25 Mayıs 2005
<B>HSBC Bank </B>ve <B>British Airways’</B>in sponsor olduğu bildirilen ‘Osmanlı Ermenileri, Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları’ başlıklı konferans bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde başlarken bir dostumuz ilginç bir bilgi veriyor. İlk önce bu sorumlu yayınevi sahibini tanıtalım.
Türkiye ile ilgili dünyada ne kadar kitap çıkıyorsa, onları getiriyor Ali Tüysüz. Sultanahmet’te İngilizce yayınlar satıyor. Türkiye’yi tanıtan zengin kitaplarla uluslararası seyahat rehberleri seçkisine giriyor Tüysüz’ün ‘Galeri Kayseri’si.
Fransız Yan Arthus ‘Turkey From Air’ adlı turistik bir kitap hazırlamış; önce Fransızca, 1998’de de İngilizcesi basılmış. Kitabı basan da dünyanın en büyük yayınevleri arasında yer alan Thames&Hudson’un kitabındaki ‘soykırım’ sözcüğünden etkilenmiş.
Gerisini Ali Tüysüz’den dinliyoruz:
‘Kitabın ilk baskısı 1998’de basılmış, sonra bize de geldi. 2000 yılı idi sanıyorum, okurken bir paragrafında şöyle dendiğini fark ettim:
‘...Osmanlı İmparatorluğu yavaş yavaş çökerken, bu çöküşün başlangıcı olan 20. yüzyıl başında Avrupa’nın hasta adamıydı. Genç Türkler devrimi, 1908’de başarısız oldu. 1915’te Ermenilere karşı soykırım suçu işlendi.’’
Tüysüz, bunun üzerine sıradan bir vatandaş olarak ‘soykırım’ sözcüğünün çıkartılması için yazılar yazmış; ‘yoksa kitabı satmayacağım’ demiş.
Türkiye’den hiçbir ses çıkmamış; Turizm Bakanlığı uyumuş; elçiliğimiz ise hiç haberdar olmamış...
Thames&Hudson dünyanın en önemli yayınevlerinden biri... Ali Tüysüz, baskılarını devamlı sürdürmüş. 2004 yılında bir yanıt gelmiş yayınevinin İhracat Satış Müdürü Stephen Embry’den. Şöyle diyor:
‘Ekteki sayfalarda yeni baskımızdaki değişiklikleri görebilirsiniz. Sizden gelen pek çok rica üzerine sizi gücendiren 1915 soykırım ifadesini kaldırmış bulunmaktayız. Yeni kopyalarda böyle bir ifade yoktur. Ek 3’te görebilirsiniz.
Bu satır üzerine kendi aramızda pek çok kez konuştuk ve sizden gelen baskı ve ikna çabası sebebiyle metni değiştirdik. Umarım bu kitapları daha çok yıl Türkiye’de satabilirsiniz.
En iyi dileklerimle.’
Kitapta bölüm şöyle değişmiş:
‘Osmanlı İmparatorluğu yavaş yavaş çökerken, Genç Türkler devrimi 1908’e başarısız oldu. Ve 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılarak milliyetçi lider Mustafa Kemal 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etti.’
29.9 pounda satılan ‘Turkey From Air’de ‘soykırım’ sözcüğünü çıkartan yayıncı Ali Tüysüz, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ‘sorumluluğunu’ yerine getirirken, bugünden itibaren Boğaziçi Üniversitesi’nde sözde soykırım iddialarının savunucularını dinleyeceğiz. Türkiye aleyhine dünya çapında kampanya yürüten Ermeni Diasporası’nın 27-28 Mayıs’ta Erivan’da düzenleyeceği konferansta neler konuşulduğunu ise okuyacağız.
Sahte markalı ürün rezaleti
ÇİN ürünlerinin istilası sürüyor; bunların tümü taklit ya da sahte markalı... Bazı ithalatçı firmalar bu yolla büyük vurgunlar vuruyorlar. Çünkü bu ürünler yüksek kárlılık sağlıyor.
Tüketiciler de aldatılıyor.
Son üç ay içinde sadece Haydarpaşa Gümrük Müdürlüğü’nde yakalanan taklit ya da sahte markalı ürünlerin miktarını öğrenmek ister misiniz?
Nokia marka; 1.000 adet sahte cep telefonu şarj cihazı, 61.000 marka cep telefonu pili, 9.900 cep telefonu kulaklığı ve üzerinde Nokia yazan etiketler.
Sahte Levi’s, Armani, Gucci, Versace, Polo, Adidas, Boss, Lee, Crocodile, Nike markalı 141.700 adet kemer tokası.
21.00 adet sahte Intel marka bilgisayar işlemcisi.
6.000 adet sahte Sony Play Station CD’si.
47.900 adet karton sahte Marlboro.
12.400 adet sahte İtalyan Pedrollo marka su motoru.
Bunların tümü gerçeğine aykırı şekilde üretilen ünlü markalar ve Çin’de üretilip deniz yolu ile dünyaya pazarlanıyor. Çin dünyanın en büyük ‘sahte ve taklitçi’ ülkesi. Ama büyük kazığı tüketiciler yiyor. Çünkü Türkiye’ye getirilen ürünler, işportada satılmıyor. Örneğin, Nokia’nın telefon bataryası gümrüğe 10 cent beyan ediliyor. Ancak bu ürün Turkcell bayilerinde 40-50 milyon liraya satılıyor. Bu tür bataryaların her zaman patlama tehlikesi de var.
Tüketici yanıltırken, vurgunu da ithalatçı yapıyor.
Sahte Marlboro’ların da kauçuk hammaddesi beyanıyla yurda sokulmak istendiği belirtiliyor. Nitekim bu olayla ilgili olarak üç kişi tutuklandı, bir kişi hakkında da gıyabi tutuklama kararı verildi.
Bir gümrük yetkilisi ‘Kaçağı bırakın, taklit ve sahte ürün yelpazesi her gün büyüyor. Sorun getirilen malın kıymetinde değil, tüketicinin yanıltılmasında... Bu işte bazı ithalatçı firmaların parmağı var. Biz yakalıyoruz, onlar getirmekten bıkmıyor’ diyor.
‘Sevgi Deklarasyonu’
‘TÜRKİYE Hayvan Hakları Platformu’, çağdaş, uygar bir toplum olmanın asgari şartı olan ‘korunan doğa, sağlıklı çevre ve hayvan hakları’ konusunda ülke yönetenlerini uyarma ve kamuoyunun dikkatini çekmek üzere yarın 16.30’da Hill Hotel’de bir araya getiriyorlar. Gazetemiz yazarı Bekir Coşkun’un kaleme aldığı ve 1000 aydın tarafından imzalanan ‘Sevgi Deklarasyonu’ Prof. Tamer Dodurga tarafından açıklanacak. Deklarasyonla birlikte, Türkiye’de hayvan hakları konusunda sadece bir grup fedakar hayvanseverin değil, ülke geneline yayılmış geniş bir aydın topluluğu da sorunu olduğu mesajı verecek. Bunun ardından ‘Hayvan Özgürleşmesi’ kitabının yazarı Peter Singer, izleyicilerle bir söyleşi yapacak.
Biliyor musunuz
ANAP/DYP eski milletvekili ve Bakan Eyüp Aşık’ın oğlu Mustafa ile CHP İstanbul Milletvekili Sırrı Özbek’in kızı Rüken’in önceki akşam Cevahir Otel’de, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün kıydığı nikahla evlendiklerini, törende Mehmet Ağar, İlhan Kesici, M. Dengir Fırat, Eşref Erdem, Mustafa Özyürek, Algan Hacaloğlu, M. Ali Yılmaz, Nejat Arseven, Mehmet Gazioğlu, Mehmet Gedik, Burhan Kara, Şinasi Öktem, İbrahim Cevahir, Muhittin Öztürk, Enis Sülün, Enver Yücel, Mehmet Niyazoğlu gibi siyasilerin ve işadamlarının katıldıklarını... 1970 öncesi Genelkurmay eski Başkanlarından Cemal Tural’ın, eşi 14. dönem MP Milletvekili, edebiyat öğretmen Suna Tural’ın geçen cuma günü vefat ettiğini, cenaze namazı Ankara’da kalındıktan sonra dün İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildiğini...
Yazının Devamını Oku 24 Mayıs 2005
<B>AKP </B>ve <B>CHP’</B>nin amblemlerinden yola çıkarak <B>Türkiye’</B>de, ‘yarım ampul ve beş oklu’ bir amblemle ‘<B>Kalkınma ve Eşitlik Partisi’</B> adıyla bir parti kurduğunu bir basın toplantısıyla açıklayan <B>Bedri Şefik </B>hakkında <B>Bulgaristan </B>makamları, yakalanması için <B>İnterpol </B>kararıyla <B>‘kırmızı bülten’</B> çıkarttı. İstanbul’da olduğu belirtilen Şefik’in yakalanma kararının Türkiye’ye ulaştığı öğrenildi.
Şefik ve ailesi, 1989’da sınırdışı edilenlerle birlikte Türkiye’ye geldi. Sofya Üniversitesi’nde matematik öğrenimi alan Şefik, İ.Ü.’de öğretim görevlisi olarak çalıştı. Daha sonra ‘Saka’ şirketler grupu ile iş yapmak üzere Bulgaristan’a gitti; Bulgaristan’ın verdiği ‘çifte vatandaşlık’ hakkını kullandı. Saka grubunun, Varna-Devnya kentinde Özelleştirme’den şeker fabrikası ve limanı aldığı ancak daha sonra kurduğu şirketlerin aracılığıyla bu tesisleri üzerine geçtiği resmi evraklarda ortaya çıktı.
Son üç yılda Şefik hakkında davalar açıldı; çünkü bu tesislerle ilgili sözleşme hükümlerini yerine getirmemişti. ‘Sofya Demirbank’ şubesinden aldığı 3 milyon dolar krediyi ödeyemedi. Banka haciz koydu, fabrika bir başka kişiye satıldı. Bu arada Bulgaristan Maliye Bakanlığı, vergi ve gümrük vergilerini ödemediği gerekçesiyle hakkında 21.11.2003’de yurtdışına çıkış yasağı konuldu; ‘dolandırıcılık’tan dava açtı. Şefik’in 2004 aralık ayında Türkiye’de olduğu anlaşıldı; Bulgaristan’dan hangi yolla kaçtığı Bulgaristan tarafından soruşturma konusu oldu.
Zora düşen Bedri Şefik, ‘dokunulmazlık’ kazanabilmek için parti kurararak milletvekilliğine soyundu. Türkiye’deki bazı göçmen derneklerini kullanarak, topladığını ileri sürdüğü 830 ‘kurucu’ üye (Bulgaristan’da bir parti kurabilmek için 500 imza gerekiyor) ile yarım ampüllü ve beş oklu ‘Bulgaristan Kalkınma ve Eşitlik Partisi’ni ‘kurduğunu’ Sefaköy’de açıkladı. Arkasındaki güçün Bulgaristan’ın eski Başbakanlarından İvan Kostov’un bulunduğu öne sürülüyor.
PARTİYE İTİRAZ
Ahmet Doğan’ın Genel Başkanı olduğu, şimdiki hükümetin koalisyon ortağı Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) Türkiye temsilcisi Enver Hatipoğlu şunları anlatıyor:
‘Jivkov’un 1989’da sürdüğü soydaşlarımız üzerinde, seçimler öncesinde çeşitli oyunlar oynanmak isteniyor. HÖH’ü yıpratmak için Türkiye’de sahte belgelerle parti kurulabilir mi? Ne yazık ki, bazı kurucu belgelerinin sahte imzalı olduğu ortaya çıktı. Bulgaristan basını, Bedri Şefik hakkında ‘Bulgaristan’ı dolandıran kişi Türkiye’de parti kurdu, karşımıza milletvekili olarak çıkmak istiyor’ diye başlıklar attı. Bazı kurucular, yaptıkları itirazlarda ‘Ben oturma izni amacıyla derneğe dilekçe vermiştim, kurucu yapılmışım’ diyorlar. Bu gelişmeler üzerine Bulgaristan Seçim Kurulu, kamuoyunun tepkisi üzerine, Şefik’in partisinin seçimlere katılmasını kabul etmedi. Bedri Şefik hala yargı yolunu zorluyor; HÖH’ü bazı eller aracılığıyla parçalamak istiyor. Soydaşlarımızın, Türkiye’de üzerinden bazı kişilerce oynanan entrikalara alet olmayacağını bekliyoruz.’
Bulgaristan’daki seçimler üzerine yazacak çok şey var.
3 Ekim ve Schöder
DÜNKÜ seçimden sonra burada (Almanya’da) ilginç bir siyasi tablo oluştu. İktidardaki koalisyonunun elinde hiç bir ortak eyalet kalmadı. Schröder’in 18 Eylül’e kadar erken seçim kararı alması gerekiyor. Almanlar erken seçime alışkın değil. 1949 yılından beri sadece 2 kez erken seçim yapılmış; 1972’de (Willy Brandt, SPD) ve 1982’de (Helmut Schmidt, SPD).
Tabii bu arada 3 Ekim müzakere tarihi bizim açımızdan önemli. Ama 72 milyonluk Türkiye’nin geleceğini Schröder’e bağlarsak olacağı da budur!
Ozan TANDIR
Karpuzda kayıt dışını önledik
TARSUS Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, ‘Karpuz bu yıl bol ancak sorun da var’ (18.5.2005) başlıklı yazımıza şu açıklamayı gönderdi: ‘Okurunuz Kemal Erkeç 2004 yılı sezon süresince ve geride kalan belli yıllarda belediyemiz tarafından açılan kavun-karpuz pazarında simsarlık yapmıştır. Okurunuzun belediyemizin yaptığı bir kontrolde, belediye rüsumunu ödemediği ve üreticiden kesilen yüzde 10’luk kısmın tamamının kendilerinde kalması amacıyla tarladan satış yaptığı tespit edilmiştir. Ayrıca simsarlık yaptığı dönemlerde kazancına ilişkin beyanda bulunmamış, vergi mükellefi olmamıştır. Devletin gelir kaybına sebep olan kişi, ben ya da kurumum değil bizzat kendisidir. Kemal Erkeç’in karpuz pazarında simsarlık yapmaması konusunda bizzat üreticiler tarafından belediyemize birçok şikáyet gelmiştir. Karpuz pazarı kurulması ile bir ölçüde de olsa tarlalardan mal satışının önüne geçilmiş, kayıtdışı işlem yapılması engellenerek satış işlemi kayıt altına alınmıştır.’
Güzel sözler lafta kalmasın
AKP içerisinde bazı güzel söylemler var. Fakat yine bu söylemlere AKP içerisinde karşı çıkan çatlak sesler de var. Nitekim devletin kendi içinde komisyonculuk yapan Devlet Malzeme Ofisi (DMO) ile meyve-sebze toptancılarını kapatacağını söylemesi olumlu bir gelişme idi. Zira evlerimize meyve sebze 5-6 el sonra değil, 3 ve 4’üncü elden girecek, böylece fiyatlar yüzde 10 civarı düşecekti. Yine DMO aradan çıkarak arada bıraktığı yüzde 10-20 kazanç ortadan kalkarak kurumlar ürünlerini çok daha ucuza alacaktı.
Güzel söylemlerin sadece lafta kalmaması, uygulamaya geçmesi gerekir. Oy kaybetmek uğruna bazı güzel söylemlerin hayata geçirilmemesi, bu ülke için en kötü bir olaydır. Zira bu uğurda çok şey kaybettik.
Mehmet DEĞİRMENCİ-ANKARA
Bağ-Kur’luya af ödül değil mi
KONYA’dan Fikret Küçükmumcu yazıyor:
1993 yılından beri Bağ-Kur’luyum. Primlerimi düzenli olarak yatırdım yıllardır. SSK ve Bağ-Kur’luya af çıkardılar.
20 yıldır ödemelerini yapmayanlar toplu olarak ödüyor, emekli oluyor. İyi güzel de bizim günahımız ne? Ben 12. basamaktayım, örneğin 18’e yükseltmek istediğimde benden para istiyorlar. Hiç olmazsa ödemelerini düzenli yapıp kademe yükseltmek isteyenlerden teşvik için para almasınlar.
‘Kemalistler’
AMERİKA’da Türkiye ile ilgili bir başka kitap da Muammer Kaylan tarafından ‘Kemalistler’ (The Kemalist, Islamic, Revival and the Fate of Seculer Turkey) adıyla yayınlandı.
1950-60’lı yıllardan itibaren Yeni Sabah ve Akşam’da haber yönetmenliği, daha sonra Hürriyet’in ABD muhabirliği ve Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulunan Kaylan, ‘Prometheus Books Yayınevi’ tarafından yayınlanan kitabında, Türkiye’de devrimlerin nasıl yapıldığını, bu devrimlerin 1950 yılından itibaren gelmiş geçmiş politikacılar tarafından nasıl baltalandığını anlatıyor. Halen Florida’da yaşayan Kaylan, kitabıyla ilgili olarak şöyle diyor:
‘Türkiye’deki olumsuz gelişmeler yüzünden, 1994 yılından itibaren ‘Kemalistler’ kitabını yazmaya başladım. İngilizce yazdığım kitap, yalnız devrim yıllarındaki çocukluk anılarımı değil, Babıali’de geçirmiş olduğum çok heyecanlı ve ilgi çekici olayları da içeriyor. Yazılışı 10 yıl süren kitabımda, Atatürk yıllarından başka İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerini de anlatmaya çalıştım.’
Dinar’a orman yakışır ama
SAATLERCE gidiyorsun.. Orman kalmamış. Ağaç da yok, çalı da. Bir ilçe merkezine giriyorsun: Orman İşletme Şefliği. Neyi işletiyorlar acaba? Dağların kuytu koyaklarında son ağaç kümeleri kalmıştır; belki onları... Onlar da lojmanları kışın ısıtmak için. Ormanlarla kaplı olması gereken dağlarda, tepelerde gölgesinde dinlenecek ağaç yok... Dinar... Çırılçıplak tepelerde karakeçi sürüleri. Karakeçinin olduğu yerde ağaç da, çalı da kalmaz... Oysa Dinar’a orman yakışır. Bu gidişle, depremlerin ardından seller de vuracak Dinar’ı... Keçi sürülerinin yaptığı yıkım, yangınlardan da fazla..
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY-Dicle Üniversitesi
GÜNÜN SÖZÜ
‘Kendi onurunu koruyan, insanlığın da onurunu korumuş olur.’
(Immanuel Kant)
Biliyor musunuz?
DYP’de 1991 yılından beri milletvekilliği yapmış partililerin bugün Ankara’da Halit Dağlı’nın Adana Sofrası restoranında öğle yemeğinde bir araya gelerek, DYP kongresi sonrası gelişmeleri değerlendireceklerini... KAMU İhale Kurumu Başkanı Sener Akkaynak’ın, geçmişteki müteahhitlik karnesi dolaşımının 5 bin tane proje mezarlığı sonucunu doğurduğunu söylediğini...
MESAJ PANOSU
BEYLİKDÜZÜ Belediyesi’nin düzenlediği ‘Her Fidana Bir Fidan’ (Odamda Bir Orman Büyüyor) kampanyası kapsamında bugün Bizimkent İlköğretim Okulu’nda 10 bin çocuğa, 10 bin fidan dağıtılarak, 5 okul ve öğretmenevi protokolu da imzalanacak. 0212-873 00 95
DENKTAŞ, bugün Cumhurbaşkanı Sezer ile kahvaltı edecek, Bülent Ecevit ile görüşecek; daha sonra Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı Devlet Konukevi’nde (Ulus’taki Ankara Palas) ‘Ulusal Uzmanlar Grubu’ ile bir araya gelecek.
SU altında en uzun kalma dalında dünya rekorunu kıran Namık Ekin ile ilgili çıkan haberlerde, Ekin’den Em. Dz. Astsb. yerine emekli ‘SAT komandosu’ olarak bahsedilmektedir. TSK’da başarılı görevlere imza atmış SAT komandolarının büyük bir kısmı astsubaylardır. Bu gerçek neden kamuoyundan ısrarla gizleniyor?
İhsan ÇELİK-E. Bşçvş.-ANKARA
Yazının Devamını Oku 22 Mayıs 2005
<B>HASANKEYF, Orta Asya’</B>dan, <B>İran’</B>dan ve <B>Mezopotamya’</B>dan gelen kültürlerle Batı’dan gelen kültürlerin buluşma yeri.<B>.. 12 bin yıllık geçmişiyle Med’ler, Asurlular, Eyyübiler, Akkoyunlular, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi 30’a yakın kültürün izlerini taşıyor. Helenistik döneme ait 6 bin mağarası ve 300’e yakın kilisesi, camisi ve medresesi, ayrıca Romalıların ‘doğunun son kapısı’ olarak tanımladığı, en görkemli ve en büyük köprüsü var.
Çeşitli uygarlıkların yaşadığı antik kentte DSİ’nin yıllardır yapmak istediği baraja (Ilısu) karşı tepkiler sürüyor; çünkü Hasankeyf sular altında kalacak.
Batman’ın 36 km güneydoğusunda bulunan Hasankeyf’in kurtarılması için ‘Hasankeyf Gönüllüleri’ 18 yıldır mücadele ediyorlar. Dernek Başkanı Arif Arslan, ‘İnsanlık tarihi, 6 bin yıllık tarihiyle Hasankeyf, enerjiye feda edilemez’ diyor.
70-80 BİN GÖÇ
Hasankeyf’in 80 km. uzağında Dargeçit Köyü’nde Ilısu Barajı’nın yapımıyla Batman, Mardin, Siirt, Şırnak ve Diyarbakır’da toplam 187 yerleşim birimi yok olacak. Başka bir ifadeyle 300 kilometrelik alanda bütün yerleşim birimleri suya gömülecek. En önemlisi de dünyada benzeri olmayan uygarlık izleri tümden yok edilecek. 7 milyon dekarlık bereketli topraklar yok olacak. Ayrıca 70 ila 80 bin arasında insan göç etmek zorunda kalacak bölgeden...
Ilısu Barajı, DSİ tarafından 50 yıl önce projelendirildi. Ancak bugün bu projenin ‘demode’ olduğu eleştirileri var; ÇED raporunun olmadığı da ifade ediliyor. Ilısu’nun kurulu gücü 1200 MW olacak ve üreteceği toplam enerji 3.8 milyar KW... Yani bu ‘dev’ barajla, hidroelektrik santralları vasıtasıyla üretilecek olan enerjinin yüzde 10’u sağlanacak.
KÖYLÜLERE ANKET
Ilısu projesinin kapalı kapılar ardında yürütülmesi iddialarına karşın, hukuk Hasankeyf’in sular altında kalmasına olanak vermiyor. 1978 yılında Kültür Bakanlığı, bölgeyi 1. derecede SİT alanı ilan etti. Şimdi de bir an önce baraj tehdidinden kurtarılması için ‘Dünya Kültür Mirasları’ kapsamına alınması yönünde çaba gösteriliyor çeşitli sivil toplum örgütlerince...
Ilısu’nun yapımına ilk önce İngiliz Belfoir Baty konsorsiyumu talip olmuştu. Dünya çapında tepkiler doğunca İngiliz Avam Kamarası’ndan 10 parlamenter grubu, Hasankeyf’i yerinde gezerek, bir başka proje hazırlanmasını istemişlerdi. Öneri yerine getirilmeyince Ilısu projesinden 2002 Aralık’ında vazgeçilmişti.
Hasankeyf’in sular altında kalacağı endişesine karşı Başbakan Tayyip Erdoğan, geçen yıl bölgede yaptığı konuşmada ‘Antik kenti, Ilısu Barajı’na feda edemeyiz. Hasankeyf’i kurtarıp turizme açacağız’ demiş, bu sözleri umut kaynağı olmuştu. Ancak bölgeden böyle bir izlenim yansımıyor.
Barajın yapımı Nurol’un öncülüğünde bir konsorsiyum tarafından üstlenilmiş. Barajın maliyetinin 1 milyar dolar olacağı belirtiliyor. Avusturya kökenli Va Tach adlı bir firmanın çalışmalara başladığı dikkat çekiyor. Batman Valiliği’nde bir büro açan Encon adlı bir firma da, sular altında kalacak 200 köyde anket çalışması yapıyor.
ZEUGMA GİBİ Mİ OLACAK
Nizip’in Belkıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri kıyısındaki Zeugma, sular altında kalmaya başlayınca değeri anlaşıldı ve dünya ayağa kalktı; Afganistan’da Budist heykellerinin Taliban tarafından bombalanması gibi..
Hasankeyf’in değerinin anlaşılmasının da, Ilısu Barajı’nın yapımıyla ortaya çıkması mı bekleniyor?
Ancak henüz geç kalınmış değil, deniyor. Kültür ve sanat adamları, Hasankeyf’in kurtarılması için alternatif projelere dikkat çekiyorlar. Örneğin, baraj su kodunun 520’den 415 metreye düşürülmesi, baraj sayısının ikiye hatta üçe çıkarılması, bölgede yüzde 30 olan kayıp enerji oranının düşürülmesi, yenilenebilir enerji yatırımları gibi..
30 milyon Euro ile kurtarılmaz
HASANKEYF Gönüllüleri Derneği Başkanı Arif Arslan dikkat çekici bir açıklama yapıyor:
‘DSİ’nin ayırdığı 30 milyon Euro’nun (56 trilyon lira) Hasankeyf’in kurtarılması için değil, barajın yapılması için ayrıldığına inanıyoruz. Baraj yapımını gerçekleştirmek üzere yapılacak kazı ve taşıma faaliyetini de çözüm olarak görmüyor ve reddediyoruz. Doğasıyla insanın el ele oluşturduğu bir dokunun taşınamayacağına inanıyor ve bu uğurda mücadele ediyoruz. Biz, kesinlikle mevcut projeyle barajın inşasına karşıyız. Her türlü hukuksal mücadelemizi öncelikle Türkiye mahkemelerinde, sonra da gerekirse AİHM’de sürdürmeye kararlıyız...’
UZMAN GÖRÜŞÜ
Hasankeyf müzeye konulamaz
Prof. Oluş Arık (Eski Hasankeyf kazı heyeti başkanı): ‘Kurtarma projeleri görecelidir. Eğer Hasankeyf’te bir kaçhoş parça kurtarın’ diyorsanız, bu para yeter. Ama bu sandık gibi bir şey değil. Hasankeyf, öyle toprağın altından çıkarılıp, bir başka yere taşınamaz. Hasankeyf, doğasıyla insanın el ele oluşturduğu, mağaralarıyla, sokaklarıyla, dükkánları, medreseleri, camileri, kiliseleriyle koskoca bir doku... Bunlar başka bir yere kurulamayacak tarihi eserlerdir. Bu tür anıtsal yapılar, müzeye konulamaz. Siz Berlin’deki gibi bir Pergamon (Bergama müzesi) yapamazsınız. Öyle olmayacağına göre neyi kurtaracaksınız? Hasankeyf’i en iyi koruma yolu, su altında bırakacak projelerden vazgeçmektir. Yoksa bunun dışında, böyle sitlerin kurtuluşu olmaz. Hasankeyf’te hiç değilse önemli bir kısmının çıkarılması için en az 20-30 yıl çalışılması lazım. ‘
Bir Roma öyküsü
ABD’de yaşayan gazeteci Mahmut Şenol’un yeni kitabı bu yaz tatilinde Akdeniz kıyılarına gidecekler için iyi bir yol arkadaşı gibi görünüyor. Şenol, ‘Phaselis Adağı’ (Altın Kitaplar) adlı tarihi romanında, okuru M.S. 82 yılına götürüp Antalya’nın şimdilerde harabe olan antik kenti Phaselis’de bir öyküyle buluşturuyor. Roman, yazara göre Türk yazınında ilklerden biri. ‘Latince kaynakların eksikliği nedeniyle Türk yazarları yıllardır Roma İmparatorluğu dönemine uzanan konuları işlemekten uzak kaldılar’ diyor. Şenol, Halikarnas Balıkçısı’nın Anadolu tezlerine inanmakta ve onların takipçisi uygarlık Anadolu’da doğdu diyenlerin edebiyatını yapıyor.
Biliyor musunuz
ARKEOLOJİ Müzesi Müdürü İsmail Karamut’un başkanlığında yürütülen Marmaray kazılarında Yenikapı’da (tarihteki adı Theodosios limanı, bugünkü Langa Bostanları’nın yeri) alışılmışın dışında, deniz yerine karada bin yıllık bir tekne batığı başta olmak üzere Bizans seramikleri ile Osmanlı İznik çinileri, hatta bir altın Bizans sikkesinin bulunduğunu (Özgen Acar’dan)...
Mesaj Panosu
İNTERNET’te GS-FB taraftarları arasında ‘stat’; FB-TS taraftarları arasındaki ‘hakem’ kavgalarından sonra Formula 1’ pistine ‘Speedpark’ adının verilmesi sinanoglu.net sitesi üyelerinin yoğun tepkisine yol açtı. Diyorlar ki; ‘her ülke yarış pistine kendi dilinde isim koyarken, biz niye Türkçe bir isim koymuyoruz?’
GÜNÜN SÖZÜ
‘Hasankeyf, Anadolu’nun dünyaya, dünyanın da Cosmos’a bir armağanıdır.’
(Hasankeyf’in sular altında kalmaması için yıllardır mücadele eden Av. Murat Cano.)
Yazının Devamını Oku 21 Mayıs 2005
<B>ESKİ </B>Büyükşehir Belediye Başkanı<B> Ali Müfit Gürtuna </B>ile<B> AKP’</B>den istifa eden İstanbul Milletvekili <B>Göksal Küçükali’</B>nin parti kurmak üzere çalışmalar yürüttüğünü anlatıyor bir dostumuz. AKP’ye alternatif bir parti... Geçenlerde Şişli’de bir lokalde, aralarında kamuoyunun pek tanımadığı işadamları ve bazı öğretim üyeleriyle bir araya gelmişler. Partinin ismi açıklanmamış ancak ‘Kuvvacı’ bir parti olacağı belirtilmiş. Gürtuna toplantıda hakkındaki iddialar konusunda ‘Benimle uğraşmayan İçişleri Bakanı kalmadı, 70 davadan aklandım’ diyerek iddialı bir hedef koymuş ortaya.
‘Anadolu kucak açıyor, nereye gitsem millet kucak acıyor. Amacımız iktidar olmak olmak’ demiş.
Gürtuna ile kader birliği yapan Göksal Küçükali, 1990 yılında Eymen Topbaş’ın ANAP İl Başkanlığı sırasında Beşiktaş İlçe Başkanlığı’nda bulundu. Süleymancılar’ın merhum lideri Kemal Kaçar’a (AP’den dört dönem Kütahya milletvekilliği yaptı) yakın bir isim olarak biliniyordu o zaman. Geçen dönem RP’den milletvekili seçildi. 2002 öncesinde AKP’nin kuruluşunda ve İstanbul örgütünü oluşturan ekip arasında yer aldı. Milletvekili seçiminde 15. sıraya konulunca Erdoğan’a tepki gösterdi, bundan sonra da yıldızı hiç barışmadı. Kadıköy bölgesinde AKP 16 milletvekili çıkarınca 2. kez parlamentoya girdi. Bu yılın başlarında Beylikdüzü’ndeki rant olayına adının karıştığı iddiasıyla hakkında ‘çeteye aracılık etmek’ten kesin ihraç istemiyle Disiplin Kurulu’na sevk edildi, ancak bu arada Erkan Mumcu ve arkadaşlarının AKP’den ayrıldığı dönemde partisinden istifa etti. ‘AKP kuruluşundaki bütün prensiplerine ters hareket eden, evrensel hukuk kaidelerini hiçe sayan, adaleti, kalkınmayı ve demokrasiyi reddeden, kişisel kaprislerin, kinlerin, hırsların ön plana çıktığı bir parti olmuştur’ diye açıklama yaptı. 1 Mart tezkeresine karşı çıkan Küçükali, Meclis Başkanı Arınç’ın icraatlarını da beğenmiyor.
Sürmeneli olan Küçükali armatörlük yapıyor; Kızılay Genel Başkanlığı’na yeni seçilen Tekin Küçükali amcaoğlu.
OKUYAN’IN PARTİSİ
Eski ANAP’lıların bir arayış içinde oldukları anlaşılıyor. Yaşar Okuyan, Cindoruk ve İsmet Sezgin’in ‘şemsiye partisi’ olarak bilinen ‘Demokrat Türkiye Partisi’ni teslim aldıktan sonra geçen hafta adını ‘Hürriyet ve Değişim Partisi’ (Hür Parti) olarak değiştirdi. Baştan ilk kongreyi 20 bin kişi ile yapacağını söylemesine rağmen 3 ilin (Mardin, Erzurum, Zonguldak) kongresinden seçilmiş 65 delegenin oyuyla genel başkan oldu. Okuyan’ın, DYP ile bir temasının olmadığı anlaşılıyor. MHP kendisine randevu vermiyor. Erkan Mumcu, Okuyan’a baştan beri karşı. Artık sırada SHP ve SP olabilir Okuyan için, ondan sonra sıra Gürtuna’nın partisine gelir.
RULO ÇİM
‘RULO çime neden tepki gösteriliyor, anlamıyorum. Park ve Bahçeler Müdürlüğümüz, henüz 45 bin metrekarelik alana rulo çim döşemiştir; tohumdan çim ekimi de sürmektedir. Bugüne kadar harcanan para da 500 milyardır. İstanbul bir dünya kentidir; birçok etkinlik karşısında İstanbul’u güzelleştirmemiz gerekiyor. Rulo çim de hazır elbise gibidir; İstanbul’un çehresi hemen değişmiştir.
(Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Kadir TOPBAŞ)
Bu öneriyi kim uygular
ÖNÜMÜZDEKİ çarşamba günü Milan ile Liverpool arasında yapılacak Şampiyonlar Ligi final karşılaşmasına dıştan ve içten talep büyük. Bunlar ele geçirilecek fırsatlar değil. Niye bunu karnaval havasına dönüştürmüyoruz?
Düşünenimiz var mıdır, bilemem. Bu finali iki takımın seyircileri arasında çekilecek kura ile belirlenecekler için İstanbul’da bir turizm etkinliği yapılamaz mı? Bunlara kent turu yaptırıp müzelerimizi gezdirmek, Boğaz’da balık yedirmek ve bir gece kulübüne götürmek gibi aktivitelerle İstanbul’un dünya kenti olduğunu gösterilemez mi? Hatta Aspendos, Efes, Kapadokya için turlar da düşünülebilir. Böyle bir etkinliğin sporseverlere ülkemizin tanıtımı için bulunmaz bir fırsat olacağını düşünüyorum. Görev vali, belediye başkanı, hatta spor ve kültür ile ilgili bürokratlara ve hatta STK’lere düşebilir. Ne dersiniz?
Her şeye polis gözüyle bakıp ‘Aman bir şey olmasın’ havasından kurtulalım.
Gündüz ŞENKESEN-ŞİŞLİ
Kim zengin ediliyor
İLAÇ yazdırmak için gittiğim Levent sağlık biriminde garip bir manzarayla karşılaştım.
Bir duvara boydan boya A4 fotokopi kolileri yığılmıştı. Merakımdan saydım; herbiri 5 adet binlik kağıt topu bulunan tam 70 tane koli, başka bir deyişle yaklaşık 350.000 adet fotokopi kağıdı!
Günde taş çatlasa 200-300 kişiye bakan bir Sağlık Ocağı’nda bu kadar kağıdın işi nedir?
Ben 1000 gün (3 yıl) yetecek kağıda bir anlam veremedim. Anlayan varsa beri gelsin. Birileri zengin mi edilmektedir?
İrfan ÖZTÜRK
İSTANBUL
‘Deli dana’ sorusu
ADLİ Tıp uzmanı bir doktor diyor ki:
‘BUFFALO skandalı’ ile ilgili dünkü ‘deli dana’ yazınızda; ‘Ne yazık ki, ölüm adli bir vaka sonucu gerçekleşmediğinden otopsiye gerek duyulmuyor ve ‘deli dana’nın teşhisi kanıtlanamıyor’ diyorsunuz. İfadenize bir katkıda bulunmak isterim; iki çeşit otopsi vardır:
1. adli otopsi; 2. tıbbi otopsi. Halk sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıklarda da ailenin izni alınmadan yapılabilir.
‘Deli dana’ şüphesine karşı neden böyle bir işlem yapılıp yapılmadığını kamuoyu öğrenemeyecek midir?
Herkes futbolcu olamaz ki
FUTBOLCULARDAN alınan gelir vergisi %15’e düşürüldü. Adaletten, haktan, hukuktan bahsedenler asgari ücretliden bile %40 gelir vergisi alırken trilyonları cebe atanların vergi oranında indirime gidiliyor. ‘3 kuruş vergi için kulüpleri baltalamam’ diyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan vatandaşın kanını emen diğer vergiler hakkında ne düşünüyor, gerçekten meraka değer.
Vergide adaletten bahsedenlerin nasıl adaletsizlik yaptıklarını kamuoyu iyi değerlendirmelidir.
Anlayana...
BEN 30 senedir Kanada’da yaşıyorum. Bundan senelerce önce polis, dönemin ulaştırma bakanının şahsi arabasını trafik kontrolü için durdurduğunda bakanın içkili olduğunu fark ediyor. Bakana ceza yazılıyor ve ehliyetine bir ay el koyuyorlar. Ertesi gün haber gazetelerde çıkıyor ve bakan özür diliyor. Bilmem anlatabildim mi?
Alev METEL-Toronto/KANADA
GÜNÜN SÖZÜ
‘Geçmiş aylarda Diyarbakır’da MHP’ye toplam 5000 kişi katıldı. Bu bölgede bu rakamlar rekordur. Bundan 10 yıl önce bunu kimseler rüyasında bile görse inanmazdı. Ancak şimdi DEHAP’tan bile partimize katılmak isteyen insanlar, aşiretler var.
(MHP Diyarbakır İl Başkanı Abdullah Arzakçı)
Biliyor musunuz
ZONGULDAK’tan İstanbul Avrupa Yakası’nda (geçici), daha sonra sırasıyla Antalya ve Konya, şimdi de Bursa PTT Başmüdürlüğü görevinde bulunan Mustafa Kaplan’ın, iki yıldan beri Levent’teki Başmüdürlük lojmanını kullanmaya devam ettiğini; bu atamalar nedeniyle ‘harcırah’ zengini olduğunu...
Bahçelievler Dağıtım Merkezi’ne dağıtıcı kadrosunda çalışan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın eşinin akrabası olan İdris Hakan Işık’ın 8 gündür işine gelmemesi üzerine çıkışının verildiğini, ancak PTT Genel Müdürlüğü tarafından bu işlemin durdurulduğunu...
MESAJ PANOSU
1950’li ve 1960’lı yılların efsaneleşmiş Chevrolet’leri, Dodge’ları, Plymouth’ları, Buick’leri eski günlerdeki gibi yine bir arada olacaklar. Şenliğe tüm klasik Amerikan otoseverler davetli. Yarın 12.00-18.00 arasında İGDAŞ Müdürlüğü karşısı, deniz tarafı yan yol (Baraka Cafe) AVCILAR www.klasikoto.net; 0533-760 80 39
İSTANBUL İnşaat Mühendisler Odası’nın 23-24-25 Mayıs tarihlerinde İTÜ Maçka’da düzenlediği 6. Ulaştırma Kongresi’nde yaşamımızı ilgilendiren birçok konuda çeşitli bildiriler sunulacağı bildiriliyor. www.imoistanbu.org.tr
ULUSLARARASI Bodrum Film Festivali 1-5 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 11 ülkeden 48 film gösterimi ücretsiz. www.bodrumfilm.org
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın düzenlediği ‘Gelir İdaresi Sorunsalı’ konferansının bugün 13.00’teki konuşmacısı CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu. Yer; Ankara Ziraat Mühendisleri Odası Lokali.
RAUF Denktaş’ın ‘Ulusal Egemenlik ve Kıbrıs’ konulu konuşması; 23 Mayıs Pazartesi 16.00’da ODTÜ Kampusu KKM-B Salonu’nda.
Yazının Devamını Oku 20 Mayıs 2005
<B>ESKİ Gümrükler</B> Başmüfettişi<B> Necati Can, ‘Deli dana etinin tartışıldığı dönemde, hiçbir sağlık kontrolünden geçirilmeden kaçak olarak et ithal edilmiş ve bunların çoğunluğu TSK’ya satılmış ve askerlerimize yedirilmişti’ </B>diyordu, Star’da <B>Kadir Çelik’</B>in ‘Objektif’ programında... Sağlıksız kaçak etlerin askerlerimize yedirildiği yönünü bugüne kadar hiç kimse açık bir şekilde ortaya koymamıştı.
Necati Can bunu neden söyledi?
Hatırlanacağı gibi 1999 yılında Haydarpaşa Gümrüğü’nden kaçak et ithal edildiğini ihbar alan Can, konuyu o dönemde Aksiyon’da yazan Mehmet Baransu ile birlikte ortaya çıkartmış, ithalatçı Burçak Su Ürünleri AŞ’nin paravan olduğunu tespit ederek kamuoyuna duyurmuştu. Ancak, nedense resmi kurumlar konuyu altı ay sonra işleme koymuşlardı.
O dönem konu bizim de köşemizde yer almıştı. Eski Gümrük Müsteşarı Prof. Nevzat Saygılıoğlu 14.11.2000’de yaptığı yazılı açıklamayla kaçak et olayını doğrulayarak yapılan soruşturmalar hakkında ayrıntılı bilgi vermişti.
Ancak bu açıklamalarda etlerin çoğunluğunun Silahlı Kuvvetler’e satıldığına dair bir bilgi yoktu.
Türkiye’ye, Haydarpaşa Gümrüğü, Mersin ve Mardin Serbest Bölgeleri’nden sokulan kaçak etin miktarı yaklaşık 20 bin tondu; yani 35 bin adet sığıra eş miktar...
En ilginci de bunların arasında, ‘deli dana’ virüsü taşıma ihtimali yüksek olan İngiltere, Hollanda menşeli sığırların olduğu bilinmesine rağmen gerekli tahlil, inceleme ve soruşturma yapıl(a)mamıştı.
SİYASİLER GİRDİ
Aslında, gümrük kontrolörlerinin ‘kaçak et’ ithal eden İnter Gıda’nın bürosuna yaptıkları baskında, sahte belgeler kullanılarak hangi ülkeden ne kadar kaçak et getirildiğinin ve bunun ne kadarının Silahlı Kuvvetler’e verildiğinin belgeleri ele geçirilmiş ve kullanılan paravan firmalar da (Burçak Su Ürünleri gibi) ortaya çıkarılmıştı. Kontrolörlerin raporlarındaki bu bilgilerin ve belgelerin, zamanında Silahlı Kuvvetler’e iletilmediği anlaşılmıştı. Nitekim, Ankara’da başsavcılığın iddianamesinin (12.3.2001 tarihli ve 2001/50) 89. sayfasında bu konuda, dönemin Gümrükler Genel Müdürü Fethi Şahin Horoz’un ‘olayı geciktirerek idareye bildirdiği’ ve yakalanan etleri ‘ton balığı’ adı altında Yunanistan’a transit ettirmek için ısrarla Haydarpaşa Gümrük Müdürlüğü’ne yazılı talimat verdiği ve konuyu soruşturmayı yapan kontrolörlerden sakladığı belirtilerek şöyle deniliyordu:
‘Genel müdürün bu eylemlerinin 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun’a göre değerlendirme gerektiği...’
Buna karşın dönemin Ankara DGM Savcısı Hakan Kızılarslan, ilginçtir Horoz’un ifadesini alamadı.
Kaçakçılığın gerçek organizatörlerinin ortaya çıkarılmaması için ‘siyasi’ bir güç kullanıldığı o günlerde söylenti olarak kamuoyuna yayılmıştı. DGM’lerin kapatılmasından sonra dosya Ankara’dan Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi’ne intikal ettiriliyor ve o günden beri dava sürüyor. Alınan son bilgilere göre, ‘kaçakçılık organizatörleri’, dışarıda serbest olarak dolaşıp, özellikle Kuzey Irak’ta faaliyetlerini sürdürüyorlar.
‘Deli dana’ şüphesi her zaman var
GENELKURMAY Başkanlığı, her zamanki hassasiyetini gösteriyor ve Silahlı Kuvvetler’e satılan ‘deli dana’ şüpheli etlerin incelenmesi talimatını veriyor.
Ankara’da Askeri Savcı Halil Çolak, bu konuyu incelemek üzere görevlendiriliyor. Bu arada önceki soruşturmanın bilirkişi raporu ile ‘kapatıldığı’ ortaya çıkıyor.
Soruşturma açılması üzerine Çolak, Necati Can’ın bilgisine başvurarak, konu hakkında yeni belge ve bilgilerin olup olmadığını soruyor.
Necati Can da, Gümrük Başkontrolörleri Ali Nural ve Alaettin Alpaslan tarafından yazılmış soruşturma raporlarında etlerin Silahlı Kuvvetler’e gönderildiğine dair belgelerin bulunduğunu, bunların muhtemelen bilirkişiler tarafından tespit edilmeden geçiştirildiğini, ayrıca Maliye Müfettişleri M. Fazıl Asya ve Abdurrahman Madan tarafından hazırlanan 2 sayılı 23.2.2001 tarihli raporda; Silahlı Kuvvetler’in et ihalesini kazanan firmanın, bu ‘sahte’ belgelerle ithal edilen etleri satın aldığına dair para ve mal hareketlerini gösteren kayıtların bankalardan tespit edildiğini savcıya anlatıyor. Can ayrıca, ‘Bu resmi belgeler ortada olduğuna göre dışarıdan bilirkişi atanarak olayın kapatılması düşündürücüdür’ diyor.
BAKIRKÖY’DEKİ ÖLÜM
Türkiye’de ‘deli dana’ ile ilgili iddialar sık sık gündeme getiriliyor. Bundan bir süre önce Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde ‘deli dana’ şüphesiyle tedavi gören 58 yaşındaki M.I. isimli hasta ölüyor. Hızlı bunama, kasılma, titreme, denge kaybı gibi semptomlar gösteren hastalığa karşı tedavi yöntemleri cevap vermiyor. Ne yazık ki, ölüm adli bir vaka sonucu gerçekleşmediğinden otopsiye gerek duyulmuyor ve ‘deli dana’nın teşhisi kanıtlanamıyor.
Hasıraltı edilen iddianame
TÜRKİYE’deki yolsuzluğun boyutlarının nasıl ve ne düzeye geldiğini anlayabilmek için dönemin Ankara DGM Savcılarından Hakan Kızılarslan’ın hazırladığı 128 sayfalık 2001/50 sayılı ‘Buffalo’ kod adlı iddianameyi herkes okumalıdır. Hasıraltı edilmek istenen iddiaların ne kadar önemli olduğu; 4422 sayılı Organize Suçlarla Mücadele Yasası’nın neden getirildiği ancak daha sonra bu yasayı kimlerin hangi amaçla ‘sulandırarak’ değiştirttiği ve etkin soruşturma yöntemlerini engellediği çarpıcı şekilde anlaşılacaktır.
Sadettin Tantan’ın göstermek istediği mücadelenin anlamı bugün daha iyi anlaşılmıyor mu?
Biliyor musunuz
‘PİYALEPAŞA Tapu Alma Girişimi Başkanı Dr. Ercan Kesal’ın, Okmeydanı Vakıf arazileri üzerindeki binaların durumunu ile ilgili olarak bugün 15.00’de Taksim Hill Hotel’de bir toplantı yapılacağını bildirdiğini (0532-271 91 12)...
ÇORLU Lisesi’nin geleneksel Pilav Günü’nün yarın 15.00’te yapılacağını...
KESKOMB Başkanı Kadir Akgül’ün esnaf kredi faiz affında, başvuru süresinin bu ay sonuna kadar uzatıldığını açıkladığını...
Yazının Devamını Oku 19 Mayıs 2005
<B>‘SAYIN Ertuğrul Özkök’</B>ün dünkü kapsamlı yorumu üzerine bir yazı gönderiyorum. <B>Atatürk,</B>’ün ‘sivil ve asker kamu görevlilerinin takım tutuyorlarsa bunu açıklayıp açıklamamaları’ konusunda -henüz hiçbir yerde yayınlanmamış- görüşlerinin tam şu sırada tartışmaya yeni bir boyut kazandıracağından hiç kuşkum yok’ diyor gazeteci-yazar <B>Orhan Karaveli... Karaveli, aşağıdaki anekdotun yakında çıkacak ‘Tevfik Fikret Gerçeği’ adlı kitabında yer alacağını söylüyor:
‘Atatürk; 1930, 1932 ve 1933 yıllarında Galatasaray Lisesi’ni ziyaret etmiştir. Bunlardan ilkinin haberi Cumhuriyet Gazetesi’nde manşetten şöyle verilmişti:
‘Reisicumhur dün Harp Akademi’sini, Mülkiye’yi, Harbiye’yi ve Galatasaray’ı ziyaret etti.’
İlk ziyaret sırasında lisenin müdürü olan Fethi İsfendiyaroğlu o günün ‘perde arkasını’ yıllar sonra bana şöyle anlatmıştı:
‘... Müdür odasındayız. Reisicumhur, ‘lütfen masamı şereflendirmeleri’ önerimi ‘Hayır müdür bey! Herkes kendi yerinde oturmalı ve oturduğu yeri de haketmelidir!...’ sözleriyle reddettiğinden ben de yanlarında ve ayakta durmayı yeğlemiştim. Okul ve öğrenimle ilgili sorularını yanıtlıyorum. Kahveler içilirken, İçişleri Bakanı, yakın arkadaşı ve okulun eski öğrencilerinden Şükrü Kaya Bey, Gazi’nin kulağına eğilerek:
Harp Akademisi, Harbiye, Mülkiye anladım da niçin Galatasaray, Paşam, diye soruyor; yoksa siz de bizden misiniz?
- O da ne demek, çocuk?
Yani Galatasaray’ı mı tutuyorsunuz?
- Ben kulüp tutmam, çocuk... Çünkü hepsi benimdir. Hem; sivil veya asker toplumun tamamına hizmet veya kumanda edenler bir kulübü tutsalar bile -görev sırasında- bunu açıklamazlarsa isabet ederler. Aksi halde, otoriteleri sarsılır ve tartışılır. Tefrika (ayrımcılık, nifak) yaratmış olurlar. O nedenle dikkatli olmalarını tavsiye ederim.’
AKP’nin ‘işçi’ devrimi
YILLARIN sendikacısı, eski milletvekili, Maltepe Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Engin Ünsal, 1 Haziran’da yürürlüğe girecek yeni TCK’yı dikkatlice okuduğunda ‘AKP’nin beklenmeyen bir davranışla işçilerin sendikalaşma gibi bir Anayasal hakkını işçilerin özgür iradesine ve seçimine bırakmasını yeterli görmeyerek, işçilerin sendikalaşmasını, yürürlüğe girecek yeni Ceza Yasası’nda güvence altına aldığını’ bildiriyor.
Yani, AB’deki gibi işçilerin bazı temel hakları TCK’nın koruması altına alınmış; işverene ilk defa cezai yaptırımlar öngörmüş. Ünsal, yeni düzenlemelerin ‘devrim’ niteliğinde olduğunu belirterek ‘Yasa, şaşkınlığa karşın bazılarınca alkışlanacak olumlu bir adımdır. Yeni TCK’da ilk kez işçiden yana bir tutumla işçilik ve sendikal hakların yasanın güvencesi altına alınması öngörülmüştür. 5237 sayılı yeni TCK’nın 117. maddesi ile iş ve çalışma özgürlüğünün ihlali bir suç konumuna getirilmektedir. Yasa bu düzenlemesiyle Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenmiş olan çalışma özgürlüğünü güvence altına almak istemiştir’ derken, aksine davrananlar hakkında 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörüldüğünü belirtiyor.
Bunun sendikacılık için ‘dev’ bir adım olduğunu ve işverenlerin bundan böyle işçi haklarına daha özenle yaklaşmasını zorunlu kılacağını, ancak yasanın ILO’nun 87 sayılı sözleşmesine aykırılığının da daha çok gündeme geleceğini anımsatıyor Ünsal...
Trafik polisleri kime ceza kesecek
‘ANAYASA Mahkemesi, Sayıştay, Danıştay, Yargıtay başkanları, üyeleri ve savcıları, tetkik hákimleri, raportörleriyle asker-sivil tüm hákim ve savcılar, TBMM üyeleri ve diplomatik görevlilere trafik suçu işlediklerinde trafik ceza tutanağı yazılmayacak.’ Oh ne álá! İçişleri Bakanlığı’nın bu yoldaki genelgesini NTV’de Adnan Gerger gündeme getiriyor.
Artık ceza yerine ceza tespit tutanağı düzenlenecek bu kişiler için... Olay bir hákime trafik cezası yazılmasıyla başlıyor. Hákim, trafik polisinin kendisine ceza yazma yetkisi olmadığı gerekçesiyle dava açıyor. Mahkemenin hákim lehine verdiği kararı Yargıtay da onaylıyor. Karardan sonra trafik polisine yetki sınırlarını aştığı gerekçesiyle dava açılması gündeme geliyor. Trafik polislerinin itirazı üzerine İçişleri, Adalet ve Milli Savunma Bakanlıkları ile Yargıtay’a başvurarak polislerin nasıl bir yöntem uygulamasına dair görüş istiyor. İçişleri Bakanlığı da bir genelgeyle nasıl işlem yapılacağını yukardaki sınırlamayla belirliyor.
İngiltere’de uzun yıllar kalan bir okurumuz, konuyla ilgili olarak şöyle diyor:
‘Kraliyet ailesi mensupları trafik suçu işlediklerinde polis tarafından cezalandırılıyor, hatta mahkemeye çıkartılıyor. Bundan üç yıl kadar önce İngiltere İçişleri Bakanı’nın aracı hızlı gittiği için polis tarafından durdurulmuş, hakkında tutanak tanzim edilmiş ve mahkemeye sevk edilmişti. Ancak mahkemede şoför, bir toplantıya yetişmek üzere bakanın talimatı ile hız yaptığını söyleyerek cezayı üstlenmişti. Türkiye’de ise kanun gücünü elinde bulunduranlar, kişisel suçlarda dahi imtiyaz istiyor; çok ayıp!’
Kendilerine bu kadar dokunulmazlık sağlayanlara karşı ‘eşitlik’ sağlanması için ille AİHM’ne mi gidilmesi gerekiyor?
DEVRİMDEKİ
19 Mayıs gelince
Ellerim başlamak
23 Nisan gelince
Ellerim yurtiçi-yurtdışı çocuklara doğru
30 Ağustos gelince
Ellerim İzmir
29 Ekim gelince
Ellerim Türkiye Büyük Millet Meclisi
10 Kasım gelmiştir
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Biliyor musunuz
BEYLİKDÜZÜ’nün (Kavaklı) geçen dönem imar yolsuzlukları nedeniyle 1.5 yıl tutuklu kalan eski Belediye Başkanı ANAP’lı Orhan Tıraşoğlu ile yine dolandırıcılık iddiasıyla Türkiye’de tutuklanan ve Siirt seçiminin iptaliyle milletvekilliği düşen Fadıl Akgündüz’ün, Beylikdüzü’nde sık sık birlikte gözüktüklerini... PETROL-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın yaptığı açıklamada, Tüpraş’ın 14.76 oranındaki payının kamuya açıklanmamış bir ÖYK kararına dayalı olarak Global Menkul Değerler AŞ’ye satışı ile ilgili kimin bilgiyi verdiğini sorduğunu, sorumluların yargılanması için yargıya gideceğini açıkladığını...
Mesaj Panosu
CHP’nin, Bakan Hilmi Güler hakkındaki gensoru önergesi gündeme alınmayarak reddedildi. Parlamentoda sayısal çoğunluk, demokratik çoğulculuk, çokseslilik ve katılımcılık değilse oligarşik bir yapı sayılmaz mı?
N. KAPTAN-ANKARA
Yazının Devamını Oku 18 Mayıs 2005
‘BU iktidar içenler içmeyenler diye ayrımcılık yapıyor’ diyor Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği Başkanı Arif Keskiner... ‘Son aylarda bilinçli olarak çıkarılan kanunlar ve hukuksuz fahiş vergilerle Beyoğlu esnafının baskı altında tutulduğunu’ açıklıyor. Beyoğlu’ndaki eğlence yerleri sahipleri dün ‘alkol satıyorlar’ diye pilot bölge seçilen Beyoğlu’nda iki ay öncesine kadar 84 milyon lira vergi alınırken, bugün bunun 5.5 milyara çıkarıldığını, üst limitinin ise 36 milyar olduğunu belirten Keskiner, ‘Eğlence sektörü nereleri kapsar? Eğlenmek nedir? Açık alkol servis eden her işletme eğlence yeri midir? Ayrıca eğlenceden neden vergi alınır ki...’ diyor.
Taksim’den Beyoğlu Belediyesi ve Maliye’ye kadar ‘eğlenceli’ bir yürüyüş yaparak buralara siyah çelen koyan sektörün patronları ve çalışanların eyleme karşı Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, köşemize bir açıklama yaparak günlük eğlence vergilerinin çok yüksek olmadığını savunuyor.
DEMİRCAN NE DİYOR
Geçmişte alınan günlük 10-20 bin TL’lik eğlence vergilerinin yeni yasaya göre, Belediye Meclisi’nin takdiri ile şubat ayından itibaren günlük 24.00’e kadar çalışan işyerleri için 10 milyon, 20.00’den sonra çalışanlar içinse 15 milyona çıkartıldığını belirterek, ‘Bu rakamlar açık olunan günler için tahukkuk etttirilmektedir. Ayrıca, Belediye Meclisi’nden çıkarılan eğlence vergisi tarifeleri asgari limitlere çok yakın olup, emsal ilçelerde (Kadıköy, Şişli, Beşiktaş ve Bakırköy) ise asgari limitler 20-50 milyon gibi daha yüksek tür tarifeleri kapsamaktadır.’
Demircan’a göre, Beyoğlu’nda seyyar mücadelesiyle haksız kazançlar engellenmiş, sokaklar aydınlatılarak daha güvenli hale gelmiş, hijyen denetimiyle esnafın ‘kalitesi’ ortaya çıkartılmış ve esnafın hiç hacmi de denişlemiş.
Eğlence yerleri sahiplerinin iddiaları, Demircan’ın söylediği gibi değil. Peki bütün bunlar gerçekleşmişse, lokanta, cafe ve bar sahipleri niye tepki gösteriyor? Bir belediyenin esnafla didişmesi doğru mudur?
Başbakan’ın yakını ‘Gezegen’i kızdırdılar
CNN Türk’ün 5N 1K programında, şoförüne atfen Başbakan’ın yıllardır Kral FM dinlediğini açıklamasının üzerinden bir hafta geçtikten sonra dün Star Radyolar Grubu Koordinatörü Mehmet Akbay’ın (Gezegen) başına tahmin etmediği gelişmeler oldu.
TMSF tarafından 8 radyo programcı ve sekreteri dün işten atıldı. Seçim kampanyalarında sunuculuk yapan ve düğününde Orhan Gencabay’la nikah tanıklığı yaptığı Erdoğan’ın çok sevdiği bir radyocu olan Akbay ‘10 yıldır tanıdığım arkadaşlarım hakkında asılsız iddialar ortaya atarak benden habersiz işten attılar. Hakkında iddia varsa neden tazminatları ödüyorlar? Bazıları benim gibi dışarda sunuculuk yapmış olabilirler. Bu insanlar 2-2.5 milyar değil, 600 milyon maaş alıyorlar. Arkadaşlarım ellerinde mendil ağlarken, koridorlarda ise işe alınma sözü verilen 4 radyocu arkadaşları görmek en hafif deyimi ile insafsızlıktır.’
Kral FM’deki operasyonu, TMSF Yönetim Kurulu üyeleri Yusuf Adıgüzel ile Mustafa Öcalan’ın gerçekleştirdiği konuşuluyor. Bu arada Başbakan Erdoğan’ın henüz durumdan haberdar olmadığı öğrenildi.
Altın kaplama isterim
İSTİKLAL Caddesi 13,5 trilyona granit taşlarla kaplanacakmış. Milletin başı zaten belada; bir de böyle dalga geçmeyin milletle, insaf edin! Bir Türk vatandaşı olarak eğer o granitler ‘altın kaplama’ olmazsa üzerinde yürümem. 13.5 trilyona neler yaptırılır. Kapkaççıların daha hızlı kaçabilmesi için 13,5 trilyona granit biraz fazla değil mi?
Aykut TOKEL
Karpuz bu yıl bol ancak sorun da var
‘15.6.1999 tarihinde köşenizde ‘Hazreti Ömer’in adaleti bu mu?’ başlıklı yazıyı yazan karpuz komisyoncusu Kemal Erkeç’im. Bizim Tarsus Hali’nin içinde yazları üç ay çalışan geleneksel bir karpuz pazarımız oluşturulur. Bu yer belediyenindir. Ancak Belediye Başkanımız Burhanettin Kocamaz, ki kendisini başarılı bulurum, Tarsus’un yüzünü değiştirmiştir, nedense bu mevsimlik yeri birkaç kişinin tekeline bırakmaktadır. Bunlardan biri de partili (MHP) yandaşı olan bir muhtardır.
Ben de bir karpuz komisyoncusu olarak neden böyle yapıldığı konusunda yıllardır uğraşırım. Çünkü bu konuda üç kez idare mahkemesine gittim. Belediyenin aldığı Encümen kararlarını iptal ettirmeme rağmen, sayın başkan yasadışı uygulamasını devam ettirmektedir. Hukuki mücadelem karşısında başkan beni orada, bir karpuz komisyoncusu olarak çalıştırmamaktadır. Tek nedeni, bu uygulamaya karşı çıkmamdır. Burası Türkiye’nin en önemli karpuz pazarıdır. Sezonda, her gün 50-100 milyar ciro dönmektedir. Ancak fatura kesilmemekte; sadece satılan karpuzun cirosundan makbuzsuz %10 kesinti almaktadır. Bu paranın %3’ü orada çalışanlara dağıtılmakta, gerisi ise hiçbir kayıt olmadan birkaç kişinin cebine girmektedir. Sonuç itibarıyla belediyenin kasasına hiçbir gelir girmemekte, devletin gelir vergisi, KDV ve stopaj gibi gelirleri de bu şekilde 11 yıldır kayba uğramaktadır... Bu nedenle Cumhuriyet Savcılığı’ndan Defterdarlığa kadar, hem bizim hem de belediyenin uğradığı kayıplara karşı haksız ve yasadışı uygulamalar nedeniyle suç duyurusunda bulunmak istiyorum. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yeniden durumdan haberdar olmasını dilerim.
Karpuz sezonu nasıl gidiyor?
- Bölgede hava şartları iyi gittiği için karpuz erken çıktı, üretim de fazla. Diğer bölgelerde hava tam ısınmadığı için tüketici bölgelerine henüz sevkiyat başlamadı. Halbuki geçen yıl 20 Mayıs’ta ürün çıkmış, 300-350 liradan satılmıştı. Dün itibarıyla 200-250 bin lira arasında fiyat bulabildi. Dolayısıyla üreticinin mağduriyeti söz konusu.
Türküleri ölümsüz kılan ozan
İŞTE Gidiyorum Çeşm-i Siyahım, Durmuş, Nem Kaldı, Yuh Yuh, Ağlasam mı, Kirvem gibi türkülerin ölümsüz ozanı Aşık Mahsuni Şerif’in üçüncü ölüm yıldönümüydü dün... 1943 yılında Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesine bağlı eski ismi Berçenek olan Tarlacık Köyü’nde dünyaya geldi. 1967 yılında ilk plağı ile müzik piyasasına girdi. Fikret Otyam, ‘suçumuz şerefimizdir’ diyen büyük ozanı şöyle anlatıyor:
‘Onu ilk tanıdığım 1960 yılından bu yana adım adım gözledim. Çünkü Mahzuni Şerif ‘oğulluğum’ olmuştu. Onun duygulu sesinin, ustaların ustası tezene vuruşunun on binlerce sevdalısından biri olmuştum o günden bu yana... Hicivlerini, deyişlerini varsın başkaları değerlendirsin. Onu tanıdığım, aynı çağda yaşadığım için kendimi mutlu hissediyorum... Bir Pir Sultan, bir Karacaoğlan, bir Nesimi, bir Kaygusuz Abdal, bir Ruhsati ve daha benzer nicelerini deyişlerinden tanımıştım...
Kimi hızlı gider uzun yol tutar
Kimi altun satar kimi pul yatar
Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar
Kimi parmağını yalamış gider
Sapanca’ya davet
SAPANCA Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Yaşar Öz, Ankara’dan Levent Topçuoğlu’nu yanıtlıyor:
‘Biz turistik yöremizin ekolojik değerlerine önem veren, yeşil dokusunun kaybolmaması için çaba gösteren bir anlayışın temsilcileriyiz. Sadece Sapanca Gölü’nün değil, Kocaeli’ne bağlı Maşukiye ve Büyükderbent (Hikmetiye) beldeleri, Sakarya’ya bağlı Kurtköy ve Kırkpınar beldeleri ve Yanıkköy’e de bakılmasını isteriz. Biz her türlü eleştiriye açığız. Devletin üst yapı kurumu olarak bölgeye bir planlama getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak okurunuz Sapanca Gölü kıyısından söz ettiği için sorumluluğumuz vardır. Ancak bunlar kaba gözle değerlendirilemez. Sayın Topçuoğlu’nu ilçemize davet ediyorum. Son günlerde yapıldığı iddia edilen siteleri bizlere göstermesini ve beraberce inceleme yapmayı teklif ediyorum.’
Bu paralar nereye gidiyor
DÜNKÜ ‘Bilgi Edindirme, para kesiyor’ yazısına Milli Eğitim Bakanlığı’ndan dün şu açıklama geldi:
‘İlgili yasa yönetmeliğine göre, ‘başvuru ücretlerine ilişkin ilkeler belirleninceye kadar 2004 yılı için uygulanmak üzere kurum ve kuruluşlar tarafından tespit edilecek tarifelere göre ücret tahsil edilebilir. Ancak erişimine olanak sağlanan bilgi ve belgelerin ilk 10 sayfalarının kopyaları için, postalama maliyeti dahil herhangi bir ücret alınmaz’ hükmü gereğince, Maliye Bakanlığı ile yapılan protokol ve 2005 Bütçe Kanunu’nda fiyat tarifesinin belirlenmemesi nedeniyle gizliliğini kaybetmemiş her bir soru için 2 YTL Bakanlığımızca belirlenmiştir. Ancak Bilgi Edinme Kurulu’nun 25.3.2005 tarih ve 2005/1 sayılı ilke kararı doğrultusunda 25.3.2005 tarihinden sonra sınav sorusu isteyen başvuru sahiplerinden sadece kopyalama ve postalama maliyetleri talip edilmektedir. Söz konusu yazıda ismi geçen başvuru sahibi 2004 yılında talepte bulunmuş olup 2005 yılı içinde talebi söz konusu değildir.’
Peki, bu paralar nereye gidiyor; bütçeye gelir mi kaydediliyor?
GÜNÜN SÖZÜ
‘Amerika’da yaşayan Yahudiler, Filistin topraklarında yan yana parçalar halinde toprak satın aldılar. Bu topraklar istedikleri büyüklüğe ulaşınca burası İsrail dediler ve bayraklarını çektiler. Bugün bu durum Türkiye üzerinde denenmektedir.’
(Rahşan Ecevit)
Biliyor musunuz
SAĞLIK Bakanlığı’na devredilen SSK’nın Okmeydanı ve Samatya hastanelerinden sonra Göztepe’nin başhekiminin de görevden alındığını, yaklaşık 6 yıldır Göztepe SSK’ya önemli hizmetler yapan ünlü göz profesörü Başhekim Hasan Erbil’in dün mesai bitimine yarım saat kala kararın kendisine tebliğ edildiğini, BJK’lı İhsan Kalkavan’ın eniştesi olan Prof. Erbil’in yerine 3. Cerrahi Kliniği Şefi Doç. Dr. Rafet Yiğitbaş’ın getirildiğini...
MESAJ PANOSU
DENİZ araçlarına ucuz mazot verildi; İDO da bundan yararlandı. 15 YTL olan Yenikapı-Mudanya bilet ücreti önce 12 YTL’ye indirildi; daha sonra kademe kademe yapılan zamlarla bugün 18 YTL oldu. Bu şark kurnazlığına söylenecek bir bahane olmalı? Nedir? Cidden merak ediyorum.
Dr. İbrahim Hüseyin YÜCER
TÜSİAD Genel Merkezi’nde bugün 10.00’daki ‘AB ve Pasifik İlişkileri’ konulu konferansın konuşmacısı; Yeni Zelanda Avrupa Araştırmaları Ulusal Merkezi Direktörü ve Jean Monnet Profesörü Martin Holland.
OKAN Üniversitesi Hasanpaşa Kampusünde bugün 14.30’da Kamu İhale Kurulu Başkanı Şener Akkaynak ‘Kamu İhale Sistemi’ üzerinde konuşacak.
ÇORLU’daki tapu dairesine ev ipoteğini kaldırma işlemi için başvurdum. Bankodaki görevli bana Fatma Hanım’ın yardımcı olacağını söyledi ve bankonun arkasındaki masasını işaret etti. Geçtiğimde ‘iyi günler’ diyerek yaklaştım, bir işle uğraştığını görünce de ‘Kolay gelsin’ diye ekledim. Bunun dememle ‘Ne dikildin tepeme, çık dışarı’ diye beni azarladı. Tırnaklarını manikür yaptığını gördüm diye herhalde sinirlendi. Ben hiçbir kamu kuruluşunda böyle hakaret görmedim. Tapu daireleri babalarının arpa tarlası mı?
Şükran GÜLŞEN-ÇORLU
AĞRI’nın Patnos ilçesine bağlı Gönlüaçık köyünden Ayhan Gün yazıyor: ‘Köyümüz okul öğretmenimiz askere gittiği için öğretmensiz kaldı. 60 öğrenci perişan vaziyette öğretmen bekliyorlar. Lütfen buraya öğretmen atayın, yoksa çobanlık yapacaklar.’
Yazının Devamını Oku 17 Mayıs 2005
<B>BEYOĞLU </B>Eğlence Yerleri Derneği <I>(BEYDER), </I>Beyoğlu Belediye sınırları içinde ‘dünyada eşi benzeri görülmüş oranda ÖTV alınması’ karşısında Beyoğlu Belediyesi ve Maliye binası önünde eyleme hazırlanıyor.
‘Sözde eğlence vergisi’ adı ile hukuksuz fahiş vergi alınması üzerine dün ilk kez ‘ağır’ bir bildiri yayınlayan BEYDER, eğlence yerlerine son altı aydır dikkati çeken şekilde baskılar arttığını belirterek, ‘Alkollü ve alkolsüz ayrımının ticaret ahlakına sığmayan bir bir boyuta ulaştığı ‘ açıklanıyor. Açıklama özetle şöyle:
‘Belediyeler gelir eksikliğinden yakınır ve gelir elde etmek için esnafla didişir durumdadır.
Gelişmiş ülkelerde belediyeler, yatırımcıları ve esnafları kendi ilçesine çekebilmek amacıyla projeler ve teşvik sistemleri geliştirirler. Türkiye’de durum aksi yönde işlemektedir.
Resmi ve gayriresmi harçlar, semte bazen sokağa göre farklılıklar göstermektedir. Mekanların faaliyet değişikliğinden kaynaklanan iç dekorasyonları ‘otopark vergisi’ yada ‘bağış’ olarak vergilendirilmektedir.’
Yazının Devamını Oku