9 Aralık 2002
<B>BU Lucescu</B>'nun aklına sağlık... Maç öncesi senaryosunu çok güzel yazmış. Maçın ilk 60 dakikası oyunu bayıltıp, sonra bir tane sıkıştırıp, ayağa kalkarım diye düşünmüş, çok da iyi yapmış. G.Saray'la Ali Sami Yen'de oynarken, ancak böyle düşünüp kazanabilirsin. Öyle de oldu.
Hava ve saha şartları fevkalade kötü. Hangi takım rüzgarla beraber oynarsa, onun avantajı olacaktı. İlk yarı rüzgarı arkasına alan G.Saray topa daha çok sahip oldu, ama gole değil.
Beşiktaş'ın son yarım saat oynadığı futbol Beşiktaş klasiği. Tabii ki aslan payı Lucescu'nun. Oyuncularına ne ezberlettiyse, onu sahanın içinden alıyor. İbrahim'in attığı gol Beşiktaş'ın ileride çok işini görecek. İbrahim de durdu durdu, ama dün akşam fena vurdu. Ronaldo, Beşiktaş'ın hakikaten başrol oyuncusu. Adam sıfır hata ile top oynuyor, ama bunu her maç oynuyor. Önemli olan da bu.
Sahayı akıllı kulandılar
İlhan dün akşam yine top oynamaya değil, saklambaç oynamaya çıkmış, ara ki bulasın. Nerede geçen sezon oynadığı toplar, nerede bu sezon. Beşiktaş takımında şu da kötü oynadı diyebileceğim, İlhan'ın dışında adam yok. Sahanın her parselini akıllı kullandılar.
Maçın hakemi de oyuna tesir edecek hiçbir hata içinde olmadı. Hasan Şaş'ın pozisyonu için penaltı diyenler var, ben de yok diyorum. Gösterdiği sarı kartlar doğru. İlk derbi maçı olmasına rağmen bence iyi maç yönetti.
Neticede Beşiktaş Ali Sami Yen'den çok önemli bir 3 puan çıkardı. Beşiktaş'ın Sergen gibi bir de fazlalığı var. Onun da bu takıma girdiğinde Beşiktaş'ın işleri daha tıkırında gider.
Kaleci Cordoba'yı da gözardı etmeyelim. Adam iyi kaleci değil, kaleci doğmuş. Beşiktaş'ın en büyük avantajlarından biri de kalecisi. Beşiktaş'ın standart oynayan bir geri üçlüsü var; Ali, Zago ve Ronaldo artık gözü kapalı oynuyor. Al sana koskocaman bir avantaj daha. Sözün özü, Beşiktaş iyi, daha da iyi olacağının sinyallerini veriyor.
Yazının Devamını Oku 7 Aralık 2002
<B><I>BUGÜN</B></I> bayramın son günündeyiz. Benim için bayram bitmiyor. Yarın da futbolda bayram var. Ben öyle bakıyorum, herkesin de öyle bakmasını istiyorum. Beni yakından tanıyanlar iyi bilirler, maskem yok, mantık favorim de yok. Lakin, gönül favorim var. Beşiktaş kazansın istiyorum. Sevinmekle, üzülmek aynı duygular mı? Tabii ki değil. Ben sevinmek istiyorum.
Zirve için elime kağıdı kalemi aldım. Kendimce de matematiğini yaptım. Yarın sahadan çıkan skor ne olursa olsun iki takım için avantaj da değil, handikap da. Bence ligin ikinci devresi yol almaya başladığında lig şekillenecek. Ama garip bir ülkeyiz. Tribünde oturan insanımız sabırsız. Mantıklı yaklaşamıyoruz. Mantığın bittiği yerde de şüphe başlar. Günü birlik bir maça bakıp, ‘‘Bu takım şampiyon olamaz’’ denir mi? Acabanın girdiği yerden hayır gelmez. En azından ben rastlamadım.
Lucescu için de iki laf edeyim... Bir kere yardıma muhtaç bir futbol adamı değil. İşini profesyonel bir çerçevenin içine yerleştirmiş, ‘‘Stres, amatör adam işidir’’ gerçeğini kabullenmiş, çok da deneyimli bir kenar adamı. Sezon başından bu yana Beşiktaş'ın en büyük transferi Lucescu deyip duruyorum. Yapacağı bir şeyler olamayacaksa da, ‘‘Elinde avucunda bu vardı, buraya kadardı’’ diyeceğim. Yani, daha Türkçesi, vazgeçmeyeceğim.
Oynat bakalım Uğur
İSMİ Uğur Yıldırım. İsmi de cismi de pek bilinmez. ‘‘Oynat Uğurcuğum’’ dendi mi, Türkiye bilir. Bu şık adamı bilinmeyen yönleriyle tanıtayım istiyorum. Uğur sadece durdurup oynatan, ileri götürüp, biraz da geri alan ve de bunu büyük bir başarıyla yapan reji masasındaki adam değildir. Öncelikle, büyük bir Beşiktaşlıdır. 3-5 sene önce hiç unutmam, ‘‘Beşiktaş'ın kaybı, bana ışığı kapatmak gibi geliyor. Karanlıkta kalıyorum be baba’’ demişti. Böyle bir Beşiktaşlı olduğunu şimdiye ekranlardan kim anladı? Belki bundan sonra bilinecek, ama Uğur'un iş ahlakı her zamanki gibi ön planda olacaktır.
Peki kimdir Uğur? 1974'te Ankara'da İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi'nde okuyan bir çocuk. Fotoğraf çekmeye de meraklı. Hürriyet, Milliyet gazeteleri TV'de 7 Gün dergilerinde zaman zaman magazin, zaman zaman haber, fotomuhabirliği yapan bir genç. Bir sonrası önemli. 1980 TRT Haber Merkezi'nde kamereman olarak işe başlamak. 11 yıl bu işin içinde kalmak kolay değil. 1991'de istifa ettiğinde TRT'nin başkameramanı. O ara, Basın Yayın Genel Müdürlüğü burs açmış, o vesileyle de Uğur Amerika'da çalışmış. 1996'dan bu yana şimdiki ekibiyle çalışıyor. Sona doğru geldik. Bana da en çarpıcı gelen yer burası. Uğur yine fotoğraf çekiyor ve bir sergi düzenlemeyi düşünüyor. Bunun yanında Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tanıtım Fakültesi'nin Fotoğraf ve Video Bülümü'nde 3 senedir ders veriyor. Öğrencilerini çeşitli film, TV setlerine götürüyor ve o havayı koklatıyor. ‘‘Benim için okul çok önemli ve bundan büyük keyif alıyorum’’ diyor. Ben de böyle Uğur'lar çoğalsın diliyorum.
Baykam’ın keyif veren kitabı
BENİM güzel kardeşim, ‘‘Ah abi, İlhan'ı bir oynatsalardı’’ diye 2002 maceramızı dile getirdiği son kitabını çıkarmış. Nezaket gösterip, imza gününe davet etti. Seyahatim vardı gidemedim. Kurye ile evime yollamış. Bir solukta okudum. Futbolun kıyısından, köşesinden insanların bile, kütüphanelerinde bulunması lazım olan, keyif verecek bir kitap.
Sen, duygularına fırçanla hayat veriyorsun, ruh katıyorsun. Kaleminle de keyif tattırıyorsun. Seninle seyehatlerimiz oldu. Konuşurken de sanat yapıyorsun. Türkçe senin ağzından çok anlaşılabilir gibi. Dikkatli bir kalabalığa fırçanla da, kaleminle de iyi mesajlar veriyorsun. Sanatçının çok yukarılarda dolaşan yüksek duyguları vardır. Aynen sende olduğu gibi. Eğer yaratıcı güç varsa, arkana kalabalık toplarsın. İşte Bedri kardeş ben de senin kalabalığının arasına katılmış bir ağabeyinim. Ne mutlu sana, insanlara yakın, sıcak, hatta akrabasın. Ne mutlu da bana, senin gibi bir kardeşim var.
Yazının Devamını Oku 2 Aralık 2002
<B>BEŞİKTAŞ,</B> hafta arası Kiev maçında fizik olarak çok yıprandı. Ligde de bana göre, en ciddi rakiplerinden biriyle oynadı. Maç öncesi düşüncelerim ‘‘Zor bir gece’’ olacağı üstüneydi. Böyle de oldu. Beşiktaş takımı yine de, dişe diş, kafa kafaya bir top oynadı. ‘‘Rakip iyi’’ derken hakikaten iyi. Futbolun müsaade ettiği kadar sert oynayan bir takım. Çok koşan, çarpışan arabalar gibi rakiple didişen bir takım G.Birliği. Ayağa da iyi top yapıyorlar, kontratak futboluna da çok yatkın oyuncuları var.
Tümer- Sergen
Devre arası, ‘‘Tümer'le Sergen girerse bu marifetli adamlardan birinden biri gol yapar’’ diye televizyonda yorum yaptım. Sergen de, daha ayağına gelen ilk topu gol yaptı. Gol öncesi pas da Tümer'den. Ben şaşırıp kalıyorum. Tümer'le Sergen yan yana nasıl oynamazmış? Yahu, iyi futbol, iyi futbolcuyla oynanır. Sergen maçı değiştirdi. Ama gördüğü kart olacak şey değil. Bırak be çocuk, atmışın golünü sarı kart görmenin ne alemi var. Bir hafta sonra dev maç var. Nasıl görürsün, nasıl edersin kendine soracaksın. Yasin de, bütün maç didişti. Topu almak için anası ağlıyor, aldığı topu sokağa atıyor. O da kart gördü, o da yok.
Maçın hakemi yönetilmesi zor çizgide olan bir maç yönetti. Birbirine bu kadar yakın oynayan oyuncuların mücadelesinden tabii ki bol kart çıkacaktı. O da kartlarını gösterdi. Topu o kadar yakından takip ediyor ki, ‘‘Niye gösterdin be kardeş?’’ demek mümkün değil.
İş kazası
Beşiktaş çok önemli bir köşe döndü. Maçın biraz da zorluğu, bu takımın görünmez kahramanı Tayfur'un sakatlanıp, çıkması. Çünkü Tayfur bu takımda balans ayarını yapıyor. Onun çıkışı da maçı zora soktu. Öne geçtikten sonra puan kaybı hiç de hoş olmadı. Ama bu lig. Arada iş kazaları olacak. Önemli olan hep bu hevesle topu oynamak. Çünkü her rakip de G.Birliği değil. Beşiktaş'ın bu düşünce düzeni ve saha içi yayılımı diğer maçlarda devam edecekse, Beşiktaş'ın zirveden düşerim korkusu olmaz.
Neticede bu lig. Her maçı hababam kazanamazsın. Arada bir kayıplar olacak. Fazlasından korunmak lazım.
Yazının Devamını Oku 29 Kasım 2002
<B>HEP </B>diyoruz ya, iki ayaklı oyunlar uzun boyludur. İlkine bakıp, sonunu kestirmek zor. 180 dakikanın sonu ayakkabıları bağlama dakikaları. Beşiktaş, dün akşam bana göre çok büyük bir iş gördü. 4 tane önemli eksiğine rağmen, Lucescu'nun ezberlettiği futbolu oynadılar. Kaldı ki, bu tip maçlarda arkaya düştün mü, işin zorlaşır. Ama Beşiktaşlı oyuncular inanarak, sabrederek oyunun her dakikasını düşünerek ve çok koşarak oynadılar. Hepsine helal olsun. Tabii ilk başta direksiyondaki Lucescu'ya.
Benim İlhan kardeşime sitemim olacak. Ah be güzel kardeş, Alaves maçında maç bitmiş, tur gelmiş, sen atılıyorsun. İnanıyorum ki, dün akşam sen oyunda olsaydın, Kiev'e bu takım turistik seyahate giderdi. Sergen'in olmayışı, Ahmet Dursun'un olmayışı, Dobra'nın olmayışı önemli eksikler. Ama Beşiktaş takımı o kadar beraber oynayıp, beraber düşünüyor ki, ezberlediğini oynuyor. Rakibe de ne oynamak istediğini kabul ettiriyor. Kaldı ki, Beşiktaş, kendine yakışmayacak bir gol yedi. Ama üstesinden 3 golle kalkmayı bildi.
Pancu, bu takımın önemli bir futbolcusu. Dün de attığı golle kapıyı araladı. Takım da Ronaldo ve Pascal'la kapıyı açtı. Pascal'ın attığı gol de muhteşemdi. Dün akşam için kafama takılan tek bir şey var, o da Pancu. Sarı kart cezalısı olduğu için Kiev'de yok. Beşiktaş için handikap. Ama sakatlar o güne kadar düzelirse, mesele yok.
Helal olsun
Beşiktaş'ın muhteşem seyircisi bu takımın hakikaten 12. adamı. Takımları ile kol kola girdiler, 90 dakika sahanın içindeydiler. Onlara da helal olsun. Böyle bir galibiyetten sonra takımı ayırıp, tek tek oyunculara bir şeyler söylemek istemiyorum. Ama Ronaldo'ya ayrı bir köşe yapmak lazım. Bir futbolcunun bu kadar maça ağırlığını koymasını ben Ronaldo'da gördüm. Yalnız takımının değil, sahanın en iyi oyuncusuydu. Bir futbolcu nasıl sıfır hatayla oynar, dün akşam Ronaldo'yu seyredip, öyle karar vermek lazım.
Maçın hakemi ne gördüyse onu çalan bir adam. Çok koşan, topun hep yanında olan, cesaretle de kartını çıkarıp, düdüğünü çalan da bir adam. Söylenecek bir laf yok.
Beşiktaş, Kiev'de oynayacağı maçta saha ve hava şartlarını düşünüp, buraya öyle gitmeli. Ben herkesin düşündüğünün aksini düşünüyorum. Saha buzlu olursa, Beşiktaş'ın işine gelir. Adamlara gol lazım. Gol pozisyonuna girmek için de iyi bir saha. Demek ki Beşiktaş'ın Kiev'de hem skor avantajı olacak, hem de kötü hava şartlarında saha avantajı.
Yazının Devamını Oku 24 Kasım 2002
<B>DÜN </B>akşamki oyunda, iki ayrı devrede, iki ayrı Beşiktaş seyrettim. İlk yarı oynanan bir top var, bir futbol takımı ancak bu kadar iyi top oynayabilir. Sahanın her metrekaresini daralttılar. Birbirlerinin hatalarını kapama çabaları, rakibe top göstermedi. Duran tek bir oyuncu yoktu. Çok çabuk oynayıp, rakibi bunalttılar. İlk yarı atılan iki gol, oynanan futbolun karşılığı değil. Skorun daha büyümesi lazımdı. O arada iki top da direğe gitti.
Pascal'a hoş geldin diyorum. Eski Pascal, olarak dün sahaya indi. Asist yaptı, şut attı, kafa toplarında ağırlığını koydu. Çok koştu ve çok mücadele etti. Pascal'ın hazır olması, Beşiktaş'ın büyük bir avantajı. İlk yarıda İlhan'la da çok yer değiştirerek oynadılar. Rakibi dağıttılar.
Adanaspor'un Beşiktaş'a yapacağı hiçbir şey yoktu. İlk yarı santrayı bile geçemediler. Kaleci Cordoba, elbiseyle bile oynayacağı bir 45 dakika yaşadı. Ben Pancu'nun bu takımın önemli futbolcularından biri olduğuna inanıyorum. Zaten öyle de. Bu adam iyi futbolcu. Attığı golde oraya gidiş sezgisi büyüktü, vuruş tekniği de mükemmel.
İyi sinyaller
Ronaldo ile Zago, belli bir standart tutturdular. Öyle de oynuyorlar. Hele ,Ronaldo, dün maçın tamamında da çok iyi oynadı. Lucescu, Ali Eren'i niye oynatmaz bilmiyorum? Sakatsa tamam da, sakat değilse tamam değil. Ali, bu takımda elini kolunu sallaya sallaya oynar.
Adanaspor takımı ligin mütevazı ekiplerinden biri. İlk yarı yapacakları hiçbir şey yoktu. Şansları yardım etti. Devre 2 ile kapandı. İkinci yarı Beşiktaş frene basınca, biraz kımıldar gibi oldular ama, yine de oyunu değiştirecek kadar bir şey yapmaları mümkün değildi.
Beşiktaş'ın ikinci yarıda oynadığı topu, ben beğenmedim. Kaldı ki, maç kolaya girmişti. İşin şovu bile yapılabilirdi. Beşiktaş, perşembe akşamki oyunu düşünüp de ikinci yarı frene bastıysa onu bilemem. Ama ilk yarıda dediğim gibi oynanan oyunun tadı damağımda kaldı. Bu arada Ahmet Yıldırım'ı da atlamayalım. O da oyunun bütününde iyi top oynadı.
Hakem için söyleyeceklerim dün akşam için geçerli. Bir hakeme bundan daha kolay maç olmaz. Onun için zor maçlarda ne yapacak ona bakıp, öyle söylemek lazım. Ama bir-iki ışık yakaladım. Pozisyonlara çok yakın. Çok koşan ve avantaj oynatan bir hakem. Neticede Beşiktaş 3 puanı cebine koydu. İlk yarıda oynadığı ile de perşembe günkü kupa için iyi sinyaller verdi.
Yazının Devamını Oku 21 Kasım 2002
<B>KARŞILIĞI</B> puan olmayan maçlara pek kulak asmıyorum. Ama bu bir milli maç. Ciddiye alıp, öyle oynamak lazım. Bizim çoçukların oynadığı gibi. Bir ilk yarı seyrettim, hakikatten çok iyi takım olduğumuza bir daha kanaat getirdim. Bir kere şu gerçek, biz İtalya'dan daha iyi takımız. Oyunu ikiye bölüp, iki ayrı ayrı devreyi, iki ayrı da oyuncuları yorumlamak istiyorum.
İlk yarı fevkalade top oynadık. Kendi istediğimizi İtalyanlar'a kabul ettirdik. Gaza basacağımız yerde bastık. Fren yapacağımız yerde de, fren yaptık. Bunu yapan 4 tane kısa boylu marifetli çocuk. Yıldıray, Emre, Tugay, Okan bu takımın başrol oyuncuları. Topu istedikleri gibi kullanabiliyorlar. Ve dünyada hiçbir takımın yapamadığı kadar kısa kollektif paslar yapıyorlar. Bu rakip için büyük sıkıntı. O sıkıntıyı da İtalyanlar dün akşam çekti.
İkinci yarı bu saydığım 4 tane becerili adam oyundan çıkınca, oyun dengelendi. Ama asla teslim olmadık. Bu hazırlık maçı, neyin hazırlığı, tabii ki İngiltere maçının. Biz dün akşam ilk yarıda oynadığımız futbolu oynarsak, İngilizler bizi 40 gün 40 gece oynasalar yenemezler.
Attığımız muhteşem bir gol var. Emre'nin ayağına sağlık. Tek kelime ile şapka çıkartılır. Yediğimiz gol kalitemize yakışmadı. Fatih ne yaptı, anlamış değilim.
İlhan tatsız
Kaleci Ömer için de söyleyeceklerim var. Bir kaleci kaleyi terk edip çıkıyorsa, o top kalecide kalır. Yok çıkmıyorsa, kalesinde bekler en son müdahaleyi de kalesinde yapar. Ömer arada derede kaldı, Fatih'in hatasına ortak oldu.
Dün akşamki oyunda seyrettiğim İlhan'dan hiç tat alamadım. Alınacak gibi de değildi. Oyunda kaldığı müddetçe akılda kalan bir tek kaçırdığı gol var. O golü çoçuklar atar. Onun dışında yaptığı tek bir müsbet hareket yok. İlhan bundan sonra futbol topunu düşünmeli. Ruh hali dağılmış bir oyuncunun iyi top oynaması mümkün değil.
Böyle maçların hakemleri için yorum olmaz. Zaten benden de yok. Sonunu şöyle bağlayalım. Bu hazırlık maçlarının ikinci yarılarını sevmiyorum. Sekizer, dokuzar oyuncunun girip çıkmasından zevk almıyorum. Bir şeye daha inanıyorum, kenardaki adamlar da kimin ne kadar oynadığının farkına varmıyor.
Yazının Devamını Oku 18 Kasım 2002
<B>BEN</B>, dün akşamki oyuna pek bir şey söylemeden <B>Lucescu</B>'ya mektup yazmak istiyorum. Benim <B>Sinan kardeşim</B> de, yazdığımı <B>Lucescu</B>'ya tercüme etsin.Bak Lucescu kardeş, bu ülkeye geldiğinden bu yana senin peşine düştüm. G.Saray'ı elindeki kadrona göre yoğurdun, biçim verdin, ‘‘beşinci olmaz’’ denen takımı şampiyon yaptın. Avrupa'da da akla hayale gelmez işler yaptın.
Beşiktaş'a geldin ya, en çok sevinenlerin başında ben oldum. Dün akşama kadar da her yaptığın işin altına imzamı attım. Ama dün akşam su koyuverdin be güzel adam. Bir antrenör için de, futbolcu için de, yönetici için de, camia için de en büyük kariyer lig şampiyonluğudur.
Altay maçını da, takımını da hafife almanı sana yakıştıramadım. Sen önümüzdeki hafta oynayacağın Adana maçından sonra 1 ay içinde üç kulvarda koşacaksın. 1 ayda 8 maç oynayacaksın. Bu da şu demek: Çarşamba-pazar ha babam top oynayacak takımı dün akşam düşündüğün gibi 4'er 5'er kişi dinlendirip mi oynatacaksın? Öyle şey yok Lucescu.
Hafife alma
Lig kazanmak, Şampiyonlar Ligi'nde oynamak demek. Orada para var. UEFA'da para yok, prestij var. Tabii ki kaybedesin istemiyorum ama bu sene Beşiktaş için lig önemli. Hiçbir maçı hafife alamazsın. Profesyonel seviyedeki oyuncu dinlenmez. Dün akşam sahaya sürdüğün 11, Sergen dışında -ki o da mecburiyetten- ‘‘idealimi buldum’’ dediğin kadrondur. Ben de başka bir şeyden anlamam. Hele hele Pancu diye bir oyuncun var. Onu kenarda tutmak cinayet. Ben senin yerinde olsam, Pancu'ya formalardan birini veririm, o da evine götürür. Maçtan maça da gelir, giyer.
Dün akşamki oyunun oyun kadar önemli bir adamı var. Maçın hakemi. Tümer'e çıkardığı bir kırmızı kart var, ayıp kere ayıp. Rakip, Tümer'i bıktırırcasına 5 metre, 6 metre çekti durdu. Tümer ne yaptı? Rakibini itti. Çekmekle itmenin kart olarak karşılığı sarı kart. Kırmızı olmaz. Beşiktaş lehine verdiğin bir penaltı var ki, İlhan onu kaçırdı. Bana göre de pek inandırıcı bir penaltı değildi. Sen herhalde hakem hocalarından korkuyorsun. Aferin Mutlu Çelik'e, ne cesur adammış dedirtmek mi istiyorsun? Cesur olmakla hakem olmak arasında çok büyük farklar var. Hakem olmak, oyunu 11'e 11 bitirmekten geçer.
Ders çıkar
Neticede Beşiktaş, çok kolay geçerim dediği yerden sıkıntılar içinde ama 3 puanla döndü. İnşallah Lucescu dün akşamdan ders çıkarmıştır.
Altay takımı ligin mütevazı bir takımı. Hadlerini bilerek oynadılar. Girdikleri pozisyonlar da var. 10 kişi kala Beşiktaş'ı sıkıntıya da soktular. Ama güçleri buraya kadar yetti.
Yazının Devamını Oku 15 Kasım 2002
<B>KUPANIN </B>ilk ayağında İspanya'da oyundan çıkan skor, Beşiktaş adına avantajdı. Ben bu yaşıma geldim, avantajın kötü olduğuna rastlamadım. Ama avantajı iyi kullanmak lazımdı, Beşiktaş da öyle kullandı. İşlem de tamam oldu. Haa, kolay mı oldu? Hiç de öyle olmadı. Adamların kaybedeceği bir şey yoktu, gol bulma mecburiyetleri vardı. İşte Beşiktaş rakibe onu yaptırmadı.
Lucescu, benim tuttuğum bir futbol adamı. Niye tuttuğumu da söyleyeyim. Ben bütün dünyayı dolaştım, her gittiğim ülkede Savunma Bakanlığı var, Saldırma Bakanlığı'na hiç rastlamadım. Lucescu da Beşiktaş takımına öyle oynatıyor. Az saldırıyor, çok savunuyor. Bence geçerli. Dün de Beşiktaş'ın bir iki pozisyonda sıkıntıya düştüğünü gördüm, ama temel düşüncede yanlış yoktu. Kişisel hatalar vardı. Sahaya girip de onu düzeltecek hali yok.
Bir de dün akşam Beşiktaş'ın en büyük sıkıntısı orta sahadan kaynaklandı. Hele Yasin'e iki lafım var. Be kardeş, prostat olursam senden bileceğim. Bu kadar çok koşup, didişip de bu kadar da top kaybıyla oynayan senden başka kimse yoktur herhalde.
Mesuliyetsizlik
Dobrowski Beşiktaş'a geldiğinden buyana ‘‘Bu adam niye topa vurmaz’’ diye soruyordum, dün siftah yaptın, o da direğe gitti. Çok iyi topa vuran bir adam, bunu her maç denemeli.
Sergen sakatlanıp çıktı, takım da reissiz kaldı. Sergen kötü de oynasa, bu takımın saha içi patronu o. İkinci yarıdaki büyük panik Sergen oyunda olsaydı yaşanmazdı.
Kaleci Cordoba büyük kaleciliğini dün akşam da oyuna sürdü. Ali Eren'i bu kadar dağınıt hiç seyretmemiştim. Zago iyi oynadı. Pancu'yu da geçmiş oyunlara göre hafif buldum. İlhan'a diyecek bir şeyim yok. Haftalardır ‘‘Çok agresif oynuyorsun, atılacaksın be kardeşim’’ diyip duruyorum. Zaten yaptığı agresiflik değil, mesuliyetsizlik.
Maçın hakemi nasıl mı? Beşiktaş'a faydası olmadı, zararı da olmadı. En iyisi, banane demek lazım.
Yazının Devamını Oku