11 Haziran 2005
<B>BEN liseden 1952-53’</B>de mezun oldum. Ancak o günün iktidarı bir reform yapma sözü ile birden liseleri 4 yıla çıkardı. Dört yıllık lise mezunu olduk ama yaşamlarımızdan birer yıl çalındı. Bu reform(!) da iki yıl süreyle başta gençler ve aileleri olmak üzere herşeyi perişan ettikten sonra yok oldu gitti.
Ben bu büyük değişimlerin de ne yazıkki ölü doğacağına eminim.
AB’ye uyum sağlayacak ise önce 9+3 şeklinde, okul öncesi ile birlikte, ilköğretimi 9 ve liseyi 3 yıl sayarak 12 yıl zorunlu eğitimi, devlet, hükümet ve milletçe benimsemeli ve her türlü masrafı öncelikle bunun alt ve üst yapısına ayırmalıdır.
İlan edilen bu yeni projede bir çok olumlu girişim, ne yazık ki olumsuzlukların arasında yok olup gidecektir.
Bir çok köyde İngilizce öğretmeni nasıl devreye girecek? Akıl almaz bir şey bu. 4 yıla yayılan bir lise eğitimine ne derslik, ne de öğretmen yetişir. Ayrıca kurslar bir yıl daha müşteri kazanacaklardır. Çok sayıda hukuk ihlalinin de gündeme geleceği çok açıktır.
Milli Eğitim’den beklenen her türlü olanağı kullanarak öncelikle altyapıyı iyileştirmesi, öğretmenleri coşturması (motivasyon) eşit dağılımı sağlayarak öğretmensiz okul bırakmaması, ancak ve ancak bu noktadan sonra yeni adımlar atmasıdır.
Prof. Türkan SAYLAN
ÇYDD Genel Başkanı
Aklınızda olsun
ÖSS ve LGS için geri sayım başladı. Yarın ki LGS’ye yaklaşık 800 bin öğrenci katılacak, yine bu yıl ÖSS’ye girecek olan 1.8 milyon öğrenci için 19 Haziran bir dönüm noktası.
Aileleri de göz önüne alınırsa sınavlarla direkt olarak en az 2-3 milyon insan ilgili.
‘Önünüzde çok zaman varmış gibi sakin, şimdi sınav olacakmış gibi hazırlıklı olun.’
Pandost Ruh Sağlık uzmanlarından Uzm. Psikolog Nuran Çetinoğlu’nun, sınava girecek öğrencilere ilettiği önerilerin başında bu sözler geliyor.
‘Her şeyden önce sınav sonucuna odaklanmayın. Bu sınavdan sonra düşüneceğiniz bir şey. Sınav sonrası sonuçları için ‘her yeni durum için yeni alternatifler yaratılabilir. Karşılaştığımız sorunlar bile yeni fırsatlar, yeni hedefler oluşturabilir’ diye düşünmek daha doğru olur.’
Çetinoğlu, ailelere ne öneriyor?
‘Çocuklarına güvenmeliler ve onlara da bunu hissettirmeliler. Çocuklarının kapasitelerini bilmeliler, olabileceğinden çok yüksek bir beklenti içine girmemeliler.
Çocuklarına çelişkili mesajlar vermemeliler. Sınav sonucu olumsuz olsa bile çocuklarına karşı davranışları dengeli ve tutarlı olmalı.’
Son gün önerisi ne olmalı?
‘Daha önce çalışmadıkları yeni konulara çalışıp zihinlerini karıştırmamalılar. Çünkü, bilgiden daha üstün olan, bildiklerini uygulayabilmektir.’
Başbakan’a 2 eleştiri
ATATÜRK Havalimanı Terminali’nin ihalesi için ‘Yeni Şafak’ gazetesi 8 haziran tarihli 1. sayfasında ‘4 milyar doları veren ihaleyi alır’ diye yazdı.
Başbakan Erdoğan yine ihale öncesinde İstanbul’a yeni bir havalimanı yapılacağını söyledi.
Hatta yapılacağı yer konusunda bazı yer isimleri de ortaya atıldı.
İhale 2.950 milyon dolarlık teklifle yine TAV’da kaldı.
Erdoğan’ın bu sözleri fiyatın düşük kalmasında etkin olmuş mudur?
İhale ‘mundar’ mı olmuştur, yoksa bu iyi bir bedel midir?
SAYIN Başbakanımız kızlarının başları kapalı olduğu için ABD’de okumak zorunda kaldıklarını dile getiriyor ve Türkiye’yi yabancılara jurnallıyor. Ancak bildiğim kadarıyla iki oğlu da Amerika ve İngiltere’de okudu/okuyor. Oğulları da mı başları kapalı olduğu için Türkiye’de okuma fırsatı bulamadılar! Çocukları, Türkiye’de herhangi bir üniversitede okuyabilecek puanı kazanıp kazanmadıklarını araştırma imkanı var mı?
Bence Başbakan bu konuda takiye yapıyor ve hedef saptırıyor.
Hüseyin SARISAYIN
Cepbank güvenliği
GARANTİ Bankası AŞ, Cepbank’ın güvenliğiyle ilgili eleştirilere şu açıklamayı yaptı:
Cepbank’ı kullanacak kişi, müşteri numarasını, parola ve şifresini yazarak girdiği internet şubesinden veya Garanti Paramatik’lerden Cepbank’ı kullanacağı hesabı, günlük işlem limitini ve dört haneli şifresini belirliyor ve bu işlemden sonra cep telefonuna gelen mesaja evet yazarak cevap verdiği takdirde Cepbank aktive oluyor. Bu şifre banka yetkilileri dahil hiç kimse tarafından görülemeyecek şekilde elektronik ortamda saklanıyor.
Müşterilerin kullandıkları bilgisayar üzerinden internet şubesi ve banka kartı şifrelerine erişilmediği sürece diğer kişilerce Cepbank’ın kullanılması mümkün değildir.
Valilere teşekkür
‘YALÇIN Bey, ben Mersin’den ‘o gümrükçü’yüm. Geçenlerde size bir not göndermiştim.
Siz de köşenizde ‘Dikkat, palm yağı ithalinde yeni vurgun kapısı açıldı; bio-dizelciler at koşturuyor’ diye olayı ayrıntılarıyla yazdınız. Yazının Mersin ve Güneydoğu bölgesindeki ilgilileri harekete geçirdiği anlaşılıyor. Hemen ‘uyanıldı’ ve ithal edilen palmların nerede kullanıldığı, Irak’a giden mazot tankerlerine karıştırılıp karıştırılmadığı konusunda ciddi denetimler yapıldığını görüyoruz. Meclis’te kaçak akaryakıt soruşturmasının yapıldığı bir dönemde bu yolsuzluğun da bilinmesinde yarar vardı. Bu kontrollerin böyle saman alevi gibi değil, sürekli yapılmasını dileriz... Bu işte milyon dolarlık vurgun var çünkü. Sizlere ve ilgililere teşekkür ederiz.’
Enerji hatları zararlı
İSTANBUL’da çalışıyorum, ailem Görele’de (Giresun) bir köyde yaşıyor. İki yıl önce köye koca koca elektrik direkleri dikildi. Kimse ne olduğunu bilmiyordu, muhtar da dahil. Bir yıl sonra anladık ki Samsun’dan Artvin’e uzanan dünyanın 4. büyük enerji nakil hattıymış; tellerin altına gelen her şeyi kurutuyormuş... Tel bizim evin hemen yanıbaşından geçiyor. Bizim ülkemizde hiçbir yetkili çıkıp da bu zararlı veya yararlı demez; ama bütün Karadeniz halkı bunun insanlara ve doğaya vereceği zararı merak ediyor. Yağmurlu günlerde bu tehlike iki katına çıkar. Karadeniz’in yağış alan bir bölge olduğu düşünülürse, bu tellerin zararları hakkında halka kim bilgi verir acaba?
İbrahim TANKA-İSTANBUL
Konya Belediyesi’ne sitem ediyorum
KONYA’da yol asfaltlamaları, rögarlar, telefon-elektrik-su saha dolapları ve kanal kapakları, kavşaklar ve kaldırımların hiçbiri Karayolları’nın ve TSE’nin standartlarına uygun yapılmamaktadır. Belediyeler baştan beri bu insani sorunu hiç önemsememiştir. Kaldırımlar ve yollar Toros Dağları’nı andırmaktadır.
Belediye başkanlarının, basın toplantılarında Mevlana’nın ‘Konya bir altın tastır ama içi akrep doludur’ sözünü hatırlatmaları, kendilerini eleştirenlere karşı hazımsız olduklarını göstermektedir. Başkanlara düşen, eleştirilere cevap vermek değil, eleştirilerden ders çıkarmaktır.
Kemal ÖZER-Tüketiciler Birliği Konya Şube Başkanı
GÜNÜN SÖZÜ
‘Merhamet, sık sık söylenen fakat pek az hissedilen; nefret, sık sık hissedilen fakat az söylenen bir histir.’
(Colton)
Biliyor musunuz
İSTANBUL CHP’de genel merkez yanlıların, muhalefeti silmek amacıyla, yasadışı ve tüzüğe aykırı şekilde yapıldığı ileri sürülen delege seçimlerinin iptali için yargıya gideceğini; bu arada eski Genel Başkan Altan Öymen ile genel başkan adayları Bedri Baykam, Cemal Özdemir ve eski il başkanı Mehmet Bölük’ün delege ‘seçtirilmediklerini’...
LONDRA’da yaşayan şair Bülent Özcan’ın ‘Poppy Sprinkles’ (Gelincik Tozları) adlı şiiriyle İngiliz şairlerinin en seçkin birer şiirini içeren Life’s Tapestry adlı İngiliz şiir antolojisinde yer aldığını...
BELÇİKA Senatosu Adalet Komisyonu’nda, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili tasarının reddedilmesinde STÖ’lerle birlikte büyük emeği geçen Türk asıllı Flaman Sosyalist Senatör Fatma Pehlivan’a Türkiye’den teşekkür mesajları yağdığını...
MESAJ PANOSU
BOĞAZİÇİ Üniversitesi Mezunlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Genç, ‘Ermeni paneli’ dolayısıyla üniversitelerine yöneltilen eleştirilerin 30 bin Boğaziçi mezununda büyük rahatsızlık yarattığını belirterek, bilimsel düşüncenin özgürce tartışılabildiği üniversite ortamını sürdürmek adına aldığı kararlarda üniversite yönetimine tam destek verdiklerini bildirdi.
MERTER Keresteciler Sitesi’nden bir grup esnaf: Mehmet Akif Caddesi ve köprülü kavşağı civarındaki yol çalışmaları iki yıldır hala bitirilememesi nedeniyle mahvolduğumuzu duyurmak istiyoruz.
ORTAKÖY’lülere müjde... Tarihi Kılıç Ali Paşa Okulu yangından sonra otopark olarak hizmetinize girmiştir! Hayırlı olsun. Gündüz ŞENGEZEN
CHP Taban Hareketinin düzenlediği ‘Neden Sosyal Demokrasi?’ paneli bugün 13.30-17.00, Bakırköy Binnur Düğün Sarayı (Tansaş’ın karşı sokağı). Konuşmacılar Altan Öymen, Semih Eryıldız, milletvekilleri Yüksel Çorbacıoğlu, Mehmet Kesimoğlu, Hasan Ören ve Hasan Aydın. 0532-282 22 92
www.chptabanhareketi.com
VİZE Kaymakamlığı ve Belediyesi’nin düzenlediği II. Vize Tarih ve Kültür Sempozyumu’nda Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde Vize konusu, 14 bilim adamı ve araştırmacı tarafından tartışıldı.
TÜRKİYE’nin değişik illerinden 60’ı aşkın koronun iştirak ettiği 10. Türkiye Korolar Şenliği, Ankara Beşevler’deki MEB Şûra Salonu’nda bugün ve yarın 13.00-22.00 arasında ücretsiz olarak izlenebilir.
Yazının Devamını Oku 10 Haziran 2005
<B>YILMAZ Erolgaç, </B>1959’dan beri <B>Amerika’</B>da yaşıyor. <B>‘Borsa uzmanı’</B>. 1970’lerde ilk Sermaye Piyası Kanunu’nun yazımında emeği bulunmuş. Bir dönem Adnan Kahveci’nin danışmanlığını yapmış, Emlakbank’ta gördüğü bazı uygulamalar nedeniyle ‘Ben hırsızlarla uğraşamam’ diyerek geri dönmüş. ‘21. Yüzyılda Para Yönetimi’, ‘Taşı Toprağı Altın’ gibi kitapları yanında ‘Amerika’da 40 Yıl’ adlı kitabı çıkacakmış. ‘Ben kendimi Amerika’da Türkiye’nin askeri olarak hissediyorum’ diyor.
İktidarın, Atatürk’ün yaptığı işlerin ‘altını üstüne getirdiğini’ belirtirken şunları anlatıyor:
‘Başbakan’ın CNN International’e ‘Kızlarım Amerika’da okuyor, burada özgürlük anlayışı var, ama ülkemde yok’ demesinden büyük üzüntü duydum. Gazetenizde yer alan Türkiye’yi temsil eden sıkma başlı üç hanımın resimlerini de, Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet devrinin çocuğu olarak hüzünle ve içim burkularak izledim.
Başbakan’ın eşinin Bush’un eşi tarafından neden kabul edilmediğini iktidar sahipleri iyi algılayabildiler mi?
AKP hükümeti bir taraftan bizi AB’ye alın, biz de Avrupalıyız derken, diğer taraftan kadınlarımızı İran’daki molla rejiminde yaşayan kadınlar gibi giydireceğiz demekle çok büyük bir çelişkiye düşmüyor mu?
Eğer Amerika’da türban bir siyasi simge ve dayatma olarak giyilseydi derhal yasaklanırdı. Okullarda ve sokaklarda tek tük türban giyenler Amerikan toplumunda da yadırganyor, küçümseniyor.
Evet Sayın Başbakan, ABD’de kimi kime şikayet ediyorsunuz?’
Bu da jurnal değil mi?
BAŞBAKAN Erdoğan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul’daki eylemlerde kolluk kuvvetlerinin kadınlara uyguladığı şiddetin basında yer almasını eleştirmiş, basını Türkiye’yi AB’ye jurnallemekle suçlamış, basından milli çıkarları gözetmesini istemişti.
CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, bu olayı hatırlatarak Erdoğan’a soruyor:
‘Amerika’da CNN’de katıldığınız programda Türkiye’nin özgür olmadığını, bu nedenle başları kapalı olan kızlarınızın Amerika’da öğrenimlerine devam ettiklerini söylemeniz, daha önce suçladığınız jurnalcilik olarak değerlendirdiğiniz şikayetleri kendinizin dile getirmesi bir çelişki değil midir? Sizden önceki başbakanlar, katıldıkları TV programlarında Türkiye’yi eleştirmişler midir? Bir başbakanın görevi, şikayet etmek midir?’
İlginç bir portre: Kadir Mısıroğlu
‘BEN dindar çevrelerle teması olan bir kişiyim... Adımı vermenizi istemem. Geçenlerde İslami çevrelerde tanınan kişilerle bir araya geldim. Orada yapılan konuşmalarda, Kadir Mısıroğlu’ndan söz edildi. Osmanlılar İlim İrfan Vakfı Başkanı olan Mısıroğlu (oğlu Sünusi Mısıroğlu MÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi), sıkı bir Osmanlı hayranı imiş. Fes giyer, imza yerine Osmanlı tuğrası kullanırmış. Elinde asası ile gezer ve Osmanlı karşıtlarına karşı amansız bir mücadele verirmiş...
Buradaki sohbette Fethullah Gülen’in ‘dinlerarası diyalog’ çalışmalarına şiddetle karşı çıktığı ve Gülen’e ‘gizli kardinal’ dediği söylendi.
Bütün bu bilgiler dikkatimi çekti. Ancak asıl dikkatimi çeken bir başka konu da şu oldu:
İddialara göre Mısıroğlu, Osmanlı hilafet düzeni ile Amerikan sistemi arasındaki paralelliklere işaret eden bir rapor hazırlamış.
İşin ilginç tarafı, bu rapor iktidara yakın çevrelerin isteği doğrultusunda hazırlanmış... Mısıroğlu’nun raporu Başbakan Erdoğan’ın ABD gezisinden önce tamamladığı iddiası da çok dikkatimi çekti.
Mısıroğlu’nun bu konuyu Osmanlı Vakfı’nda İslami çevrelerin yakından tanıdığı El Ezher mezunu din hocası Emin Saraç (Oğlu Fatih Saraç, BİM mağazalarında Cüneyt Zapsu’nun ortağı) ve İslami edebiyat konusunda uzman olan Ali Nar’ın da bulunduğu bir toplantıda anlattığı da söylendi.
(Bu arada, bilmediğim bir şeyi de öğrendim: Emin Saraç, Fazilet Partisi’nin kapatılmasından sonra Erbakan ile Erdoğan arasında arabuluculuk yapmış, iki tarafı barıştırmaya çalışmış, ancak başaramamış; Tayyip Bey de AKP’yi kurarak yoluna devam etmiş.)
Bunları size bütün olup bitenlerin ne anlama geldiğini merak ettiğim için anlatıyorum.
Tayyip Bey, Kadir Mısıroğlu’na gerçekten bir ‘Hilafet Raporu’ hazırlatmış olabilir mi? İşin daha da önemlisi eğer böyle bir rapor hazırlattıysa, bu konuyu Beyaz Saray’da gündeme getirmiş olabilir mi? Ya da Amerika’da belli çevrelerle bu konuyu görüşmüş olabilir mi?
‘Büyük Ortadoğu Projesi’ ve ‘Ilımlı İslam’ın gündemde olduğu bir dönemde bu bilgiler bana çarpıcı geldi. Atatürk, Hilafet’i 1924’te kaldırılmıştı.
Kısacası ne yapılmak istendiğini merak ediyoruz.’
Biliyor musunuz
BÜYÜKŞEHİR’de, geçen dönem Belediye Başkan Vekilliği görevinde bulunan, AKP Kadıköy Belediye Başkan adayı Ümit Özerol’un yarın törenle eski partisi ANAP’a gireceğini ve İstanbul İl Başkanlığına getirileceğini...
BEYLİKDÜZÜ’nde (BEDAŞ’ca) sokak lambaları kesikken havai fişekli konser yapan Belediye Başkanımız Vehbi Orakçı’ya bu ilgisizliğin yakıştırılmadığını (Y.Ç.)...
SAĞLIK Bakanlığı’na geçen PTT Hastanesi (bugünkü adıyla F.Sultan Mehmet) Huzurevi sakinlerinin durumun belirsizliği karşısında ne yapacaklarını bilemediklerini açıkladıklarını...
İSTANBUL Barosu’nun yarın Bahçeşehir Üniversitesi’nin Beşiktaş Yerleşkesindeki ‘Ermeni Savları ve Soykırım Suçunun Hukuksal Niteliği’ konulu panelde Av. Georges de Maleville, Mümtaz Soysal, Şükrü Elekdağ ve Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun konuşacakları, ayrıca Halil Berktay’ın da panele davet edildiğini...
Yazının Devamını Oku 9 Haziran 2005
<B>İÇİŞLERİ </B>Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, 27.5.2005 tarih ve 1526/96966 sayılı genelge ile havalimanları apron sahasına ve tüm limanlara yabancıların girişini yasakladı. Örneğin Zambia (beni mazur görsün Zambialılar) da dahi rastlanmayan bu uygulama ile, iş ve ticaret dünyasının buluştuğu bu mekanlarda biz bize kaldık!
Yine bu uygulama ile çalışma mekanları apron sahası ya da limanların iç bölümlerinde olan Türk şirketleri hiçbir yabancı konuk, iş ortağı ya da yatırımcıyı kabul edemeyecektir.
Halihazırdaki uygulama ile Karadeniz’de petrol araması için aprondaki hangarına gitmek isteyen pilot, ekiple çalışma yapmak isteyen bir petrol mühendisi kesinlikle buraya sokulmayacaktır!
Turizmin çok önemli gelişme kaydettiği bu dönemde, hava taksi hizmetleri almak isteyen, hava ambulans hizmetlerinin nasıl verildiğini öğrenmek isteyen, ya da İstanbul’da yatırım yapacağı bölgeleri havadan görüntülemek isteyen hiçbir yabancı aprona giriş müsaadesi verilmediği için bunları yapamayacaktır.
İlgililerin, bir karar alırken hizmet üreten ve istihdam yaratan kurumlara danışmaları gerekmez mi?
İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği’ne mağduriyetimizi bildiren dilekçelerimizi yazdık cevap alamadık.
Dr. Mustafa ATAÇ
Redstar Havacılık Hizmetleri A.Ş. Yön. Kur. Başkanı-KURTKÖY
KOM’dan 2. Avcı da gitti
KAÇAKCILIK ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı’nda Teknik Şube Müdürlüğü’nde bulunan Şentürk Demiral da, Hanefi Avcı’nın görevden alınması üzerine görevden affını istedi. Bunun üzerine Demiral, Trafik Daire Başkanlığı’nda Şube Müdürlüğü’nde görevlendirildi.
‘Avcı’ diye tanınan Şentürk, suçluların korkulu rüyası olarak biliniyor. İstanbul’da cinayet büro amiriyken, ‘ölüm makinası’ Aydın Çetin Kaya’yı ve Pendik Canavarı’nı ‘avlamıştı.’ Ayşegül Tecimer (Nadir), Kürşat Yılmaz, Sedat Şahin, Tevfik Ağansoy, Nejat Daş, Selçuk Parsadan’ı, yakalamıştı. Eski milletvekili ve bakan Eyüp Aşık’ın, ünlü telefon konuşmasında ‘Avcı diye birisi varmış, iz sürüyormuş’ diyerek Alaattin Çakıcı’yı uyardığı kişi olan Demiral, Uzanları da ‘teknik takip’le izlemiş, Van’da eski milletvekili Mustafa Bayram’ın, bir karakol baskını sonucu kaçan oğlu Hamit Bayram’ı da ele geçirmişti.
Bir ‘emniyet’ yetkilisi diyor ki:
‘Bu gibi kanunsuzluklara, yolsuzluklara karşı kellerini ortaya koyan bu kişiler kolay yetişmiyor? Böyle değerli elemanlar teşkilattan ayrıldıkça bu mücadele nasıl yürütülecek?’
Avcı’ya dürüst olma dediler
BİR insan, bir Türkiye, bir inanış ve bir direniş. Kaleminize sağlık. Hanefi Avcı doğru yolda direndi ama ona dediler ki ‘dürüst’ olma; o ise yolundan vazgeçmedi. Ne oldu, ‘Sen dediğimizi yapmazsan, biz yaptırırız’ dediler.
Ama hiç kimse unutmasın, her çıkışın bir inişi vardır ve tarih tekerrürden ibarettir!
Şadiye YURDABAK
Ambarlı batıyor
AVCILAR-Ambarlı’da süren toprak kaymasına yetkililerce hiç bir önlem alınmıyor. Yollar çöküyor, elektrik telleri kopuyor, kanalizasyon boruları çatlayıp toprağa karışıyor, evler gitgide daha çok hasar görüyor. Herkes kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor.
Heyelana karşı Avcılar ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi önlem de alınmıyor. Belediyenin yaptığı şey sadece binaların elektrik/doğalgazını keserek oturanların çıkmasını sağlamak veya binaları yıkmak...Tüm evlerin yıkılması mı bekleniyor?
Aylardır bölgede dolaşan politik oyun söylentilerinde bir gerçeklik payı var mıdır?
Yavuz TUGYAN-AVCILAR
Hasta bekler doktor maç izler
4 Haziran akşamı, annemin ayağının burkulma sonucu şişmesi üzerine Bilkent’teki Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine gittik. Pratisyen hekimlerden biri uzman doktorun görmesi gerektiğini belirterek bizi bir odaya aldı. Burada ayağının üstünden traktör geçmiş, saat 15.00’ten beri beklediğini söyleyen küçücük bir çocuk da dahil birçok hasta vardı. 21.30’a kadar da biz bekledik. Doktoru sorduğumuzda hep aynı yanıtı aldık: ‘Bilmiyoruz.’ Doktorun cep telefonundan aranması için baskı yaptık. Adının U.T. olduğunu binbir güçlükle öğrendiğimiz doktor teşrif ederek orada bulunan insanlara ‘Yahu bir maç izletmediniz be!’ diye bağırdı. Hatta kolu kırık küçük bir çocuğu kolunu başının üstünde tutmadığı gerekçesiyle azarlayıp muayene etmeyeceğini söyledi.
Ben bu işin sonunu bırakmayacağım.
Ceyda TAŞÇI-ANKARA
‘Gizli kasaba’
TÜRKİYE’de gizli bir ‘kasaba’ var, bunu size internet aracılığıyla deşifre ediyorum. Artık kamuoyunun bilmesini istiyorum. Ne pahasına olursa olsun açıklıyorum; yer Anadolu’nun ortası, nüfus 10 milyon, kaderi belirli insanlar var bu gizli ‘kasaba’da... İçinde yabancılar da yaşıyor. ABD stratejik açıdan çok önem veriyor. Kıbrıs ve Irak’taki gelişmeler kasabanın geleceği için gündemdeki yerini koruyor. Ya PKK’ya ne demeli; ‘kasaba’nın çok askerini katletti.
Nedir bu düşmanlık; neden bu kadar oyun oynanıyor?
40 yıl önce ‘kasaba’, Türkiye’de daha güçlüydü çünkü büyük Atatürk onu çok çok seviyordu ve başına taç yapmıştı. Milli iradenin temsilcisi olmuştu. Ama bir takım kafalar, ‘kasaba’yı ‘bombalıyorlar’ artık; çünkü artık yeni başkent İstanbul... O kasaba çok kan kaybediyor. Ama o ‘kasaba’ya Ata’nın verdiği ruhu öldüremeyecekler. Bu kasabayı tahmin ettiniz değil mi? Ata’nın bize armağanı ANKARA...
Tansel ALEV
GÜNÜN SÖZÜ
‘Kurtlarla dost ol ama asla elindeki baltayı yere bırakma.’
(Rus atasözü)
Biliyor musunuz
STAR Grubu Radyoları Grubu Başkanı iken bazı DJ’lerin ‘rüşvet’ iddiasıyla işten çıkartılmalarından sonra TMSF tarafından işine son verilen Başbakan’ın yakını Mehmet Abay’ın (Gezegen Mehmet), bu kez Medya Grup Başkanı Cengiz Özdemir’in danışmanı olarak göreve döndüğünü; onun yerine de Büyükşehir’in Miniatürk eski İşletme Müdürü Enver Yılmaz’ın getirildiğini...
MESAJ PANOSU
BELEDİYELERDEN (Şişli ve Beşiktaş) ricamdır. Ne olur sokaklarımızı ve nadir açıkhava parklarımızı gürültü kirliliğine kurban etmeyin. Bırakın zaten gürültülü olan bu şehirde biraz huzurlu yaşayalım. Sizin sevdiğiniz müzik benim kulaklarımı tırmalayabilir. Etkinlik düzenleyeceğim diye ilçenizin diğer sakinlerini rahatsız etmeyin. Nuriye AKEV
ANKARA Sanat Tiyatrosu Çalışanlarından: Usta yönetmen ve tiyatro adamı Mehmet Ulusoy’un ölümü, Türk Tiyatrosu için büyük bir kayıp. Anısı önünde saygı ile eğiliyoruz.
UZUN süreden beri Adana-Ankara-İstanbul arası karayolu ile seyahat eden bir kişiyim. Sara hastası olduğum için zaman zaman seyahat esnasında ilaca ihtiyacım oluyor. Gece otobüsle Ankara’ya girdiğimizde ilacım bitmişti. Garajdaki eczaneye gittim, kapalıydı. Öğrendim ki, gece açılması yasakmış. Gece açılması için yetkilileri uyarıyorum.
Ahmet YILMAZ-ANKARA
Yazının Devamını Oku 8 Haziran 2005
<B>FATİH Altaylı’</B>nın dün gündeme getirdiği <B>TSE’</B>deki yolsuzluk, kurumda uzun süredir rahatsızlık yaratıyordu. Başbakanlığa bağlı, tüzel kişiliği haiz, özel hukuk kurumlarına yönetilen bir kamu kurumu TSE... Geçmişte 7 kişilik yönetim kurulunda çoğunluk ‘bürokrat ağırlıklı’ydı. Ancak bundan bir süre önce yönetim kurulundaki bürokrat sayısı 4’ten 3’e düşürüldü; ağırlık TOBB’a geçti.
TSE bazı kişilere göre ‘özelleştirildi’, bazılarına göre de ‘özerkleştirildi.’
Kurumun başına da, Çorum Ticaret Odası Başkanı Kenan Malatyalı getirildi.
Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Devlet Denetleme Kurulu tarafından TSE’deki usulsüzlüklerle ilgili birçok rapor hazırlandı. Geçen yıl Başbakanlık Başmüfettişi Selahaddin Ergönenç tarafından hazırlanan raporda, TSE’deki atamaların telkin ve tavsiye ile yalnızca belli kişi ve grupların etkisi ya da siyasi etki altında gerçekleştirildiği, kurumun sınav komisyonunun işlevinin sadece formaliteleri tamamlamak olduğu belirtilmişti. Ayrıca Başkan Kenan Malatyalı 122 milyarlık makam aracı ile gündeme gelmişti.
TSE’deki ‘skandalları’ bir yana bırakalım, son gelişmeleri bir ‘ilgilisi’nden dinleyelim:
TSE’deki yolsuzluklardan rahatsız olan Malatyalı, bundan bir süre önce, o zaman KOM Başkanı olan Hanefi Avcı’ya gidiyor. Anlatılan iddialar somut değil soyut unsurları kapsıyor. Yani, ilk başta 4422 yasaya bağlı bir ‘çetecilik’ iddiası gözükmüyor. Ancak anlatılanlara göre kurum içinde bazı memurların görevi ‘ihmal’ ettikleri anlaşılıyor. Emniyet, TSE yönetimine olayın önce bir müfettiş incelemesinden geçirilmesi gerektiğini belirtiyor. Savcılık makamının da bir talimatı olursa harekete geçibebileceği söyleniyor. Çünkü kanun, re’sen polisin hareket etmesine izin vermiyor, savcının talimatının olması gerekiyor.
Bunun üzerine TSE yönetimi Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na başvuruyor. Bir müfettiş grubu uzun süre çalışıyor. Teftiş heyetinin raporu, bundan bir süre önce savcılığa intikal ediliyor. Savcılık da iddianamesini hazırlıyor.’
‘İlgili’ye soruyoruz; bu süreçte savcılıktan polise görev verildi mi?
‘Hayır böyle bir talimat gelmediği biliniyor.’
Ve TSE’de yolsuzluk yaptıkları iddia edilen ve görevden alınamayan personel ile TSE’nin verdiği belgelere (özellikle de akaryakıt) dikkatlice bakmak gerekiyor.
Bedava Pavlonya
BEN Pavlonya fidesi ve fidanı üretiyorum. Atatürk Olimpiyat Stadı için gerekli tüm Pavlonya’ları sağlayacağımı -hem bedava hem de tüm teknik destegi ile beraber- taahhut ederim.
Amacım ağacın Turkiye’de yaygınlaşmasını ve rüzgar kesici, erozyonu önleyici, havayı temizleyici gibi çok önemli çevreci özelliklerini tanıtmak, yüksek katma değerli kerstesini yurdumuzun kullanımına sunmaktır.
Pavlonya sahip olduğu özellikleri sayesinde bu iç pazarın buyuk bir kısmına hitap edecek durumdadır. Dinamik bir ülke olan Türkiye, dünyada Çin, ABD, Avustralya, Yeni Zelenda ve İtalya gibi sayılı ulkede yetiştirilen bu kıymeti yaygınlaştırmalı ve hem üreterek katma değer sağlamalı hem de bu güzel vatanın her tarafını kısa sürede yeşillendirmelidir.
İsmail İŞCAN-ismailiscan@yahoo.com
Mafya değil siyaset vurdu
ALAATTİN Çakıcı, Avusturya’da yakalandığında polislere sorduğu ilk soru ne idi, hatırlıyor musunuz?
‘Hanefi Avcı’nın ekibinden misiniz?’
Yalnız Çakıcı değil, Sedat Peker ve Sedat Şahin gibi mafya babalarını en iyi bildiği ve ‘muhtemel hedefleri’ arasında Hanefi Avcı vardı.
‘Yolsuzluklara damardan giriyoruz’ diye söyleyenler, kendi atadıkları, dürüstlüğünden kimsenin şüphe edemeyeceği Hanefi Avcı’nın ‘siyasi ayak’ oyunlarına kurban ettiler.
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi (KOM) eski Başkanlarından Coşkun Hayal’in Danıştay kararı ile göreve dönme kararını bahane ederek, Hanefi Avcı’yı KOM’un başından alarak ‘tasfiye’ etmek isteyenlere halk yarın seçim meydanlarında hesap sormaz mı, yargıya düşmezler mi?
Bunun bir benzerini 2001 yılında ANAP döneminde de yaşanmıştı. O zaman da operasyonların kendilerine doğru döndüğünü görenler KOM’da operasyon yapmış, hiç ilgisi olmamasına rağmen ‘Tantan’ın adamları’ diye Türkiye’nin yetiştirdiği en nitelikli emniyetçileri, pasif görevlere atamışlardı. Kimilerini de terfi adı altında görevden uzaklaştırıp dağıtmışlardı.
Bunun Avcı’ya karşı kurulan bir komplo olduğunu ve ardında AKP’li siyasetçi ve bürokratları
yargıya gönderen ‘Enerji Operasyonu’ olduğunu, bu gelişmelerin tam başında ‘Hanefi Avcı ‘avlanır’ mı?’ (8.5.2005) diye gündeme taşımıştık.
Aradan bir ay geçmeden mafyanın yapamadığını siyaset yaptı ve Avcı KOM’un başından uzaklaştırıldı. Yerine Coşkun Hayal getirildi. Halbuki Hayal, eski görevine dönmek için 4 ay önce yargı kararı almıştı. 10 gün sonra Hayal, Emniyet Müdürlüğü istediği için Bartın’a kaydırıldı. KOM’a vekaleten Talip Tuncer getirildi bu kez. Ancak Tuncer’in de hakkında Enerji Yolsuzluğu sanığı İbrahim Selçuk ve Sedat Şahin Operasyonu sanığı Veysel Kadafcıoğlu ile irtibatları tespit edildiği için önceki akşam açılan soruşturma nedeniyle o da görevden alındı, yerine bu kez Ahmet Pek verildi.
KOM Başkanlığı gibi Ankara’daki merkez görevinden uzaklaştırılıp İl Müdürlüğü’ne (Edirne) verilen Avcı muhtemelen bu göreve kabul etmeyecektir.
Taşlar yerinden oynatılırsa yolsuzlukla mücadelenin sigortası da patlar; o zaman ‘temiz toplum’
hayal olmaz mı?
Çankaya; ‘Harimi ismet’
‘Muhterem milletime, şunu tavsiye ederim! Sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asıl cevheri çok iyi incelemek dikkatinden bir an vazgeçmesin.’
Mustafa Kemal Atatürk bu sözleri 1927’de söylemiş; günümüzde cuk oturuyor.
(Atatürkçülük-Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Milli Eğitim Basımevi, 1988 ve Bütün Dünya dergisi, Haziran 2005)
Laik demokratik cumhuriyet üniter sosyal hukuk devletinin tapusu, ulusal uzlaşma andımız Anayasamız ayakta kaldığı sürece, Anayasa Mahkemesi’nin 9.4.1991 gün ve 35/8 sayılı karar aleyhine bir karar alınmadıkça Çankaya, laik başkentin ‘harimi ismeti’ (saf bağrında) kalacaktır.
Kamusal alanlar kapsamında eşitler arasında birinci olacaktır. Nurettin KAPTAN-ANKARA
Bu neyin nesi
DYP Genel Başkan Yardımcısı S. Arıkan Bedük soruyor:
Ankara caddelerinde belediyeye ait bilboard’larda Danimarka, İsviçre, Kanada ve Norveç büyükelçilikleri imzasıyla ‘Türk Ceza Kanunu değişiyor. O halde mücadeleye devam’ şeklinde ilanlara rastlanmaktadır. Bu ülkelerin Türkiye’de, bu içerikte bir ilanın altına imza atmaları içişlerine doğrudan müdahale ile eşdeğerdedir. Dışişleri Bakanlığı’nın bu durumu ele alarak ilgili yabancı temsilcilikleri derhal uyarması beklenir.
Biliyor musunuz
İSTANBUL Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Sevil Atasoy’un görevden alındığını... DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın, Aydın Yardımcı’nın başkanlığını yaptığı Demokrasi Vakfı’nın şubesini açmak üzere cuma günü 20 kişilik bir heyetle Almanya’ya gideceğini...
Mesaj panosu
İSTANBUL’da 1500 yıl içinde 123 adet büyük ve yıkıcı deprem yaşadı; kaçınılmaz olarak bir depreme daha gebe... 17 Ağustos Körfez depreminden bu yana bir arpa boyu yol alabildik mi? İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, ‘Depremi Bekleyen İstanbul’ çalışmasında oluşan soruların İTÜ Maçka’da düzenlenen sempozyumda yanıtlarını arayacaklarını bildiriyor. 0212-248 36 42
TİME Dergisi’nin (6.6.2005) Türkiye’nin turizm potansiyelinin tanıtıldığı sayısında ‘Sarı Gelin’ belgeselinin 70 dakikalık özetinin ek DVD formatında okuyucularına dağıtılmasında rolü olan ATO Başkanı Sinan Aygün’e, belgeselin yapımcısı Videotek firması ve TİME’ın Türkiye temsilcisine teşekkür ediyoruz. Ahmet KÜRŞAT
Yazının Devamını Oku 7 Haziran 2005
<B>9-11 </B>Haziran tarihleri arasında uluslararası düzeyde <B>‘İstanbul Demokrasi ve Güvenlik Konferansı’ </B>adlı bir etkinlik düzenleneceği, Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü tarafından açıklandı. Konferansa, 80’e yakın ülkenin içişleri bakanları, emniyet genel müdürleri, başkent emniyet müdürleri ile uluslararası kuruluşların yöneticileri davetliymiş... Yurtiçi ve yurtdışındaki üniversitelerden akademisyenler ile güvenlik alanında uzmanlar ve devlet görevlilerinden oluşan 500 katılımcı gelecekmiş İstanbul’a...
Sözcü açıklamasında, konferansta Türkiye’nin, geliştirilecek strateji ve politikalarda söz sahibi olma zemini bulacağı, barışın korunmasında daha etkin rol oynayabileceği, metropol şehirlerdeki suçla mücadelede teori ve pratiğin bir arada sağlanarak gerçekçi çözüm önerilerinin tartışılacağı, teröre kaynaklık eden ülkelerin kendi sistemlerini sorgulayarak bu ülkelerde sorunların çözümü için meşru kanalların bulunup bulunmadığı gibi konuların sorgulanacağını söylüyor.
Ancak açıklamada şöyle vurgulama yapılıyor:
‘Bugün İslam ülkelerinde yaşanan terör eylemlerinin kaynağı, bu ülkelerde var olan ekonomik, siyasi ve diğer sorunlara kadar uzanmaktayken terör bu ülke vatandaşlarının inanç sistemi olan İslam ile özdeşleştirilmektedir. Gerek din ve bilim adamları ve gerekse diğer din mensupları tarafından inanç sistemlerinin teröre kaynaklık etmek değil, tam aksine huzur, güven ve barışa hizmet edebileceği vurgulanacaktır.’
Eski bir emniyet görevlisi, kamuoyunun gözünden kaçan böyle bir konuya dikkat çekiyor.
‘Böyle global bir toplantıda, son paragraf hariç bütün konulara katılırım. Ancak Emniyet’in din konusunda vurgulama yapmasına anlam veremedim. Polis de din öğretisine kalkışırsa, tehlikeli bir süreç başlamış olmaz mı?’
Cinnah’ta bir inşaat
İZMİR’den bir ‘esnaf’ yetkilisi bir soru soruyor, hayli de ilginç:
Ankara’da Cinnah Caddesi No: 5’te Esnaf ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği’nin inşaatı üç yıldır sürüyor. Suat Yalkın’ın Genel Başkan olduğu dönemde bu yerin nasıl ihale edildiği sürekli tartışma konusu oldu. Bu binanın önümüzdeki günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından açılacağı bildiriliyor. Ancak açılış tarihi yaklaştıkça birliğe bağlı kooperatiflerin bazı soruları var ve bunların yanıtlarının artık bugün ortaya çıkması gerekiyor:
Örneğin; bu ihale ne kadar şeffaf olmuştur? Birlik binasının baştan 3-3.5 trilyona mal olacağı söylenmişken, şimdilerde ödenen para 10 trilyonu aşmış mıdır? İhaleyi alan firma, kimlere yakındır? Suat Yalkın, neden ihaleyi ‘verdikten’ sonra birliğin genel başkanlığından ayrılıp yönetim kurulu üyesi olarak kalmayı tercih etmiştir?
Bunların yanıtlarını geçmişte 17 esnaf kuruluşundan maaş almakla tanınan ve inşaat işlerini çok sevdiği bilinen Suat Yalkın verebilecek midir? Yoksa bunların yanıtlarını vermek şimdiki başkan Kadir Akgül’e mi kalacaktır?’
Haksızlık yapıldı
İSTANBUL’dan bir grup öğretim üyesi şöyle diyor: ‘Sosyal güvenlik kurumlarından emekli olduktan sonra kamu kurumlarında ücret karşılığı çalışanların emekli aylıkları 1 Ocak 2005’ten itibaren kesildi. Düzenleme, devlet üniversitelerinde ‘ders ücreti’ alan sözleşmeli öğretim üyelerini etkilemedi. Ancak kadrolu öğretim üyelerinin maaşları kesildi. Düzenlemedeki en büyük eşitsizlik, devlet üniversitelerindeki kadrolu öğretim üyelerinin maaşları kesilirken vakıf üniversitelerinde görev yapanların maaşlarını almaya devam etmesi....
Bu düzenlemenin iptali için CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gittiğini biliyoruz, sonuç ne oldu acaba?’
Olimpiyat Stadı’nı ‘Pavlonya’ kurtarır
İSTANBUL’dan Ertuğrul Umur adlı okurumuz, bundan bir süre önce Kemerburgaz’da eski kömür ocaklarından bazılarının nasıl orman haline dönüştüğünü anlatan yazımızı (İstanbul ağaç ve yeşille kurtulur, 15.04.2005) okuduğunu belirterek, bir öneride bulunuyor:
‘İstanbul’da 3, Antalya’da 6 golf sahası olduğunu biliyoruz. Dünyayı dolaşan bir Alman ‘Sizde golf alanları ormanlar tahrip edilerek yapılıyor. Avustralya, ABD ve Kanada’da ise eski maden ocakları golf, at yarışı alanları, kros, bisiklet, motosiklet ve otomobil alanları haline dönüştürülüyor ve çevrelerine çok çabuk büyüyen, mis kokulu çiçek açan ve oksijen kaynağı olan Paulownia (Pavlonya) ağaçları dikililyor’ diyor.’
Kemerburgaz ve Kilyos’taki eski kömür havzaları müteşebbislerle 45 yıllık kira sözleşmesi yapılarak devlete gelir elde edecek, İstanbul’un çok yakınına yeni alanlar açıldığında yeni istihdam ve gelir getiren spor tesisleri meydana gelecektir. Olimpiyat Stadyumu’nun en öneml sorunu şiddetli rüzgar. Son çalışmalarla dikilen ağaçlar maalesef rüzgarı kesemeyecek ve çok zaman kaybedeceğiz. Rüzgar alan kısmına, 1.5-2 metre aralıklarda Pavlonya dikilirse üç yıl sonra stadyumun rüzgar sorunu kalmayacaktır.’
TIR’cılar: Türkiye’nin Sesi’ni dinleyemiyoruz
1971 yılından beri Almanya’da yaşıyorum ve TIR şoförü olarak çalışıyorum. Benim gibi binlerce TIR şoförü gidip geliyoruz.
Türkiye’de olup bitenleri daha çok TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu aracılığıyla öğrenmeye çalışıyoruz. Ancak diğer TIR şoförleri gibi şikáyetçi olduğum bir konu var. Kısa dalgadan yayın yapan TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu, inatla Avrupa’dan dinleyemeyeceğimiz frekanslardan yayın yapıyor. Yani 31 metreden. Halbuki bütün ülkeler, Avrupa yayınlarını 49 metre üzerinden yapmakta. 31 metresi olan radyo bulabilsek, bunu konu etmeyiz. Amma velakin yok. Radyo satıcılarından alacağımız radyonun 31 metreyi alıp almadığını sorduğumuz zaman adamlar şaşırıyor. Burası Avrupa, yabancı ülkeler Avrupa’ya 49 metreden yayın yapar diyorlar.
Bu konuyla ilgili şikáyetimi TRT’ye yazdım ama cevap vermeye tenezzül etmediler.
Osman YILMAZ-ALMANYA
GÜNÜN SÖZÜ
‘İlaçtan hiç hoşlanmam. Hastalara vermeyi de sevmem. Ben sadece aspirin içerim. Bana o iyi gelir.’
(Prof. Dr. Gazi Yaşargil)
Biliyor musunuz
CHP Antalya Milletvekili Feridun F. Baloğlu’nun, Başbakan Erdoğan’a görevden alınan Ergezen, Akşit ve Güçlü’nün bakanlık görevlerinin hangi nedenle sona erdiğini kamuoyuna ‘resmen’ açıklayıp açıklamayacağını; ‘Hükümetteki bakanlarınızdan istifa dilekçeleri alma gereği duyuluyorsa, daha başlangıçtaki bu güvensizliğin ilerideki çalışmalarda ve kabine içindeki ilişkilerde olumsuz etkileri olacağını düşünerek bu uygulamaya son verecek misiniz?’ diye sorduğunu...
MESAJ PANOSU
HASKÖY İskelesi’nin son halinden Sayın Kadir Topbaş’ın haberi var mıdır? İskele şu an suların içine gömülmüş durumda. Karada kalan çok az bir kısmında ise geceleri evsizler kalıyor. Haliç’in güzel manzarasını yok eden bu enkaz bir an önce kaldırılmalıdır.
Engin KÖSE
GOOGLE’a girip ‘Dünya Okyanus Günü’ yazdığınızda Türkçe sadece bir ‘link’ çıkıyor. O da Konya İl Çevre Orman Müdürlüğü sitesinde. Okyanuslar hakkında ne biliyoruz? Türkiye’de kaç tane okyanus araştırma gemisi var? Yarın Dünya Okyanus Günü... Araştıralım, öğrenelim, çocuklarımıza öğretelim. Sevgi SU
ECEABAT-Çanakkale arasında çalışan feribotların jeton ücreti 4 Haziran’dan itibaren 1 YTL’den 1.25 YTL’ye çıkarıldı. Geçen sene deniz taşıtlarının yakıtlarından alınan ÖTV’nin kaldırılmasıyla jeton ücreti 1.10 YTL’den 1 YTL’ye indirilmişti. Enflasyonun yüzde 10’ların altında denildiği ülkemizde Denizcilik İşletmeleri hangi akla hizmet zam yapar?
Eser AYGÜN
MOTORLU araçların trafik muayeneleri sırasında ‘ruhsat harcı’ olarak tahsil edilen 88.50 YTL ne için alınmaktadır? Motorlu Taşıtlar Vergisi olarak alınan bir vergi mevcut iken alınan bu para, bir tür ek vergidir ve Anayasa’ya aykırıdır.
Osman DALGÜN ANKARA
Yazının Devamını Oku 5 Haziran 2005
<B>AB’</B>ye <B>‘başmüzakereci’ </B>olarak bir de <B>‘baştanıtıcı’ </B>gerektiğini geçen hafta köşemizde dile getiren turizmci <B>Ali Baraner’</B>in ardından <B>‘Başmüzakereci’ </B>Devlet Bakanı <B>Ali Babacan </B>geçen perşembe günü Türk-Amerikan İş Konseyi’ndeki konuşmasında aynı konuya değindi. Babacan, AB ile müzakere sürecinde iç ve dış iletişimin çok önemli olduğunu ve Türkiye’nin en önemli eksikliğini dile getirirken ‘Türkiye’yi sadece AB kurumlarına ve kanaat önderlerine değil, Avrupa halklarına da anlatmamız gerekir’ dedi.
AB’ye üyelik heyecanını, Avrupa halklarına kültür ve sanat boyutunda da anlatmamız gerekiyor.
Bugün artık her şey folklor, saz, söz değil.
Avusturya’dan okurumuz Ahmet Saral, Baraner’in önerisinden yola çıkarak kültür ve sanat açısından önemli bir eleştiri getiriyor.
Avrupa’da yaşayan Türklere, özellikle de ikinci ve üçüncü nesil gençlere ne veriyoruz?
TRT-INT, 350 milyonluk bir seyirci kitlesine karşı bu işlevi yerine getirebiliyor mu?
TRT-INT’İN YAYINLARI
Sözü Viyana’da yaşayan Ahmet Saral’a bırakıyoruz:
‘Türkiye’nin dünyaya açılan penceresi TRT-INT yayınları, son zamanlarda tam bir ‘Köy TV’ yayınına dönüştü. Avrupa’da milyonlarca Türk seyircinin yanı sıra Türkçe öğrenmek isteyen herkesin ve birçok önemli üniversitenin Türkoloji öğrencilerinin izlediği bir kanal TRT-INT...
Ayrıca her binaya çanak anten takılmasının yasak olması nedeniyle Kablo TV kanallarında yer alan bir kanal ve zorunlu olarak Kablo TV’ye bağlanan her eve ve her yere, özellikle milyonlarca turistin kaldığı Avrupa’daki tüm otellere kolayca ulaşıyor.
TRT, elindeki böyle güçlü bir kanalın adeta seyredilmemesi ve yararlı bir şekilde kullanılmaması için elinden gelen her çabayı gösteriyor.
Eylül 2004 yılından önce TRT-INT yayınlarında haftada 2-3 gün Türk Sanat Müziği programı varken bunlar kaldırıldı. Yerine günde 7-8 kez yayınlanan türkü programları yayınlanmaya başlandı. Sanat müziği haftada bire düşürüldü. Diğer müzikler zaten yok sayılıyor...
Tarihçi İlber Ortaylı’nın programının günleri ve saatleri değiştirildi, yayını geç saatlere alındı ki kimse izlemesin, bir şey öğrenmesin diye...
BAZLAMA-GÖZLEMECİ
İnanın ki, TRT-INT yayınlarında şu anda türkü çalıp söyleyenler ve bazlama-gözleme yapan kadınları gösteren programlardan başka bir şey yok... Ülkemizin imajını bu yayınlarla nasıl düzeltebiliriz ki?
Çocuklarımızdan okudukları okullarda ülkelerinin sanatlarını, sanatçılarını tanıtmaları isteniyor. Çocuklarımız bizlere soruyorlar; bizim ülkemizde ressam, yazar, şair, heykeltıraş, seramik sanatçısı bulunmaz mı? Bizim ülkemizde hiç sergi açılmaz mı?
Bizim ülkede başka bir müzik aleti kullanılmaz mı? Çalgı olarak davul, zurna ve sazdan başka bir alet yok mu? Yemek olarak, gözleme ve bazlamadan başka bir şey yenmiyor mu? TRT-INT niye devamlı bunları gösteriyor?
Çocuklarımız ülkenin gerçek kültürünü, sanatını, sanatçılarını nereden, nasıl öğrenecekler?
Ayrıca Türkoloji tahsili yapan binlerce yabancı öğrenci de bu saçma sapan yayınları görüp, üniversitede okudukları Osmanlı sanat ve kültürü ile karşılaştırdıklarında dehşet içinde kalıyorlar. Koca Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran Türklerin torunları ne kadar cahil bir toplum olmuş diye düşünüyorlar.
HEBA EDİYOR
Hiç kimsenin böyle bir imkánı heba etmeye hakkı yok. Bir Fransız kanalı Amasra’ya gidip tekne yapanları belgesel olarak çekip yayınlıyor. TRT-INT’te davullar, zurnalar çalıyor. Bir Alman kanalı muhteşem çekimlerle Kapadokya’yı tanıtıyor, TRT-INT’te Bengi, Bergüzar. Bir başka Alman kanalı Pamukkale’yi tanıtıyor. Bizimkilerde türkünün sesi, ayrıca haftada bir türkünün felsefesi... Binlerce minyatürümüz, el yazmamız var. Her gün biri yayınlansa senelerce yetecek yayın çıkar. Ayrıca herkes bu eserleri tanır ve kaybolan ya da çalınan eserlerin satılması zorlaşır. Hat, tezhip, ebru, oymacılık... Kızkulesi’nden, Boğaziçi’nden, sahildeki yalılardan yayınlar yapılmalı...’
Aynı şeyleri düşünen ‘başmüzakereci’ Ali Babacan’a biraz farklı bir ufuk turu... Galiba alınacak çok dersler var.
Daha morga gelmedik ki!
CHP’nin delege seçimlerinde yapılmakta olan usulsüzlükler ile ‘naylon delege’lerle ilgili yazılarımızı okuyan Bakırköy’den Pskiyatrist Dr. Muzaffer Uyar bir fırka anlatıyor:
Adamın biri gözlerini bir açıyor hastanede. İri yarı bir hastabakıcı adamın yattığı sedyeyi bir o tarafa, bir bu tarafa koşturuyor. Adam kafasını kaldırıp arkaya bir bakıyor, morg tabelasını görüyor. Hastabakıcıya dönüp:
- Ben daha ölmedim ki beni morga götürüyorsun’ diyor
Hastabakıcı cevap veriyor:
- İyi de birader biz daha morga gelmedik ki!
Kıssadan hisse...
VARYEMEZ AMCA
‘İktidar, memurlar için ‘hakkını değil, takdirimi al’ anlamına gelmektedir. Kamu çalışanlarının % 40’ının açlık, % 30’unun da yoksulluk sınırı altında maaş aldığı bir ülkede yaşıyoruz. Hálá ay sonunu nasıl getireceğini hesaplayan memurun kıvranışını görmezlikten gelen hükümeti, Walt Disney’in çizgi kahramanı ‘Varyemez Amca’ya benzetiyorum.’
(Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı)
3. köprü
ARNAVUTKÖY Semt Girişimi, 3. Boğaz köprüsünün sadece kendi semtlerinde değil, Boğaziçi’nin hiçbir yerinde 3. köprünün yapılmasını istemiyor. Ulaşım sorununun çözümünün Marmaray projesi gibi toplu ulaşım seçenekleriyle gerçekleşebileceğine inanıyor. Ancak köprünün projeleri ile ilgili tedayların kamuoyundan saklandığını şüphesini de belirtiyorlar. Bu girişimin geleneksel ‘panayırı’ bugün 12.00’de Arnavutköy’de.
Bilgi: 0532-334 20 72
Bira yassah!
‘GRUP Yorum, 29 Mayıs gecesi Antalya Açıkhava Tiyatrosu’nda bir konser vermiş. Konseri ‘Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği’ Antalya temsilciliği düzenlemiş. Gazeteci Şükrü Ağırman, bir not göndermiş; diyor ki:
‘Konser alanı içindeki büfeden bira aldım. Çünkü her zaman satılır. Birisi yanıma yaklaşarak ‘Burada bira içemezsiniz’ dedi. ‘Neden’ deyince ‘Grup Yorum’a saygısızlık bu’ dedi... Saçma sapan bir durum; biraz tartıştıktan sonra yanımdan ayrıldı. Sahnenin arkasına baktım, ‘20 yıldır türkülerimizden korkuyorlar’ diye yazıyordu. Bu söylem doğruydu ancak ‘özgürlükçü’ derneğin tavrı yanlıştı. Demek ki ‘yasakçılık’ bizim hücrelerimize yerleşmiş. Kendilerini kınıyorum.’
MESAJ PANOSU
SARIYER, Derbent Çamlıtepe Mahallileleri bir açıklama ile yetkililere sesleniyor: Sorunumuz Atatürk Sanayi Yapı Kooperatifi’yledir. 15 bine yakın insanın yaşadığı mahallemiz yıkılmasın. Bizi kaderimizle başbaşa bırakmayın. Hepimiz endişe içinde ve tepkiliyiz. Sorunun çözümü için siyasiler, hukukçular, gazeteciler ve STÖ’lerden yardım bekliyoruz. Burası bir gecekondu mahallesi değildir; Bizler çözüm için hazırız.
BATIKENT’teki Carrefour’a giren herkesin elindeki poşetler güvenlik gerekçesiyle bantlanıyor. Bu uygulamayla ‘hırsız olabilirsiniz, poşetinizi bantlamak istiyorum’ diyen bir güvenlik sitemi, AB kapsındaki Türkiye’ye hiç yakışmıyor.
Bahadır SEL-ANKARA
YAKLAŞIK 7 ay önce Pamukbank, Halk Bankası ile birleşti. Halk Bankası’nda çalışan bir personel 1200 YTL maaş alırken, onunla aynı işi yapan ancak Pamukbank’tan geçiş yapan bir personel 500 YTL maaş alıyor. Bu haksızlığa kimsenin dayanacak gücü kalmadı.
A. ÇELİK
ORDU Belediyesi ve TOBAV işbirliğiyle düzenlenen ‘1. Uluslararası Çocuk Tiyatrosu Festivali’ 6-12 Haziran tarihleri arasında yapılacak.
Yazının Devamını Oku 4 Haziran 2005
<I>(CHP’nin ibretlik delege seçimlerindeki gelişmeleri, siyaset yaşamında bütün partilere ibret olsun diye ayrıntılarıyla gözler önüne seriyoruz. Bütün bu olanlar tasfiyeye dönük delege<B> </B>oyunlarının küçük bir parçasıdır henüz. AB’ye bu anlayışla girebilir miyiz?)</I> CHP’de genel merkez muhalifleri, delege seçimlerinin baştan sona usulsüz yapıldığını öne sürerek İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem’e ve dolayısıyla genel merkeze büyük tepki gösteriyorlar. Bu konudaki yazılarımız üzerine Ümraniye İlçe Başkanı Erdoğan Mert, muhaliflerin iddialarının doğru olmadığını öne sürerek şöyle diyor:
‘Listeler 9-13 Mayıs arasında askıya çıkarıldı, partiye uğramayan arkadaşlarımız listelere baksalardı, bu listelerin nerede ilan edildiğini görürlerdi. Arkadaşlarımız, eski İl Başkanımız Mehmet Bölük’e yanlış bilgi vermişler. Ihlamurdere mahallesinde Forsa Kağıtçılık firmasına sandık koymadık; orası Dudullu’da...’
İBRETLİK KONUŞMA
Peki, sandığı nereye koydunuz?
- Ümraniye Ihlamurdere Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi, Sütçe Sokak, No: 10’a...
Orası o kağıt firması değil mi?
- Hayır bir partilimizin evi...
Peki evde delege seçimi olur mu?
- Bahçe orası, niye olmasın açık hava.
Y.Dudullu seçimi nerede oldu?
- Acısu Caddesi No: 23’deki dükkanda. Yer bulamazsanız ne yapacaksınız?
Mert, muhalif gruptan eski İl Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Ovacık’ın kardeşinin yerel ‘Kulvar’ gazetesinde, ‘listeleri incelerken’ resminin çıktığını öne sürerek ‘Fotoğraf, listeleri gördüklerini doğruluyor. İtirazları neden anlamıyorum.’
(Bu arada Forsa Kağıtçılık Müdürü Eyüp Emir, firmanın Yahya Han-Süheyla Han’a ait olduğunu belirterek, ‘Biz burasını iki yıl önce Öktem kardeşlerden kiraladık, geldiğimizde CHP bayrağı vardı, indirdik. Şirketimizin hiçbir siyasi parti ile bağlantısı yok, burada seçim de yapılmadı. İşimiz büyüdüğü için şimdi bu binadan ayrılıyoruz’ diyor.)
Bu arada İbrahim Ovacık bazı belgeleri göstermek üzere gazetede bize geliyor; yanında 6 partili arkadaşı da var. CHP’li, ‘kökten’ CHP’li. Çarpıcı şeyler anlatıyorlar.
Kendilerine ilçe başkanı Erdoğan Mert’in faksla gönderdiği bazı tutanakları gösteriyoruz.
Ovacık, ‘Bunlar cidiye alınacak metinler değil, çünkü istendiğinde bunları hazırlayabilirler’ iddiasında bulunuyor.
EVDEKİ SANDIK
İbrahim Ovacık konuşmaya devam ediyor:
‘600 dolayında ismi üye diye yazdılar; bunlar arasında siyasetten haberi olmayan kişiler dahi var. Delegeleri kafalarına göre belirlediler, sonra da bu isimler için sandıktan çıkmış gibi tutanak tuttular. Delege listelerinin nerede asıldığı çoğu yerde belli değildi, çünkü muhaliflerden gizlemek istiyorlardı. Notere gidip tespitler yaptırdık. Hatta bazı arkadaşlarımız sandıkların yerlerini ararken, ilçeden bizimle dalga geçtiler; ‘Siz gelmeyin, biz seçimi yaparız, ne işiniz var’ yanıtı verdiler. Forsa’nın bulunduğu binanın mülkiyeti Şinasi Öktem’in kardeşlerine aittir. Öktem daha önce bu binada çok seçim yaptı, biz de muhalif olarak oy kullandık. Şinasi Bey ‘Ümraniye benim namusumdur, seçim için öyle hoplayıp zıplamayın’ derken neyi amaçlıyor?’
Bu arada Ovacık’ın kardeşi Göksel Ovacık söze karışıyor:
‘O gazetede çıkan resmimin başka bir öyküsü vardır. Ben spor kulübü başkanıyım. İlçe Başkanına gecemiz için, delege seçimlerinden 10 gün önce davetiye götürmüştüm. O sırada bir gazeteci geldi; başkan da bana parti üyelerinin isminin olduğu bir liste gösterdi. Resim de o sırada çekildi. Askıya çıkarılan delege listesi değildi yani...’
Ümraniye, Çekmeköy Hamidiye Mahallesi Muhtarı Erdoğan Bozkurt araya giriyor:
‘Bizim beldede seçim olmadı. Üç kişi oturup seçim olmuş gibi tutanak tutup gitmişler.’
Daha neler, neler!
CHP Karşıyaka’da yargıya düştü
CHP Karşıyaka örgütünden görevden alınan İlçe Sekreteri Barış Erel ve arkadaşları da benzer tepkiyi gösteriyorlar. Erel, yaşanan sorunu şöyle anlatıyor:
‘İlçe kongreleri delegeleri için CHP’nin geleneğine yakışmayan davranışlarla karşılaşıyoruz. Önce bizi görevden aldılar, bir ay içinde 3 bini Karşıyaka’da olmak üzere 15 bin üye kaydettiler. Tek nedeni var; Deniz Baykal’ın partiyi yönetemediğini söylememiz... Onlarda bize ‘susun, partiyi küçük düşürüyorsunuz’ diye cevap veriyorlar. Muhalif ses istemiyorlar. Delege seçimlerini ilçe yöneticilerinin evlerinde ve bürolarında yapan bir parti demokrat ve de iktidar olabilir mi?
Örnek..
- Üçkuyu Mahallesi’nde kayıtlı olmayan kişileri oturmuş gibi gösterdiler. Bunların naylon üye olduğunu tespit ettik, bir çuval evrakla ilçeye itiraz için, şu 300 naylon delegeyi listelerden çıkarın dedik; başkan ‘reddediyorum’ dedi. Yeni atanan il başkanı Ekrem Bulgun’a gösterdik sonra, o da ‘reddediyorum’ dedi. Genel Sekreter Yardımcımız Algan Hacaloğlu’na gönderdik, ‘Hiç inanmak istemiyorum’ demiş arkadaşımıza. Gerekçe ise yok. Delege seçimlerinden sonra il yöneticileri medyaya çıkıp ‘zafer kazandık’ dediler; bir Pirus zaferi olacağını düşünmeden...
Bizim de bir tek dayanağımız kalmıştı.
CHP’NİN YOLUNU BİLMEM
Neydi o?
- Siyasi Partiler Kanunu ve parti tüzüğüne aykırı davranışlara karşı hukuki yola başvurduk.
Elimizdeki belgelerle savcıya gittik ve bu kişiler hakkında soruşturma başlattı. Emin olun Savcı bey, polise görev vermiş, tek tek mahalleyi dolaştırmış, ifadeleri aldırmış. Öyle üzücü tablolalar var ki ifadelerde; ismi yazılan bir kişi ‘Ben partinin yolunu bile bilmem’; bir başkası da ‘kahvede oturuyorduk, nüfus cüzdanımın fotokopisini istediler’ demişler, biri de askermiş, onu da üye yapmışlar. Aynı adreste 30’a yakın kişinin oturmadıkları tespit edildi.
Amaç!
- Genel Merkez’in talimatı üzerine yapıyorlar tabii, onlara sizi bir dahaki seçimde bilmem ne yapacağız diye... Eskiden bu tür şeyler tespit edildiğinde karşı çıkmak vardı, istifa diye bir müessese vardı, cezalandırmak vardı. Ama Genel Merkez’in görevden aldıkları sus pus, tabiler.
CHP’Yİ ZEDELİYOR
Siz nerelisiniz?
- Yaşım 30, enerjimiz var, mücadele ediyoruz, partimizi bırakacak değiliz. Partiyi aşağıdan yukarıya yeniden yapılandıracağız.
Karşıyaka Cumhuriyet Savcısı Hüsnü Çetin, CHP Karşıyaka ilçe yöneticilerini hakkında ‘sahte üye’ yazımı nedeniyle Asliye Ceza Mahkemesi’ne (31.5.2005, 2005/1800) dava açıyor. Siyasi Partiler Kanunu’nda ‘mükerrer üye kaydı ile başvurusu bulunmayan veya mevcut olmayanları üye gibi gösterip kaydedenler’ hakkında 1-3 yıl arasında hapis cezası isteniyor.
Bu kadar ağır iddialar kongre sürecine gölge düşürmüyor mu? Genel Merkez tartışmalı hale gelmiyor mu?
CHP hiçbir zaman böyle bir dönem geçirmedi.
‘Çevre Günü’ kutlama değil uyarı günüdür
YARIN 5 Haziran Dünya Çevre Günü... Çevre Günü 1972’de Stockholm’de BM tarafından çevre sorunlarına dikkat çekilmek üzere ilan edilmiş ve ‘sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğu’ kabul edilmişti. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, gün dolayısıyla ‘2. Binyılı 5 geçe: Tükenen Dünya ve Türkiye’ başlıklı bir değerlendirme raporu açıkladı.
‘5 Haziran kutlama değil, uyarı günüdür!’ denilen raporda, insan yaşamının ve dünya eko-sisteminin sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için, halen çılgınca pompalanan tüketim ve kár hırsı yerine, çevresel planlamanın önemi ve gereği vurgulanıyor:
‘2000 yılında dünya üzerindeki 402 kentin nüfusu 1-5 milyon, 22 kentin nüfusu 5-10 milyon arasındaydı. 1950 yılında 10 milyondan fazla insanın yaşadığı tek kent New York’tu. 2013 itibarıyla 23 kentin nüfusu 10 milyonu geçecek ve bu kentlerin 19’u gelişmekte olan ülkelerde yer alacak. 2030 yılı itibarıyla kent nüfusu oranının %60’lara çıkması bekleniyor.
Gelişmiş ülkelerdeki kentler gelişmemiş ülkelerden 6 kat daha fazla atık üretmektedir.
1950’den bu yana fosil yakıt kullanımı %500 artmıştır. 1960’tan bu yana, tatlısu tüketimi yaklaşık 2 katına, okyanuslardaki balık avı ise 4 katına çıkmıştır.
TÜRKİYE’DE DURUM VAHİM
Türkiye’nin çevre yönetimi alanındaki temel sorunu, sadece bakanlığın zaafları değil, tüm ekonomik/sosyal sektörlerle içselleşmiş bir çevre politikası anlayışının olmamasıdır. Çevre Kanunu Tasarısı önemli bir adım olacaktır ancak bu yasayı uygulayacak yeterli insan kaynağı ve altyapı Bakanlıkta bulunmamaktadır. Sonuç olarak, yasada tanımlanan izinlerin verilmesi, izlenmesi, denetlenmesi ve çevre projelerinin onaylanması işlerinin Bakanlığın bugünkü yapısıyla uygulanması mümkün değildir.
ATIKTA SINIFTA KALDIK
Ülkemiz nüfusunun ancak %75’ine su şebekesi, %62’sine ise kanalizasyon şebekesi ile hizmet verilebilmektedir. Yaklaşık olarak her 4 insanımızdan 1’i yeterli su ve atıksu hizmetlerinden yoksundur. Ülkemiz insanının ancak %27’sine arıtılmış su hizmeti sunulabilirken, ancak %39’unun atıksuları uygun şekilde arıtılabilmektedir. Diğer bir deyişle, her 10 insanımızdan 7’si sağlıklı içme suyundan yoksun bulunmakta, 6’sının ise atıksuları arıtılamamaktadır. Bu sorunların çözümü için 30 ile 50 milyar Euro arasında bir finansmana ihtiyaç vardır. Çevre yatırımlarındaki ekipman ve hizmetlerin ülkemizde üretiminin teşvikine yönelik yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.’
ÇMO ayrıca üç konuya tepkili:
Bergama’da (altın madeni) hukuksuzluğu sürüyor... Maden lobisi için çevre ‘aşılması gereken bir engel’ olarak sayılıyor. Nükleer sermayenin baskısıyla ülkemiz ‘nükleer bela’ ile yine karşı karşıya kalıyor.
Bio-dizelciler at koşturuyor
MERSİN’den bir gümrükçü okurumuz, ‘Enerji, Tarım ve Devlet (Gümrük) Bakanlıkları ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nu uyarıyorum’ diyor.
Yazla birlikte Malezya’dan palm yağının gelişi yoğunlaşmış. İthali resmi şekilde yapılıyormuş.
Ama ondan sonrası önemli; kimin ne ürettiği, ne yaptığı belli değilmiş.
Mersin limanından giren binlerce ton palm yağının özellikle Güneydoğu’ya sevkıyatı dikkat çekiyormuş. Anlatıyor:
‘Palm yağı, margarin, sıvı yağ ve sabun üretimi dışında bio-dizel üretiminde de kullanılmaya başlandı. Güneydoğu’da bazı firmalar, bu yağdan bio-dizel yapıyor. Ancak TSE, bio-dizelin AB’ye uygun standardı henüz yayınlamadı. Üretimin yasa gereği petrol dağıtım şirketlerine verilmesi gerekiyor. Onlar ise standardı olmadığı için almayınca, üreticiler de bunu bazı otobüs, taşıma ve inşaat firmalarına ve ‘merdiven altı’ çalışan akaryakıt istasyonlarına veriyorlar. Kanunda boşluk olduğu için yeni bir vurgun yolu açıldı. Acaba bio-dizellerin faturaları kime ve nasıl kesiliyor? Dağıtım şirketi dışında bio-dizeli bir yere satmanın 750 milyar lira para ve kapatma cezası var. Ne yazık ki kontrol olmadığı için başıboşluk gittikçe artıyor. Bio-dizelin 26 analizinin yapılması gerek; ancak Türkiye’de bu analizi yapacak laboratuvar henüz yok.
Kaçakçılık da oluyor mu?
- Palm yağına ayrıca pamuk ve soya da katıp üretilen bio-dizel iç piyasaya satılırken; Mersin ve Yumurtalık’tan Irak’a tankerlerle götürülen transit mazotun bir kısmının yerine palm yağı basıldığını da buradan haber veriyorum. Bunu genellikle bazı şebekeler yapıyor. Yani Irak’a giden malın içinde bitkisel yağ da bulunuyor. Irak ‘devlet’ düzeyine girerken yarın Amerikalılar bu kaçakçılığı önümüze koyabilirler. Rusların, domateste yaptıkları gibi...
Nerede bu firmalar?
- Beyefendi, Türkiye’de 30’a yakın firma bio-dizel üretmek üzere lisans almış durumda... Ankara, İstanbul, Bursa, Adana, Tarsus, Kayseri, İzmir, Antalya, Gebze, Bursa, Gaziantep, Nizip, Urfa ve Diyarbakır’daki valiliklerin bu üretimlerden haberdar olmaları gerekir. Bunların hiçbirinin üretimleri Avrupa standardında değil. Palm yağını bio-dizele çeviren petrol türevi metanol ile yağdaki gliserin iyi işleme yapılmadığı için ayrıştırılamıyor. Bu motorini bilerek veya bilmeyerek kullanan araçların pompa ve pistonlarına zarar veriyor. Bunlar milli servete zarar değil mi? Yasada ve yönetmeliklerde boşluklar varken, gerçek kaliteli bio-dizel yapılmadığını kamuoyunun bilmesi gerekiyor.
Dileriz, Meclis’te kaçak akaryakıt yolsuzluğunu araştıran komisyon, merakla beklenen raporuna bu konuyu da alır.
Diyanet’te ‘çürük elma’
ANKARA’da kendime ait bilgisayar malzemeleri satan küçük bir firmam var. Geçen sene 22.1.2004’de Diyanet İşleri Başkanlığı Döner Sermaye Müdürlüğü’ne 2 adet yazıcı almak üzere beni aradılar. Ben de yazıcıları götürdüm bıraktım. Fakat o anda saymanlık yazıcıların tutarını ödeyemeyeceklerini söyledi. Ben de fatura kesmeden yazıcıları bıraktım. Ancak paramı alamadım; yazıcıları geri istedim, bulamadılar. Olay uzun, kimsede ses yok.
Vicdan nerede; ‘çürük elma’yı kim ortaya çıkaracak.
Orada korunan ‘çürük elma’lara o yazıcıları kullandırmayı Allah nasip etmesin inşallah!..
Bülent GÜNER-ANKARA
Yazının Devamını Oku 3 Haziran 2005
<B>BİR </B>AKP’li milletvekili ile ‘geçikmiş’ kabine değişikliğini konuşuyoruz: <br><br><B> AKP hiç şeffaf değil, hiç bir şey sızdırılmıyor.</B> <B>Nasıl oldu bu? - Kol kırılır yen içinde kalır. Bizde önemli şeyler dışarıya sızdırılmaz. Siz şimdi iç denge hesaplarının nereye varacağını izleyin.
Kabineden Abdullah Gül’ün üç adamı gitti denilebilir mi?
- Prof. Sami Güçlü ile Gül, Sakarya Üniversitesi’nde aynı ‘ekip’ten; bunu herkes biliyor.
Zeki Ergezen RP’den ayrıldıktan sonra Gül ile hareket etmişti. Şükrü Karatepe’nin Kayseri Belediye Başkanlığı’nda Ergezen’in yeğenleri RP’li belediyelere konut yapıyorlardı. Güldal Akşit’i de Abdülkerim Aksu önermişti Gül’e... Çünkü, Akşit’in babası da eski müsteşar ve İçişleri Bakanı. Gül, kabineyi oluştururken tabii ki kendine yakın olan isimleri aldı.
ERGEZEN ve BAĞIŞ OLAYI
Yeni gelen isimler...
- Önce bir hususu vurgulamak gerekiyor. Ne gariptir ki, geçmişten beri hemen tüm Bayındırlık Bakanları Güneydoğulu ve Karadenizli oluyor. Erdoğan, Faruk Özak’ı seçmekle büyük önem verdiği Karadeniz Otoyolu’nu Karadenizli bir hemşehrisine tamamlatmak istemiş olabilir. Bir anlamda da, milletvekilliği ve belediye başkanlığı seçimlerinde, aday belirlemede partide çıkan tartışmalar nedeniyle Trabzonluların gönlünü almış olabilir, bir Rizeli olarak.
Zeki Ergezen hakkında çeşitli iddialar olduğu söyleniyordu.
- Önemli bir durum olduğunu biz de sizler gibi kulislerden veya gazetelerden öğreniyoruz. Başbakanımızda, Ergezen hakkında bazı ‘bağış’larla ilgili dosya bulunduğu söyleniyor. Hatta bununla ilgili belgeler de CHP’li bazı milletvekillerinde varmış; Baykal da haberdarmış bundan.
Olay ortaya çıkmadan Ergezen’i görevden almak amacıyla böyle üçlü bir ‘revizyona’ gitmesi bizce dikkat çekici oldu. Grubumuzda bu konuda rahatsızlık olduğunu söyleyebilirim.
ERDOĞAN GÜÇLENİYOR
Gül’ün bir tavrı olabilir mi bu değişiklik için.
- Sanmıyorum, Başbakanla ABD’ye birlikte gidecekler. Gül, cesaretli ve kararlı değildir biliyorsunuz. Bu durumda Erdoğan, daha da güçlenmiş oluyor.
Yeni bakanlar
- Pek parlak değiller... Tarım Bakanlığı (1997) Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Veteriner Müdürlüğü görevlerinde bulunan M. Mehdi Eker’in, bakanlıktaki görevi sırasında ‘deli dana’ olayından hakkında soruşturma açılması rahatsızlık yaratır mı, bilemem. Nimet Çubukçu’nun, Emine Erdoğan’a yakın olduğunu biliyoruz. Bir de galiba 1998’ler olacak; ‘halkı din ve mezhep farkılığı yaparak tahrik etmek’ten hakkında dava açılan MÜSİAD eski Başkanı Erol Yarar’ın avukatlığını yaptığını, ‘pozitif ayrımcılığı’ desteklemediği için kendisini kınayan bazı kadın kuruluşlarının yöneticileri hakkında bizzat suç duyurusunda bulunmuştu.
Bu kabine değişikliğine biraz farklı pencereden bakmak gerekiyor anlaşılan.
Bankaların hiç mi sorumluluğu yok
ANKARA’dan Ali İhsan Yıldırım adlı memur, Vakıfbank’ta başına gelenleri yazıyor:
‘Son yatan maaşım ile bankada bulunan bir miktar param ve bankanın biz talep etmeden kendince koyduğu krediyle birlikte toplam 3.890,00 YTL meblağ, bir şahıs tarafından internet marifetiyle bir başka şubeye aktarılarak çekilmiş. Ben maaşımdan bir lira kullanmadan asrın hırsızlığı ile telafisi mümkün olmayacak mağduriyete uğramış oldum.
Bankaya durumu intikal ettirdiğimde, ‘Bu tür olaylar olabilir, adli vakalar adli süreci bekleyeceği için yapılacak bir şey yok, savcılığa müracaat edin’ denildi.
Banka tarafından cazibeleri, güvenliği anlatılan teknolojik yeniliklere güveniyoruz.
Mağdur edildiğimizde duyarsız davranışlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Çekilen para, benim dört aylık maaşımdan bile fazla bir miktar. Adli sürecin ülkemizde kısa zamanda sonuçlanması mümkün olmadığına göre mağduriyetim aylarca devam edecektir.
Bu durumda bankaların hiç mi sorumluluğu yok?
Bankamatik kartımızla 800.00 YTL’den fazla para çekilmesine müsaade etmeyen banka, hırsızın internetten sınırsız para çekmesine müsaade ediyor. Üstelik kişi adına mevcut paraya ilave kredi kullanıyor ve banka bu krediyi kapatmadığımız sürece faiz işletiyor.
Banka, ‘Soruşturma neticesinde biz sorumlu olursak kaybınızı telafi ederiz, sizden kaynaklanan bir durumsa veya hırsızın becerisiyle yapılmış bir şeyse, biz hiçbir sorumluluk kabul etmeyiz’ diyor. Burada en avantajlı görünen hırsız. Takdir edilir ki en mağdur da bizleriz.
Bu tür olayların giderek yaygınlaştığını, üstelik de şikáyetlerin büyük çoğunluğunun T. Vakıflar Bankası’ndan geldiğini yaptığımız savcılık ve emniyet müracaatından öğrenmiş bulunuyorum.
Kamuoyunun dikkatini bu yöne çekerseniz bir devlet memuru olarak benim içinde bulunduğum mağduriyete başkalarının düşmesini önleyebilirsiniz.’
İnternet dolandırıcılığı
GARANTİ Bankası hesaplarına herkes kolayca ulaşabiliyor yeni çıkardığı ‘Cepbank’ sayesinde geçen hafta yüzlerce kişinin hesabından para çekilmiştir. Diğer bankalarda olan güvenlik kuralları yok ve erişim çok basit. Mali Şube’de ve Cumhuriyet Savcılıkların’da yüzlerce dosya var. Banka bizleri suçlu buluyor ve paraları ödemiyor.
‘İstanbul stili araç kullanma’
TRAFİKLE ilgili bir konudan söz etmek istiyorum. İstanbul’da yaşayanlar mutlaka farkındadır.
Son zamanlarda Ankara trafiğinde çok sayıda İstanbul plakalı -çoğu binek- otomobil yer almaktadır. İstanbul’daki çeşitli firmaların temsilcilerinin ve/veya pazarlama elemanlarının kullandığı bu otomobillerin, sürücülerin kendi araçları olmadığı kullanış şeklinden bellidir. Kadın veya erkek sürücü fark etmemekte, hepsi tehlikeli şekilde araç kullanmaktadır. Şöyle ki: Hepsi gayet süratli gitmekte, devamlı olarak tehlikeli ve ani şerit değiştirmekte, konvoy halinde giderken devamlı öndeki aracı selektörle taciz etmekte, aniden iki araç arasına girerek ön ve arkadaki araçları sıkıştırmakta, geçtiği aracın sürücüsüne kötü kötü bakmaktadır. Bunlar benim tespit edebildiklerimden birkaçıdır. Acaba yurdumuzda İstanbul stili araç kullanma diye bir özellik mi var ya da İstanbul’un trafik kuralları farklı mıdır? Bize öğretilen trafik kurallarının uluslararası olduğunu sanıyordum. Sizin aracılığınızla trafik yetkililerinden bir yanıt alabileceğimi umuyorum.
û. Selçuk DAMGACI-ANKARA
Çağlayan Lisesi’ne ‘Adalet kıyımı’
ÇAĞLAYAN (Ahmet Buhan) Lisesi ilk dönem (1975-76) mezunu, siyaset bilimci-yazar M. Ayhan Kara, eski mezunlar adına Başbakan, Milli Eğitim ve Adalet Bakanlarına sesleniyor:
Hürriyet Tepesi’ndeki 160 dönümlük bir arazinin 40 dönümüne Adalet Sarayı yapılacak diye toplam arazinin sadece 8 dönümünü kullanan 40 yıllık önemli bir eğitim kurumunun kaldırılması rasyonel bir yaklaşım değildir. 1965’te ortaokul olarak açılan ve Cumhuriyet’imizin 50. yıldönümü şerefine liseye dönüştürülerek ilk mezunları olan bizleri 1975-1976’da mezun eden, şu anda süper lise ve lisesinde 1400 öğrencinin öğrenim gördüğü okulumuz aynı zamanda 500 bine yaklaşan Kağıthane’nin nitelik ve nicelik olarak en önemli okuludur. Lisenin 1050 öğrencisi Kağıthane’de geriye kalan 350 öğrencisinin hemen hemen tamamı da Şişli’de yaşamaktadır. Zaten kaliteli eğitim kurumları eksiği bulunan bu iki ilçemizin çok önemli ve 40 yıllık okul binasının yenisi yapılmadan boşaltılmasının istenmesi birçok bakımdan yanlıştır. Marifet, böylesi kurumların sayısını arttırmaktır.
Bu okulda öğrenim gören çocukların 5-10’ar İstanbul okullarına dağıtılması ilkel bir çözümdür. Oysa, bu okula dokunmadan da Adalet Sarayı söz konusu araziye rahatlıkla yapılabilir.
Eğitime ara verilmeden en azından eşdeğer bir binanın aynı semtte yapılarak ondan sonra okulun taşınmasını ve 50. Yıl Çağlayan Lisesi’nin Türk eğitimine hizmetinin devamını; bizlerin de anılarına saygı duyulmasını bekliyoruz.
AB kafası (2)
ADANA’dan Mustafa Gürses: ‘İşte AB Kafası’ (26.5.2005) yazınızı okudum. Geçen hafta ben de Aksaray’da aynı yolda 96 km hızla giderken radara yakalandım. Ama aynı AB kafasını ben bulamadım. Okurunuz Mehmet Aka’ya gösterilen anlayış bana gösterilmedi. Birinci radarda ceza yazıldı. Ben uyarılmadan ceza yedim. Bu uygulama çifte standart olmuyor mu?
GÜNÜN SÖZÜ
‘Hükümet Tekel’i unuttu... Sadece Türkiye’nin değil dünyanın sayılı büyük demir-çelik üreticisi Ereğli’ye oluşan talebin sarhoşluğunu yaşıyor.’
(Murat Aslan)
Sosyal Hizmetler Yasası’nda haksızlık
DÖRT yıldan beri Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan koruyucu aile olduğum bir kız evlada bakıyorum. Devletin yeni çıkan Sosyal Hizmet Yasası ile haksızlık yaptığına inanıyorum. Ne kadar olduğu ve ne zaman ödeneceği belli olmayan 100-110 YTL civarında bir maaş alıyoruz. Ben çocuğa gelecek temin etmek amacıyla özel hayat sigortasıyla bu parayı değerlendiriyorum. Hiçbir kan bağı olmayan kızımız için bize bu meblağ veriliyor; fakat çocuğunu sokağa atmış, şiddet göstermiş ailelere çocuklarını kurumdan geri alıp bakmaları için aylık 250 YTL ödeniyor.
Bu da devlet eliyle haksızlık oluyor.
U.N-BURSA
Büyük değil hızlı balık önemli artık
BORSA şirketlerinin önemli bir kısmının, yılın ilk üç ayına ait mali tabloları (1.6.2005 itibarıyla) hálá açıklanmadı. Devir bilgi devri, elektronik çağındayız. Bilginin, doğru zamanda ulaşılanı makbul. Bir günde dahi birçok değişikliğin gerçekleştiği günümüzde, ilk üç ayın neticelerine hálá ulaşılamıyorsa, yatırımcı ve yöneticiler nasıl karar alacak?
Artık, büyük balık küçük balığı değil, hızlı balık yavaş balığı yutuyor. Bunun yakın bir örneğini, daha birkaç hafta önce, bir banka grubunun elindeki hipermarket hisselerinin, ağırdan alana değil, çabuk karar verene transferinde yaşadık.
SPK-İMKB birçok engel ileri sürebilir. Yeterli irade ortaya konulduğunda, hiçbiri aşılamayacak önemde değildir.
Cemal YILMAZ
Mesaj panosu
MALTEPE ve Sakarya Caddesi’ndeki birçok kahvede kumar oynatılmaktadır. Bu kahveler Çankaya Emniyet Müdürlüğü’ne yakın mesafededirler. Yetkililerden gerekli denetimleri yapmalarını istiyoruz.
Bir grup kumarcı erkek eşleri-ANKARA
Yazının Devamını Oku