Paylaş
2015’in son iki günü Başbakan Davutoğlu’yla birlikte Sırbistan’ın başkenti Belgrad’taydık. 350 yıl Osmanlı yönetiminde kalan, eski Yugoslavya’nın başkentinde.
Uçağımızın piste değmesiyle birlikte, kendimizi tam anlamıyla göz gözü görmeyen bir sisin içinde bulduk.
Sis altında geçirdiğimiz günün gecesinde, Davutoğlu otelde yaptığımız basın toplantısında o haberi verdi: “Bugün Sırbistan Başbakanı ile görüşürken Bosna Hersek Başbakanı’nı telefonla aradım, yarın Sırbistan’a geliyor. Böylelikle iki başbakanı yarın Sancak bölgesinde buluşturacağım.”
Başbakan’ın bu açıklaması hepimizi bir anda şaşırttı. Sadece “bu sise rağmen Sancak’a nasıl gidecek” diye sorduğumuz için değil! Bu haber, Balkanlarda şu an olan biteni bilen herkes için büyük sürprizdi.
Yeniden Bosna Savaşı mı?
Sancak demek, neredeyse Bosna-Hersek demek. Merkezi Yeni Pazar olan bölgenin nüfusunun hemen hemen tamamı Boşnak Müslümanlardan oluşuyor.
Bu günlerde Sırbistan Başbakanı’nın Boşnak bölgesine, hele ki Bosna Hersek Başbakanı ile birlikte gitmesi büyük bir mesele. Zira Sırplarla Boşnakların ilişkisi, Bosna Savaşı’ndan beri ilk kez bu kadar gergin.
*
Geçtiğimiz Mayıs ayında Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’daydım. Bosna Savaşı sonrasında kurulan “Dayton” düzeninin nasıl her an patlamaya hazır bir bomba olduğunu oradan anlatmaya çalışmıştım.
“Bosna Savaşı 95’te bittiğinden beri tam 20 yıl geçti. Ancak savaşı oluşturan unsurlar hâlâ sapasağlam ayakta. Dayton-2 dönemine bir an önce geçilmezse savaş kaçınılmaz”, diye yazmıştım.
Bunun asıl sebebi, Bosna Hersek’i oluşturan iki siyasi yapı, yani Bosna Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti arasındaki gerilim.
Davutoğlu’nun Sürpriz Hamlesi
Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti’nde yaşayan Sırplar, hala bağımsızlık hayali kuruyorlar. Hatta Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik geçtiğimiz günlerde, 2018’de bağımsızlık referandumu düzenleyeceğini açıkladı.
Sırbistan’ın da Bosnalı Sırpları bağımsızlık yolunda yüreklendirdiği kanısı hakim.
Bu algıyı güçlendiren bir olay daha oldu son günlerde. Bosna Hersek Anayasa Mahkemesi, Sırp Cumhuriyeti’nin “Ulusal Günü” olan 9 Ocak’ın Anayasa’ya aykırı olduğuna hükmetti. Bunun üzerine de Sırbistan Başbakanı 9 Ocak’ta Bosna’ya gideceğini açıkladı. Bosna Hersek’e meydan okurcasına...
İşte tam da bu ortamda, Türkiye bu iki karşıt oyuncuyu bir araya gelmeye ikna etti. Bu da Türkiye’nin Balkanlar’ın istikrarı ve barışı için kilit bir rol oynama kapasitesini ve yetisini gösteriyor.
*
Peki Sırbistan’da yaşayan Sırplar, ülkelerinin Sırp Cumhuriyeti’ne karşı tutumuyla ilgili ne düşünüyorlar?
Belgrad’da geçirdiğim 2. gün, İngiltere’de doktoramı beraber yaptığım Sırp arkadaşım Djordje Popovic’le buluşuyorum. Tam Tuna ve Sava nehirlerinin kesiştiği Kalemeydan’da. Djordje bugün Sırbistan’ın en önde gelen düşünce kuruluşunda, Avrupa Birliği (AB) fonuyla Sırp politikacılara liderlik eğitimi veriyor.
Ona göre Sırbistan Bosna’nın bütünlüğüne ve birliğine saygı göstermek zorunda kalacak. “Aksi takdirde AB ile yürüyen üyelik sürecinin çökeceğini biliyoruz. Zaten AB, Başbakanın 9 Ocak’taki ziyaretini iptal etmesi için çok zorluyor” diyor. Kaldı ki Belgrad, üyelik müzakerelerine daha üç hafta önce başladı.
Sırplar Suçlu Hissediyor mu?
Sırbistan’a gelirken aklımdaki asıl soru ise şuydu: Sırplar Bosna Savaşı’nın travmasını atlattılar mı?
Djordje buna çok düşündürücü bir cevap veriyor: “Tüm anıları halının altına süpürdük. Savaş bittiğinden beri kimse bu konuyu konuşmuyor.”
Kendilerini suçlu hissediyorlar mı?
“Savaş burada Bosna’daki kadar hissedilmedi. Ama Sırbistan’dakiler savaş suçu işleyenleri ve katliamı desteklediler. Yine de suçlu hissettiklerini sanmıyorum. Çünkü bunu tamamen bastırdılar” diyor.
Peki Sırplar Lahey’de Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanan Bosna katliamının temsilcisi Karaciç ve Mladiç’i bugün nasıl görüyorlar? “Onlar eskiden kahramanlarıydı. Ama bugün insanlığın en kötü suçuyla yargılanıyorlar. Sırplar onları unutmaya çalışıyor” diyor.
*
Belgrad’ı saran sis, herşeyin üstünü örtüyor. Sanki Sırpların unutmaya çalıştıkları anıları da. Davutoğlu’nun “Sancak girişimi” de sisin azizliğine uğruyor. Ve bu tarihi görüşme gerçekleşemiyor.
Ama sis elbette dağılacak. Gün gelecek, herşey konuşulacak. O günün yaklaşması için ise Türkiye’nin yapabileceği çok şey var gibi görünüyor.
Paylaş