MAÇ sonrası yorumlarında, ‘‘Yerimiz dar, aman ağabey 25 satırı geçmeyelim, 30'da bile sıkışırız.
Kısa geç’’ ricalarıyla karşı karşıyayız. Fener maçı sonrası İlhan kardeşim için değil bir paragraf, el kitabı çıkartmam lazımdı. O gün için ıskaladım, şimdi yakaladım...
Bak İlhan... Futbolcu eskisi bir ağabeyin sana bazı şeyler diyecek. Bu çok iyi niyetle, sen iyi olasın diye dile getirilmiş şeyler. Beşiktaş'ın kulvarında çok seneler eskittim. Gelip gidenlerin haddi hesabı yok. İnan, benim bile unuttuğum çok insan var. Ama Beşiktaş Tarihi'ne adını kazıyanların unutulması mümkün değil. Yaşça büyüklerime hürmet ediyorum, küçüklerime de büyük bir sevgiyle yaklaşıyorum. Sen de bu grubun içinde olasın istiyorum.
Yükü kaldırmalısın
28 yaşında şöhreti ve parayı yakalamak her kula nasip değil. Bu şöhret ve para öyle namussuz bir yüktür ki, Naim Süleymanoğlu olsan kaldıramazsın. Özel yaşantına, karizmana, asla laf edecek adam değilim. Laf edeceğim yer, senin Beşiktaş'a vereceklerinle alakalı. Fenerbahçe maçında gördüğün kart ilkokul talebesinin yapacağı iş. İlhan kardeş, nerede Beşiktaşlı olmanın mesuliyeti? Tribünden ufak ufak homurtular yükseliyor. Bu hayra alamet değil. İçim elvermez, gönlüm de razı olmaz. Kötü yerlere taşınasın istemiyorum. Vedat ağabeyin ne istiyor biliyor musun? Bundan böyle sana yazacağı yazılarda kullandığı kelimelerin üzerine daima smokin giydirmek.
SAMET ile ULVİ
TRABZONSPOR'u ve o büyük camiayı küçük gibi göstermek çabasında olanlara hep karşıydım. Sakın ola, kupa geldi diye bunu dile getiriyorum zannedilmesin. ‘‘En sıkıntılı dönemlerinde bile büyük camialar saha içi sıkıntıları yaşar da, sahanın dışında bütünlüğünü kaybetmez. Üç-beş sene sallanır, büyüklüğünün kültürüyle de ayağa kalkar’’ diye savunmuşumdur.
Geleyim benim çocuklara... Evlat edinmek hobi değil. Fantazi hiç değil. Sevgi mesuliyet ister. Beşiktaş formasına emek veren bütün çocuklar benim evlatlarım. Samet ile Ulvi'nin ayrı bir yeri var. Top oynarlarken, iyi eşleşmişlerdi. Sahanın içinde bunu görüp, öyle de dile getiriyorduk. Ne mutlu bana. Bir zamanlar sahanın içinde yaptıklarıyla keyiflenirken, şimdilerde onları sahanın kenarında da iyi bir eküri olarak görmek, beni mutlu ediyor. Çocuklar, sezon ortası hazırlık döneminde beni Antalya'da kamp yaptığınız otele davet ettiniz. Bana söylediklerinizi, laf biriktirdiğim kumbarama atmıştım. Kupa sonrası kumbarayı boşaltıyorum...
‘‘Vedat ağabey, biz çok iyi bir futbol ailesi olduk. Hedef tuttuk, lig için ilk beş, kupa için de şampiyonluk hedefledik. Bunu da becereceğiz’’ demiştiniz. Becerdiniz güzel kardeşler, camiaya hayırlı olsun.
Ya çok kolay ya çok zor...
BEŞİKTAŞ bugün Sırat Köprüsü'nde... Aklımın erdiğince, ya çok kolay geçilir ya da çok zor. Bu maçın ortası yok. Bir Diyarbakır maçı seyrettim. ‘‘Tek bir maçın skoru kocaman ligin tehdidi değildir’’ diye de dile getirdim. Bundan sonrası hep kazanılacak ise, Beşiktaş bir adım önde. Futbolda iyi takımlar için ‘‘HAYIRDIR İNŞAALLAH’’ demek az olmalı. İyi takım iş kazasını günübirlik yaşar, ona göre de dersini almış olur. Bu, oyuncuyla da bağlantılı. İyi futbolcu kazayla kötü oynar, kötü futbolcu kazayla iyi oynar. Herkesin bildiğini ben de biliyorum. Bugünün oyunu zor. Elazığ takımı iğneli fıçıda nefes almaya çalışıyor. İkinci zorluk ise, ben daha Beşiktaş takımını öğlen yemek vaktinde iyi top oynarken görmedim. ‘‘Sırat Köprüsü maçı’’ dedik ya, sabah kahvaltı saatinde bile olsa, iyi oynamak ve kazanmak zorundalar. Bu oyunda, arkasına sığınılacak mazeret olamaz, olmamalı.
Ders aldın mı?
Lucescu'ya da üç-beş laf edeyim istiyorum. Bu karambolde her kafadan bir ses çıkıyor. Sen de ayrı telden çalıyorsun. Diyarbakır kaybını yüksek sesle çok yanlış dile getirdin. Maç sonrası çıkıp söyleyeceğin şunlar olmalıydı... ‘‘Benim futbol oynatmaya aklım eriyor. O gün için oynayanların gönlü tutmadı. Yapacağım birşey yoktu. Öyle de oldu. Takımım iyi takım. Bu her zaman böyle olmaz. Denk geldi. Rakip de aslanlar gibi oynadı, kaybettik. Hasar büyük ama kocaman da ders aldık.’’
İnşaallah bu maça takımı ruh hali olarak böyle hazırlamışsındır. Lucescu, biz Beşiktaşlılar seni çokta seviyoruz. Bilmem anlatabildim mi?