Kocaman adam...

ELİM bir trafik kazasında kardeşimi kaybettim. Canımdan can düşürdüm.

Yakından tanıyanlar bilir, sevdiğim insanlara ‘‘güzel adam’’ diye hitap ederim. Kardeşime ‘‘kocaman adam’’ diyordum. Gerçekten koca bir yüreği vardı. Tek başına orduydu. Şıktı, bilge insanlığının yanına yaklaşmak çok zordu.

Ben hayat kabuğumu düşürdüm. O'nun adamlığı benim sığınağımdı. Akla ihtiyaç duyduğumda liste başımdı. Yaşça ufaktı ama ağabeyimdi. Arkama baktığımda çok şeyi unuttuğumu görüyorum. Bu, bana da, ailemize de ağır fatura oldu. Unutmam mümkün değil. Ders de çıkardım. Hayatı tarif ederken, ‘‘İnsanların bir elinde elma şekeri, diğerinde de acı biber var’’ derim. Acıyı yedik. Cenaze merasimine katılan dostlara, telefonla ulaşanlara, telgrafla acımızı paylaşan büyük kalabalığa, yaradan, elma şekerinden bol bol yedirsin.

Acımıza refakat ettiniz, paylaşımınızın samimiyetine Okyar ve Bilol aileleri olarak, teşekkür ediyoruz. Yan tarafta ‘‘kocaman adam’’ın, dostlarına 2003 yılbaşında yolladığı yeni yıl mesajını okuyacaksınız. Bana göre bu mesaj, veda mektubu. Rahat uyu ‘kocaman adam.’ Ne kadar da seviliyormuşsun.


İstanbul, 07.01.2003

Sevgili Mancorna Dalış Ekibi ve Mancorna Motosiklet Ekibi dostlarım...

Etrafımızda bulunan ve bizlere hep ‘Yahu artık dalmayın ve motosiklete binmeyin. Üşürsünüz, hasta olursunuz, riskli işler yapıyorsunuz vs’’ diyen sevgili dostlarımıza 2003 yılındaki mesajımdır, böylece biline.

DENİZİ VE DALMAYI SEVİYORSAN

Dalgaları da

Titremeyi de

Heyecanı da SEVECEK

Ama denizle oyun olmayacağını da BİLECEKSİN.

MOTOSİKLETİ SEVİYORSAN

Yağmuru da

Rüzgarı da

Düşmeyi de SEVECEK

Ama kendi limitlerini de BİLECEKSİN.

‘‘KORKARAK YAŞIYORSAN, YALNIZCA HAYATI SEYREDERSİN.’’

Hoşçakalın ve 2003 yılında hep afiyette olun.

Sevgilerimle

Raif OKYAR

Beşiktaşlı'nın hali

KENDİMDE değildim. Futbol topu benim için patlamıştı. Lazio ile oynanan UEFA Kupası maçına, Antep deplasmanına da yüreğim elvermedi, ayaklarım da gitmedi. İnsan kaybı, ne oyun kaybıyla, ne puan kaybıyla aynı kantara çıkmıyor. Onu da anladım. İngiltere milli maçına da gitmeyeceğim. Topu Denizli maçında şişireceğim. Şimdi geçmiş iki maçın arasında bir gidip geleyim...

Televizyondan seyredip aldanmış olmak da istemem. Ekrandan seyredip yorum yapmak, pratiğimde yok. O iki maç öncesi ana fikrim vardı. Lazio ile oynarken, ‘‘İtalyanlarla caddede bile oynamak zordur, ilacı da sabırdır’’ diye düşünüyordum. Hiç düşündüğüm gibi olmadı. Lucescu'nun ilk defa geride dört kişi oynatmasını yadırgayanlar oldu. Çabuk yenilen iki golde geride dört kişiyle oynamanın yakından uzaktan alakası yoktu. İlk 10 dakika ailecek öbür tarafa gidersen, başına gelecek buydu. Sen korner atıyorsun, dönen top sana gol oluyor. Beşiktaş'ın UEFA Kupası'nda tırmandığı yer iyi. Bu öndeki sezona tecrübe olacaktır. İki-üç takviyeyle Beşiktaş'ın başa çıkamayacağı Avrupa takımı olmaz.

Ligin sonunu bekle

Gelelim Antep oyununa... Her futbol takımının sahanın içinde gizli sorunları vardır. Sahanın dışında düşünen adamın eli de değmez, aklı da. Oynayanların aklı erdiğinde sorunlar azalır. Yenilen bir gol var, yedi tane Beşiktaşlı oyuncu altıpasın içinde. Top da korner topu. Her türlü hazırlığını yapmışsın ama kalabalıksın. Çok adamın olduğu yerde topu birbirine bırakırsın. Rakipten kaç kişi varsa, sen de o kadar olacaksın. Bir de jokerin olacak. Daha Türkçesi, bire birde mesuliyet alıp, zamanlama ve pozisyon hatası yapmayacaksın. Ben son üç-dört maçta Beşiktaş'ın defans zaafı olarak bunu görüyorum.

Haftada iki maç oynamak Beşiktaş için kolay değildi. Kaldı ki, böyle bir kültürü de yoktu. Hem fizik, hem kafa yorgunluğu tabii ki, yıprattı. Bundan sonrası arkasına sığınılacak mazeret bırakmadı. Benim Lucescu'ya da, oynayan oyunculara da büyük güvenim var. Lig öyle bir hale geldi ki, sezon sonuna kadar üç takım atbaşı gidecekler. Az hata yapan kazanacak. Gönül favorim Beşiktaş. Beşiktaş şampiyon olsun istiyorum. Mantık favorim ise ‘‘Vedat, ligin sonunu bekle’’ diyor.

Kısa ve öz

HEPİMİZİN
takımı, çarşamba akşamı İngiltere ile kapışacak. Fazla uzatmadan aklımın bastığını söyleyeyim... İki takımın futbol oynama tarzı çok değişik. Bizim avantajımız var, tabii kullanılabilirse. Uzun boylu oyuncu, kısa boyluyla oynarken büyük sıkıntıya girer. Bizde öyle oyuncular var ki, fazla marifetli kısalar. Oynamak istediğimizi bu çocuklarla İngilizlere kabul ettiririz. Tugay, Emre, Okan, Nihat, Yıldıray hem kısa, hem de Avrupalı. Benim düşündüğüm manada oynayabilirlerse maçın üçte ikisinde top bizde kalır. Biz, dünya üçüncüsüyüz. Bu maçtan korkulacaksa, İngilizler korksun. Bir de işin matematik tarafı var. Beraberlik bile bizi daha yukarı taşır. Ondan sonrasını onlar düşünsün, yerine gelir. Oyunun her azalan dakikası bizi rahatlatır, İngilizleri sıkıntıya sokar. Kısa ama böyle.
Yazarın Tüm Yazıları