UZUN boylu maçın ilk etabı İstanbul'daydı. Beşiktaş da ikinci oynayacağı ayağa, büyük bir avantaj taşıdı.
Acaba diyenler vardı. Benim kafamda da acaba yok olduğundan, ‘‘Hiçbir terslik olmaz, futbolda herşey olur ama, Lucescu'nun direksiyonundaki bir takımın 3 gol yiyeceğine ihtimal bile vermiyorum’’ dedim. Bir de dip notum vardı. Haa, tersi olursa, ben aldanmış olurum ama, Beşiktaş için de çok büyük kayıp olur diye sonunu bağlamıştık. Beklediğim gibi de oldu.
Başlığa astığım Bermuda Şeytan Üçgeni, Beşiktaş'ın üç oyuncusu için. Bermuda diye bir yer var, hani oraya girip uçaklar kayboluyor ya, Beşiktaş'ın da Şeytan Üçgeni, Cordoba-Ronaldo-Zago... Rakibin hücumcuları bu üç şeytanı geçemiyorlar. Depremi de sevmem, zaten kimse sevmez ya, ben tabirlerini de sevmiyorum. Şu günlerde moda oldu, oyunun kırılma noktasıymış, bu nasıl şeymiş bilmiyorum. Oyunun kırılma noktası 90 dakikanın tamamıdır.
İyi baharlara
Lucescu'nun düşündüğü gibi. Lucescu'yu ve çocuklarını kutluyorum. Bir de prensibimdir, işini halleden takımların, hele bu Avrupa kupasıysa iyi oyuncusu da yoktur, kötü oyuncusu da. Hep beraber oynanılır, hep beraber de kazanılır.
Dün akşam için hiçbir oyuncuyu öbüründen ayırt etmiyorum, üç şeytanın dışında. Ama gözüm, Pancu'yu aradı. Çok az sıkıntılı dakikalar yaşandı. Pancu olsaydı, yaşanmazdı diye düşünüyorum. Çok ince bir sitemim olacak, o da çok beğendiğim Lucescu'ya. Belki bu tekrar, ama olsun yine de hatırlatayım. Ali Eren, sakat veya cezalı değilse, bana göre formalardan biri onun.
Beşiktaş tarihinde Avrupa'da baharı göremedi. Kışa takılıp kaldı, hiç bahar oyunu oynayamadı. Dün akşam o oldu, iyi bayramlara değil, iyi baharlara...
Haa, maçın hakemi mi? Bana ne be kardeşim, ben turu geçtim...