BEŞİKTAŞ, çıkmaz sokaktan çıkmayı bildi. Dünkü karşılaşma iki türlü zordu. Maç öncesi düşüncelerim ‘‘Beşiktaş'ın ligin zirvesindeki rakiplerinden deplasmanda 4 puan çıkartan rakip kolay olmaz’’ diye idi.
Bir de fazlası var; Yılmaz Vural faktörü. Ben, bu adamı hem çok seviyorum, hem çok korkuyorum. Adam nereye giderse gitsin, o takıma eli değiyor. Uzun vadesine karışmam, ben kısasından bahsediyorum.
Neyse gelelim maça... İlk yarı seyrettiğim Beşiktaş'ın varamadım tadına. Bulunan iki penaltı pozisyonu var. Üflenen de iki doğru düdük. Biri içeri gitti, biri Murat'ta kaldı. Sergen Usta, ikinci vuruşta benim tribünden bile anladığım yere vurdu. Penaltı öncesi kaleciye telefon açsa, aynı şey olurdu. İkinci yarı oyunu sahiplenen, istediği topu rakibe kabul ettiren bir Beşiktaş seyrettim. Beş tane yüzde yüz gol pozisyonu var. Kaçıranlara ‘‘marifetsiz’’ demeye dilim varmıyor. Ama Adanaspor'un kalecisi Murat'ın marifetini de alkışlıyorum.
Kazanana bakacaksın
Zaten enteresan bir futbol akşamı seyrettim. Cordoba oynadığı topla maçı üç puana bağladı. Murat da kurtardıkları ile maçı 1-0'da tuttu. Maçın içine dalıp oyuncular arasında tur atayım istemiyorum. Vıdı vıdı yapmanın zamanı geçti. Kazanana bakacaksın. Ama gözardı da etmiyorum. Harika bir maç yöneten hakem seyrettim. Oyunun havasını aldı. Öyle başladı, öyle de bitirdi. Bir yerde atlamış olabilirim.
Yasin topla elle oynadıysa bu penaltı ama görme yeri de zor. Ben görmediğimi söylüyorum. Herhalde O da görmedi. Neticede Beşiktaş, fikstür zorluğu denen maçları da tek tek geçmeye başladı. Benim de bir iddiam vardı. ‘‘Fikstür kağıt üstündedir’’ diyordum. Topun sahanın içinde oynandığını vurguluyordum. Galiba haklı çıkacağım.