermaye ile kurulan firmaya 200 milyon dolarlık ‘kaliteli’ tütünün nasıl satıldığından, kamunun zararının olup olmadığına kadar birçok soru yöneltiliyor ve ‘Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun Tekel’le ilgili 2003 yılı raporunda, ‘tütün satışlarının deneyimsiz firmalara satışı yerine, başka yöntemlerin denenmesi’ yönündeki uyarısı doğrultusunda Bakanlığınızca ne tür çalışma yapılmıştır?’ deniliyor.
Kumkumoğlu, soru önergeleriyle ilgili olarak ‘Tekel’de yaşananlar şu anda Türkiye’nin nasıl yönetildiğinin küçük bir yansımasıdır. Dilerim, Tekel’de ve benzeri kurumlarda yaşanan olumsuzluklar, gelecek iktidarlar için o uygulamaları yapanların Yüce Divan dosyalarını oluşturmaz’ diyor.
DYP de CHP gibi oldu
DYP Büyük Kongresi öncesinde muhalifler ortaya çıkmaya başladı. DYP’de beklenen değişimin gerçekleştirilmediği gerekçesiyle 3 yıl önce ABD’den gelerek siyasete atılan M. Ali Bayar partisinden istifa etti... Bir başka tepki de, DYP Ankara eski İl Başkanı Nevzat Ceylan ile DYP İstanbul eski İl Başkanı Süleyman Soylu’nun ortak açıklamasıyla ortaya çıktı. Ceylan ve Soylu, ‘Seçimle gelen, seçimle gidecek, hiçbir teşkilat görevden alınmayacak’ sözüne karşın bazı illerde il başkanları 7 defa değiştirilerek (Mersin 7, İstanbul ve Bursa 4’er) 200’e yakın il başkanının, 1000’den fazla ilçe başkanının ve 30.000’den fazla da yönetim kurulu üyesinin görevden uzaklaştırıldığını belirterek ‘DYP misyonundan uzaklaşmıştır. 14-15 Mayıs’ta gerçekleşecek kongrede dağ fare doğuracaktır’ iddiasında bulundular.
Soylu, 2002 seçimlerinden sonra DYP’den uzak dururken; Bayar, Ağar’ın yardımcısıyken görevinden istifa etmişti.
Benim de postam kayboldu
ABD’den 5-6 ay önce İzmir’deki oğluma buradaki ‘Barnes and Noble’ adlı kitabevinden yaklaşık 120 dolarlık bir hediye kitap paketi yolladım. Ancak bu paket oğluma ulaşamadı. Barnes and Noble paketin Türkiye’ye teslim edildiğini söyledi. Sonuç alamayınca firma ödediğim parayı iade etti. Türkiye’ye teslim edilen ama sahibine verilmeyip kaybolan paketin başına neler geldiğini ne ben ne de onlar öğrenebildiler. Sizce ne olmuştur o pakete?
Edip AKPINAR-ABD
Mesaj Panosu
BU ülkeyi savaşarak değil ama satarak bitirecekler. Devlete ait olması gereken ne kadar kuruluş varsa hepsini teker teker satıyorlar. Bu ne zaman son bulacak, daha doğrusu daha satılacak ne kaldı?
Hatice ERDOĞAN
Yazının Devamını Oku 11 Mayıs 2005
<B>AB </B>destekli ancak <B>Brüksel </B>değil de yerinden denetimli bir proje <B>‘Doğu Anadolu Kalkınma Programı’... </B>Kısa adı <B>DAKP </B>ve uygulama alanı <B>Bitlis, Hakkari, Muş </B>ve<B> Van </B>illerini kapsıyor. 45 milyon Euro tutarında bir bütçeye sahip; ‘Tarım ve Kırsal Kalkınma’ (16.5 milyon Euro), ‘Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler’ (8.5 milyon Euro),, ‘Turizm ve Çevre’ (7.5 milyon Euro) ve ‘Sosyal Kalkınma’( 1.9) bileşenlerini içeriyor. Kaynak AB’nin hibe fonundan sağlanacak. Geçmişte verilen bu tür kaynaklarla İspanya ve Yunanistan, AB’ye geçiş sürecini sonuçlandırmıştı. AB’nin Doğu bölgesine aktardığı bu ilk kaynak çok önemli. Amaç, çiftçilerin bilgilerini ve becerilerini geliştirilmek, tarımda üretkenlik yaratmak, hayvancılıkta kalite ve verimi artırmak, çayır-meralar ıslah edilerek, çevre bilinci aşılamak.
Acaba bu parayı kimler nasıl kullanacak? Programdan tarım üreticileri, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler, işçi-memur, işveren sendikaları, odalar, üniversiteler, kár amacı gütmeyen eğitim kurumları, kár amacı gütmeyen küçük ve orta ölçekli işletmelerin yararlanacağını söylüyor Van Valisi Mehmet Niyazi Tanılır...
Hafta sonunda Erciş’in Van Gölü kıyısında Arsisa Hoteli’nde ‘Van Gölü Bölge Kalkınması Çevre, Eğitim ve İstihdam Paneli’nde bu program tanıtıldı. Anlatıldığı gibi öngörülen gelir getirici hedefler heyecan verici; ancak ciddi bir çalışma gerekiyor bunun için.
Van Gölü çevresinde 7 yerleşim biriminde 600-700 bin kişi yaşıyor. Mülki ve yerel yetkililerin hemen tümü paneli izlediler, ilginç sorular yönelttiler. Eski başbakanlardan, Van Milletvekili Ferit Melen’in oğlu Prof. Mithat Melen ‘Türkiye hálá İtalya’dan 7 kat, Güney Kore’den 7 kat daha geri durumda. Kalkınma bir öyküdür, ilk önce kalkınmayı istemek gerek. Bu nedenle yerel inisiyatiflere büyük görev düşüyor’ dedi. Ancak bölgede sivil toplum örgütlerinin oluşmasında en ciddi sorun; eğitim, bilgi ve beceri yetersizliği... Bu nedenle bölgedeki Van 100. Yıl Üniversitesi’ne büyük görev düşüyor. Tabii ki siyasetçiler fırsat bırakırsa... Programda çevre için ayrılan para, birtakım eller tarafından Tatvan’ın arıtma tesisi için yönlendirilmiş, programa da bu konuda ‘şart’ konmuş hemen... İlginç, Van Gölü’nün çevresindeki en büyük yerleşim alanı olan Erciş başta olmak üzere Ahlat, Adilcevaz, Muradiye gözardı edilmiş. Sanki Van Gölü’nü sadece Tatvan kirletiyor! Bu ayrımcılık tepki görüyor. Erciş Belediye Başkanı Fatih Çiftçi, ‘Altyapı, su, çöp rehabilitasyonu, arıtma tesisi konusunda yeterli yatırım yapılmazsa Van Gölü’nün giderek kirleneceğini, doğal ve tarihsel zenginliklerin korunması için her türlü katkıyı vermeye hazır olduklarını’ söyledi. (Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı Başkanı İlhami Nalbantoğlu’na göre Van Gölü’nün en fazla 25 yıl ömrü kaldı; göldeki kirliliğin önlenmesi için Dünya Bankası’na bir proje sunduklarını da anımsatmak gerekiyor.) DAKP projesinin 90 günde tamamlanması gerekiyor; bunun için Van Valiliği’nce tanıtım atağına başlanmış, elemeden geçirilecek projeler nasıl işlerlik kazanacak diye... KOBİ gibi işletmelere 10 binden 300 bin Euro’ya kadar katkı verilmesi bazı kişilerce düşük bulundu. Bu konuyu ‘doğru makamların’ dikkatle izlemesi gerekiyor.
ERBAKAN GÖRSEYDİ
Van’da ÖİB’ye bağlı ‘Özelleştirme Sosyal Destek Projesi’ (ÖSDP) adlı bir başka proje de yürütülüyor... Van Sanayi ve İşadamları Derneği’nin öncülüğünde oluşturulan İş Geliştirme Merkezi (İŞGEM), özelleştirilirken ‘batırılan’ Sümerbank’a ait ayakkabı fabrikasının arazisinde kurulmuş; yıl sonuna kadar 100 kişinin çalışacağı 24 küçük işletme faaliyete geçecekmiş... Erbakan, askerin ayakkabı ihtiyacını karşılamak üzere 1976’larda temelini attığı bu fabrikanın nasıl çökertildiğini sorgulasa acaba kimlerin kulağını çekerdi? Burada KOSGEB Merkez Müdürü Bilal Emre Yörük gibi birçok gönüllü çalışıyor. İstanbullu genç işadamı Zafer Özbay da İŞGEM’i ziyaret etti, ‘Buraya belki bir ‘çağrı merkezi’ kurabilirim’ dedi, herkesin alkışını aldı. Bu yazdıklarımızın hepsi ‘sahiplik’ projeleri; görev artık bölge insanına düşüyor.
DOĞU İNSANINA UYARI
‘Devlet sizlere (Doğu’ya) karşı üzerine düşeni yapıyor; peki insan unsuru olarak siz ne yapıyorsunuz? Esas sorun budur, ben sizin için çalışırken siz de inisiyatifi ele alıp çalışacaksınız.’
(İÜ İktisat Fakültesi, İktisat Teorisi Bölümü’nden Prof. Kadir Mercül)
‘Bu arazi MÜSİAD’a peşkeş çekildi’
ERZURUM’un Pasinler İlçesi’ne bağlı Çöğender Köyü’nde trilyonlar harcandıktan sonra yarım bırakılan Pasinler Sigara Fabrikası’nın MÜSİAD üyelerinin kurduğu bir şirkete verilmesi, arazinin eski sahibi olan köylüleri kızdırdı. Hem de nasıl kızdırma! Çöğenderliler, 27 yılı aşkın süredir ekilip biçilmeyen fabrikanın 1000 dönümden fazla arazisinde bilim adamlarının öngörüsüyle ‘organik tohum’ üretimi yapmak için bir araya gelerek Çöğender A.Ş.’yi kurmuşlar. Araziyi satın almak, kiralamak, tahsis yapılmasını sağlamak için ilgili bakanlara ve Özelleştirme İdaresi’ne 2003 yılından bu yana 7 kez başvurmuşlar. Bununla da kalmayıp şimdiki Maliye ve Tarım Bakanları ile yüz yüze görüşerek dileklerini anlatmışlar. Çalmadık kapı bırakmazken bir ilanla şaşkına dönmüşler. Çünkü fabrika MÜSİAD şubesi üyelerinin oluşturduğu şirkete tahsis edilmiş... Onlar da bir ilanla ilgili bakan ve AKP’li vekillere, 5 Mayıs’taki verdikleri ilanla teşekkür etmişler. Köylüler bunun üzerine yerel Güneş Gazetesi yazarı Dursun Şen’e gitmişler, ‘Acaba AKP’nin Çöğender’de ikinci parti olmasının hıncından mı bizi dışladılar’ demişler. Ve bu olayın ‘peşkeş’ olduğunu belirten ilanı 9 Mayıs’ta Güneş Gazetesi’nde yayınlatmışlar. İlan şöyle:
‘Arazisi köyümüze ait iken yöre insanından 400 kişi çalıştırılacak vaadiyle değerinin altında istimlak edilen Pasinler Sigara Fabrikası hayata geçirilemedi. Atıl kalan arazide AÜ Ziraat Fakültesi’nin görüşleri doğrultusunda organik tohum üretimi için köy halkı Çöğender A.Ş.’yi kurdu. Araziyi satın almak, kiralamak ve tahsis kapsamı dahilinde işletmek üzere ilgili bütün makamlara ve bakanlıklara müracaat ettik. Yedi resmi müracaatımıza rağmen bize menfi veya müsbet cevap vermeyenler 4 ay önce kurulan ve isminin önünde ‘MÜ’ olan SİAD’ın bir ay önce kurduğu EGES A.Ş.’ye bedelsiz olarak peşkeş çekmekte, katkılarından dolayı; Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ı, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ı, Tarım Bakanı Sami Güçlü’yü, milletvekilleri Ömer Özyılmaz, Mustafa Ilıcalı, Muzaffer Gülyurt’u, Vali Celalettin Güvenç’i ve MÜSİAD Erzurum Şubesi’ni kınıyoruz. ‘
Aslında bu ‘teşekkür’ değil ‘kınama’ ilanı. Böyle bir metin AKP yandaşlarını tedirgin etmiş.
Vali Güvenç Çöğender Köyü muhtarı ve gazetecilerle bir toplantı yaptı. Vali Güvenç, arazinin karşılıksız, içindeki binaların kira karşılığında EGES’e verileceğini anlatmış, konuyu böylece kapatmış!
Yazının Devamını Oku 10 Mayıs 2005
ERCİŞ, Van’ın en büyük ilçesi... 120 bin merkez olmak üzere köyleriyle 250 bin nüfusa sahip, Urartulardan başlayıp Karakoyunluların da başkentliğini yapan tarihi kentin birçok güzellikleri var.Kentin tarihi kalıntılarından, ‘Dedim Emrah nedir, dedi kulumdur/Dedim satar mısan, söyledi yoh yoh’ diyen ‘Ercişli Emrah’tan, Van Gölü kıyısında dünyada örneği olmayan ‘Balıkbendi’nden, Fransa’nın Bordeaux kentinde yetişen benzer siyah üzümünden ve geniş rezerve sahip termal sularından da söz etmek gerekiyor.İlçenin hayli ilginç yönleri var; PKK terörünü pek yaşamamış olması, bu nedenle asker tarafından sevilmesi; Yaşar Kemal’in ‘memleketi’ olması, Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı seçilmesinde ‘damatlığından’ ötürü duyulan sevinç nedeniyle davul-zurna çaldırılması...Bundan bir süre önce 10. Piyade Tugayı lağvedilmiş, sancağı İstanbul Harbiye Müzesi’ne konulmuş, birlikler de Irak sınırına kaydırılmış, Erciş’te sadece bir alay bırakılmış... 550’ye yakın subay ve astsubayın ve 5000’e yakın askerin yokluğu ekonomik yönden etkilemiş Erciş’i. Bunun üzerine halk, askerin bölgelerinden gitmemesi için imza kampanyası açmış. İlçenin ileri gelenleri Genelkurmay Başkanlığı’na bir heyetle çıkmışlar... Bunun öyküsü uzun... (Duyduğumuza göre, bir başka ilçedeki bir alayın Erciş’e kaydırılması da düşünülüyormuş.) KIŞLAYA NELER OLACAKAsker terk edilen kışlayı belediyeye vermek istemiş. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın pek hoşuna gitmemiş bu durum... Ben de ‘eğitim parkı’ kuracağım, Anadolu Lisesi yapacağım, demiş. Bunun üzerine kışlanın yarısı (220 dönüm) Van 100. Yıl Üniversitesi’ne bağlı bir İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi kurulmak üzere ANAP’lı belediyenin kullanımına tahsis edilmiş; diğer yarısı da Milli Eğitim Bakanlığı’na... Belediye Başkanı Fatih Çiftçi, ‘Önümüzdeki ders dönemine fakültemizi yetiştireceğiz’ diyor. Vanlı (Esasta Siirt’in Eruh İlçesi’nden) olan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik büyük çabasına rağmen, aşiret dengeleri nedeniyle Erciş’i ‘AKP’lileştirmekte’ başarılı olamamış. Bir doğruyu saptamakta yarar var; Çelik doğu bölgesinde eğitime para akıtıyor. Komşu ilin (Bitlis) milletvekili, Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen de öyle... Duble yol anlayışı olumlu, ancak bunların ‘kalitesi’ başta olmak üzere ihale yöntemlerine kadar ilerde çok tartışılacağı muhakkak görülüyor. (DYP’den Muğla Milletvekili olan müteahhit Latif Sakıcı’nın geçmişte Van-Erciş arasında yaptığı asfalt yol, duble yolun yanında ‘stablize’ kalıyor denebilir). AKP, partizanlığın dikálásını burada da yapıyor. Ercişli AKP Milletvekili Maliki Ejder Arvas, ANAP’ın egemenliğine çok kızıyor, zaman zaman yerel bir radyodan hitap ediyor... ‘Benden daha ne istiyorsunuz, TL’den altı sıfırı attırdık ya...’ sözleri espri konusu olmuş bölgede.SEZER VE YAŞAR KEMALERCİŞ’in Ünseli (Ernis) Beldesi Belediye Başkanı Mustafa İnci ile tanıştık. Erciş’e giderken Van Gölü’ne hákim dağların eteklerinde kurulu bir köy ama idari anlamda belde... Ahlat taşından yapılmış bir kemer var köyün girişinde. 500 haneli olduğunu söyleyen DYP’li İnci, ‘Yaşar Kemal burada doğdu’ dedi. Bir mesajı var Yaşar Kemal’e:‘Ben belki 50 yıldır kendisini burada hiç görmemişimdir. Amcasının oğlu Mehmet Yaşar vardı; vefat etti. Onların oğulları var; arada telefonla görüştüklerinde ‘Çok özlüyorum oraları’ diyormuş. Ama nedense gelmiyor. Yaşar Agamızı da biz çok özlüyoruz. Gelirse belediye olarak adına bir kütüphane kurmak istiyoruz.’Erciş’te, Cumhurbaşkanı Sezer’in eşi Semra Sezer’in ailesinin yakınlarını merak ettik.‘Kürümoğlu’ ailesinden A. İhsan Kürümoğlu ile tanıştık. Beyefendi bir kişi; orta yaşın biraz üzerinde... Semra Sezer’le kardeş çocukları oluyorlar. ‘Semra Hanım’ın Balıkesir’de doğduktan sonra buraya hiç gelmediğini biliyoruz. Ahmet Bey’le Hukuk Fakültesi’nden tanışıp evlendiklerini biliyoruz. Ancak öğretmenlik yaptı. Sayın Cumhurbaşkanımız ve eşi evlendiklerinden sonra da ilçemize hiç gelmediler; Cumhurbaşkanı olduktan sonra dahi. Gerçi telefonla konuşuyoruz; ama biz önce akraba olarak kendilerini ilçemizde özel veya resmi bir gezide bekliyoruz.’Gureba’da radrasyonCHP Denizli Milletvekili Prof. Mehmet Neşşar, verdiği bir soru önergesinı yanıtlayan Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ’ın ‘(SSK’dan Vakıflar’a yeniden geçen) Gureba Hastanesi röntgen bölümünün ruhsatsız çalıştığını, bu bölümde gerekli olan klima sistemlerinin iflas etmiş olduğunu ve çalışmadığını, bölümde ortaya çıkan radyoaktif sızıntının hasta ve doktorları etkilememesi için gerekli olan kurşun kaplamaların bulunmadığını ve Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’nin 24.6.2004 tarihli raporu ile bu durumu tespit ettiğini’ itiraf ettiğini açıklıyor.Neşşar ‘Bütün hastanelerde radrasyon sızıntısını tehlikesi bulunan tüm bölümler denetlenmeli ve gerektiğinde kapatılmalıdır. ‘Sağlığı dönüştürme’ iddiasındaki bir bakanın desteksiz atması yerine insanları radyoaktiviteden korumalıdır’ diyor. Ayrıca, Başhekim’in kapattığı kardiyoloji servisinde dün ölen iki hastanın hesabını kim verecek bakalım?Rakip firmaların oyunu‘BEN Halil İbrahim Küçükdeveci’yim, müteahhidim. Yeşilköy, Menekşe-Çiçek Sokaklarının köşesinde yaptığımız binanın kaldırıma tecavüz edildiğini belirtilen iddia sahibinin muhatabı ben olmalıyım. Aksine bu olayı yazmanıza sevindim. Bu iddia doğru değildir, taşma da yoktur.Yeşilköy ve Yeşilyurt’ta yaptığımız inşaatlar kat irtifakına ve ita fişlerine uygundur, kat fazlalığı da yoktur. Şikayetçi Uğur Köksal’ı, iddia ettiği konuyu anlatmak için arıyorum, bulamıyorum. Biliniz ki, bunlar rakip müteahhit firmaların bir oyunudur. Beni Bakırköy’deki diğer inşaat firmaları ile karıştırmamanızı isterim. Bakırköy bölgesinde yaptığım 38 binanın kat mülkiyet ve iskanı vardır. Bu ülkede namuslu olmak çok bir zor;’Küçükdeveci, Bakırköy Kadastro Müdürlüğü’nün aplikasyon krokisini getirmiş; burada bir ‘tecavüz’ görülmüyor. Parsel sınırları da 28.75 ve 35.50 olarak olduğu gözüküyor.Pancara kota kondu kaçak şeker arttı850’ye yakın işçi ve memurun çalıştığı Erciş Şeker Fabrikası’nın özelleştirilmesinden endişe duyuyor vatandaşlar... Bilindiği gibi pancar ekiminde sıkı bir kota uygulaması var. Üretim kapasitesinin çok üstünde olmasına rağmen fabrikaya tanınan kota miktarı 180 bin ton. Kota işleyişinde büyük usulsüzlük ve haksızlıklar yaşanıyormuş. Bazı kotalar el altından satılıyormuş.Erciş’ten Yusuf Kızılkaya sorunu şöyle anlatıyor:‘Yabancı tekeller -mısırcılar- şekere kota getirttiler. Kota demek, ekim alanının daralması, çiftçinin daha az para kazanması demektir. Bunun etkileri nakliyeci ve esnafa kadar uzanıyor. Kaçak şekerle de fabrikaların stokları artıyor. Yani devlet, çift yönlü kendini hançerletiyor.’Gerçekten garip bir durum var ortada. Yıllar itibarıyla kaçak ‘Seylan’ çayı alışkanlık yarattığından Çaykur çayının tadı unutulduğu düşünülürse aynı oyunun şekerde de sürdüğü söylenebilir. Bir taraftan bölge halkına gelir olur diye düşünülerek yaratılan ‘gevşek’ ortam, artık vurgun ve ranta dönüşmüş... Daha geçen hafta Cizre’de yakalanan 2 bin 500 ton kaçar şeker Erciş’te depoya konulmuş... Suriye ve İran üzerinden TIR ve katır sırtından Türkiye’ye kaçak şeker getirenler, 50 kiloluk bir çuvalda 10-15 milyon kár ediyormuş. Sahtekárlık boyutu da var işin. Geçenlerde İran’dan getirilen kaçak şeker çuvalından tuz çıktığını da dinledik vatandaştan.Bölgede eskiden ne varsa aynen sürüyor; uyuşturucu, insan, sigara ve mazot kaçakçılığı alabildiğine sürüyor. Başkale’ye İran’dan katır sırtlarında getirilen mazot kaçakçılığının çarpıcı boyutlarını, üretim olmayınca bölge insanının nasıl ‘mafya’nın bir parçası olduğunu ve tembelleştiğini... Buna karşılık bölgenin ekonomik ve sosyal yaşam koşullarının iyileştirilmesi için Van, Bitlis, Hakkári ve Muş için hazırlanan 45 milyon Euro’luk ‘DAKP Programı’ndan, Van Gölü Belediyeler Birliği Başkanı ve Erciş Belediye Başkanı Fatih Çiftçi’nin düzenlediği ‘Van Gölü Bölge Kalkınması, Çevre Eğitim ve İstihdam Paneli’nden ve Vali Mehmet Niyazi Tanılır’ın neler anlattığını da aktaracağız.MESAJ PANOSUE5’de Kozyatağı’ndaki Kayalar Petrol’e ait Shell bayisi, neden sık ‘mazot yok, benzin yok’ der ve istediği zaman da kredi kartı ile satış yapmaz? Shell gibi bir istasyona böyle bir tavır yakışır mı? Mustafa SULAR
button
Yazının Devamını Oku 8 Mayıs 2005
<B>TEKEL’</B>i unutmadık diyorduk, şimdi de diyoruz. Sonuçta aklıselim galebe çaldı ve 17.1 milyon Euro’luk <B>‘şaibeli’ </B>11 adet sigara paketleme makinesi alımı konusunda yargı tarafından yürütmeyi durdurma istemi reddedildiği gibi Kamu İhale Kurumu’nca da ihalesi iptal edildi. Bunun dışında Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun (YDK) raporunda da makinelerin yurtdışına iadesi temenni edildi. Bu gelişmeler karşısında Tekel Yönetim Kurulu da 18.3.2005 tarihindeki toplantısında, makinelerin 12.5.2005 tarihine kadar İspanya’ya iade edilmesi kararı almak zorunda kaldı.
Nereden nereye geldik.
11.1.2005’ten itibaren birçok yazı yazdık; Tekel bu işi yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak 2. el makineleri fahiş fiyatla aldı diyorduk.
Bu arada, kamu kurum ve kuruluşlarını Meclis adına denetlemekte görevli Başbakanlık YDK’nın konuya sessiz kaldığını yazmıştık. Bunun üzerine Başbakanlık YDK Başkanı Fikri Keskin, ‘hassasiyetimize teşekkür ederek, konunun A’dan Z’ye incelenmesi için İstanbul grubunu talimatlandırdıklarını’ belirtmişti.
Aradan iki ay geçti; denetlemenin raporu çıktı. Raporun 84-161 sayfalarında, 2. el makinelerin alımına ilişkin olarak bir dizi anlatım yapılıyor. Özetle, ‘Sözleşme eki, Hizmet İşleri Genel Şartnamesi’nin konu hakkındaki hükümleri uyarınca işlem yapılması’ önerilmesiyle yetiniliyor.
Tekel çevrelerinde, bu raporun önünde ve sonrasında ‘muğlak’ kalan hususların neden ‘köşeli’ vurgulanmadığı garip karşılanıyor. Bir örnek anlatılıyor:
Geçmişte, aralık ayında serbest bırakıldığı için harcanamamış inşaat ödeneğine bile kurum zararı çıkaran ve olayı yargıya kadar taşıyan Başbakanlık YDK’ya sorulacak sorular olsa gerek:
1- Şaibeli makine alımında, gümrük işlemleri için ne kadar harcama yapılmıştır? Makinelerin iade edileceği kesinleştiğine göre bu harcamaları kim karşılayacaktır?
2- Söz konusu makinelerde kullanılmak üzere malzemeler ne kadardır? Bu malzemelerden bir kısmının Tekel’in mevcut makinelerinde kullanılma imkánı yoktur. Bunlar için ne kadar harcama yapılmıştır, sonuç ne olacaktır? (Örneğin, dil kartonu.)
3- En önemlisi Tekel’in yüzde 51 hisseyle ortak olduğu ve Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı Sezai Ensari’nin yardımcısı Tekin Kaymakoğlu’nun yaptığı KKTC Türk Tütün Şirketi’ne adedi 1.1 milyon Euro’ya yine İspanyol MTS firmasından alınan ve Tekel’e kiralanan üç adet sert kutu makinesi ne olacak? (Tekel Genel Müdürü Ensari, kendi beyanlarında Kıbrıs’ın böyle bir makineye ihtiyacı olmadığını söylemişti.)
ZARARLARI KİM KARŞILAYACAK?
4- İspanyol MTS firmasından sözleşme aşamasında teminat alınmış mıdır? Teminatı, kontr-garantisi var mıdır? Makineler geri gönderileceğine göre bu teminat irad kaydedilebilecek midir?
Söz konusu raporda bunların da yanıtlarının bulunması gerekmiyor mu? Peki, trilyonlarla ifade edilen bu zararları kim karşılayacak, sorumluları kimdir? Bunların da sorgulanması gerekmiyor mu?
Hatırlatalım; Kamu İhale Kurumu’nun iptal ettiği, 2. el makine ihalesi hakkında Maliye Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunması karşısında acaba Maliye müfettişleri konuyu bu yönleriyle de inceleyecek mi?
Şenol Çelik kimdir?
TEKEL’in ‘ucuz’ tütün satışı ve 2. el makineleriyle ilgili önceki bir yazımızda, Şenol Çelik’in kim olduğunu sormuştuk... Çelik’in ismi, Hıncal Uluç’un ‘Yabancı Sermayeyi Ürkütmek’ (5.4.2005) başlıklı yazısında karşımıza çıktı. Meğer Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari’yi, İspanyol MTS firmasının bulunduğu Pampalanone kentindeki 2. el makinelerin tanıtım gezisine Şenol Çelik götürmüş... MTS’nin sahibi Angel de la Fuente de ‘dünya tatlısı bir İspanyol işadamı’ymış!
Elimizdeki belgelerden Tekel’in gerek makine alımında, gerekse Weserfrucht GmbH ve İnterlik firmalarına 2003 ve 2004 yıllarında Tekel’in ‘ucuz tütün’ satışlarında Şenol Çelik’in adı sık sık çıkıyor. Çelik, dostlarına verdiği kartta işyeri olarak İzmir Hilton Center’ı gösteriyor.
Evet Şenol Çelik’in bu alım ve satımlardaki rolü nedir? Türk vatandaşı mıdır? Kanada pasaportu var mıdır? Eski MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu ile ortaklığı var mıdır? Filistinli Bessam Yıldırım’la bir ilişkileri bulunuyor mu? Tekel’in eski Yönetim Kurulu üyesi olan Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Mutalip Ünal, tütün satışı kararında imza bulunduğuna göre, bugün doğru bir karar verdiğini düşünmekte midir?
Hanefi Avcı ‘avlanır’ mı?
HANEFİ Avcı, Susurluk olayları sırasında yaptığı açıklamalarla gündem oluşturan bir isim... AKP hükümeti tarafından Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı’na getirilmesi doğru bir tercih olarak değerlendirilmişti. Alaattin Çakıcı, Sedat Peker ve Sedat Şahin gibi isimler onun döneminde cezaevine gönderildiler.
Emniyet’ten bir isimle konuşurken, ‘Ancak Avcı ile ilgili olarak kulağımıza kötü haberler geliyor’ diyerek şunları anlatıyor:
‘Hanefi Avcı son olarak AKP’nin atadığı bürokratların da tutuklanmasına neden olan ve AKP’den istifa eden Cemal Kaya’nın adının karıştığı enerji yolsuzluğu operasyonunu yaptı. Bu, AKP’nin imajına büyük bir darbe indirdi. Bundan rahatsız olan partililer, Avcı’ya karşı soğuk bakıyorlar. Aslında operasyon yapılmadan önce Enerji Bakanı’na haber verilmiş, Bakan Güler de bu operasyonu desteklediğini açıklamıştı. Ancak AKP’liler, operasyonun son aşamasına gelmeden henüz soruşturma aşamasında iken Avcı’nın gelişmeleri haber vermesinin doğru(!) olacağı görüşündelermiş... Yani Avcı’dan görevini değil, kendilerine muhbirlik yapmasını istiyorlarmış.. Bu konular öyle yüksek noktalarda tartışılır hale gelmiş ki, bir süreç içinde Avcı’nın başka bir göreve atanarak koltuğunu boşaltması sağlanacakmış.’
Önümüzdeki salı günü emniyet müdürlüklerine atanacakların belirleneceği şûra toplantısı yapılacakmış... ANAP döneminde KOM Başkanı olan ve AKP tarafından görevden alınan Coşkun Hayal’in de mahkeme kararıyla görevine iade edilip bir daire başkanlığına getirilmesi bekleniyor. KOM Başkanlığı’na ilginç bir ismin getirileceği konuşuluyor. İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Sedat Demir de, müdürlük rütbesini bekleyen isimlerden biri... Geçmişte hakkında çeşitli iddialarla gündeme gelen bir isim; beraat etse de Susurluk Raporu ortada... Emniyet camiası gelecek haftayı heyecanla geçirecek.
Anneler Günü kutlu olsun
ÇOCUĞU beşikte sallayan anne, devleti yönetenlerden daha önemli bir iş yapıyordur’ diyor
Samuel Smiles... Sevgi ve şefkatlerini anlatmaya kelimelerin yetmeyeceği annelerimizin ‘Anneler Günü’ kutlu olsun.
Yazının Devamını Oku 7 Mayıs 2005
<B>İSTANBUL </B>Büyükşehir Belediyesi, yeni başlattığı <B>‘rulo çim’</B> modasına trilyonlar saçıyor. Klasik yöntemle çim tohumu ekilse bu kadar harcamaya gerek olur muydu? TEM’de her yıl ‘revizyon’ çalışması adı altında yeşillendirme yapılıyor. Bu işlerden birileri rant mı sağlıyor, sorusu akla geliyor. Ama olayın arkasında bilgisizlik, takipsizlik ve özensizlik de var.
Peyzaj işleriyle ilgili bir mühendis bize ‘çim’i anlatıyor:
- İstanbul’un önemli sahil, bulvar ve meydanlarına dikkat ediyor musunuz? Mezbelelik gördüğünüz bir alan ertesi gün yemyeşil oluveriyor. Sizler de mutlu oluyorsunuz. Ama bunun neye mal olduğunun farkında mısınız? Mısır Çarşısı’ndan kilosunu yaklaşık 15 milyon liraya aldığınız çim tohumu ile 20 metrekare alanı üç haftada çimlendirebilirsiniz. Ama şimdi rulo çim ‘moda’sı var. Bunun öncülüğünü de Büyükşehir Park ve Bahçeler Müdürlüğü yapıyor... Bu müdürlüğü öyle küçümsemeyin; büyük işlere imza atarlar. 100’ü mühendis olmak üzere 750 kişi çalışır. Ama çoğu işler müteahhitler eliyle yaptırılır.
Konuyu biraz açar mısınız?
- Rulo çim üreten Gardenia, Çimeks, Türkçim ve bunun gibi büyük firmalar var. 1 metrekare rulonun fiyatı, yaklaşık 10 ile 15 milyon lira... 20 metrekarelik bir alan, rulo çimle 200-300 milyon liraya döşenebilirken, çim tohumu ile bunu 15 milyon lira maliyetle yapabilirsiniz. Olayın görünen yüzü budur. Bunun geri planında neler döndüğünü artık siz bulacaksınız.
O zaman büyük bir rulo çim rantı var demek ki...
- Bunu Park ve Bahçeler Müdürü Mehmet İhsan Şimşek’e soracaksınız. Bu yıl ne kadar çim ekiliyor, ne kadar rulo çim döşeniyor, rulo çime ne kadar para veriliyor? Bu işlerle ilgili keşiflerde neden rulo çim kullanımı öngörülüyor?
Rulo çim yerine çim tohumu ekimi yapılsaydı, müteahhitlere ödenen fiyat farkı ne kadar olacaktı? Yeşil alan düzenleme işleri yapan Trans Off şirketi, bu çalışmaları sırasında vasıfsız ‘amele’ mi kullanıyor? Rulo çimler kaç yıl kalacak? Buraları villa bahçesi ve stadyum zemini muamelesi mi görecek?
Mühendisimiz sözünü, ‘Birileri para kazandıkça bunların imanları mı artıyor?’ diye bitiriyor.
İsviçreli savcıya teşekkür etmeliyiz
İSVİÇRE’deki savcıya kızmak değil teşekkür etmek gerekir. Çünkü o bu davranışıyla Türkiye’nin haklılığını hukuk yoluyla tüm uygar dünyaya duyurabilmesi için altın tepsi içerisinde bulunmaz bir fırsat sunmuştur.
İsviçre, Türk’ün tutsaklık fermanı olan Sevr’in yırtılıp Lozan Barış Antlaşması’nın yapıldığı ülkedir.
Atatürk’ün ‘İsviçre tarafsız, asri bir ülkedir. Onların Medeni Yasası’nı alalım Türk Medeni Yasası’nı yapalım’ tavsiyesine layık bir ülkedir. Atatürk’ün anıtsal Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un ‘pekiyi’ derece ile Fribourg Üniversitesi’nde ‘kapitülasyonlar’ konusunda doktora yaptığı hukuk ülkesidir İsviçre... ‘Bozkurt’ orada kazandığı hukuk birikimi ve akıcı hale getirdiği Fransızcası ile Lahey Adalet Divanı’nda görülen Bozkurt-Lotus davasında, Lozan’da kapitülasyonların fiilen kaldırılmış olduğunu tüm dünyaya kanıtlamıştır. Bunun üzerine Atatürk, kendisine ‘Bozkurt’ soyadını vermiştir.
Hatırlatmak istediğim husus, Ermeni diasporasının, dünyaca saygın İsviçre adaletini kendi emellerine ortak sanmalarının onlar için ne kadar yanıltıcı olacağıdır. Yeter ki bizler, devlet-yurttaş el ele vererek, bilgiyle, bıkmadan usanmadan ulusal davamızı savunalım. Ve yine bilelim ki, İsviçre böylesine onurlu bir uğraşın olumlu sonuca ulaşması için en uygun zemindir.
Ve yine anımsayalım ki, hemen hemen tüm Fransız kamuoyunun ve adaletinin önceleri suçlu olduğuna (Alman casusu) inandığı Yahudi kökenli yüzbaşı Dreyfus’un suçsuz olduğunu ünlü yazar E.Zola, 1898’de yazdığı ‘İtham Ediyorum’ (J’acoune) romanı ile kanıtlamış, bunun üzerine yüzbaşı aklanmış, yeniden orduya alınmış ve Almanlara karşı savaşta yararlık gösterdiği için generalliğe yükseltilmiştir. Bu ay içinde Almanya’nın her köşesinde 200. ölüm yılı anılacak olan büyük Alman yazar Schiller, ‘Dünya tarihi dünya mahkemesidir’ (Die weltgesahichte ist das weltgericht) derken ne kadar doğru söylemiş değil mi?
Dr. Hüseyin PEKİN-Hukukçu-ZÜRİH (0041 44-362 09 12)
Tuza Konya katkısı
VAN Gölü’nden sonra ülkemizin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü, litresinde 329 gram gibi çok yüksek oranda tuz ihtiva etmektedir. Gölün bu özelliğini değerlendirerek tuz elde etmek amacıyla kıyılarında çok sayıda tuzla kurulmuştur. Bu tuzlalardan elde edilen tuz, Türkiye’nin tuz ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılamaktadır. Coğrafya bilgilerine girmemiş acı gerçek ise şudur: Tuz Gölü’ne dökülen en büyük akarsu Konya’nın şehir kanalizasyonudur... Çumra yönüne verilen kanalizasyon, bu doğrultu üzerinden herhangi bir arıtmaya tabi tutulmadan doğrudan göle akıtılmaktadır.
Bir milyonu geçen nüfusun sanayi artıklarını da taşıyan kanalizasyonu bizlere iyotlu ya da iyotsuz tuz olarak geri dönmektedir. Bu faciaya dur demek ve ‘tuzun kokmasına’ fırsat vermemek için her sorumlu vatandaşın üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiği inancındayım.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa DURAN-Pamukkale Üniversitesi
Metro wcleri
4. Levent-Taksim hattındaki Metro’nun tuvaletleri bir-iki ay öncesine kadar ücretsizdi ve pislik içindeydi. Şimdi tuvalet ücreti olarak 500 bin lira alıyorlar ama gene pislik içinde. ücret karşlığı fiş verilmiyor. Buraların işletmesi kimin diye sorduğunuzda Sakatlar Derneği diyor turnikedeki görevli. Halkla, Sakatlar Derneği’ni karşı karşıya getiren Büyükşehir yöneticilerini kınıyorum. S.AKINCI
Biliyor musunuz
DYP İstanbul İl Başkanı Faik İçmeli’nin, 14-15 Mayıs’ta yapılacak Büyük Kongre’de 81 il başkanı olarak tek adaylarının Genel Başkan Mehmet Ağar olduğunu açıkladığını... KARADENİZ Ereğli Belediye Başkanı Halil Bosbıyık’ın, ‘Biz topraklarımızı yabancılara satın diye vermedik. Özel bir şirketin neyini özelleştirecekler anlamıyorum. Bu fabrikayı satmaya kimsenin yüreği yetmez’ dediğini... Eski FB Başkanı Ali Şen’in, doğduğu ve lise eğitimini tamamladığı Prizren’e geldiğini ve Kosova’da bir hafta incelemelerde bulunacağını... EFSANEVi Moğol savaşçı ‘Büyük Kağan’ Cengiz Han’ın hatırasına inşa edilmesi düşünülen kompleks bağlamında Moğolistan Cumhubaşkanı Natsagiin Bagabandi’nin, mimar-kent bilimci Prof. Ahmet Vefik Alp’i Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’a davet ettiğini... SİLİVRİ Belediyesi’nin Büyükşehir Belediyesi’ne bağlanmasıyla, emlak vergi artışının %5.6, çevre vergi artışının da %20 olarak belirlendiğini...
Mesaj panosu
BAKIRKÖY Belediyesi’ne defalarca Yeşilköy Menekşe Sokaktaki binanın kaldırıma tecavüz ettiğini bildirdim. Ruhsat ve eklerinde aykırı yapılaşma tespit edilerek dört kez yapı tatil tutanağı tanzim edildiğini, İmar Kanunu’nun 32 ve 42. maddelerine dayanılarak Encümen kararının alındığını söylediler. Peki sonra ne oldu? Yapanın yanına kar kaldı.
Uğur KÖKSAL
CHP’li kadınlar, Kadın Kolları Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu öncülüğünde bugün 12:00’de Taksim Meydanı’nda ‘Töre Cinayetlerine ve Kadına Şiddete Dur’ diyecekler.
GÜNÜN SÖZÜ
‘En iyi bahçıvan, yabani otları nasıl ortadan kaldıracağını bilendir.’
(Amerikan atasözü)
Yazının Devamını Oku