Paylaş
Ulusal ölçütlerle de, evrensel ölçütlerle de ayaklarını meşruluk toprağına sapasağlam basmış birinci sınıf bir ’anayasal inisiyatif kullanımı’ örneğiydi.
Dramatik MGK toplantısından çıkan 18 maddelik bildiri ile ilerleyen haftalarda yayımlanan tamamlayıcı ekleri; irticayı kaynağında kurutacak hukuksal yaptırım hedeflerini ve uygulama önerilerini içeriyordu. Ne yazık ki, 28 Şubat süreci etkinliği sayesinde oluşmuş merkez sol-merkez sağ koalisyonu Anasol-D (diğer merkez sol parti CHP’nin de dışarıdan desteği olmuştu), bu kararları yaşama geçirmeye yanaşmadı ve yalnızca ’8 Yıllık Zorunlu ve Kesintisiz İlköğretim Yasası’nı -o da tam bir ayak sürümeyle- çıkardı. Anayasa Mahkemesi’ne ’laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği’ suçlamasıyla açılan kapatma davası sonunda Yüce Divan’da yargılanıp mahkûm edilen ve temelli kapatılan köktendinci Refah Partisi siyasal yaşamdan silinirken, bu partinin kadroları içinden bir grupça dışarıdan (ABD) icazetli olarak jet hızıyla kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002’ye değin geçen süre içinde suret-i haktan görünerek ve geniş bir sözde ’liberal aydın’ kesimin desteğini de arkasına alarak ’halk avcılığı’ yarışında ön almasını bildi. AKP çarpık mı çarpık, adaletsiz bir seçim sistemi yüzünden, yalnızca yüzde 34 kadar bir oyla Meclis’te mutlak çoğunluğu ele geçirdi.
AKLIEVVELLERE
Laik, demokratik Atatürk Cumhuriyeti’ni açık bir şeriatçı kalkışmadan, küstahça bir karşı devrim girişiminden esirgemiş olan 28 Şubat olgusunu, ortaya çıkan bu acıklı sonuçtan sorumlu tutup suçlamaya kalkışan kimi aklıevvellere şunu söylemek isterim:
İrtica bataklığını kurutmaya hiç mi hiç gönüllü olmamış ve hiçbir biçimde harekete geçmemiş olan bir ’merkez sağ’ı ve hele de bir ’merkez sol’u olan bir ülkede, 28 Şubat gibi süreçler (önceki Genelkurmay Başkanlarımızdan Sayın Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun deyişiyle) "Gerekirse 1000 yıl sürer!.."
Şapkayı önlerine koyup derin iç hesaplaşmalara girmeleri gereken nice çevre dururken Cumhuriyet’in ordusuna, ’Kemal’in Askerleri"ne vur abalıya misali yüklenmeye yeltenenler, tarih ve ulus önünde utançlı bir duruma düşmeye mahkûmdurlar.
Aziz Naci DOĞAN
Paradan Atatürk atılıyor mu
’ZAMAN’dan Ercan Baykal’ın haberi özetle şöyle: YTL 1.1.2009’dan itibaren tedavülden kalkıyor; yeniden TL dönemi başlıyor. Káğıt 1 YTL piyasadan çekilirken, 200 TL’lik yeni banknotlar çıkarılacak. Káğıt paralardaki resimler de değişiyor. Kim konuluyor; Yunus Emre ve Nene Hatun... İlgili kaynaklar demişler ki: "Özellikle Türk tarihinde önemli yer edinmiş isimlerin resimleri yılbaşından itibaren dolaşıma girecek. Farklı alanlarda tarihe mal olmuş isimleri TL’de göreceğiz. Ama bu kişiler sadece 14 ve 15. yüzyıllarda yaşamış isimlerden oluşmayacak. Bu kişilerin seçimi yakın tarihe mal olmuş isimlerden olacak. Henüz hangi isimlerin olacağına ilişkin net bir karar verilmedi. Yeni tasarım ve arka yüz portre resimlerin tanıtım toplantısına kadar açıklanmayacak."
Haberde, Atatürk’ten hiç söz edilmiyor. Soru şu; Merkez Bankası, banknotlardan Atatürk’ü atıyor mu, yoksa arka yüzde mi yer alacak bu isimler?
Emine Erdoğan, Ferdi Tayfur ile Necla Nazır’ı barıştırmış. AKP’nin ekonomik politikası yüzünden boşanan on binlerce çifti kim barıştıracak?
Süleyman EKİM
Çiçek’ten açıklama
BAŞBAKAN Yardımcısı Cemil Çiçek her zaman hassas bir politikacıdır. Okurumuz Mehmet Ertüzün’ün, "Ankara’nın amblemi Kocatepe midir?" başlıklı fotoğraflı yazı için aradı. Çiçek, "PKK operasyonu için Irak televizyonu ile bir mülakat yaptık; karşı tarafta da Irak Hükümet Sözcüsü Ali Dabbağ vardı. Onlara, PKK’yı anlattım; Irak’a yönelik bir hareketimizin olmadığını söyledim doğal olarak. Bu programı Ankara’da TGRT stüdyolarında çektik, ben böyle bir sahneyi görmedim; sadece Ali Dabbağ’ın sesini duydum. Kocatepe’nin görüntülerinin, benim konuşmamın arkasına Bağdat’taki ana merkezden bindirilmiş olduğu anlaşılıyor. Yani bizim yapabileceğimiz bir şey yok" dedi.
Irak TV’sine sormak gerekiyor; Türkiye veya Ankara deyince sadece Kocatepe Camii mi akla geliyor; Türk bayrağı, Atatürk veya Anıtkabir niye yok sayılıyor.
Kim bu firma
"BEN Gaziantepli bir işadamıyım. Bu sözlerim Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’edir. Mersin limanında yapılan bazı usulsüzlüklerden haberinin olmaması mümkün değildir. Burada bir grup var; uluslararası düzeyde bakliyat ticareti yapar... Çin, Japon, Kore ve Amerikalı tüccarların canını yakar. Aldığı mal sonrasında ya kurye ile gelen evraklar ya da bankalar üzerinden mutlaka bir ihtilaf çıkarır. (Türkiye’de sadece ünlü bir firma ile ihtilaf yaşadı. Ama esas ’avcıları’ yabancılardır.) Mersin piyasasında güvendiğiniz işadamları ile konuşursanız, size çok şeyler anlatacaklardır. Lütfen Türkiye’nin adının rezil edilmesine imkán vermeyin. İhracat için bu kadar çaba gösteriyorsunuz; sonunda siz ve biz de mağdur olacağız."
Sadece Tuzla değil
TUZLA tersaneleri hakkına düşeni aldı ama geride diğer tersaneler kaldı. Türkiye’de yalnız Tuzla tersaneleri mi var? Daha birçok il ve ilçelerimizde mevcut olan gemi tersaneleri acaba ne durumda? Oralarda çalışan işçilerimiz insan değil mi? Tuzla, İstanbul’un göbeğinde ama diğer gemi tersaneleri ücra köşelerde Allah’a emanet. Örneğin Kdz. Ereğli, Ordu, Ünye, Yalova ve daha birçok bölgelerde bulunan gemi tersanelerini de ihmal etmemek lazım. Eğer Tuzla dışında geride kalan bu tür işyerlerine yönelik herhangi bir denetim olmaz ise Tuzla olaylarının bir benzerlerinin yaşanması an meselesidir.
Türkiye geneli diğer gemi tersanelerinin de acilen denetlenmeleri gerekir.
Necip YOZGATLI
Mesaj Panosu
TRT-2’de her cumartesi yayınlanan ’Keşif Tutkusu’nu zevkle izliyoruz. Geçen hafta Karacasu Afrodisyas tarihi kenti anlıtılıyordu. Hayatını buraya adayan, bütün dünyaya tanıtan ve orada toprağa verilmeyi vasiyet eden Arkeolog Prof. Kenan Erim’in mezarının içler acısı hali içimizi sızlattı. Oysa belediye başkanı bütün dünyayı bu tarihi görmeye çağırıyordu. Tabii turizm gelirlerinin hesabı içinde... Erim’e lütfen saygı.F.K.-KOCAELİ
Paylaş