Son maçın şöhreti

İTALYA ile oynadığımız hazırlık maçında telefonum çaldı, karşımda Gaga Erol.

Yiğitler lakaplarıyla anılır, Beşiktaş'ın yiğididir. Deprem sonrası yeni yaptıkları Sakarya Beşiktaşlılar Derneği'nin açılışında, ‘‘Burada olacaksın’’ mecburiyetini getirdi. Beşiktaş adının geçtiği yerde benim için hayat durur. ‘‘Tamam kardeş, emrin olur’’ dedim. Ne Erol, ne ben, Denizli kupa maçının aynı güne geleceğini takvim olarak bilmiyorduk. Açılış, Denizli kupa maçıyla çakışmış. Verdiğim söz üzerine sevgili Esat Yılmaer'den izin istedim, kabul de gördüm. Ne yazıktır ki, iki tarafa da ulaşamadım. Erol, ‘‘Kupa maçı dolayısıyla açılışı bir hafta erteledik’’ dediğinde, bizim ekip Denizli'ye ulaşmıştı bile. Televizyondan seyrettim. Akılda kalacak olan tur mur değil. Herhalde Erol Ersoy. Bu kardeş, hatırladığım kadarıyla 10 seneyi aşkın bizim ülkemizde düdük üfledi. Ama bu son oyunda şöhret oldu. Gelecek en az 10 senelik dilimde o geçilen maç değil, Erol Ersoy hatırlanacak. Allah'tan TRT bir kıyak yaptı da, içerde mi, dışarda mı kimse çözemedi. Futbol ağzıyla, bu maç geri dönmez, kural hatası yok. Hakem, hatasının üzerine soğuk ayran içilir.

Özhan Canaydın

İNSANIZ,
en büyük düşmanımız da zaman. Düşmanımızı biliyoruz da, yapılacak bir şey yok. Zemin kaygan, tutunamıyoruz. Kendimce arkama baktığımda, unuttuğum çok şeyler var. Demek ki, unutmak istiyormuşum. Ama kafama, içime kazıdığım olaylar da var, insanlar da... Onları iç organlarımda hissediyorum, çok da keyif alıyorum. Lafı belki uzattım, Özhan Canaydın'a gelmek üzere... Şimdilerde nostalji deniyor, açık manasını bilmem.

Eskiyi anmak olsa gerek. Sene 64-65, ben Bursaspor Futbol Takımı'nın kaptanıyım. Yani işin ayakla oynanan tarafında. Elle oynanan oyunun basketbol takımı kaptanı da sevgili Özhan. Çok iyi bir arkadaşlığımız var. Tabii ki genciz. Genç olup da acele refleksleri olmayan bir adama ilk kez rastlıyorum. O yaşında, 40 gün düşünüp, 40 tek laf ediyor. Ben de ders alıyorum, hatta çalışıyorum. Şu senelerde o genç Özhan'dan öğrenmeye çalıştığım şeylerde çok iyi bir seçim yaptığım düşüncesindeyim. Sağolasın büyük dost, büyük centilmen.

İlk yarı tamam ikincisine bakalım

ANLADIĞIM
manada ligin ilk yarısı bitti. Son Bursa maçı ikinci yarıdan gün almak. Tabii ki, gün değil, alınacak puan önemli. Beşiktaş'ın matematik olarak taşındığı yere bir göz atalım. Üç ayrı kulvarda çıkmaz sokağa girmeyen bir takım. Demek ki, işler tıkırında. Futbolun patronları antrenörlerdir. Futbolun da kendine göre kuralları vardır. Hep deriz ya, ‘‘kazanana yaşa, kaybedene kaka’’, Lucescu yaşa tarafında. Bundan sonra ne olursa olsun benim için hep yaşa tarafında kalacak. Gönlümden geçeni söyleyeyim, en az beş sezon Lucescu bu takımla olmalı. Kan tuttu. Beşiktaş'ın tribünde oturan insanı kolay kolay bir adamın peşine takılmaz. Çabuk da vazgeçmez. Bir takımın yol almasında istikrar denen şey devamlılıktır. Yönetim de bunu anladı. Demek ki, mesele yok. Beşiktaş için, ‘‘ikinci yarı zor deplasmanları var’’ hesapları yapılıyor. Ben de oralarda dolaşmıyorum. Bir şeyi çok iyi biliyorum, fikstür avantajı kağıdın üzerindedir. Hepte böyle olmuştur. Oynanmayan maçın karşılığı üç puan değildir. Daha Türkçesi, şampiyon olacaksan, kendi işini kendin göreceksin.

Cordoba

ORDOBA
'ya, ilk alındığından beri kefil olma halim var. Bantlarından en az 10 maçını seyrettim. İyi kaleci diye de tutturdum. Vazgeçmem mümkün değil. Eli kadar ayağı da düzgün. Libero bile oynar. Ama bir yere kadar. Son adamsan, topu fazla süslemenin alemi yok. Son oyunda bunu yaşadı. Allah'tan, ayağıyla vereceği turu eliyle geri aldı. Ne diyelim, ders almak lazım.
Yazarın Tüm Yazıları