Paylaş
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Meclis Başkanı Ali Rıza Akıncı rayiç bedellerin kimi yerlerde çok farklılık gösterdiğini, lokal anlamda bu yanlışlıkların düzeltilmesi gerektiğine işaret ediyor. Akıncı, Türkiye’de arazilerle ilgili sosyal barışın sağlanabilmesi için 2B düzenlemesinin bir an önce sonlandırılmasını da istedi.
2B konusu en çok Antalya’da tepkiyle karşılandı. Yerel medyanın da gündeminden inmiyor. Vatandaşların çoğu eski tapularını gösterip ‘haklı’ olduklarını savunuyor. Ama en azı 60 yıllık, hatta 100 yıla kadar dayanan bu sorun Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyeti’ne sarkmış; ama mahkemelerde ne yazık ki çözümlenmemiş bu sorun.
Yani ‘adalet’ hak sahiplerini haksız bulmuş. Ve dolayısıyla ellerinde bulunan belgelerin bugün için bir geçerliliği yok. Sorunun boyutu çok karmaşık halde.
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Osman Budak, mağdurların % 60-70’inin ellerinde tapusu olan vatandaşlar olduğunu söylüyor. Ancak
Defterdarlık tarafından böyle bir istatistik açıklanmış değil. Bu konuda bilgisi olanlara sordum, ‘O kadar yoktur, ama bu durumda olanları ayrı tutmak gerek’ dediler.
Mağdur olduklarını söyleyenler gazetecilere de sitem ediyor; kendilerinin savunulup haklı olduklarını kamuoyuna yansıtmadıkları için. Ancak görünen 2B konusunda hiç kimse masum değil. Ama en masumu yine de vatandaşın kendisi olduğu görülüyor.
Siyasetçiler ise ‘oy’ hesabı uğruna açık açık konuşamıyorlar; esas sıkıntı bu.
ANTALYA’DA RAYİÇ BEDELLER YÜKSEK
Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Vahap Tuncer, “Her şeyden önce rayiç bedeller gerçekten çok yüksek. Antalya’daki bedeller Türkiye ortalamasının 4 katına ulaşıyor” dedi.
Rayiç bedellerin Türkiye ortalamasına göre m2’si 26.50 TL, Antalya’da mücavir alan sınırları içerisinde bu rakam m2 100.00 TL, Belediye sınırları içinde kentsel dönüşüm alanlarında ise m2’si 61.00 TL... Yani Türkiye ortalamasının 4 katı bir rayiç bedel belirlenmiş.
Yasada, ‘Rayiç bedellere itiraz edilemez ve dava açılamaz’ deniyor. Vahap Tuncer’e göre bunun nedeni şu; eğer dava açılmış olsaydı yapılacak itirazlarla bilirkişi incelemelerinde bütün bu rayiç bedeller iptal edilirdi. Çünkü rayiç bedeller emlak değerinin 5-10 katı.
2B arazileri içerisinde fabrika kuranı da var, villa yapanı da. Ama çoğunluğunu üreticiler oluşturuyor.
“Eski tapulu yerlerden bahsediliyor” diye hatırlatma yapıldığında Tuncer’in yanıtı şöyle oluyor:
“Bu karışık bir durum. Daha önce Orman’dan Hazine’ye geçmiş yerler var. Daha önce vatandaşın var olduğunu söylediği eski tapuların resmiyette bir geçerliliği yok. Kadastro görmemiş araziler. Bunlar birkaç tane, fazla yok”.
? Sizce doğru çözüm.
? 2B sorununa bir milat belirleyip bundan sonraki süreçte orman arazilerinin tahrip edilerek elden çıkmasını önlenmesi gerekir. Bu yasa ile bu getirilmemiştir. Fiilen işgal altında bulunan konut, fabrika, ticari merkez, turistik tesis gibi alanların piyasa fiyatlarından vatandaşa devredilmesi doğru olacaktır. Bunun yanı sıra tarım alanlarının ya bedelsiz ya da emlak değeri üzerinden üreticilere devredilmesi, devir sonrasında bu alanların tarım dışı amaçla kullanılmayacağına dair belli bir süreyle tapuya şerh konulması en uygun çözüm gibi görünmektedir. Bu yapılabilirse üreticiler mağdur olmaktan kurtulacaktır. Ve tarım arazileri de tarım dışı kullanılmayacaktır.
İktidar, 2B alanlarından gelecek paranın 20 milyar TL civarında olacağını savunuyordu. Acaba bunun yarısını temin edilebilir mi?
Kadir Topbaş ‘Acımasız olamadı’
ÇAĞDAŞ Tuzla gazetesi sahibi Halil Özen’in, hem gazetesinde hem de Birgün gazetesinde imzasıyla çıkan ‘Topbaş’ın çiftliği dere yatağında ve kaçak’ başlıklı habere karşı Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tazminat davası açtı. Topbaş davayı Birgün gazetesine açmıştı. Haberde, Kadir Topbaş’ın kuzenlerine ait çiftliğin kaçak ve dere yatağında olduğu belirtiliyordu. Topbaş kişilik haklarına saldırıldığını ve iftira atıldığını iddia ederek toplam 40.000 lira manevi tazminat talep etti.
Üç yıldır süren davada Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi 21.3.2013 tarihli 10. duruşmasında davanın reddine karar verdi.
Ayamama Deresi’nin taşması ve 35 yurttaşın ölümüyle sonuçlanan sel felaketinin ardından bir açıklama yapan İBB Başkanı Topbaş, “Bütün dere yataklarını yeniden açacağız. Belki acımasız olacağız, bazılarının canı yanacak” demiş; ardından Tuzla Akfırat’ta faaliyet gösteren, Topbaş’ın kuzenlerine ait ve Saray
Muhallebicileri’ne hammadde üreten Saray Çiftliği’nin de dere yatağında kaçak ve İSKİ koruma havzası sınırlarında, mutlak koruma alanında olduğu ortaya çıkmıştı. Haber büyük bir yankı yaratmış; TBMM ve İBB Meclisi’ne konuyla ilgili soru önergeleri verilmişti. Özen bu haberiyle, Turizm ve Çevre Gazetecileri Derneği’nin ‘Yeşil Küre’ ödülünü almıştı. Topbaş’ın kuzenleri hakkındaki ‘kaçak yapı’ davası ise sürüyor.
Fare!
(MAİDE suresi, 8. ayet: Bir topluluğa kininiz sizi asla adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun.)
Faruk Yurdatap, Alman televizyonunda bir sosyoloğun şu sözlerine tanık olmuş: “Farenin kapandaki bir dilim peyniri veya balığın oltanın ucundaki yemi yutmasını hayvanların akılsızlığına veririz...
Oysa insanlar çok daha kolay avlanırlar. İktidarlar toplumun ağzına bir parmak bal çalarak milyonları tavlayabilmektedir.”
Sandıklıspor Kürt açılımı kurbanı oldu
3. LİG’de 1.Grupta 23 mart 2013 (cumartesi) günü Sandıklıspor ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor karşılaştı Maç 3 gün önce Türkiye Futbol Federasyonu tarafından güvenlik gerekçesiye Sandıklı’dan Afyon’a alındı. Kümede kalma mücadelesi veren Sandıklıspor, cezası olmadığı halde 60 kilometre uzaklıkta başka bir sahada ter döktü ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor kendi evinde oynuyormuş gibi maçtan 6-0 üstünlükle ayrıldı. Evet yenildik kabul ediyoruz Diyarbakır kazandı ama bir gerçeğide söylemekten çekinmeyeceğiz gereksiz şekilde maçın Afyon’da oynanmasında karar kılan her kimse, şimdi mutlumusunuz bugün yaptığınız bu ayıp Sandıklı halkı tarafından unutulmayacak deplasmanda sanki Diyarbakır değilde Sandıklıspor oynamış gibi oldu inanın bu maç Sandıklı’da oynanmış olsa bu şekilde olmazdı bu kadar polis baskısı hiçbir stadyumda görülmedi,geçen sezon Diyarbakır’da oynanan müsabakada futbolcular ve teknik heyet hastanelik edilinceye kadar dayak atıldı Sandıklıspor’u sahaya çıkarmadılar ve 3-0 hükmen sayıldık Diyarbakır’da neden bu denli önlem alınmadı eyy hak yiyeyenler
Şimdi bu bir demokratikleşme hamlesi mi yoksa imtiyaz mı?Barış süreci,demokratik açılım… Adına ne derseniz deyin, bu iş futbola da yansıdı. Lakin demokratikleşme mi, imtiyaz mı belli değil.
Şevket ÜNLÜ-SANDIKLI
Bizim bir vatanımız olacak mı?
BU soruyu sormanın vakti geldi mi?
Geldi.
Çünkü Türk olmayan yöneticilerimiz, Türklerin vatan sahibi olmaya hakkı yok diyor.
Belki de, sessizliğe bakarak, bizi vatansızlaştırmanın kolay olacağını sanıyorlar.
Aile reisisiniz, evinizin bahçesine, gelmiş birileri başka bir ev inşa ediyorlar.
Yarın, öbürgün birileri de gelmiş, salonunuzun ortasına yerleşmiş.
Üstelik bahçenize inşaatı yapan, inşaatın tapusunu Meclisten çıkarılmasını istiyor.
Sizin böyle durumlarda güvenliğinizi sağlayan güvenlik güçleriniz, sizi satmış, silahını terk edip istirahata çekilmiş.
Bahçenizdekilerin ise eli silahlı korumaları var.
Artık sizin bir eviniz yoktur.
Eviniz aslında sizin bir güvenliğinizdi.
Dışarıdan gelen tehlikelere karşı, akşam kapınızı çekip, rahat uyuyordunuz.
Artık otele çıkmanız iyi olur.
Eski evinizde yaşamanın bir anlamı kalmadı.
Zaten güvenip beni yönetsin diye her şeyinizi teslim ettiğiniz yöneticileriniz de, ayaklar altına alacağınızı söylüyor.
Artık Türklerin vatan sahibi olmaya hakkı yoktur.
İçine başka inşaatların yapılmasına müsaade ettiğiniz gün, bir vatan sahibi olma hakkını kaybettiniz.
Vatan sevgisi, delikanlının sevgilisine olan aşkına benzemez.
Bu meselede, sevgi denilen şey; sorumluluktur.
Sorumluluğunuzu yerine getirmiyorsanız, vatan(ev) sahibi olmaya hakkınız yoktur.
Batı zaten sizi Anadolu’da fuzuli işgalci olarak görüyor.
Anadolu’yu vatan yapan, Türklüğünden onun için nefret ediyor.
Türklüğün, Türküm demenin ülke içinde yasaklanır olması bundandır.
Türklüğe sahip çıkmayan Türkler, öyle anlaşılıyor ki, bir vatan sahibi olmak istemiyorlar.
Elinize bir kuran verilince, toprağınızdan, vatanınızdan vazgeçmeye hazırsınız.
Peki, Batı ile içerideki hainlerin birlikte sürdürdükleri bu saldırıyı nasıl def edeceğiz?
Önce sorumlu olacağız.
Bizim ailemiz, çoluk çocuğumuz, bir işimiz olacaksa, içinde birlikte yaşayacağımız bir vatanımız olmalıdır.
Bu gün dinciliği kullanarak, vatanını elinden alacak olan Batılı, yarın sana İslamiyet’i de bırakmaz.
Vatanını savunanlara karşı, Batı ile birlik olup, İslamlığı Batının kullanmasına müsaade edenler, yarın sana camiyi yasak eder.
Bu gün, vatanını savunan Milliyetçilikle uğraşan Batı, yarın İslamiyet ile uğraşır.(Zaten birçok yerde, İslam-ı terörle eşit yaptı)
Eğer ben bir Amerikan şirketinde, bir Batı şirketinde çalışıyorum, benim maaşımı zaten Amerikan şirketi veriyor, benim vatana ihtiyacım yok diyorsan…
Bil ki, ileride o işini de kaybedeceksin.
Senin yerine, dışarıdan başka mühendis, başka işçi alacaklar.
Vatan senin değil, Amerikan tekellerinin olduğu için, kendi ülkende sen artık bir yabancı olacaksın.
Vatanı hak etmeyenlerin, ne işi ne de aşı olur.
Bu toprakları yeniden vatan yapmak isteyen, fedailer hep olacaktır.
Bu fedailer, kendisini yöneten ama vatandan yana olmayan, bu toprakları gözünü kırpmadan, kendi iktidarları için başkaları ile paylaşmaya hazır hainler ile hesaplaşacaktır.
Bir ulus böyle durumlarda ya intihar eder, ya da yeniden dirilir.
Ülkenin yeniden dirilmesi için yeterli fedaisi vardır.
Not: Diyarbakır mitinginden sonra, Batı’da yapılan yorumlar; Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırı, zaten uluslar arası kabul edilmiş sınırlar değil, yönündedir.
Bülent ESİNOĞLU
Paylaş