9 Kasım 2002
<B>BİR </B>futbolcunun koca bir maçı tek başına çevirmesi, pek alışılagelmiş bir şey değil. Çünkü kolay da değil. Dün akşam bir Sergen seyrettim, böyle şey olmaz. Takımı sırtladı, zor bir yerden tek başına geçirdi. Sergen'in bundan önce koştuğu oyunlara şöyle dönüp bir bakarsak, dün akşam 5 maçlık koştuğunu görürüz. Tabii ki yalnız koşma ile olmaz. Benim bu güzel kardeşim oyunu da süsledi, ambalajını yaptı. Takımı sıkıntıya girdiğinde öyle bir kafa golü de yaptı ki, maçı kopardı aldı.
Son oynanan 3-4 maça bakıp, Beşiktaş dün akşam o oyunlara göre iyi oynadı diyemem. Hep beraber oynama çabası yine vardı. Oynamak iştahı, o da vardı. Anlayamadığım, bu kadar top kaybıyla nasıl oynandı. Yasin ile Tayfur'u koşarken, didişirken gördüm de, iyi top yaparken görmedim. Geriye de çabuk dönemediler, bilhassa ilk yarı orta sahayı Elazığ'a bıraktılar.
Maçlar yol aldıkça
Zago'yu Beşiktaş'a geldiğinden buyana ilk defa bu kadar dağınık gördüm. Bir mazereti olabilir. Ali Eren ile oynamaya alıştı, onun için de bocaladı diyorum. Serdar uzun bir aradan sonra ilk defa forma buldu. Oyuna da iyi başladı, ancak dakikalar azaldıkça o da oyundan düşmeye başladı. Uzun bir sakatlık devresinden geçti diye mazereti olabilir. İlhan, eski İlhan değil. Tabii ki maçlar yol aldıkça düzelecektir. Nouma belki az oynadı, ama iyi sinyaller gördüm.
Elazığ takımı kadro olarak mütevazı bir takım ama, bravo Erol Tok'a. Oyunu hiç çirkinleştirmeden ve futbolun müsade ettiği sertlikte top oynattı. Gözden de kaçmasın, bu sene Beşiktaş ile İnönü'de oynayan takımların içinde en fazla hücum teşebbüsü olan takım Elazığ'dı.
Bu maç ölçü değil
Maçın hakemi, belki 1-2 tane yanlış düdük çaldı veyahut çalmadı. Ama olacak o kadar. Maça tesir edecek hiçbir hatası olmadı. Bu genç kardeş çok koşuyor, hep topun yanında. Bende futboldan da üst seviyede anlıyor izlenimi bıraktı.
Beşiktaş'ın hafta arası oynayacağı bir kupa maçı var. Bu maç tabii ki ölçü değil. Her maç ayrı ayrı oynanır, o maçı dün akşamdan daha iyi oynamak lazım.
Yazının Devamını Oku 1 Kasım 2002
<B>BU </B>tip maçlar değişik düzende oynanıyor. Maçın boyu kısa değil uzun, 180 dakika. 180 dakikanın sonunu beklemeden ayakkabıları bağlayamazsınız. Ama dün sahadan çıkan skor, bana da ‘‘Bu turu Beşiktaş geçer’’ dedirtiyor. Lucescu'ya da ‘‘Aklına sağlık be kardeş’’ diyorum. Deplasmanda nasıl oynanacaksa, öyle de oynattı. Bir futbol takımına, bu takım iyi takım demek için yok Ali iyi oynadı, yok Veli kötü oynadı dedirtmeyeceksin. Dün akşamki oyunda Beşiktaş'ın hiçbir oyuncusu, ne çok yukarı çıktı, ne de aşağılarda dolaştı. Hep beraber oynadılar, hepberaber de ikinci tur için kapıyı araladılar.
Beşiktaş'ın kaçırdığı 4 tane net gol pozisyonu var. Onlar girse, iş de biterdi. Futbolda tabii ki gol kaçacak. Ama kaçan bir tanesine, hem söyleyeceklerim var, hem de sitemim. Pancu'nun kaçırdığı golde, kasti olarak ‘‘Atmayacağım’’ desen, topu ancak oraya atarsın. Bir sitemim de Yasin'e olacak. Bak evlat, Avrupa Kupaları'nda oynuyorsun. Gördüğün bir sarı kart var ki, ancak amatör küme oyuncusu görür. Benim güzel kardeşim, sarı kart hediye kartı değil. Onunla çikolata alamazsın.
Bir de Ahmet olsaydı
Dünkü oyunu seyrederken hep, ‘‘Bir de Ahmet Dursun olsun’’ diye içimden geçirdim. Tam onun yapısına uygun bir maç oldu. İnanıyorum ki, Ahmet olsaydı, bu maç en az 3 fark ile biterdi. Tabii ki, cezalı olan Tümer'i de hem gönlüm arıyor, hem de gözlerim.
Maçın hakemi, maçın ilk 20 dakikada Beşiktaş'ın en büyük rakibi oldu. Öyle abuk sabuk düdükler üfledi ki, Beşiktaş'ı paniğe soktu. Ondan sonra çaldığı düdükleri dengeledi.
Rakip Alaves, çok çok iyi bir takım değil. Bir de Beşiktaş akıllı oynayınca, şimdiye kadar oynadıklarının bile altına düştüler. Neticede, Beşiktaş sahanın içinden istediğini çıkardı. Hiç hesapta olmayan bir son dakika golü hoş olmadı, ama o kadar. Fazla vıdı vıdı yapmanın manası yok. Bundan iyisi can sağlığı demek galiba en iyisi.
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2002
<B>FUTBOLDA </B>bir terim vardır, her zaman kullanılmaz. Çünkü hiçbir takım her zaman için bir takımı bayıltamaz. Kazanır, kaybeder, ama bayıltmak başka bir şey. İşte dün akşam Beşiktaş, Malatya'yı bayılttı. Skorun kısır kalmasına kimse kanmasın. Yalnız ilk yarıda Beşiktaş'ın 15 tane gol vuruşu var. Bulduğu da iki gol. Kaçanları topluyorum, herhalde 7 tane. Malatya'nın 2 gol teşebbüsü var, ikisini de Cordoba muhteşem çıkardı. Bu kaleci iyi kaleci. Kötü oynarken de kötü oynuyor ama iyi kaleci diyordum. Takımda koşmayan, iştahsız oynayan bir tek oyuncu yok. Böyle bir takımın oyuncularını birbirinden ayırmak zor. Hepsi beraber oynadılar, hepsi beraber düşündüler, beraber de kazandılar.
Lucescu bu takımı her gün daha iyiye götürecek. Akıllı bir futbol adamı. Malatyaspor gözardı edilmesin ligin mütevazi takımlarından biri değil, iyi takımlarından biri. Ama böyle oynayan bir Beşiktaş'a kafa tutmaları mümkün değildi. Kaldı ki Ziya Beşiktaş'a biraz da çanak tuttu. Beşiktaş'la İstanbul'da oynuyorsan, 3 forvetle oynayamazsın. Haa, tabii ki oynarsın da sonuç da böyle olur.
GÖSTERİ YOK
Maçın hakemi, benim beğendiğim hakemlerden biri. Yalnız benim bu kardeşime bir tavsiyem olacak. Hakemler, maçların önüne geçme çabasında olmamalı. Gelen seyirci, futbol seyretmeye geliyor. Ali kardeş herhalde seyirciler onu seyretmeye geliyor zannediyor. Öyle şey yok. Hakemlikte gösteri yok. Düdük var, o da doğrusu çalınırsa.
Neticede Beşiktaş, bana göre bir seri yakaladı. Denizli zor deplasmandı, İnönü'de sıkıntılar vardı. Böyle oynarsan sıkıntı da olmaz, herşey de daha iyi olur.
DİP NOT: Tabii ki İlhan daha hazır değil. Tümer de öyle. Pascal da öyle. Dünkü maç öyle bir hale geldi ki, gözlerim Ahmet Dursun'u aradı. Dün akşam inanıyorum ki, Ahmet oyunda olsaydı atılanın iki mislisi skor olarak tabelaya yazılırdı.
Yazının Devamını Oku 21 Ekim 2002
<B>DENİZLİ</B>'ye gelirken, Beşiktaş'ın en zor deplasmanlardan birine geldiğini düşünüyordum. Bu, maç öncesi düşüncemdi. Ama düşündüğüm gibi oldu. Denizli takımı çok koşan, çok iyi mücadele eden bir takım. Sahanın zemini de dışarıdan gözüktüğü gibi iyi değil. Top oynama zorluğu çıkarıyor. Üstüne bu da eklenince hele ilk yarı Beşiktaş'ın pozisyon bulamadı.
Denizli takımının en büyük özelliği kenar ve yüksek toplardan uzun boylu oyuncularını pozisyona sokması. Denizli takımı bunu yaparken, daha çok taç atışlarında yapıyordu. Çünkü Türkiye'nin en uzun taç atan oyuncusu onlarda. Ali Tandoğan'ın olmayışı yüksek topları yalnızca frikiklere bıraktı. Beşiktaş da birkaç topta zorlandı. Beşiktaş'ın geri üçlüsü bana göre hatasız top oynadı. Çok az pozisyon verdiler. Yenilen bir gol var, top baraja çarpmadıysa kaleci hatası.
Baraja çarptıysa yanlış kurulan baraj hatası. Sergen'in bir frikik golü var, anlatmak zor. Ben son senelerde böyle bir frikik görmedim. Aynı Sergen dün akşam için takımının da, sahanın da en iyi oyuncusuydu. Ve koşacağından çok fazlasını koştu, yırtındı. Kapıyı araladı, Beşiktaş da Pancu ile işi bitirdi.
Büyük takım farkı
Dün akşam alınan 3 puan çok önemli. İnanıyorum ki, Denizli'ye gelen her takım çok zorlanacak. Büyük takım farklılığı dün akşam da ortaya çıktı. Öne geçen Denizli, ‘‘oyun böyle biter’’ diye bekledi. Maçı da kaybetti.
Maçın hakemi uzun bir aradan sonra sahalara döndü. Eski formunda değil. Ama maça tesir edecek bir hatanın içinde olmadı. İlk 8 dakikada 3 sarı kart gösterdi, oyunun da biraz havasını indirmiş oldu.
Yasin, belki de bu sezon en az top kaybıyla oynadı. Bu iyiye delalet. Çünkü Yasin'in koşmasına, didişmesine kimsenin bir şey söylediği zaten yok. ‘‘Çok top kaybediyor’’ diye söyleniyordum. Böyle devam ederse, takıma büyük katkısı olur. İlhan daha hazır değil. Oyundan alınana kadar hiçbir müsbet hareket yapamadı. Ama tabii ki, çok uzun zaman futbol molası verdi. Hemen çıkıp sihirbazlık yapacak hali yok.
Yazının Devamını Oku 17 Ekim 2002
<B>BAZI </B>futbol dengeleri vardır, maçtan önce de bellidir. Öyle bir rakiple oynuyoruz ki, eski düğünler gibi 40 gün 40 gece yapılsa biz kazanırız. Aramızda uçurumlar var. Hani, biraz oynuyor gibi gözüküp de, bir şey yapamayan takımlardan biri. Yapmaları da mümkün değil. Benim sevgili müdürüm Esat belki bana kızacak ama, ben bu maçın sonunu beklemeden, ortasında Sıddık kardeşime bu yazıyı veriyorum. Çünkü bu maç benim umurumda değil. Umurumda olan tarafı, nisanda oynayacağımız İngiltere maçı. Dün akşamki oyunu seyrederken bile kafamda hep İngiltere maçı vardı.
Böyle bir oyunu benim takımımda oynayan oyunculardan kötü oynayanı olmadı. Çok iyi oynayan da umurumda değil. Biz 6 tane 1.70 metre boyun altında adamla oynuyoruz. Ama bu adamlar marifetli çocuklar. Kısa adam rakip için becerikliyse çok zordur. Ben Şenol'un bu 6 kısa adamı çok iyi kullanıp, İngiltere'yi geçeceğine inanıyorum. Geçmemiz de lazım. Dün akşam Yıldıray yoktu. O da kısa. Bir de nisana kadar Sergen'in futbol oynama yerlerine taşınacağına inanıyorum. Onun da katkısıyla, bu takım İngiltere'yi geçer. Ama kısalara göre ayarlanmamız lazım.
KISA ADAM FARKI
Bu çocuklar dengeli oyuncular. Top bizde daha çok kalır, çabuk da hücum yerine gireriz. Bir misal vereyim; Okan'ın son iki maçta attığı birer gol. Kısa adam çabukluğu gole yardımcı olur. Kaldı ki, Nihat da öyle, Emre de öyle, Yıldıray da öyle. Bunlar futbol oynama avantajları. Dün akşama bakıp, İngiltere maçına prova yaptık denmez. İngiltere maçının provası, bu 6 ay gibi futbol için çok uzun bir zamanda kafaya yerleştirmek için. Biz son 10 sene Hakan var diye topu hep havaya kaldırdık. O günler için bu geçerliydi. İyi de kullandık. Şimdi yerden oynamak mecburiyetindeyiz. Top yere inecek. Hatta mümkün olduğu kadar patlak topla oynayacağız. Rakip bizden daha az top kullanacak. Biz daha fazlasını ayağımızda tutacağız.
Her maçın hakemi önemli derim. Tabii ki, önemli. Dün akşam için değil. Herhangi bir futbolcunun ayağına topu da ver, ağzına da düdüğü, bu maçı idare ederdi. Rakip küçümseme gibi bir huyum yok. Ama adamların ligleri yok. Ümit takımları yok. Demekki, bu işten ümitleri de yok. Tabii ki, bu takımı güle oynaya yenecektik. Böyle de oldu. Başta söylediğimi dipte bağlayayım. Bu grupta İngiltere dışında rakibimiz yok.
Yazının Devamını Oku 13 Ekim 2002
<B>İLK </B>önce hemen şunu söylemek isterim; Bu grupta rakibimiz İngiltere. Diğer takımlar, bizim rakibimiz değil. Nasıl rakiplerimiz olabilirler? Biz müsaade edersek. Dün akşam oynanan oyunda biz ilk yarı rakibe müsaade ettik. Beş maçta verilecek pozisyonu bir 45 dakikaya sıkıştırdık. Benim takımım bu değil. İlerisi için tehlike sinyallerini kenarda oturanlar inşallah görmüşlerdir.
İkinci yarı biraz sazı elimize aldık. İstediğimizi de sahadan çıkardık. Kaybetmek hoş bir duygu değil. İlk yarı ben, o korkuları yaşadım. Bizim takımın oyuncuları, nasıl bu kadar pozisyon hatası yapar hala da aklım ermiş değil. Bunu defansın bir tek oyuncusuna bağlamıyorum. İlk yarı ailece kötü oynadılar. Yenilen gol amatör çerçeve içinde bir gol. Fatih'ten başladı, Rüştü'de bitti. Aynı Rüştü, 3 tane de çok iyi top çıkardı.
Maçtan önce seyirciler Nihat'a büyük tezahürat yaptı. Demek ki, yeni bir kahraman arıyorlar. Demek ki, O bulundu. Nihat'ın hem ilk golde parmağı var. Hem de attığı golde ayağı var.
Makedonlar çok koşan, fizikleri iyi bir takım. Ama futbol oynamakta bizden çok aşağıdalar.
AKILLI İŞ YAPTI
Şenol, ikinci yarı akıllı bir iş yaptı. Emre'yi daha aktif bir yerde kullandı. O da takıma hareket getirdi. Hasan Şaş, ne kadar oynarsa oynasın, bu takımda oynar.
Okan da belki kendi takımında oynamıyor ama, dün takıma faydası oldu. Hem gol yaptı, hem de katkısı takım savunmaya dönerken de oldu. Arif'i bu sezon ilk defa bu kadar pasif oynarken gördüm. Hele kaçırdığı bir gol var... Düzeltip vursa, gol olur. 'Gelişine vurayım' dedi, kaçırdı.
İkinci yarı bizim takımın kaçırdığı golleri seyrettim. Demek ki devre arasındaki o 15 dakika içeride iyi kullanılmış.
Böyle bir maçın hakemine bir şey söylemek çok zor. Çünkü adam ne gördüyse onu çaldı.
Neticede kötü bir ilk yarıdan sonra kazanmak keyifli. İlk yarıyı unutup, ikinci yarıdaki gibi oynamak lazım. Çünkü iki devre arasındaki fark, gece ile gündüz farkı. Ben ikinci yarıdaki takımı ezber ile aldım.
Dünü geçtik. Çarşamba başka bir rakip ile oynayacağız. Futbolda şaka maçı yok. Ben ilk yarıdaki kötü görüntüyü, oyuncularımızın bu işi hafife aldığına bağlıyordum. Çarşamba da daha ciddi bir Milli Takım bekliyorum.
Yazının Devamını Oku 7 Ekim 2002
<B>BEŞİKTAŞ</B>'ın son oynadığı 3 maça bakıyorum. Rakibe verilen çok az pozisyon var. Bu Beşiktaş defansının iyiye gidiş şekli. Lucescu'nun 3 maçtır orta sahanın göbeğinde ikili oynattığı Tayfur ve Yasin top kapmada büyük iş görüyorlar. İkisi birden olağanüstü koşup, olağanüstü pres yapıyorlar. Topu oyuna çok mu iyi sokuyorlar? Bir de onu yapabilseler, Milan'da oynarlar.
Dünkü oyunda Beşiktaş'ın futbol oynama iştahını seyretmeden anlamak mümkün değil. Anlatmak da mümkün değil. Bir futbol takımı kazanmayı bu kadar isteyebilir. Ama, yalnız istemekle olmuyor. Gol yerine gidecek toplar akıllı gidecek, daha çabuk gidecek. Daha başka başka varyasyonlarla gidecek ki, öyle gol olacak. Hele böyle Antep gibi düşünüp, öyle de oynayan takımlara karşı erken gol bulamazsan, başına bunlar gelir. Çünkü Antep beraberliğe gelmiş. Daha oyunun 1. dakikasında vakit geçirmeye başladılar. Aklı başında bir tek hücumları yok. Kırk gün kırk gece oynasalardı Beşiktaş'ı yenemezlerdi.
İLHAN MANSIZ HAZIR DEĞİL
Lucescu, oyuna İlhan'ı aldı. Bence iyi yapmadı. İlhan hazır değil. Şimdi verilecek 15 günlük futbol molası İlhan'ı kendine getirir, o zaman da formayı verirsin. Dün akşam için ‘‘ne olmak istemezdin?’’ diye sorsalar, ‘‘Mustafa Çulcu'nun yerinde olmak istemezdim’’ derim. Bu kadar didişen iki takım futbolcularının faul yapmaması mümkün değil. Zaten fazlasıyla da yaptılar. Hakem de bu kargaşada yanlış düdükler de öttürdü, yanlış kartlar da gösterdi. Gösteremedikleri de cabası.
Beşiktaş dün hiç değişik düşünmeden, değişik yerlere adam sokamadan verkaç yapmadan oynandı. Oyun da tıkandı. Ligin geleceği için Beşiktaş'ın bu kazanma hırsı devam edecekse, bu takımda hayat var diyorum. Çünkü İlhan'ın toparlanacağını, Tümer'in bu takıma gireceğini, Sergen'in de daha fazla koşar hale geleceğini umuyorum.
Yazının Devamını Oku 4 Ekim 2002
<B>BU</B> yaptığım işi 25 seneden fazla yapıyorum. Ve bugüne kadar bir tek Beşiktaş maçını kaçırmadım. Ama ne yapalım ki, pasaportumun süresi dolmuş. Ben alandan döndüm ama takım direkten dönmedi. Burada 2-2'ye bağlanan oyundan sonra yazdığım yazıda, ‘‘Beşiktaş bu takımı deplasmanda değil, havada, karada, denizde bile yener’’ diye bağlamıştım. Dün akşam da gördüm ki, iki takımın arasındaki kalite farkı Beşiktaş'tan yana çok fazla. Tabii ki, böyle olacaktı. Oldu da. Bu turu geçen çocukların ayaklarına sağlık.
Bu turdan çıkartılacak çok dersler var. Beşiktaş'ın seyircisi ölüyü, diriltir. Böyle bir seyircinin oynayacağınız içerideki maçlarda size katkısı büyük olur. İlk önce bunu kullanmak mecburiyetindesiniz. Konsantrasyonunuz üst seviyede olduğu zaman ‘‘bundan sonra sıradaki gelsin’’ dersiniz. Bu takımın bu sene Avrupa'da iş görmesi şart.
Teknik direktör Lucescu'ya kimsenin akıl vermesine gerek yok. Adam bana göre çok iyi bir futbol adamı. Bilhassa ilk yarıda oynattığı top, günün gereğiydi. İkinci yarıda maç koptuktan sonra bir şeyler söylemenin manası da yok.
YAN TOP ZAAFI
Sezonun başından beri ‘‘Cordoba kötü oynuyor ama bu adam çok iyi kaleci’’ diye tutturdum. Dün de maçın kader anında çıkardığı top oyunu bitirdi. Tayfur'u, Yasin'i, Ali Eren'i, İbrahim'i, Pancu'yu çok büyük bir top oynama iştahı içinde gördüm.
Beşiktaş'ın yan top zaafı devam ediyor. Bundan sonra oynanacak maçlarda dikkat etmek lazım. Ali Eren, Ronaldo, Zago 18 içini iyi paylaşıyorlar. Üçü de hava toplarında iyi. Üçü de tecrübeli. Nasıl oluyor da bunların üçünün olduğu bir yerde adam gelip kafa vuruyor. Böyle 4 tane pozisyon verdiler.
Sergen'in fiziği çok az seviyelerde. Aklı da, ayağı da üst seviyede. Biraz toparlanabilse Beşiktaş'ı çok iyi yerlere çıkartacak. Sonradan oyuna giren genç Ali Cansun golü de buldu. Morali de yükseldi. Ufak ufak ısındırmak lazım. Çocuk iyi futbolcu.
Böyle bir maçta hakemden söz etmenin anlamı da yok. Önemli olan turu geçmekti. O da oldu.
Bir dip notum var; televizyondan maç seyretmek ve yorumlamak çok zormuş. Çıplak gözle seyrederken, top canlı. Televizyon aktarmalı seyrederken top patlak.
Yazının Devamını Oku