Paylaş
Açıklama şöyle: “Bakırköy Tüketici Mahkemesi’ne 2013-166 esas sayılı dosya ile dava açılmış olup yargılama devam etmektedir. Karara itiraz edilmiştir. Halef Remzi Vayis ilgili tüketici mahkemesi kararı kesinlik kazanmamıştır. Yargılama süreci devam etmektedir.
İspark, İstanbul’da kıyıları işgalden kurtarmıştır. Yaptığı iki marinada da balıkçılara yer ayırmıştır. İstinye ve Tarabya marinalarında da 30’ar kapasiteli balıkçı barınakları mevcuttur.
İspark yasal bir kuruluştur. Tüm haklarını yasalardan almaktadır. İstanbul’da değnekçiliğe son vererek yaklaşık 1 milyar lirayı kayıt içine almıştır.
Daha sonra İspark’ın basın müşaviri Musa Hayal ile konuştuk. ‘Vatandaş benim evimin önüdür, ben niye ücret ödeyeyim’ diyebiliyor. Ancak kaldırımlar ‘kamu malıdır’; Danıştay’ın bu konuda kararı vardır. Kaldırımlar Büyükşehir Meclis kararıyla İspark’a devredilmiştir. Örneğin, Dedeman Oteli, burası benimdir diye iki yıl bir ücret ödemedi; ama davayı kaybedince geriye dönük ödemek zorunda kaldılar.
Boğaz’da İstinye ve Tarabya’da iki tekne parkı yaptık; Bebek, Paşabahçe, Kuruçeşme ve Beykoz’da da dört yeni projemiz var. Tekne parklarının sayısı 10’a çıkarılacaktır. İlk işletmelerimiz tıklım tıklım dolu. Düşünün bir teknenin bağlama ücreti yıllık 10 bin lira... Bunları birtakım değnekçi yeraltı örgütlerinin elinden kurtardık; halka açtık.
8 yılda 1 milyar ‘mafya’nın rant parasına el koyduk; sisteme sokarak vergilendirdik. Deniz araçlarını da sayarsak kara araçlarıyla birlikte bu 1.5 milyar lirayı buluyor.”
Sorulacak bir tek soru var: İspark’a alınan 2.500 çalışan nasıl işe alınmıştır?
GÜNÜN SÖZÜ
“Kırkına kadar keçinin etini sütünü yiyeceksin, 40’ından sonra keçi ne yiyorsa onu yiyeceksin!”
(Kamber İmam)
Tarabya’daki Fahri Kaptan: “İspark 30 bin lirayı ver tekneyi bağla” diyorlar
Karımla ben kanser olduk
TARABYA’dan Fahri Kaptan diyor ki: 40 senedir Tarabya’da yatçılık yapmaktayım. Bugünkü (dünkü) yazınızdaki İspark bölümünü okudum ve benim de yaşadıklarımı sizle paylaşayım dedim.
“Yalçın Bey Bir teknem var. Teknem 2011 kışının kar fırtınalı gününe kadar Tarabya koyunda kıçtankara bağlıydı. İşim iyiydi, sağlığım yerindeydi. O günün akşamı belediye ekipleri suyumuzu ve elektriğimizi kestiler ve ertesi günlerde Tarabya koyuna İspark tarafından ‘teknepark’ yapılacağını öğrendim. O zaman koydan tüm tekneleri yer göstermeden attılar ve çalışmalara başladılar. Ben de teknemi alıp karaya çektim. Tekne inince bağlayacak yer yok, İspark’ın işgali devam ederken geçen zaman zarfında kafama taktığım düşünceler beni ve eşimi sağlığımızdan etti. Ben 28 tansiyonla yoğun bakıma alındım ve sol tarafıma felç geldi ve boğaz felci oldum; eşim de göğüs kanseri... Her türlü çöküşe geçtim. Bizler hastalıkla uğraşırken teknepark açıldı. Bizlere yer verilmedi. Verilmeyince gidip konuşalım dedim İspark ile ama verilen cevap aynı. ‘Parayı ver bağla’. Zaten yasal olarak hakkımız varken bizden çok fazla paralar istediler. Bari cüzi miktar verelim dedim ama nafile, fiyat aynı; Yıllık 30 bin TL... Yalçın Bey gelin görün lütfen. Benim teknem 13 metre ve Türk bayrağı taşıyor. Limandaki lüks ve benim tekneyle aynı uzunluktaki Amerikan bayraklı teknelerin sahiplerinden istenen fiyat benimle aynı; onlar holding sahipleri zenginler. Ben iki ay çalışıp hem ev geçindirip hem 2 çocuk okutup nasıl bu parayı öderim. Yapılan haksızlık hâlâ devam ediyor. Tarabya’ya gelip bu haksızlığı kendi gözlerinizle görseniz ne iyi olur. Eğer irtibat kurmak isterseniz numaram
0532 432 99 55 ve tekne ismi ‘Deniz Yıldızı’. Tarabya Oteli’nin önünde şu an. Yarın bile ne olur Allah kerim. Mail’imi okursanız geri dönüş yapmanızı çok isterim. Yapılan haksızlığın herkes tarafından bilinmesini ve çözüm bulunmasını da... Fahri ERDOĞAN
Genelkurmay ne demek istiyor
ŞIRNAK/Cizre’de askerlik yapan bir er bıçaklandı, hastanede tedavi görüyor. Genelkurmay sitesinde, askerin, terör örgütüne ‘müzahir’ bir parti binası yakınında bıçaklandığı bilgisini vermiş, bu habere, BDP’li bir vekil nedense itiraz etmiş ve Genelkurmay’dan bir general, ilgili vekili arayıp üzüntü beyan ederek sitesindeki haberi düzeltmiş ve askeri sırtından bıçaklayanların, silahlı örgütün gençlik yapılanması mensupları olduğunu bildirmiş... BDP terör örgütünün siyasetteki savunucusu değil mi, terör örgütü, örgütün gençlik yapılanması ve BDP aynı safta mücadele etmiyorlar mı? Genelkurmay, bir askerini sırtından
bıçaklayanlardan (neredeyse)
özür mü dileyecek, iş oralara mı geldi, komutan bir açıklama da bu tarafa yapsın...
Dine kim kötülük yapıyor
MUSTAFA Acer’in ‘Başörtüsü’ başlıklı ilginç yazısından bir bölümü okur musunuz: “Kuran ayetlerinin açık ifadelerine rağmen, başörtüsünü İslamiyet’in şartı olarak göstermek Allah’ın emirlerine karşı gelmektir. Kuran’da emredilmeyen konuda kendisini Allah yerine koyarak hüküm vermek ve ‘İslam’ın emridir’ demek şirktir. İsteyen istediği gibi giyinir, başörtüsünü İslam’ın bir şartı olarak göstererek, insanları baskı altına almak kabul edilemez.
Din bir ‘iyi insan olmak, toplumsal sulh’ felsefesidir. 1500 sene önceki ayrıntıları bugüne taşımaya kalkmak, dine yapılacak en büyük darbedir ve ne yazık ki, bu AKP tarafından yapılmaktadır.”
Bir profesörün ilçesinde 24 saatte ne yapılır
PANELLER, konserler izleyebilirsiniz, hemde Duman grubunu... Üniversite öğrencileri ile kafede sohbet edebilir. Yeni açılmış müzeleri gezebilir; tescilli 34 binadan yeni butik otele dönüştürülen (Villa Levande) ilk köşkte konuk olabilir; gençleri bilimle buluşturan Toplum ve Bilim Merkezi’nde teleskoplarla bir uzay turu yapabilir; bunun dışında felsefe, kimya, biyoloji, fizik dersleri ile doğa tarihi ve demokrasiyi daha özümseyebilirsiniz.
Esas olarak örnek belediyecilik görmek istiyorsanız Bornova’ya gidin.
Geçen hafta İzmir’in Bornova Belediyesi’nin düzenlediği söyleşide Türkiye’deki güncel siyasi gelişmeleri değerlendirdik.
Yıllarca birlikte görev yaptığım arkadaşım merhum Uğur Mumcu’nun adını taşıyan kültür merkezindeki söyleşinin moderatörü sosyolog Serdar Taşçı’ydı. Bornova’da Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır ile birlikte önemli değişikler olmuş. İlk göze çarpan yeşil alanlar. Ziraat Fakültesi öğretim üyesiyken başkan seçilen Sındır, mesleğinin inceliklerini ilçe yönetiminde de göstermiş.
Bornova’da kişi başına yeşil alan Dünya ortalaması olan 7 m2’yi aşmış.
Ayrıca dünya literatürüne giren ve anavatanı Bornova olan ‘Misket Üzümü’ ilçede tekrar üretilmeye başlamış. Bunun yanında ünlü ‘Bornova Bamyası’nın da yeniden üretiminde belediye öncülük ediyor.
Bir üniversite kenti olan Bornova’da gençler için harika bir uygulama var. Yaklaşık 60 bin öğrencisi olan Ege Üniversitesi’ne yürüyerek 10 dakika uzaklıktaki Büyükpark içinde Gençlik Merkezi kurulmuş.
Burada üniversite öğrencisi gençlere 12.00-18.00 saatleri arasında üç öğün yemek, sınırsız çay, internet, kütüphane ve çamaşırhane imkanları veriliyor. Sunulan tüm hizmetler ücretsiz.
İlgi çeken konulardan biri de Dramalılar Köşkü Kent Müzesi oldu. 19’uncu yüzyıldan kalma bu Köşk belediye tarafından restore edildikten sonra yurttaşların hizmetine Kent Müzesi olarak sunulmuş. (Hala bir Kent Müzesi açamayan belediye başkanlarını kulakları çınlasın!)
Müzede; Türk Resmi’nin 100 yüzü ve Miro sergilerinden sonra şimdi de Bedri Rahmi Eyüboğlu sergisi var.
Bornova Belediyesi ihtiyacı olan yurttaşlar için de her yıl 10 milyon liralık sosyal yardım bütçesi ayırıyor.
Yapılan yardımlar belediye meclisindeki tüm parti temsilcilerinin üyesinin bulunduğu bir komisyonca belirleniyor.
Önemli bir belediye hizmeti de 60 yaş üstünde ihtiyacı olan kimselerle hamile ve loğusa dönemindeki kadınlara sunulan evde bakım hizmeti oldu.
Başkan Sındır, 95 milyon lira olarak aldığı belediye bütçesini 5 yılda 225 milyon liraya çıkarmış. Türkiye’de ilçe belediyesi olarak yatırımlara rekor sayılacak düzeyde her yıl 50 milyon lira ayrılıyor.
“Örnek belediyecilik nasıl olur?” diye merak ediyorsanız mutlaka İzmir’in Bornova ilçesini ziyaret edin. Bornova’nın CHP’li belediye başkanının yönetimindeki ilçenin Avrupa’nın herhangi bir kentinden farksız bir hale geldiğini göreceksiniz. Belki de bunun için büyük oranda AB fonları kullanıyor.
7 bin hayvanı Kadir Topbaş ve İSKİ Genel Müdürü hiç görmüyorlar mı?
Ömerli Barajı’ndaki su ile abdest almak dinimizce caiz midir?
PENDİK Belediyesi sınırları içerisinde, Ömerli Barajı Su Toplama Havzasında sahipsiz 7 bin köpek var. Bunlar açlık sınırında, sahipsiz yaşam sürdürmeye çalışıyorlar. İyi ki Pendik belediyesinin duyarlılığı var; hiç olmazsa bir araç ve iki personel tahsis ederek, gönüllü hayvanseverlerle onlara yem dağıttırıyor.
Biliniz, bu hayvanlar Pendik sınırları içine kaçak bırakıldıkları için ‘sorumluluk’ duygusuyla bu ‘görevi’ yerine getirmeye çalışıyorlar.
Ama bunların hiçbiri yeterli değil.
Okan Üniversitesi’nin yanında Büyükşehir Belediyesi’nin 700 hayvanlık bir barınağı bulunuyor; ama hiçbiri yeterli değil.
Asıl ‘suçlular’ Anadolu Yakasındaki belediyelerin semtlerinde topladıkları hayvanları, duyarlık göstermeden acımasız bir şekilde buralara getirip bırakıyorlar.
Hayvanlara sahip çıkan derneğin yöneticileri ise Pendik bölgesinde 7 bin başıboş köpük olduğunu anlatıyorlar. Bunların bakımını üstlenecek ciddi ve vicdanlı kurumlar ile ekonomik güç gerekiyor.
Su ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Büyükşehir Belediyesi’ne barınak için yer vermekten uzak duruyor; aynı şekilde bir takastan ötürü Kadıköy Belediyesi’ne de yer vermiyor.
Yani içiler açısı bir durum...İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın bir inşaata, hafriyata
karşı gösterdiği hassasiyeti, hayvan hakları için kullanmıyor.
“Buralara hayvanlarını bırakan Kadıköy olmak üzere Tuzla, Maltepe, Kartal, Çekmeköy ve Samandıra Belediye Başkanlarını kulaklarını çekmiyor. Onları uyarmıyor.”
İSKİ Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Demir’de söylenecek şeyler var:
“Hocam, inanan bir kişisiniz; hacca gittiniz; sizin vicdanlı olduğununuz da söylenir. Peki niye bu duyarsızlık... Siz Ömerli Gölü’ne neden akıtıldığını hiç görmez misiniz? 7 bin köpeğin atıklarının yağmurla Ömerli Su Havzası’na aktığına göre, siz bir hastalık çıkacağını endişesini taşımıyor musunuz? Hayvan dışkılı su ile abdest olmak dinimizce caiz midir? Kaçak hafriyat ve çöp artıklarını hiç görmüyor musunuz? Ömerli su havzasındaki hafriyat atıkları ve çöplerin kaldırılması ve kimin görevidir; Büyükşehir’in mi, İSKİ’nin mi?
Hafriyat üzerine kanun çıkartan Su ve Orman Bakan Veysel Eroğlu’nun, aynı hassasiyeti neden göstermediği anlaşılır gibi değildir.
Bu hayvanların sağlıkları ile ilgilenin; onları kısırlaştırın...
Hiç olmazsa kömür dağıtmak kadar hayvanlara değer verin lütfen.
Kadıköy’de hayvanseverler Selami Öztürk’e tepki gösterdiler
ATAŞEHİR sınırlarında kalan Kadıköy Hayvan Barınağının 54 dönümlük arazisinin TOKİ’ye katılmasını protesto eden hayvanseverler Kadıköy-Beşiktaş İskelesi önünde “Gezi Parkı’nda Başbakan’ın yaptığı ile başkan Selami
Öztürk’ün tavrı arasında ne var!” diye tepki gösterdiler.
Bakınız dünkü eylemlerinde neler söylediler:
“Öldürmek için değil yaşatmak için seçildiniz”, “Diren pati “Hayvan öldürtene oy yok”, “Can mı, para mı peşindeyiz”, “Hayvanlar icin ayrı bir dünya yok” “Belediye öldürür”, “Sat sat nereye kadar”, “Hayvanlarımızı ranta teslim etmeyeceğiz”, “Kadıköy’de hayvanları korumayan başkan istemiyoruz”, “Yaradan ol dedi, sen ol diyemezsin”, “Rant hırsına dur de...”, “Selami’ye dur de...”, “Sürgüne dur de...”
(Kadıköy Belediyesi bu araziyi TOKİ’ye 35 milyon liraya satmak isterken; Bakan Veysel Eroğlu’dan daha küçük ve Kadıköy’e yakın bir arsa temin etmek için çalıştıklarını, söylüyor.)
‘Yaşam Haktır Platformu’ öncülüğünde yapılan eylemde sert konuşmalar yapıldı. “Selami Başkan bu vicdansızlığı nasıl yapar” denildi.
Vapurdan inen vatandaşlar, eylemcilere destek verdiler; bunların çoğunluğu gençlerdi. Kurumsal omlmasa da CHP’li üyelerin de destek vermesi dikkat çekti.
Bu normal bir uçuş mudur
CUMA günü Sabiha Gökçen’den Ankara’ya gitmek üzere THY’nın 10.30 uçağına bindim. Uçak Bolu’nun üzerinden geçtikten sonra pilot anons yaparak Ankara için inişe geçtiğimizi söyledi. Tam bu sırada uçağın dalgalı denizde sörf yapar gibi uçak aşağı doğru epeyce bir irtifa kaybetti. Sağdan dışarı bakınca, aşağıda iki adet iki F-16 savaş uçağının enlemesine geçtiğini dehşetle gördüm. Bütün yolcular heyecanlandı; doğal haliyle benim midem bulandı. 15-20 saniyelik bir olaydı... Bize bir açıklama yapılmadı.
Daha sonar Esenboğa’ya indik. Herkes ne oldu diye birbirine sordu ama bir şey öğrenemedik.
Benim emekli bir THY pilot dostumuz vardı; onu aradım durumu anlattım. O da bana “Uçak, F-16’ların egsoz rüzgarına kapılmış dedi. Aslında çok risklidir; helikopter veya pervaneli uçak olsa uçak kesinlikle düşerdi. Askeri ile THY arasında her zaman bir koordinasyon vardır; ancak bu kadar yakından jetlerin geçmesi normal bir şey midir?”
Paylaş