8 Eylül 2005
<B>TÜRKİYE </B>Genç İşadamları Derneği’nin <I>(TÜGİAD)</I> düzenlediği sohbet toplantılarının bu ayki konusu <B>‘1915’te Neler Oldu’</B> idi; konuşmacı da Emekli Büyükelçi <B>Gündüz Aktan... </B> İlgiyle izlenen konuşmasında Aktan, ‘Ermeni soykırımı’ iddiasını kabul etmiyor; ‘trajedi’ ve ‘mukatele (birbirini öldürme, vuruşma)’ sözcüklerini kullanıyor.
Bu ‘trajedi’nin ‘soykırım’ kapsamına girmediğini de özellikle vurguluyor.
Aynı zamanda Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Başkanı olan Aktan, ortaya atılan Ermeni tezlerinin ‘çok zayıf’ olduğunu belirtiyor: ‘Bizim arşiv defterlerimiz ortadadır. Onların bazı tezleri ise uydurmadır. Yani Ermeni tezleri çok zayıftır. Uluslararası konferanslarda ortaya ciddi bir şey çıkartamıyorlar. Bu nedenle yargıya gidemiyorlar. Türkiye de gitmiyor; çünkü iki ülke de yargıdan ve hukuktan korkuyor. Ne yazık ki bugünkü gelişmeler de yargı zemininin pek mümkün olmadığını gösteriyor. Çünkü olayın tanığı-sanığı yok. Ama bir hakeme gitmek mümkün. Bunun için de bir siyasi irade gerekiyor. Bizim için korkmak anlamsız.’
NEFRET KÜLTÜRÜMÜZ YOK
Bu nedenle Ermenilerin dünyada ‘siyaseti’, ‘parlamentoları’ ve ‘basın’ı kullanmayı tercih ettiğini anlatan Aktan, ‘Türklerin Ermenilerden hiç nefret etmediğini’ belirterek ‘çünkü’ diye ekliyor:
‘Türklerin kötülük yapana karşı bir nefret kültürü yok. Nitekim geçmişte Balkanlar’da ve Kafkaslar’da bize yapılanları unuttuk. 1821’de Yunan isyanından sonra Mora’da 30 bin Türk’ün, çoluk çocuk öldürüldüğünü de... Ama şimdi bunlar geriye gelmeye başladı; Sarıkamış faciasının acıları gibi... Eğer geriye dönüp bakıldığında düşmanlık başlıyor.’
NİYE KARŞI TEZLER
Aktan, Boğaziçi Üniversitesi’nde 23-25 Eylül’e ertelenen Ermeni Konferansı’na da değindi. Aktan, böyle bir konferansta sorunun tartışılmasının doğru olduğunu ancak ortaya konan yaklaşıma karşı olduğunu anlatıyor. ‘Niye karşı görüştekiler çağrılmıyor? TBMM’de bu konuda yaptığı ilk toplantıda Ermeni görüşlerini savunanlar da çağrılmıştı’ diyor. Aktan, konferansın TV’lerden canlı yayınlanması gerektiğini söylüyor.
Bu arada sorular üzerine Ermeni tezlerine yakın duranlar hakkında şöyle konuşuyor:
‘Taner Akçam’ı anlıyorum; çünkü Ermeni tezlerini savunuyor. 10’a yakın kitabı ve çok sayıda makalesi var. Halil Berktay’ın ise ne dediğini anlamıyorum. Çünkü bu konuda herhangi bir çalışması yok. ‘Önsoykırım’ diye hiçbir yerde rastlanmayan bir kavram ortaya atıyor. Murat Belge ayrı, zaten Ermeniler ona ‘Murat-belge’ diyorlar.’
Ermeni konusunda bir yargı kararı olmadığını bildiren Aktan’a göre, ‘bu mesele ebediyen sürecek bir mücadele.’
CHP sine-i millete dönebilir
SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın yeni ‘siyaset sezonu’nda neler yapacaklarını anlattı bir grup gazeteciye... Yeni parti yönetimiyle yaz dönemini ‘Üretici, Sağlık ve Eğitim’ konularındaki projelerin hazırlığıyla geçirmişler, arı gibi çalışmışlar. Bunları önümüzdeki aylardan itibaren kamuoyuna açıklayacaklar. Daha önce hiçbir parti tarafından yapılmamış yoksullukla savaş projesi gibi... ‘Ne yazık ki, Türkiye’nin en önemli sorununa karşı bu projeyi kimse dikkate almadı’ diyerek sitem ediyor.
Karayalçın, gelecek seçimlerle ilgili olarak CHP’ye dönük ilginç bir yorum yaptı:
‘Seçimler 2007 Kasım’ından önce yapılabilir. CHP, Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce 2006 Kasım’ı ile 2007 Mart’ı arasında sine-i millete dönebilir. Parlamentoyu erken seçime sürükleyebilir.’
Son gelişmelerin bir Türk-Kürt çatışmasında dönüşebileceği kaygısını taşıyan Karayalçın, ‘Bana göre bir Kürt sorunu var, bir de terör sorunu var. PKK, eylemlerini kendisinin muhatap alınması için yapıyor. PKK’nın bu zorlamasına karşı Türkiye buna katiyen teslim olmamalıdır’ diyor. Yerel seçimlerde DEHAP’la sol içinde ittifak yaptıklarını ancak bunun 29 Mart sabahı ‘bittiğini’ özellikle vurguluyor ve gelecek seçimler için böyle bir şeyi katiyen düşünmeyeceklerini belirtiyor, ‘Çünkü tek taraflı evlilik olmuyor’ diyor.
AKP DE, CHP DE MEMNUN
Üzerinde çalıştıkları en önemli projenin ise ‘dağdakiler’ ve ‘türbanlıları’ kapsayan ‘Toplumsal Barış’ olduğunu ve bu konuda aydınlardan katkı beklediklerini anlattı Karayalçın. CHP’nin ‘rahat siyaseti’ üzerine şöyle dedi: ‘Türban konusundan hem AKP, hem de CHP memnun; çünkü bunun üzerinden siyaset yapıyorlar. Ama bu sorun bizi çok rahatsız ediyor.’
Diyanet İşleri’nin ileride kaldırılabileceğini belirten Karayalçın, bazı gazetecilerin, bunun Anayasa’ya göre kaldırılmasının teklif dahi edilemeyeceği görüşü üzerine, ‘Kürt sorunu, türban ve Diyanet İşleri konularını kapsayan Toplumsal Barış Projesi üzerinde kesin bir görüşümüz henüz yok. Parti içinde bu konuyla ilgili olarak arkadaşlarımız bir ortak görüş üzerinde çalıştık, ancak mutabakata varamadık. Bir mutabakatı oluşturmak için süreç başlatıyoruz.’
Karayalçın, bir de otobüs alırlarsa kendilerini vatandaşa daha iyi tanıtacaklarını umuyor.
Denize girmek...
DENİZE girebilmek için gittiğimiz iki yerde yaşadığımız birbirinin benzeri tatsız olay bizleri hem çok üzdü hem de geleceğe ait endişelerimizi artırdı. Yalova-Esenköy’de ve Gökçeada’da herkese açık olan iki plajda yolumuzu kesen bayanlar hakaretler savurdu: ‘Buradan nasıl geçersiniz, burada kapalılar denize giriyor.’
Tepeleri göstererek ‘Yukarıdan niye geçmiyorsunuz?..’ diye bağırdı Gökçeada’daki bayan... Bir de gözdağı verdi: ‘Hele bir daha geçin, görürsünüz.’
Eşim ve ben şoke olduk. İnançlı olmayı saçı örtmek olarak algılayan bu insanlar, dünyanın hiçbir nimetinden alıkoymuyorlar kendilerini. Üstelik bunu başkalarının özgürlüklerini daraltarak yapıyorlar. Allah için kapandığını iddia eden bu insanlar; Antalya Demre’de, Ege’de, yanı başlarında olduğu halde ayaklarını dahi denize sokmamış köy kadınlarını, Doğu Anadolu’da ve pek çok yörede yaşayan analarımızı kendilerine örnek alsınlar biraz. İlla gireceklerse kendilerine ayrılmış özel plajlarda girsinler, herkes de bilsin onlara ait olduğunu...
Tuncay Akdoğan-İSTANBUL
GÜNÜN SÖZÜ
‘İnsanların arzuları gerçekleşirse mutluluğu yakalar.’
(John Colenso)
Biliyor musunuz
TEKEL’e alınan 2. el makine olayları sırasında, Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari’nin, işçilere karşı yanlı davrandığı iddiasıyla görevden aldığı Tokat Sigara Fabrikası Müdürü Mustafa Demir’in Bölge İdare Mahkemesi’nin kararıyla görevine döndüğünü...
Yazının Devamını Oku 7 Eylül 2005
<B>‘ULU </B>önder <B>Atatürk </B>tarafından 3.3.1924’te kurulan <B>Diyanet İşleri Başkanlığı’</B>nın mensuplarıyız. Yıllarca huzur ve sükun içinde kamu hizmeti sunmaya ve kamuya yararlı olmaya çalıştık. Yıllardır bu durum böyle devam etti. Özellikle şunu itiraf etmeliyiz ki, demokrat anlayışlı iktidarlar döneminde daha çok mutlu ve huzurlu ortamlarda siyasi baskılardan uzak bir şekilde görev ifa olanağına sahiptik... DSP iktidarını buna örnek olarak gösterebiliriz.’
- AKP döneminde...
- Son üç yıldır huzurlu, verimli ve siyasal baskılardan uzak görev yaptığımız söylenemez. Bizler için hayat çekilmez olmuş, adeta bir kabus haline dönüşmüştür. Zira bir anayasal kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başına ve İstanbul Müftüsü olarak dışardan getirilen akademisyenler, birer figüran olarak kurumun üst yönetimlerine getirilmiş olup, bu kişiler ardı arkası gelmeyen sürekli seyahatler ve İslami Araştırmalar Merkezi’den her ay aldıkları dolar bazında YTL’ler...
- Son günlerde medyada Diyanet’teki sürgün ve atamalar çok yer almaya başladı.
- Diyanet’e bakan Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın, Yeni Şafak’ta (11.4.2005) yer alan sözlerinde, göreve geldikten sonra 700’e yakın ilçe müftüsünün yerini değiştirdiğini açıklamıştı. Aslında Cumhuriyet ve Vatan’da ağustos ayının sonuna doğru çıkan ‘700 müftünün sürgün edildiği’ haberleri işin rengini ortaya koydu. Diyanet’te rahatsızlık yarattı. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu ise bir açıklama ile Bakan’ın gerçek sözlerinin dışına çıkarak, sadece bu yıl içinde 180 atama yapıldığını söylüyor. Bu atamaların kendi istekleri doğrultusunda olduğunu söylemek istiyor. Bunlardan 22’sinin müfettiş raporuyla yerlerinin değiştirildiğini ifade ediyor... Ama kamuoyu biliyor ki, sürgün edilenlerin çoğu laik, çağdaş ve ilerici bilinen din adamları... AKP’li siyasetçilerin, cemaat ve tarikat ileri gelenlerinin baskıları ile asılsız iddia ve akıl almaz iftiralarla, sonucu önceden belli olan raporlarla kimlerin sürgün edildiğini Bardakoğlu neden açıklamıyor? Açıklayamaz, çünkü bunlar Cumhuriyet’e bağlı, hiçbir tarikat ve cemaate bağlı olmayan müftü ve imamlardır.
CEMAAT, TARİKAT HÜKÜMRANLIĞI
- Bir din adamı, diğer bir din adamına nasıl iftira atabilir?
- Yalçın Bey siz ne diyorsunuz!? Diyanet teşkilatı bugün cemaat, tarikat ve siyasetçilerin güdümündedir, onların arka bahçesidir. İstenildiği gibi at oynatılmaktadır. Son gelişmelere bakılarak inanılmaz kadrolaşma şöyle gerçekleşti: AKP’nin içindeki eski Refahçı, İlahiyatçı ve İmam Hatip kökenli milletvekillerinin talepleri doğrultusunda merkez örgütüne taşındı. Kendi istedikleri cemaat ve tarikat mensubu kişiler önemli noktalara yerleştirildi. Sonra bu kadrolarda, AKP’nin yerel örgütlerinin talep ve teklifleri doğrultusunda ‘ayıklama’ya yönelik operasyonlar başlatıldı. İşte Prof. Aydın’ın 700, Prof. Bekaroğlu’nun da 180 kişi dediği atamaların içyüzü budur. Bu gelişmeler, cumhuriyet rejiminin ilkelerini ve ideallerini sinsice ortadan kaldırıp, belli vakıf, cemaat ve tarikatların hükümranlığının egemen kılınması anlamına gelmektedir.
MGK derhal toplanmalı
AVRUPA ADD Genel Başkanı Dursun Atılgan, ‘Türk Polis Teşkilatı’nın iyi yönetilmediğini, bunun sorumlusunun da Başbakan ve İçişleri Bakanı olduğunu belirterek şunları söylüyor:
‘İktidardaki yöneticilerin laik ve üniter devlet tarafında yerini alarak, devleti çökertmek isteyen gerici ve bölücü örgütler karşısında var olan yasaları işletmesi ve ulusal güvenlik güçlerinin görevini etkin bir şekilde yapmasını sağlaması şarttır. Aksi takdirde ülkemiz büyük bir tehlikenin içine itilmek üzeredir.
Bu nedenle Milli Güvenlik Kurulu derhal toplanarak durumun gerektirdiği önlemleri ivedilikle almalıdır.’
Bayrak asalım
ZAMAN, hortlatılan PKK’nın hain planlarına karşı, vatanın sahipsiz olmadığını gösterme zamanıdır.
Türk bayrağınla donat balkonunu...
Kemal AYDIN
BAHÇEŞEHİR Belediye Başkanı
Merkel’e haddini bildirelim
CDU’lu Bayan Merkel AB üyeliği için Türkiye’ye önyargılıdır, saygısızdır. Sanki Hitler’in düşüncelerini yansıtmaktadır. Eğer bu kadın seçilir ve ülke kaderine el koyarsa şu bilinmelidir ki, Almanya kısa zamanda saygınlığını kaybedecektir.
Almanya’nın ne işsizliğine, ne de başka sorunlara çare bulması hayaldir. Dünya için de sorun olacaktır. Bu nedenle Alman halkı oy verirken ülkesinin saygınlığını ve menfaatini iyi düşünmelidir.
Mehmet ELDEM
Biliyor musunuz
MİGROS ile Tez-Koop İş Arasındaki toplu sözleşme görüşmelerinde uyuşmazlık zaptından sonra arabuluculuk çalışmalarından da bir sonuç çıkmadığını... GREENPEACE’nin Çan’da yaptığı eylem sonrası yurtdışına çıkmaları yasaklanan 5 yabancı uyruluk eylemcinin tedbir kararının sürdüğünü... BEŞİKTAŞ Belediyesi’nin sınırları içindeki 65 okulun eksiklerini saptayarak onarım ve yenileme çalışmalarını üstlendiğini...
ACIBADEM Hastanesi’ne annemi tedavi için götürdüm. Emekli Sandığı anlaşması olmadığını söylediler. Neden anlaşmalı doktor çalışmadığını sorunca, ‘nöbetçi doktorların Devlet Hastanesi doktoru olduğundan’ anlaşmaları olmadıklarını söylediler. Yani bu doktorlar kaçak mı nöbet tutuyorlar? Aylin DERELİ
MESAJ PANOSU
- YEREL Gündem 21 Kentleri ‘4. Ulusal Kadın Etkinlikleri Festivali’ 40 ilin katılımıyla 7-11 Eylül tarihleri arasında Zonguldak’ta yapılıyor. Festivalede bu yıl ‘Ekonomi ve Kadın’ teması işlenecek.
Yazının Devamını Oku 6 Eylül 2005
BİR özel TV kanalı, yeni başlayacak bir programı için başvurular almaya başladı.Her tarafı kameralarla çevrili bir evde, haftalarca sürecek bir yarışma sonunda, en fazla kim kilo verirse birinci olacak.Kilo vermenin yarışma haline sokulması çok tehlikeli bir şey. Bu gözetleme evinden birinciler değil, cenazeler çıkabilir. Kilo vermek, fazla kilosu olan bir insana tabii ki sağlık kazandırır, ancak uygun bir program içinde olmak şartıyla. Kısa zamanda fazla miktarda kilo verilebilmesi için uygulanan çok düşük kalorili rejimler oldukça tehlikelidir. Böyle rejimlerin arkasından kalp krizleri ile ani ölümler ortaya çıkabilir. Bu tür rejimler ancak aşırı kiloların çok daha fazla risk yarattığı hallerde, hızlı diyetin riskleri göze alınarak doktor kontrolünde, hatta daha da doğrusu hastane gözetiminde uygulanmalıdır.Zayıflama diyetleri de bir tedavi yöntemidir. Kişinin bünyesine uygun bir şekilde, yavaş ama uzun süreli uygulanmalıdır.Sanıyorum neredeyse tüm medya organlarında, her önüne gelenin diyet tavsiye etmesi, bu konunun da bir magazin malzemesi, bir reyting aracı halinde düşünülmesine yol açtı. Ancak sayın yetkililerden ricam, bu tehlikeli oyunu başlamadan durdurmaları.Dr. Gündüz TEZMENHükümet kimden yanaFATİH Cami’nin avlusunda kürsü kurup toplanan kalabalığın önünde Atatürk’e hakaret eden, devlet büyüklerini aşağılayAn ve şeriat bayrağı açarak cihat çağrısını yapan Yılmaz Çelik adındaki yobaz bozuntusunu polis görmemiş, eylemi engellememiş.İki gün sonra Bilecik Bozüyük’te içlerinde DEHAP’lıların bulunduğu, camlarında APO posterleri asılı otobüsler, sağduyu sahibi Bozüyüklü vatandaşlar tarafından önleri kesilerek durdurulmuş, slogan atanlar linç edilmek istenmiş.Ama polis hemen devreye girmiş, çağrılan jandarmanın da yardımıyla, havaya uyarı ateşi açılarak terörist başı APO için gösteri düzenleyenler linç edilmekten kurtarılmışlar.İşte çok düşündürücü iki olay.İnsanın aklına haklı olarak iki soru geliyor.Hükümet kimden yana?Fahir TANER-TEKİRDAĞNe tuzağı! Tuzağı kendimiz kuruyoruzTERÖRÜN Karadeniz’e kaydırılacağı mesajının ardından Trabzon Maçka’da bir karakola saldırı düzenlendi. Bir polis memuru yaralanırken bir Suriye vatandaşı ölü olarak ele geçirildi. Hayret ki ne hayret... Adam terör örgütüne katılıyor, Trabzon Maçka’ya geliyor, karakola saldırıyor, ölü olarak ele geçiriliyor. Biri kaçıyor, etkili takip sonrası yakalanıyor, bakıyoruz o da Suriyeli. Ardından DEHAP denen ve benim bölücü bir oluşum olarak adlandırdığım (parti tabirini onlar için kullanmak istemiyorum) kuruluşun Nusaybin İlçe Başkanı, daha önce ölü olarak ele geçirilen Suriyeli teröristin cenazesinde tutuyor, ‘Bu bizim şehidimizdir... Şehidimize sahip çıkalım’ diyor. İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı bu sözlerin ardından bu şahıs hakkında ne işlem yaptı; siz bir şey duydunuz mu Allah aşkına? Ondan sonra ‘tuzağa dikkat’... Asıl tuzağı biz kendimiz kuruyoruz. Süratli işleyen bir hükümet olmazsa, süratli çalışan savcılar, hákimler olmazsa daha çok tuzaklar kurulur. Nusaybin’deki bu adam da o kadar rahat ağzına geleni söyler.Bir de durumu tersinden düşünelim; bir Türk vatandaşı Suriye’de terörist bir faaliyete katılsa ve öldürülse, biri de sağ olarak yakalansa, Suriye Dışişleri Bakanlığı, Şam Büyükelçimizi çağırıp bir nota vermez mi? En azından bir açıklama yapmamız istenmez mi? Bizim Dışişleri Bakanlığı ne yaptı Maçka’daki olayın ardından, bir şey yaptı mı? Ahmet Rasim BALLIKESEN‘Meriç abi bunu sen mi yazdın’‘M. Murat Tungar-E. Büyükelçi’ imzasıyla çıkan ‘Bana yamuk yapmayın’ (4.9.2005) yazısı üzerineBakırköy’de ‘Ella Paris’ adlı çantacı dükkanının sahibi Gökçen Uçarkanat ‘Bana haksızlık yapılıyor’ dedi. Bize mertun@mynet.com adresinden gelen iddialar üzerine şöyle konuştu:‘Bundan doğru değil. Spor yazarı Mehmet Meriç Tunca’nın eşi Canan Hanımla geçen Temmuz’da kısa bir ortaklığımız oldu. Sonra hisseleri bana devrettiler. Karalama ile dolu bu yazı çıktıktan sonra bunu Zeytinburnu’nda aynı sitede oturduğumuz Mehmet Meriç Tunca mı yazmıştı diye düşündüm. Kendisini telefonla aradım, ‘Meriç abi bu yazıyı sen mi yazdın?’ diye sordum. Hemen ‘Arama beni kızım...’ diyerek telefonu yüzüme kapattı. Sonraki telefonlara da çıkmadı. Daha sonra oturduğumuz blokun önüne gittim ve 1. kattaki dairesine dışardan ‘Meriç abi’ diye seslendim, ses vermedi. 10 dakika sonra ise polis geldi, ‘Siz kapıyı tekmeleyip, tehdit ediyormuşsunuz!’ dedi. Şaşırdım, yanımda annem ve yeğenim vardı, böyle bir tavrım da hiç olmadı. Demek ki beni şikayet etmiş. Daha sonra karakola gittik, şikayetimi bildirdim. O da ‘İspat et’ dedi. Sonunda karşılıklı olarak şikayetçi olduk. Ben bu yazının Mehmet Meriç Tunca tarafından yazıldığından şüphelendim. Kendi ismindeki MERiç ve TUNca’dan ‘mertun’ e-mail adresini kullandığı için M. Murat Tungar imzasını o yazıya attığını düşünüyorum. Ayrıca kendisinin mertun@mynet.com adresini uzun süreden beri kullandığını biliyorum. Böyle bir haksız itham karşısında savcılığa suç duyurusunda bulunacağım.’Bir 12 Eylül anısı12 Eylül’de okulların sınıf başkanları bile görevden alındı. 12 Eylül 1980 darbesi yapıldığında ben, 15 yaşında idim. Aydın, Koçarlı Ticaret Lisesi 2’nci sınıfına başlayacaktım. 1. sınıfta ‘sınıf başkanı’ idim. Usul gereği; 1. sınıfta başkan olan 2. yıl okul açıldığında seçimler yapılana kadar ‘sınıf başkanlığı’nı sürdürürdü. Ben de okul açıldığında bu görevi yapmaya hazırlanırken, idareden yapılan açıklamayla sınıf başkanlarının da görevden alındığı bildirildi. Doğrusu şaşırmıştım. Darbe yapıldığında Cumhurbaşkanı’ndan tutun da mahalle muhtarına kadar bütün yöneticilerin görevden alındığını veya değiştirildiğini biliyordum da okullardaki sınıf başkanlarının bile değiştirileceği aklıma gelmemişti. Evet 12 Eylül’de okullardaki sınıf başkanları bile görevden alındı! Anlayacağınız, ben de böylece ‘12 Eylülzede’ olmuştum. Sonra ne mi oldu? Tabii ki sınıf başkanları da atamayla getirildi. Ta ki çok partili hayata geçene kadar. Atananlar da okul idaresinin ‘bir dediğini iki etmeyecek’ tipte insanlardı. Bu da çok anlamlıydı. İşte bu gerçek; gerçek olduğu kadar da komik anımı sizlerle paylaşmak istedim. Bu tarihi gerçek, kayıtlara geçsin istedim. Merak ettiğim konu ise bu emrin okullara kimin tarafından verildiğiydi. Okul yöneticilerinin işgüzarlığı mıydı, yoksa Milli Eğitim Bakanı’nın bir emri miydi? Yoksa bu emri de Kenan Evren mi verdi?Ercan DOLAPÇI Araştırmacı‘Şoför Abbaslar’ o kadar çok kiNAHÇIVANLI gazeteci Doç. Dr. Eflatun Neimetzade Beyefendi’nin Abbas isimli sürücüyle yaşadığı ‘Kimseden korkum yok, istediğin yere şikáyet et!’ diyaloğunu biz de bir hekimle yaşadık. Ateşli hasta olan eşimi ağustosta Dikili 2 No’lu Sağlık Ocağı’na götürdüğümde oradaki uzman erkek doktor (adını vermediler) kapı önünde sıra halinde bekleyen 50 yaş üstü 5-6 kadar hastaya, saat henüz 10.20 iken ‘Artık hasta bakmıyorum, sigara molası veriyorum’ dedi. Kendisine eşimin ateşinin yüksek olduğunu, ishalden dolayı bekleyemeyeceğimizi, mesai saatlerinin ‘9.00-12.00 / ....’ olarak yazıldığını söylediğimde, ‘Kamyon şoförleri bile mola veriyorlar, tuvalete gideceğim, var mı diyeceğiniz, bakmıyorum!’ diye bağırdı ve istediğimiz yere şikáyet edebileceğimizi söyledi. Biz orayı terk ederken kapıyı çarptı.Görüldüğü gibi biri şoför, diğeri hekim, ikisi de kabadayılık noktasında buluşabiliyorlar. Bu durumu Sağlık Müdürlüğü’ne de bildirdik. Ancak sonucun ne olduğunu bilmiyoruz.Köşeniz vasıtasıyla bu kişilere tepki gösterilmesini, teşhirlerini ve mağdur insanlara destek verilmesini talep ediyor, ‘Şoför Abbas’ ve o hekim gibi insanları nefretle kınıyorum.Fatma SAYARAvanta istemiyoruz2002 yılının nisan ayından beri yatalak olan 75 yaşındaki babam, İskenderun SSK Hastanesi ile Adana Balcalı Hastanesi arasında dolaştırılıp eziyet ediliyor. İlk olarak gönderildiğimiz İskenderun SSK Hastanesi’nin raporu Ankara tarafından kabul edilmedi, sonra bizi tekrar Adana’ya havale ettiler, yine kabul edilmedi. Rapor geçen ay dördüncü defa reddedildi. Parmağında eğrilik var diye malulen emekli olan piyano sanatçısını düşünürsek bunun ölçüsü nedir, bilmiyoruz? Sağlık Bakanlığı, Türkiye’nin en büyük hastanelerinden olan Balcalı’nın raporunu nasıl reddedebiliyor... Avanta malulen emekliliği istemiyoruz; ama hakkımızı almak için de ölümü beklemeyelim.Nihat MİÇOOĞULLARI İSKENDERUNO orman, o kişiGÖKTÜRK beldesi, Bolluca ve Cebeci ormanlarına iş makinası sokarak 1994 yılında yüzlerce noktada su arayan, dönümlerce ormanlık alanda orman vasfını yok eden, buna karşılık önemsiz miktarda kira ve ağaç bedeli ödeyen ‘o kişi’ye, yeniden yüzlerce noktada su izni verilmekte ve şu anda ağaç kesimi yaptırılmaktadır.Ormanlarda genelgelere göre sondaj ile su aranması gerekirken, hafriyat makinaleriyle dikey ve yatay yarma yaparak su aramasına nasıl izin veriliyor? Ormanla ilgili yetkililerin, asli görevlerinin ormanları korumak olmasına karşılık bu zatı korumalarının cevabı var mıdır?R.Ç.- GÖKTÜRKMESAJ PANOSUKASIMPAŞA Kaptanpaşa İlköğretim Okulu bahçesini polis hiç kontrol etmez mi? Çocuklar top oynarken, bir yanda ‘dumanaltı’ olanlar var. Ayrıntı vermek istemiyorum. Üst düzey polisler belki okur bunu... İsim saklıALİBEYKÖY-Yeşilpınar’da 27.8.2005’te 34 EMT 75 plakalı araç, aracıma çarptı. Araç sahipleri bir taksiye binerek kaçtılar. Çarpan aracın yüzde yüz suçlu olduğuna dair rapor tutuldu. Ancak aracın içinden çıkan poliçenin sahte olduğu sigorta şirketince belirlendi. Maddi hasarını karşıyalacak taraf bulunamadı. Benim mağduriyetimi ortadan kaldıracak bir yasal düzenleme var mı? Kemal Ö. KORKMAZ
button
Yazının Devamını Oku 4 Eylül 2005
40 yıldır gazetecilik yapıyorum. Mesleğim gereği ülkeme Iğdır-Nahçıvan-Bakü üzerinden gidiyorum. Bu yıl yine aynı yolla tatile gitmiştim. Her gittiğimde içime sindiremediğim olaylarla karşılaşıyorum.
Bu defasında çileden çıktım, bu kadar da olmaz, dedim. Bu güzelim Türkiye her gün kabadayıların, mafyaların sorumsuzluğu, kepazeliği, kanun tanımazlığıyla daha da kötüye gidiyor demeye dilim bile varmıyor ama gerçek ortada.
27 Ağustos'ta Iğdır Turizm otobüsüne Bakü'den 10 gün önceden bilet rezervasyonu yaptırdım. Teknik sebepten uçağımız iki saat geç kalktı. Nahçıvan'dan Iğdır'a Aydağı Turizm (merkez Iğdır'da) uluslararası yolcu taşımacılığına ait taksiyle gittiğimde yolda arabanın 1, 2 ve 3'üncü vitesleri bozuldu. Kibar sürücümüz Murat Bey'in çabaları sayesinde zar zor gümrüğe kadar at arabası hızıyla vardık. Oradan acele Iğdır Turizm otobüsüyle Iğdır garajına vardık. Bilet aldım, 76 AE 444 No'lu otobüs 15.00'te kalkmalıydı, fakat garaja iki saat geç geldi. Yolculara hiçbir bilgi verilmedi. İnsanları görseydiniz, güneşin altında ve haykıran çocuk sesleri arasında ter akıtarak bekliyordular.
BÖYLE OTOBÜS OLUR MU?
Neyse otobüse bindik, bir özür dileme gene yoktu. Daha vahim olanı, yolda aşırı derece yük aldılar. Kocaman buzdolabı, insan boyunda lastikler, daha neler neler... Eşyalarımızı sebze-meyve kolileri gibi belki beş kere aşağı yukarı indirdiler. Uyarılarıma rağmen yeni aldığım bavullar çuval gibi atılıyordu.
Yollarda ayakta giden yolcuların ter kokularından nefes almak mümkün değildi. İstedikleri yerde istedikleri kadar duruyor, yolcu alınıyordu. Hiçbir trafik kuralına uyulmuyordu.
18 saatlik Ankara yolunu 4 saatlik gecikmeyle aldık. 'Prezident' markalı bavulumun sol dili kırılmıştı, yeni aldığım diğer bavulum da ortadan bükülü duruyordu. Şoföre gösterdim, verdiği cevap beni çok üzdü. Hiç özür dilemeden, "İsmim Abbas'tır, soyadımı da diyebilirim. Kimseden de korkum falanım yok. Bana ne kırılmıştır, başka şirketin arabasıyla gideydin" dedi. Kabadayılar gibi bir de üzerime yürümeye kalktı. Adam resmen kavga etmek istedi. Kendimi sahipsiz, devletsiz saydım, isyan ettim, içim ağladı. Genç olsaydım dersini verirdim. En azından dişlerini kıracaktım, çünkü karate sporuyla ilgim vardır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Yurtta sulh cihanda sulh' sözlerini hatırladım. Ben bu söze uyup sustum; çünkü sinirlerim bozulmuştu. Tansiyon hastası olduğumdan daha kötü bir şey olacağından korkarak sustum.
İNSANLARI SEVMEK
Yazının Devamını Oku 3 Eylül 2005
<B>UZANLAR’ın, Zeytinlik Adası </B>diye tanınan 2B statüsündeki adanın 15 trilyona satıldığını okudum. Bizler Gümüldür Beldesi’ndeki 82 haneli Gümüştur Sitesi’nde yaşayan sade vatandaşlarız.
Bu evlerin yapımına 1962 yılında başlanmış, 1974’te Noter huzurunda yapılan çekilişle sahiplerine verilmiştir.
Her türlü altyapısı yapılmış, her türlü hizmet getirilmiş, imar planı içerisinde olan bu yapıları 40 yıllık birikimlerimizi yatırarak aldık, sonra öğrendik ki 2B arazisiymiş. Şimdi Menderes İzmir Mal Müdürlüğü’nce mahkemeye verildik; evlerimizi yıkmak istiyorlar... Mahkeme hálá sürüyor, duruşması da 29.9.2005’te yapılacak.
Aklıma Sayın Bekir Coşkun’un yazdığı av bölgesindeki ayıların beslenip bakılması, diş dolgularının yapılması ve sonra av izni verilerek öldürülmesi yazısı geldi. Devlet bizi de 40 yıldır besledi (kanalizasyon, yol, su getirdi), biz burasını yeşillendirerek cennet haline getirdik. Şimdi bizi de öldürmek istiyor. Öldürsün, devletimize canımız feda ama çifte standart olunca canımız acıyor.
Devlet, biz evleri satın almak istediğimizde ‘Buraları 2B arazisi, Anayasa değişikliği lazım’ diyor da aynı statüdeki koskoca adayı nasıl satıyor? Türkiye’de 450 bin ev varken niye bizim 82 evimize göz dikiliyor? Biz garibanız, emekliyiz, sağlığımız için burada senenin 8 ayı yaşıyoruz. Bölgede ticaret yapmıyoruz. Biz de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Durumumuzu Orman Bakanı Sayın Pepe’nin dikkatlerine sunuyoruz.
Ünal Olçay-Gümüldür/İZMİR
‘CHP yönetimi bize katlanamıyor’
CHP’nin bugün yapılacak Ankara İl Kongresi’ne, Genel Merkez muhaliflerinden olan ve Sarıgül’ün Mersin toplantısına katıldıkları için kınama cezası alan milletvekilleri Dr. Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Dr. İsmail Değerli ve Prof. Mehmet Tomanbay davet edilmemişler.
Halbuki tüzükte ‘kınama cezası alanlar bir yıl süreyle parti organlarına seçilemezler’ diyor; kongreye katılamaz değil...
Kınama cezası alan milletvekilleri, bu cezayı yargıya taşıdıklarını hatırlatarak kongre için şu açıklamayı yaptılar:
‘Biz CHP’nin üç milletvekili, hayatımız boyunca hiçbir kirli işe bulaşmadık. Dobra dobra ülkemizin bütünlüğünü, kavgasız ve çağdaş bir yaşamı, her insanımızın ekonomik ve sosyal özgürlüğünü, laik, demokratik cumhuriyetimizi savunan insanlarız. Şeriat özlemcisi siyasilere hoşgörüyle katlanabilenler gençliğinden beri CHP eğitimiyle yoğrulmuş bizlere katlanamıyorlar. CHP’nin hangi noktaya getirildiği, niçin başarılı olamadığı, iktidara niçin gelemeyeceği, Türk toplumunun neden bugünkü yöneticilere sıcak bakmadığı daha iyi anlaşılıyor. Bu nedenlerle milletvekilleri olarak istenmediğimiz ve davet edilmediğimiz, tüm halka açık olması gereken Ankara İl Kongresi’ne bu yasadışı ve anti-demokratik uygulamaları protesto ederek kendi isteğimizle katılmayacağımızı duyurur ve kamuoyunun takdirlerine saygılarımızla sunarız.’
CHP Ankara İl Kongresi’nde şimdiki başkan Hakkı Süha Okay’dan başka aday yok. Çünkü, muhalefetin sesi delege seçimlerinde kesildi. Yarış olmadan bir partinin geleceği olur mu?
Çorlu mafyalaşıyor
ÇORLU, göçlerle sağlıksız ve plansız bir şekilde büyüyor. Tekstil fabrikalarının DSİ’nin ilgisizliği nedeniyle yeraltı suları tükeniyor. Nüfusu bugün 250 bini buldu Çorlu’nun; çetelerle baş edebilmek için güçlü bir kadro gerekiyor.
Hafta başında, sebze-meyvecilik yapan ve sabıkalı oldukları bildirilen Siirtli iki grup arasındaki olaylar adliye binasında yürekleri hoplattı. Bir kişi silahını ateşledi, ölen ve yaralanan olmadı ama kurşunlar bir savcının odasının camına isabet etti. Adliyenin önünde 200’e yakın Siirtli toplanması tansiyonu yükseltti.
Bunlar neden oluyor?
Nüfus gittikçe artarken, Çorlu’da 240 polis görev yapıyor. Bu nüfusun yarısı olan Tekirdağ’da 550, Edirne’de (ve Kapıkule’de) 1200’e yakın polis kadrosu var. Tekstil yatırımlarıyla bu kadar büyümesine karşın Çorlu ilçe olduğu için emniyet kadroları ile araç-gereç yoksunluğu yaşanıyor.
Polisin araç ihtiyacı Çorlu’daki STK’lar tarafından karşılanmaya çalışılıyor. Yaşanan olanaksızlıklar karşısında da polisin asayiş olaylarına müdahalesi yetersiz kalıyor.
Sorunu CHP milletvekilleri Enis Tütüncü ve Ahmet Nuri Saygun birer soru önergesiyle Meclis’e taşımalarına karşın, AKP’nin hiçbir çabası görülmüyor.
Üç gün önce de, Siirtlilerin kendi aralarındaki rant kavgası talihsiz bir şekilde adliye binasında yaşandı. Tekirdağ Emniyet Müdürü Cemil Demir, takviye için yardımcılarından Ulvi Akcan’ı Çorlu’ya bir ekiple gönderdi. Çorlu Emniyet Müdürü Muhittin Sert, duruma hákim olduklarını belirterek, olayın adliyeye yönelik olmadığını belirtti ve 7 kişinin yakalanıp adliyeye sevk edildiğini bildirdi. Olay günü tesadüfen Çorlu’da bulunan AKP milletvekilleri Ziyaeddin Akbulut (Aynı zamanda TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı) ile Ahmet Kambur, gazetecilerin sorularına cevap vermekten kaçındılar.
Emniyet yetkilileri, ‘Mafya bu kentte soluk alamayacaktır’ diye dursun, iktidar polis ve araç takviyesini hálá göz ardı ederse Çorlu’da daha vahim olayların yaşanacağı kaçınılmaz olacak.
Lara’da yağma
ANTALYA’nın Rivierası, güzelim Lara’nın orman tabiatını geceleri kum çalarak tahrip eden hainlere göz yuman yetkililere hesap soracak bir makam yok mu? O canım orman bu hainlerce acımasızca yok ediliyor. Sayın Antalya Valisi, sizi bunu önlemeye davet ediyorum. Sizin ne kadar vatansever bir insan olduğunuzu da çok iyi biliyorum. Bu yağmaya bir son verdiriniz. Öte yandan çevreci örgütleri de göreve davet ediyorum. Lütfen bir zahmet Lara’ya gidiniz ve ormanın halini bir görünüz.
Mehmet ŞAHİNER E.Kurmay Albay
Biliyor musunuz
BAKANLAR Kurulu’nun yeni turizm merkezlerini belirlediği, buna göre Antalya-Alanya-Akseki ile Çankırı Ilgaz Kadın Çayırı-Yıldıztepe arasında kalan alanların turizm merkezleri, Şanlıurfa kent merkezinin de ‘Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi’ ilan edildiğini... EGE 78’liler Dayanışma ve Demokrasi Derneği’nin 12 Eylül’ün 25. yıldönümü nedeniyle 11 Eylül Pazar günü ‘Anayasa’nın 15. maddesi kaldırılsın; darbeciler yargılansın’ mitingi düzenleyeceğini..
Merhaba polis
HAZNEDAR Meriç Sokak’ta, ‘Gamze’ adlı bir Tekel bayii var. Dükkan paravanla ikiye bölündü, arka tarafında içki verilmeye başlandı. Kaymakamlığa, polise ve belediyeye haber verdik, hiçbir şey olmadı. Sahibinin, söylediği gibi hiçbir makam buraya müdahale edemedi. Bunun karşısındaki bazı kahvehanelerde kumar oynatılıyor, sokak ortasında esrar içiliyor. Polis, buralarının ziyaretçisi olmamalı... İlginize muhtacız.
C.T.-GÖNGÖREN
MESAJ PANOSU
ZABITA Haftası 3-6 Eylül tarihlerinde kutlanıyor. Bugün 19.30’da Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde zabıtaların rol aldığı ‘Bizim Haller’ isimli oyun izlenebilir. ŞERİF Kaynar ve Funda Önkol’un kurdukları; Akdeniz’de bulunan 21 ülkeye ait kitapların hem Türkçe, hem de kendi dillerinde satışa sunulduğu, ‘Mavi Kum’ kitapçısı yarın açılıyor.
(Pürtelaş Mah. No:13 Cihangir, 0212- 251 44 40)
Yazının Devamını Oku 2 Eylül 2005
<B>‘SELANİK’</B>ten, <B>Bulgaristan’</B>dan geldik, <B>Güneydoğu</B>’dan göç aldık. Sonra İstanbul’dan, Ankara’dan. Rize’den, Afyon’dan. Hepimiz doğduğumuz yerden koptuk, doyduğumuz yerli, Didimli olduk. Biz bir mozaiğiyiz, Didim’in Ege’nin kültürünü oluşturuyoruz. Bölgemiz bütün medeniyetlerin beşiği, kültür ve sanat buradan başlıyor. Biz savaşa karşı barış diye haykırıyoruz: Barışın kaybedeni olmaz, savaş olur.’
Didim Belediye Başkanı, CHP’li Mümin Kamacı, Barış Şenlikleri’nin açılışını yaptığı Didim’e 10 km uzaklıktaki Akköy meydanında kurulu ‘Barış Kürsüsü’nden böyle sesleniyordu.
Akköy, antikçağdaki Milet’ten gelip Didim’e ulaşan ‘Kutsal Yol’ üzerinde kuruluÖ
Didim, pırıl pırıl kumu ve denizi, nem oranı düşük, oksijeni bol havası sayesinde son yıllarda turistlerin büyük ilgisini çeken bir kent; özellikle de İngilizlerin.
Bunun yanında antik dünyanın ‘kehanet’ (bilicilik) merkezi sayılan Apollon Tapınağı ve yakın çevresindeki bilim, sanat ve kültür merkezi. A.Semih Tulay ve Hasibe Akat, ‘Zamanın Öyküsü’nde bu yöreyi şöyle anlatıyorlar:
‘Filozoflar kenti Milet, Hippodamos, planlı kent Priene, Heraklea, Karina, Doğanbey gibi tarih ve kültür mirasları, Bafa Gölü, Menderes Deltası-Kuş Cenneti gibi zenginlikleri ile de bir ‘turizm bölgesi’ olanaklarının ve gereksinimlerinin büyük bölümünün mirasçısı durumundadırlar.’
(Bu mirasın nasıl rezil edilmekte olduğu bir başka yazının konusudur.)
Binlerce yıl öncesinden günümüze iyiliği, güzelliği, dostluğu taşıyan, insanın ilk kez gerçekten insan olduğu bu coğrafyada 10. yılına giren Barış Festivali bu nedenle ayrı bir önem taşıyor.
Her yerde ‘Barış Kültürü’nün yerleşmesi, savaşların son bulması yönünde bütün dilekler.
3 Eylül akşamına kadar sürecek festivalde, barış güvercinleri uçuruluyor, barış meşaleleri yakılıyor, barış yürüyüşleri yapılıyor. Başkan Kamacı, kadınlara tek tek gül dağıtıyor. Bugünlerde Didim’de her şey barış için. Didim Belediyesi savaşa karşı barış bayrağını yalnız ulusal değil, uluslararası boyutta da yükseltiyor.
KİMLER GELDİ
Suriye’den Zeyneb Nubbh (yazar), Ürdün’den Nidal Mahani, Yunanistan’dan İona Sotirhu (gazeteci, yazar), İsrail’den Haya Shalom (akademisyen), Filistin’den Hana Ahmed Muhammed (müzisyen), Ermenistan’dan Dzovinar Lokmagözyan (yazar), Didim’de yaşayan İngiliz gazeteci Jiil Erer ve Türkiye’den barış yanlısı kadınlar savaşın yol açtığı eşitsizlik, adaletsizlik ve haksızlıklara karşı dünyaya barış çağrısı yapıyorlar:
‘Savaşa ve işgal hareketlerine karşı en önemli cevap bu etkinliklerdir. Dünyayı sanat ve kültür kurtaracaktır. Barış ve huzur istiyoruz. Önce barış, sonra barış, hep barış.’
Almanya’dan gelen konuk Ingred Şentürk, ‘Ben barışı Mustafa Kemal’den öğrendim; o da yurtta barış, dünyada barış’ diyor.
Önceki akşam Apollon Tapınağı’nın büyüleyeceği atmosferinde Erkan Oğur ile İsmail Hakkı Demircioğlu’nun muhteşem bir konseri vardı. Öylesine ilgi gördü ki bu konser, değil oturacak, ayakta duracak yer bile yoktu. Festivalin en enerjik grubu, Filistinli sanatçılardan oluşan ‘Ülkeye Dönüş’tü. Dün Altınkum’dan Aytepe’ye yapılan ‘Barış Yürüyüşü’nün en ilginç yanı, yabancı konukların katılımı ile barış sözcüğünün orada hazırlanan mermerlere dünyanın bütün dillerinde yazılmasıydı. Altınkum plajında son etkinlik Suavi’nin konseriydi. Böylece gündüzleri dolu olan o güzelim plaj, bütün gece boyunca da tıklım tıklımdı.
CHP Genel Başkanı Baykal’ı bırakın, Aydın’ın CHP’li üç milletvekili davetli oldukları halde kendi belediyelerinin etkinliğinde yoktular. CHP’yi, bugünkü ‘Yeni Dünya Düzeni ve Şiddet’ paneline katılacak olan Onur Öymen ve Güldal Okuducu temsil edilmiş olacak bir yerde.
Gündoğan da ‘Doğu’ gibi
BODRUM Gündoğdu’dan yazan bir grup emeklinin Bodrum ve Muğla Sağlık Müdürlükleri’nden dilekleri şöyle:
Gündoğdu’da yaşayan nüfus yaz aylarında 200-300 bini buluyor. Emeklisi ve yaşlısı çok çok. Sağlık Merkezi’ne günde 200-300 kişi başvuruyor; tedavi olmak veya ilaç almak üzere... Ancak tek doktor yetmiyor. Baksa baksa 30-50 bin kişiye bakabilir. Haklı olarak kadrosu dar olduğundan günde sabah ve öğleden sonra ikişer saat çalışabiliyor. Bodrum bölgesindeki yoğun nüfus nedeniyle sağlık personeli sayısı yeterli olmuyor. Muğla Valimiz, geçici görevle bu tür merkezlere sağlık personeli aktaramaz mı? Ya da bakanlıktan niye böyle bir program düzenlenmiyor? Bu ciddi soruna duyarsız kalınmasın lütfen.
50 trilyonun kaynağı!
GÖLTÜRKBÜKÜ Beldesini Cote-D’Azur yapacağını söylemekle ünlenen Göltürkbükü Belde Belediye Başkanı Halil İbrahim Kaynar’ın kardeşi Cihan Kaynar’ın, Star TV’deki Paparazzi programında söylediği ‘50 trilyon servetim var’ sözlerine 9.8.2005 tarihli köşemizde yer vermiştik. Avukatı İsmail Boncuklu yazımız üzerine şu açıklamayı yapıyor: ‘Müvekkilim Cihan Kaynar’ın 50 trilyon servetinin bulunduğuna ilişkin beyanı, kendi zenginliğini ifade amacıyla söylenmiş bir söz olmayıp, kökleri çok eskilere giden, beldenin yerlisi, kalabalık Kaynar sülalesinin, esasen zengin insanlar olduğunu ifade anlamında sarf ettiği bir sözdür.’
Silahçı iki AKP’liye ‘yaptırım’ gerek
CHP’den ANAP’a geçen Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz’ün resmi tabancasını teslim etmesini çok olumlu karşılıyoruz. Parlamentodaki tüm milletvekillerine örnek olmasını diliyoruz. Bundan bir süre önce düğünde ateş açarak tepki toplayan AKP Grup Başkan Vekili Eyüp Fatsa ve AKP Ordu milletvekili Enver Yılmaz meclis görevlerinden alınsınlar, bundan sonra da kendilerine hiçbir görev verilmesin. Bu olay kendilerine ders olsun.
Hüseyin ÜNLÜOĞLU
Toulouse-FRANSA
Buraya kadarmış!
HAZİRAN 2004’te Fethiye Hayvan Dostları Derneği İstanbul Şubesi olarak çıktığımız yola Mayıs 2005’ten itibaren Hayvan Dostları Derneği olarak devam ettik.
İçerenköy’de başladık, Heybeliada’ya geçtik. Üsküdar, Şile, Kadıköy derken ekibimizi 6 kişiye çıkardık. Sivas ve Avşa’ya bile gittik.
Yaptığımız her hareket, her çalışma kayıtlarla fotoğraflarla belgelendi. Ve yolun sonuna geldik. Mobil kısırlaştırma ünitesini Fethiye’ye gönderdik, derneği kapattık.
Artık kimse yanımızda değil. Belediyeleri çok büyük bir işten kurtarıyor olduğumuz, aslında onların yapması gereken işi yapıyor olduğumuz halde herkes bürokrasiden, ödenek yetersizliğinden bahsetmeye başladı, ortada kimsecikler kalmadı. Gücümüz bu kadarmış. Tek başımıza ancak bu kadar var olabildik.
Müjde Coşkun AKDOĞAN
Kedi de zehirlenir mi
BAHÇELİEVLER 48. Sokak’ta son iki hafta içinde sahipli ve sahipsiz 16 adet kedi zehirlenerek öldürüldü. Bunu yapanlar insanlık vasfını taşımayan yaratıklardır. Eğer bu kişi köşenizi okuyorsa, onu buradan uyarmak istiyoruz; polise ve savcılığa başvurduk. Bu kişiyi en kısa zamanda bularak gereken cezayı çekmesini sağlayacağız.
Linda HUTCHİNS
MESAJ PANOSU
KABLO TV’de bütün kanalları bir ekranda gösteren Video Plaix sistemi var. Yakın zamana kadar, bu kanalların altında (C17), (S24) gibi rumuzlar vardı. Seyredeceğiniz kanalı bu rumuzu kullanıp hemen buluyordunuz. Bu rumuzları kaldırdılar. Hangi kanal, nerede bulmak mümkün değil. Ayrıca, Video Plaix’i gündüzleri yayından kaldırdılar. Akşam 19.00’dan sonra başlıyor. Onun yerine çizgi film koydular. Bunun için başka kanal bulamadılar mı?
Orhan K.-ACIBADEM
FETHİYE Kayaköyü Muhtarı Erdoğan Kaya’dan: Mübadelede Rumların terk ettiği köyümüzü Türk-Yunan Dostluk Köyü yapmak istiyoruz. ‘Kayaköyü Kültür ve Sanat Festivali’ bugün sona eriyor.
SELÇUK Belediyesi’nin düzenlediği ‘37. Uluslararası Selçuk-Efes Festivali’ 2-10 Eylül tarihleri arasında yapılıyor.
Yazının Devamını Oku 1 Eylül 2005
<B>13.1.2005 </B>tarihinden itibaren köşemizde birçok kez yer alan <B>Tekel’</B>in<B> İspanya’</B>da yerleşik <B>MTS </B>firmasından satın almış olduğu 2. el makinelerle ilgili ilginç bir gelişme ortaya çıktı. Olayı hatırlatırsak...
Tekel’in, sert paket üretimini artırmak üzere MTS firmasından 8 adet Tokat’a, (Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari’nin bizzat ‘ihtiyaç olmadığını’ söylediği) 3 makinenin de, Tekel’in ortaklığının olduğu KKTC’ye fahiş fiyatla alındığını belgeleriyle ortaya koymuştuk.
Tütün Üst Kurulu uzmanlarının raporuyla makinelerin 2. el olduğu tespit edilmiş, buna karşılık Tekel, Tütün Üst Kurulu’nun yetkisi olmadığını öne sürerek ‘yürütmeyi durdurma’ davaları açmış, ancak Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nce reddedilmişti.
Konu, Meclis’e taşınmış, Tekel’in yeniden yapılandırılmasıyla ilgili 4733 sayılı yasada değişiklik yapılarak, 2. el makinelerin ithaline izin çıkartılmaya çalışılmış, ancak aklı selim AKP’li milletvekillerinin iştirakiyle ‘torba yasa’dan geri çekilmişti.
Bu gelişmeler sürerken, Tekel’in tütün satışı ve makine alımı ile ilgili iki belge elimize ulaştı.
Bu belgelerde karşımıza Şenol Çelik’in ismi çıkıyor.
Çelik’in, 2003 yılında Tekel’in Almanya’da yerleşik Weserfrucht Gmbh International firmasına çok ucuza satmış olduğu yaklaşık 200 milyon dolarlık tütünlerle ilgili ek protokolü imzaladığı ve İspanyol MTS firmasıyla Tekel’e makine satmak üzere %49 hisse ile ortak olduğuna dair sözleşme yaptığını öğreniyoruz.
Oysa, Genel Müdür Ensari, daha önceki yazılarımızda ‘Kimdir bu Şenol Çelik’ diye sorduğumuzda hiçbir yanıt vermemişti. Sabah’ta Hıncal Uluç’un 5.4.2005’teki yazısında ise Ensari’yi İspanyol MTS firmasına Şenol Çelik’in götürdüğü yazıyordu.
Elimizdeki belgelerden birincisinde, tütün satışıyla ilgili 24.2.2004 tarihli ek protokolde Weserfrucht adına Şenol Çelik, Tekel adına da Genel Müdür Sezai Ensari ve Genel Müdür Yardımcısı Tekin Kaymakoğlu’nun imzaları dikkat çekiyor.
İkinci belgede ise, İspanya’da yerleşik 2. el makine satıcısı MTS firması ile Şenol Çelik’in ‘Mediterraean Tobacco System Fzco’ adlı firmasının, 25.7.2004’te ortak firma kurdukları ortaklık adına Şenol Çelik’in buradaki görevi şöyle belirtiliyor:
‘İhalenin uygulanması ile ilgili hususlarda temaslar, yönetim ve know-how’ın yanı sıra MTS ile Tekel arasında aracılık işi ve ticari ve mali konuların organizasyonu, maliyeti ve idaresi ile iştirak edecektir. (...) Bu bağlamda MTS Tobacco, 8 hat menteşe kapaklı paketleme makinesini Mediterranean Tobacco System Fzco’ya satacak ve Meditteraean da, ihalenin amacını belirten iş bu sözleşmeyi yerine getirmek için bunları Tekel’e kiralayacaktır.’
Yani işin özeti... Şenol Çelik makineleri MTS’den alıyor, Tekel’e kiralıyor.
Fiyatını merak ediyor musunuz?
Bu makinelerden leasing suretiyle Tekel’e 4 yılda ödenmek üzere adedi 1 milyon 730 bin Euro; Kıbrıs’a peşin fiyatla satılanın bir adedi 1 milyon 100 bin Euro... İddia; Tekel’in bunları fahiş fiyatla aldığı...
Bu makinelerin akıbetini merak ediyor musunuz?
‘Hile-i şeriye’yle yurda sokulmak istenen makinelerden Tokat için alınan 8 adedi İspanya’ya, Kıbrıs için alınan 3 adet makine de yeniden Kıbrıs’a gönderilmek zorunda kalındı. Hazine, yaklaşık 20 trilyon zarardan kurtuldu.
Ancak, ihale şartnamesine aykırı makine veren MTS firmasının yaklaşık 800 bin Euro dolayındaki ‘teminat’ı Hazine’ye irad kaydedildi mi?
Merak bu ya; bu makinelerin fiyatı Çin’de ne kadardır acaba?
Ve bir başka isim: Ali Bayramoğlu
MİLLİYET’te dün Nedim Şener’in ilginç bir haberi yer aldı. Haberde, MÜSİAD eski Başkanı Ali Bayramoğlu’nun şirketi Filiz Çaysan A.Ş.’nin , ‘Seylan Çayı’ diye ‘çay çöpü’ ihraç etme girişimi nedeniyle mahkemelik olduğu yer alıyordu. Ali Bayramoğlu ve gümrükçüsü Uğur Tekin hakkında da ‘kaçakçılık’ iddiasıyla Çerkezköy Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılmış. Olay, 1 trilyon lira tutarındaki üç gümrük çıkış beyannamesiyle 30.11.2004’te 120 ton ‘Seylan çayı’ ihraç edilmek istenmesi üzerine ortaya çıkmış. İlk dava 7 Temmuz’da yapılmış, ikinci dava 17 Kasım tarihine bırakılmış.
Bayramoğlu, davadan haberdar olduğunu, ancak kendisine tebligatın ulaşmadığını belirtirken bu işleri yapan gümrükçüler hakkında da uğradığı maddi zarar nedeniyle karşı dava açacağını söylüyor Şener’e.
Yandaki yazıda Şenol Çelik’ten söz ettik ya. MÜSİAD eski Başkanı Ali Bayramoğlu ile ilişkisini, Tekel yazılarımızda zaman zaman bu ismi gündeme getirmiştik.
Tekel’in makinelerinin 2. el olduğunu genel müdürün de kabul ettiğini anlatan 8.5.2005 tarihli yazımızda Şenol Çelik’le ilgili bazı bilgiler verirken, 2002 ve 2003 yıllarında tütün alımında Şenol Çelik’in adının sık sık gündeme geldiğini açıklarken şöyle sormuştuk:
‘Çelik’in, MÜSİAD eski Başkanı Ali Bayramoğlu ile ortaklığı var mıdır?’ ve ‘Ali Bayramoğlu, Çelik’i tanıyor mu?’
O günden bu yana iki isimden de yanıt gelmedi. Garip değil mi?
GÜNÜN SÖZÜ
‘Atilla Koç hevesini İzmir Türk Koleji’nde (İTK) sahneye konulan bütün piyeslerde rol alarak karşılamıştı. Yakınlarda kaybettiğimiz eski bakanlardan Mehmet Köspeten, İTK anılarını aktarırken, tiyatro kolundan mutlaka söz eder, lafı başrollerde oynayan Atilla Koç’a da getirirdi. Kültür Bakanlığı koltuğuna oturduğu ilk günden başlayarak bugüne kadar süregelen inişli-çıkışlı görüntüde ben, Atilla Koç’un o kişiliğini görüyorum. Daha doğrudan yazayım; Atilla Koç ne yapıyorsa, bilerek, isteyerek yapıyor... Muhataplarıyla oynuyor.’
(Taha Kıvanç)
Yazının Devamını Oku 31 Ağustos 2005
<B>SON</B> kitabı <B>‘Tevfik Fikret ve Haluk Gerçeği’,</B> geçen yıl çıkan kitabı <B>‘Sakallı Celal’ </B>gibi en çok satanlar listesine giren gazeteci-yazar <B>Orhan Karaveli,</B> <B>Tüpraş’</B>ın satışıyla ilgili olarak, bildiği bir gerçeği kamuoyu ile paylaşmak istediğini söylüyor. TÜPRAŞ’ı TÜPRAŞ yapan Amerikan Caltex şirketi ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) 27 Mayıs’tan önce ortaklaşa kurdukları İzmit’teki İstanbul Petrol Rafinerisi A.Ş.’dir (İPRAŞ).
Tesisin temelini DP iktidarının Başbakanı Menderes atmıştır; Amerikan şirketine siz burayı 10 yıl çalıştırdıktan sonra bize devredeceksiniz demiştir.
Rumların anlaşmaları çiğneyerek saldırıya geçmesi üzerine 1960’larda İnönü Hükümeti’nin emriyle jetlerimiz Kıbrıs’a uyarı uçuşları yaparak soydaşlarımızın topluca yok edilmesini önlediler. Ancak, jetlerimiz ikmal yapıp yeniden havalanmakta zorlanıyordu. Çünkü, jet yakıtı vererek Hava Kuvvetlerimizin gereksinimini karşılayan NATO herhalde politik nedenlerle şimdi isteksiz davranıyordu.
O tarihte mevcut, biri bütünüyle yabancıların kontrolündeki üç rafinerimiz olan TÜPRAŞ, Ataş (Mobil, BP ve Shell) ve Batman jet yakıtı üretmiyordu. Tehlikeyi gören hükümet ve Genelkurmay, kontrolü Türklerin elinde bulunan tek, modern ve güçlü rafineri olan İPRAŞ’tan acilen jet yakıtı üretmesini istedi.
Hisselerinin %51’i TPAO’ya ait İPRAŞ çalışanları da gecelerini gündüzlerine katarak gerekli yakıtı çok kısa sürede üretmeyi başardılar. (Caltex şirketi daha sonra hisselerini devretti.)
‘JP4’ denilen bu yakıt olmasaydı, Türkiye 1974 müdahalesini herhalde yapamayacaktı.
Ülke açısından böylesine hayati önemde bir kuruluşu iki yıllık kárı karşılığında elden çıkarmakta kararlı görünen hükümetin tavrını anlıyorum da, İPRAŞ’ın uzun yıllar basın danışmanlığı yapan bir gazeteci olarak ulusal güvenliğimizin de dikkate alınması gerektiğini de vurgulamak istiyorum.’
GÜNÜN SÖZÜ
‘Güney Kıbrıs’ı tanıma şartı nedeniyle 3 Ekim diye bir tarih kalmadı. 3 Ekim’de görüşme olmayacak, ertelenecek.’
(Türkiye Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Faruk Şen)
Yazlıkçıların isyanı
ÇINARCIK’tan (Yalova) telefonlar geliyor; kadınlı-erkekli sesler tepki gösteriyorlar:
‘30 Ağustos Zafer Bayramı törenini burada kutlayamıyoruz, tatilciler olarak çok tepkiliyiz. Sabahtan beri bekliyoruz, marşlar ve sloganlar atarak duygusal anlar yaşanıyor. Atatürk’e bu kadar düşmanlık olur mu?’
Nedenini anlamaya çalışıyoruz:
‘Çınarcık alanında bir Atatürk heykeli vardı, çirkin diyerek depoya kaldırmışlar. Yenisini yaptıracaklarmış, ama heykeli yapan profesör (biri, Prof. Tankut Öktem, diyor) rahatsızlandığından yetiştirememiş, diyorlar’ diye konuşuyor.
Bir kadın sesi:
‘Biz alanda toplandık, 400 kişiyiz. Atatürk’ün iki posterini kaideye koyduk, bayrak astık. Çiçek koymak istedik, çiçekçiler satmadı. Belediyeyi protesto ediyoruz.’
Çınarcık’ın yerlisi olduğunu söyleyen bir okurumuz:
‘Belediye Başkanı AKP’li Murat Erdoğan’dır. Bildiğimiz kadarıyla ‘yobaz’ değildir. Ancak dilerim, Atatürk düşmanı tarikatçıların etkisi altında kalmamıştır. Hiç olmazsa alana bir büst koyar, bayrak asar, kutlama yaptırır, halkın tepkisini çekmezdi. Kaymakamlık neden tören düzenlemiyor, asker niye yok? Biz Atatürk’ün çocuklarıyız, cumhuriyetçiyiz.’
Bir başka ses:
‘Belediye başkanı, halkın tepkisini görünce, belediye hoparlöründen belediye önünde tören yapılacağını duyurdu. Nitekim daha sonra göstermelik bir tören yapılmış... Belediye Başkanı, yeni Atatürk heykelinin açılışının 15 Eylül’de yapılacağını söylemiş. Ne kadar inanalım, bilemiyoruz ki...’
30 Ağustos tapudur
Bugün (dün) kutladığımız 30 Ağustos nedir, bilir misiniz?
Bayramların en büyüğüdür, Gazi’nin önderlik ettiği Anadolu’nun kurtuluşudur, ülkenin tapu siciline kaydının işlendiği gündür.
İsmet Özel’den çarpıcı sözler
İSMET Özel, son yıllarda Türklük üzerine yazdığı yazılarla dikkat çeken, her zaman ilgi gören bir şair ve yazar... www.8sutun.com sitesinde ‘Siz Türklük diyordunuz, Kürtlük çıktı ortaya?’ sorusuna ‘Türklüğe vurgu yapıyorum, çünkü Türkiye’nin geleceğine dair endişeler taşıyorum. Dünya çapında faaliyet gösteren büyük sermaye ile Türkiye çapında kendi çıkarına odaklanmış çevreler koalisyon kurmuş durumda’ diyor. Özel’in çarpıcı bazı görüşleri şöyle:
Tayyip Erdoğan, ‘Kürt sorunu benim sorunumdur’ diyerek, iktidarda kalmayı garantiliyor.
‘Kürt sorunu’ dedikleri şey, çok orijinal bir şey değil. Dünya sisteminin dayatmalarından biridir.
Bir ay önce Doğubeyazıt’a gittim, gördüm, ‘Ankara ne derse o olur’ fikri yaşamıyor orada.
Türkiye’ye Amerika’nın ihtiyacı olduğunu düşünen, ona göre plan yapanlar var. Ben, bizim Türkiye’ye ihtiyaç duyup duymadığımızı soruyorum.
Leyla Zana, Müslüman olursa ya da ‘ben Müslüman’ım’ derse, birileri ona ‘Aaa? Biz seni Müslüman olmadığın için destekliyorduk?!’ diyecekler.
1970’lerde solcu, 80’lerde İslamcı ve bugünlerde de Türkçü-ulusalcı olan Özel’in eleştirilerine bakalım ne denilecek?
Maksat başka
ÜMRANİYE’de Zafer Bayramı kutlamalarının özü anlatılmadan müzik ve havai fişeklerle şova dönüşmesi anlaşılmaz bir durumdur. Bu ülkenin ne gibi zorluklarla kurulduğu genç nesillere böyle mi anlatılacaktır? Ümraniye Belediyesi bütün milli bayramlarda ‘Çanakkale Geçilmez’ adlı çizgi filmi bozuk plak gibi sürekli yayınlatıyor. 70 dakika süren filmde Atatürk 3 dakika yer bulabiliyor nedense... Acaba bu filmi yaptırıp 400 milyarı milletin cebinden alanlar, belediye kaynaklarını mı ‘iç’ ediyor? Filmin yapımcısı ve organizatörler, AKP’nin hangi takımındandır?
Haşim Karakaş
Biliyor musunuz
ÇORLU belediye seçimini 12 bin oy farkla kazanan Altan Ersin’in, Mustafa Sarıgül’ün bir toplantısına katılması nedeniyle CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın iki yıldan beri ‘Günebakan Festivali’ne katılmadığını, CHP’lilerin Baykal’ın ‘Çorlu’yu mu, Ersin’i mi cezalandırdığını’ anlayamadıklarını sorduklarını... GREENPEACE’in Çan Termik Santrali’ndeki ‘barışcı’ eylemi gerçekleştirenlerden 5’i yabancı 21 ‘iklim eylemcisi’ için yurtdışına çıkma yasağı konduğunu...
Yazının Devamını Oku