Paylaş
Verda ÖZER/ MARAKEŞ
Ancak Fas diğer 56 İİT üyesinden çok farklı bir İslam ülkesi. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’daki zirvede vurguladığı İslam dünyasının üç büyük sıkıntısı, bu ülkeye uğramamış. Yani: Mezhepçilik, ırkçılık ve terör.
Bunun sırrı ise Fas’ın kendine has Batılılaşma serüveninde. Türkiye’nin aksine, kendi geçmişine ve geleneğine düşman olmadan modernleşmesinde.
TÜRK MODERNLEŞMESİ
Aslında hikaye birçok ülkede hep aynı. Ve gayet tanıdık: "Batılılaştırılmaya" çalışılan, ama Batılı olmayan bir halk. Ani bir reform süreci. Geçmişinden koparak modernleşme. Ve o kaçınılmaz son: Kimlik kaybı.
Malum, Batılılaşma macerası bizde böyle gelişti. Bunu da en iyi, büyük şair Yahya Kemal anlatmıştır. Türkiye’nin “ulus inşasının babası” olarak tanınan Ziya Gökalp, bir gün Yahya Kemal'e takılır. Onun Osmanlı tarihine ve kültürüne düşkünlüğünü ima ederek şöyle der:
“Harabisin, harabatı değilsin. Gözün mazidedir, ati (gelecek) değilsin!"
Yahya Kemal altta kalmaz. Hemen cevabını verir: “Ne harabiyim, ne harabatiyim. Kökü mazide olan bir atiyim!”
Bir diğer deyişle, geçmişi inkar etmeden geleceğin inşa edilmesi gerektiğini savunur. Geçmişi bir anda silerek sekülerleşmenin, toplumu kimliksiz hale getireceğini söyler. Ve “devam ederek değişmeli ve değişerek devam etmeli” der. Ne var ki sözünü geçiremez.
FAS MODERNLEŞMESİ
İşte Türkiye’nin sekülerleşirken yapamadığını, Fas yapmış. Yani geçmişini inkar etmeden modernleşme yolunu seçmiş.
Zaten Fas kültürü de bu sayede gelişmiş. Arap coğrafyasında sanatın ve mimarinin en ileri noktasına gelmiş. Sokaklarda dolaşırken Fas sanatının her türlü örneğini görüyorsunuz. Ve her ne kadar ekonomik ve sosyal olarak ileride olsak da, kendi özgünlüğünüzü koruyamamış olduğunuza hayıflanıyorsunuz.
*
Diğer yandan Fas Batılı yaşam tarzını ve değerleri, geleneksel ve dindar dokusuna çok zarif bir şekilde yedirmiş. Mesela sokaklarda motorsiklet kullanan çarşaflı kadınlar görmek oldukça sıradan. Halk ötekileştirmeye ve hoşgörüsüzlüğe de savrulmamış.
İyi Fransızca konuşmak bugün ülkede evet bir statü göstergesi. Ve iyi bir iş bulmaya götüren kapının anahtarı. Ancak bu yine de, halkın Fransız kültürünü üstün görmesine yol açmamış. Yani ellerinde tuttukları o anahtara göre kapıları değiştirmemişler. Her sokakta karşınıza çıkan orjinal Fas kapıları belki de bunun en güzel örneği!
*
Daha ilginç olan ise: Fas uzun yıllar, 1912’den bağımsız olduğu 1956’ya kadar bir Fransız sömürgesiydi. Sömürge altında yaşamak Faslılarda Batı'ya karşı bir düşmanlık yaratabilirdi. Ancak bu olmamış.
Anlaşılan bunun sebebi de, ülkeyi yöneten Kralların uyguladığı politika.
ARAP BAHARI’NA KARŞI FAS BAHARI
İngiltere’deki doktora yıllarından arkadaşım Mohammed El Katiri, Faslı bir akademisyen. Mohammed’le Marakeş’te buluştuğumda, Kralların bağımsızlıktan bu yana hep aynı vizyonu uyguladıklarını anlattı. Özgün kimlikle modernite arasında bir denge kurmuşlar. Bu da ülkede hem siyasi, hem dini olarak ılımlılığa yol açmış.
Hakeza Fas’ta -diğer İslam ülkelerinden farklı olarak- bugüne kadar IŞİD hiçbir eylem yapmadı. Radikal İslam ülkede marjinal seviyede. Yine, “Arap Baharı” buraya hiç uğramadı. Bunda, şu anki Kral 6. Muhammed’in reform sözü verip hemen tutması etkili oldu.
Bununla birlikte ülke Müslümanlarının yüzde 95’i Sünni olmasına rağmen, Fas hiçbir zaman bölgedeki mezhep çatışmasının tarafı da olmadı.
*
Burada ırkçılıktan da eser yok. Ülkede bulunan ciddi miktardaki Yahudiler, Arap dünyasında en iyi korunan Yahudi topluluk denilebilir.
Ülkenin yarısından çoğunu oluşturan Berberler de aynı şekilde. Fas’a giderken bulduğum, siyaset bilimci Dr Senem Aslan’ın 2014’te çıkardığı "Türkiye ve Fas'ta Ulus İnşası" kitabı buna dikkat çekiyor.
Türkiye’nin ulus inşa sürecinde mütedeyyin kesimlere, Kürtlere ve azınlıklara karşı benimsenen tutumun aksine; Fas’ta Berber ırkından gelenlerin haklarına, farklı olan yaşam şekillerine ve kültürlerine müthiş bir saygı gösterilmiş. Aslan, bu nedenle hiçbir zaman bir Berberi hareketinin doğmadığını vurguluyor.
Ezcümle: Anlaşılan hikaye istenirse farklı gelişebiliyor.
Paylaş