BUGÜN, hepimizin takımı, futbol tarihimizin önemli bir gününde sahne alacak. Kazanırsak, Avrupa Şampiyonası'na transit geçiş yapacağız.
Yok kaybedersek, baraj maçı aktarmalı gitmeye soyunacağız. Bu grupta topladığımız puanlarla hak ettiğimiz yerdeyiz. Koca kuzuyu yedik, kalan kuyruğu...
Bireysel yetenek olarak rakipten fazlalığımız var. Benim hep iddia ettiğim gibi, 5-6 tane bücürümüz var ki, bu çocukların futbol oynama marifetlerinde türlü türlü becerileri var. Yönetmek içgüdüsü tabii ki her antrenör için farklıdır. Demek Şenol da bunu bugüne kadar iyi kullandı ki, buralara taşındık. Bugün başka bir gün. Bu ülkenin insanı olarak, kazanmayı temenni etmiyorum, istiyorum. Maçın sonunda ah şu maçı keşke seyretmeseydim, demek de istemiyorum. Portekiz bileti ayağımıza geldi. Yere düşürmeyelim.
Yarım sıfır lazım
Mustafa Denizli, Bursa'da Hollanda ve Almanya oyunlarını sabırla 1-0'lık skorlarla geçti. Bugün bize yarım sıfır lazım. Acele etmekle, çabuk top oynamanın başka başka manaları vardır. İnşallah o geçmiş maçlardan ders alıp, bugün öyle oynarız. Oyuna başlayan kadro dakikalar azaldıkça düşünülen skoru yakalayamıyorsa, değiştirilecek üç adamla istenilen skor zorlanabilir. Şenol, senin elinde yalnız üç değil, kadronda olan bütün futbolcular bunu yapabilecek kapasitede. Bana biri çıkıp da, ‘‘Bir onbir karala’’ dese, işin içinden çıkamam. Zor ama bu senin işin kardeş.
Türk futbol tarihinin en önemli jenerasyonunu yakaladık. Onun keyfini çıkarıyoruz. Arkama dönüp baktığımda tek tek o kadar büyük futbolcular gelip geçti de, pek birarada olamadılar. Bir-iki tanesinin de güçleri takımı ayakta tutmaya yetmedi. İşte Şenol onun için şanslı bir adamsın. Şanslı da gidesin istiyorum. Gözardı da etmiyorum, belki burun kıvıranlar var ama, sevgili Ulusoy ve federasyonu alışık olunmayan bir tarzla Milli Takım'ın çok içindeler. İyi bir futbol ailesi olmak öyle pek kolay değil. Ama bizim takımımız oldu. Payı büyük olanlara saygı duyuyorum.
Akıllı olalım
Milli maçların önemli bir sorunu tribün kalabalığıdır. Büyük takımların tribünde oturan insanı organize olmuş insanlardır. Grup grup değişik tribünlerden ezberlenmiş sloganlar çıkar. Nerede ne yapılacağı tribün şeflerinden işaretlerle halledilir. Milli maçlarda böyle bir disiplin yok. Hep beraber bağırıp tepiniyoruz. Fener Stadı müthiş bir yer. Sesimiz sahaya girer ama atacağımız herhangi bir madde girerse yandık. Bütün dünyanın gözü bizim üzerimizde. İngilizler futbolları kadar futbolun siyasetiyle de önde bir ülke. Tek bir fasulye bile atılsa, sahayı fasulye tarlası olarak gösterirler. Akıllı olalım, çünkü rakip oyuncular da hem oyuncularımızı, hem biz seyreden insanları tahrik etmek için büyük çaba sarfedecekler.
Gelelim maçın hakemine... Dünyanın bir numarası. Ben hiçbir maça hakem seyredeyim diye gitmem. Ama Collina'ya başka bir gözle, oynanan oyuna da başka bir gözle bakıyorum. Ve ondan büyük bir oyuncu seyretme keyfi alıyorum. 22 kişi oynanan futbolun 23'üncü oyuncusu. İyi futbola çok katkısı var. Karar verme standardını büyük bir disiplin içinde uyguluyor. Düdük çalma tercihi bir hakem için tek seçimdir. Geri alınmaz, alternatifi de yoktur. İşte Collina böyle bir hakem. Zaten onun için bir numara. Yalnız aldanmayalım, Collina santrfor değil. Önüne gelen topa vurup gol atacak hali yok. Adam ne görüyorsa onu çalıyor. Collina ile bugüne kadar kaybetmedik. Oraya kadar tamam. Ama bu iş kendiliğinden olmadı. İyi oynadık, öyle oldu. Futbolda sihir, büyü, fal olmaz. Futbola romantik de bakılmaz. Hadi yarım sıfırı bulalım, kolay