Vedat Okyar

Şaka maçı

13 Ocak 2003
<B>HAZIRLIK</B> maçı dendi mi, lige hazırlık olur. İdeal kadronu kullanırsın, kimin ne kadarlık oynadığını anlarsın. Önceki akşam F.Bahçe'nin yaptığı gibi. Beşiktaş dün ilk yarı, bir iki sakatı dışında ideale yakın bir kadro kullandı. Beşiktaş klasiğini seyrettik. Tümer de nefis bir frikik golü yaptı, ilk yarı 1-0 bitti. Benim için maç da bitti. Çünkü hazırlık maçı kisvesi altında 7'şer 8'er oyuncu değişti. Oyun da çorbaya döndü. Ben oyunun ikinci yarısından hiçbirşey anlamadım. Lucescu'nun da anladığını tahmin etmiyorum. Aynı şeyler Daum için de geçerli.

A.Wien takımı Avusturya'da 13 farkla lidermiş. Boş takım değil, ama çok dolu da değil. Demek ki, Avusturya futbolu, bizim futbolumuzun çok altında kalmış.

İki genç...

Beşiktaş takımı benim ezberime aldığım oyunculardan kurulu. Kimin ne kadarlık oyuncu olduğunu biliyorum. Takımın top oynama klasiğini de biliyorum. Ama iki tane genç çocuğa başka gözle baktım. Hem Ali Cansun, hem de Eser tecrübe kazandıkca ileride iyi futbolcular olacaklar. Çünkü topun dilinden anlıyorlar.

Maç dışı bir şey söylemek istiyorum. İlhan oyundan çıkana kadar üç defa kavga çıkardı. Ben İlhan'a yakıştıramadım. Altı üstü şaka maçı. İlhan klasındaki bir oyuncuya bu tip hareketler yakışmıyor. İnşallah ciddi maçlarda bu tip şeylerin içinde olmaz. Neticede, tabii ki hazırlık maçı oynanacak. Ama maçı çorbaya çevirmeden oynansın. O zaman faydalı olur.
Yazının Devamını Oku

Skor da iyi Fenerbahçe de

12 Ocak 2003
<B>HAZIRLIK</B> maçları için <B>‘‘skora bakılmaz’’</B> derler. Ben aynı kafada değilim. Hazırlık niye yapılıyor? Oynanacak maçlara ideal kadroyu bulmak için değil mi? İşte dün akşamki oyunda da Oğuz'un yaptığı, benim söylediklerim. Aferin Oğuz'a... Daha ilk ciddi oyununda bu işe ciddi baktığını gösterdi. Hazırlık maçı deyip 5-6 tane oyuncuyu değiştirerek, oyunu çorba haline çevirmedi. Ligde kullanacağı kadrosuyla başladı. İki tek de oyuncu değiştirdi.

F.Bahçe takımı kabuk değiştirmiş. Birbirinin hatalarını kapamak için büyük bir çaba içindeler. Top daha çok ayaklarında kalıyor, iyi de pas yapıyorlar. 1-2 oyuncu ön saflara çıktı, onlara değineceğim ama, takımın genelinde top oynama iştahları kabarmış. Biraz da oyuncular arasına girip dolaşayım...

Ben, Volkan'ı İtalya'daki Ümit Milli maçında seyretmiştim. ‘‘Rüştü yokken, niye oynamaz’’ diye de kendi kendime sormuştum. Kaleci Oğuz'un hevesini kırmak gibi bir düşüncem yok. Ama Volkan da kötü kaleci değil. Kaleciler oynaya oynaya, gol yiye yiye kaleci olurlar. Dün akşam yediği golde hatası yoktu. Önü kapalıydı, top da iyi yere gitti.

Ceyhun mükemmeldi

Ceyhun,
senelerden beri çok beğendiğim bir oyuncu. Dün akşam da hemen hemen her gole ayağı değdi. Çok iyi top oynadı. Takımını da pas yapmaya zorladı. Semih değişik bir santrfor türü. Ön ve arka direklere gidebiliyor. Yaptığı kafa golü ve attığı son gol, bir santrforun nerelerde olması gerektiğini çok iyi anlattı. Bu çocuk gol yerlerinde durmayı iyi beceriyor. Bir futbolcuda bu hasletler sonradan olma değil, doğuştan olur, içgüdüseldir. Semih'te bu var. Biraz daha tecrübe kazandığı zaman F.Bahçe'ye daha 10 sene top oynar.

Werder Bremen belki eski Werder Bremen değil. Ama ne olursa olsun Almanya Ligi takımı. F.Bahçe'ye hiçbir şey yapamadılar. Bu da kendiliğinden olmaz. Fenerbahçe kafaya koymuş, ‘‘Hem ben oynayacağım, ama karşı takımı da oynatmayacağım’’ diyor. Bu mantalite bugünün futbolunda çok geçerli. Bu da Oğuz'la gelişmiş ki kısa zamanda.

Neticede ben yok 4-4-2, yok 5-1-3! o tip şeylere takılan bir adam da değilim. Dün akşam seyrettiğim F.Bahçe'yi bütünüyle beğendim.
Yazının Devamını Oku

Alkışlıyorum onları

4 Ocak 2003
<B>BUNDAN</B> böyle her cumartesi bana verilen bu köşede alkışlanacak insanları yazacağım. Misafirlerim tabii ki sporla sıkı fıkı insanlardan olacak. İlk misafirimi taktimimdir. Adı Rıza, soyadı Beşiktaş'tır. Rıza'yı 13 yaşında tanıdım. Rıza, seninle 20 sene yaşadım.

Senin iş ahlakını Beşiktaş'a sonradan gelen oyunculara seni tarif ederek anlattım. Rıza'nın çizdiği Beşiktaşlılığı çizgi dışı yaşamazsanız, Beşiktaşlı olursunuz dedim. Eskide kalmış bir şey olabilir ama ben de Sanlı kaptandan aynı kültürü almıştım. Rıza son dilimin en büyük kaptanısın, seni çok seviyorum. Denizlispor'da yaptığın işler günlük hayatıma girdi. Beşiktaş kadar Denizlispor'u da kovalıyorum. (Son kupa maçına yorum yok)

Rıdvan, şeytan lakabı almış bir adam. Şeytanlık keyifli bir lakap değil. Ama futbolda keyifli bir lakap. Ben ağabeyi, hatta babası olarak lakaba çok itibar eden bir adamım. Çünkü lakaplar sokaktan bulunmaz, alınmaz. İnsanlar o lakabı aldığı zaman ölene kadar o lakapla giderler.

Gel bir seyret...

Bana Bolu'da çok sevdiğim bir kardeşim, (takım kaptanıydı Tatar Rıdvan) ‘‘Buraya öyle bir oyuncu geldi ki, Vedo gel bir seyret’’ dedi. Ben futbol simsarı değilim. Hiçbir zaman da olmadım ve kimseye de tavsiyede bulunmadım. Öyle bir tarafım yok. Gözümle gördüğüm, çok inandığım oyuncular da oldu. Mensup olduğum Beşiktaş tarafına şu oyuncu çok iyi demedim, hayatta da demem. Rıdvan'ı seyrettiğimde onda bir fazlalık vardı, Rıdvan oranın oyuncusu değildi. Rıdvan öyle bir oyuncuydu ki, F.Bahçe, Beşiktaş Galatasaray'da vitrindeki bir oyuncu olmalıydı. Ama Sarıyer'e geldi. Ben özel olarak Rıdvan'ı seyretmeye Sarıyer'in maçları gittim. Haa çok mu gittim, ama 3 kere gittim, ama 5 kere gittim. F.Bahçe'ye geldiğinde Rıdvan'ı daha keyifle seyrettim.

Beğenmemişler...

Rıdvan
'ı hep izledim, 20 senelik bir dönem. O benim için hep iyi oyuncuydu. Rıdvan benim için büyük oyuncuydu ve Beşiktaş'ın oyuncusu olsun istedim. Bu işlere o dönemde bakan insanlar vardı. Gidip seyretmişler, ama beğenmemişler. Fenerbahçe'ye transfer olduğunda milli takımın da baş oyuncusu oldu. Çünkü o hakikaten baş oyuncu. 6 aydır ben Beşiktaş'ın maçlarını Rıdvan'la birlikte yorumluyorum. Ben bu kadar keyifli, Türkçeyi ve futbol dilini iyi kullanan bir insanın yanında olmaktan sakınıyorum. Rıdvan başka bir şey, onun tarifi zor. Benim kendimden yaşça küçük ağabeylerim vardır. Rıdvan'la maç yorumluyor, keyif alıyorum ve bir şeyler öğreniyorum.

Hep de öğreneceğim. Ne mutlu o çocuğa. Ama ne mutlu olmadığım bir şey var. Fenerbahçe Rıdvan gibi bir antrenörü takımın başına getirdi. Nasıl da görevden aldı, anlamıyorum. Fenerbahçe bu 5 senede onunla 5 kere şampiyon olurdu. Ben bu kadar futbol kafası olan bir insan tanımadım. Ben ondan öğreniyorum diyorsam, nasıl vazgeçilir, anlıyor değilim.

Kılıç kalkan ekibi...

BU geç kalmış bir yazı. Genelimde herkes var. Kime merhaba diyorsam, o benim insanımdır. Özelimi cımbızla seçerim. Bunlardan biri de Bartu. Aynı zamanda çocuğumun kirvesi. İstanbul insanı bilmez ama, doğunun insanı baba yarısı kabul eder.

Kaç seneler geçti bilmiyorum. Hani bir yerde noktası da yok virgülü de. Oğlum sünnet olurken, onun telaşına kapıldım. Başıma da Bartu'nun bayılma telaşı geldi. Onu atlattık, evladı evlendirirken de nikah şahidi yine Bartu'ydu. Demek ki, gerçekten özel. Yazdıkları, konuştukları, belki yine özel, ama güzel değil. Benim can arkadaşım, muhalif tribününü herhalde kalabalık zannediyor. Hiç de öyle değil. Can'ın özgeçmişi kimsenin kritik getireceği yer değil. Öz gelecek bizler gibi şimdilerde tok oynayan kardeşlere heves aşılamak üzere olmalı. Can bunu niye tersten kullanır, hala buna aklım basmış değil.

Zevk alma kapasitesi az desem, uymaz. Giydikleriyle, evinin dekorasyonuyla, arabasıyla zevk abidesi. Can hoşgeldin, büyük de bir aileye isim olarak keyif verdin. Ailesinden şikayet edecek bir adam olmadığımı sen de bilirsin. Ben bu ailede 10 seneyi devirdim. Geldiğimde Bab-ı Ali'nin kaptan köşküne çıktım, benim için bundan sonrası yok. Senin için de öyle olsun isterim.

Erman sen de hoşgeldin. Başlığa astığım kılıç kalkan ekibinin ikinci ayağı da sensin. Stillerimiz farklı. Benim tarzım da çok ayrı. Ben alkışlanacak bir şey olsun diye gözümü dört açıyorum. Hep yaşa tarafındayım, sen niye kaka tarafındasın be güzel adam? Seni her gün daha yakından tanıdığımda insan kalitenin çok üst seviyede olduğunu gözle görüyor, elle yakalıyorum. Benim gördüğüm gibi görün.

Çıkmaz sokağa girmek, pek medeni bir adam işi değil. Prim yapar, çok daha fazla tanınır. Bak Erman, tanınmakla sevilmenin arasında çok ince bir çizgi var. Ben senin ağabeyininim. Rahatsız olasın istemiyorum. Kaldı ki, böyle bir mecburiyetin yok. Top oynadın, hakemlik yaptın, şimdi geldiğin yer en üst tanınma yeri. Ne olur iyi kullan.
Yazının Devamını Oku

Luca'yı 5 yıl bırakmayın

28 Aralık 2002
İlk yarı itibariyle işleri tıkırında gitti. Lucescu, Feyyaz, Sinan uyum içindeler. Yönetim, takım, taraftar balansı tuttu. Hep de böyle gitsin istiyorum. BEŞİKTAŞ, ilk yarıda neler yaptı, geri vitese alalım, sezon başından da başlayalım. Sahanın içine az sonra gireceğiz. Sahanın dışı çok önemliydi. Sevgili Serdar ilk döneminde başkanlık için deneyimsizdi. Ama niyeti iyiydi. Zorluk çekeceği yerler vardı. Onları yaşadı. Camiamızın duayeni Süleyman Ağabey'den sonra o elbiseyi taşımak zordu. Futbol kulüplerini de, takımlarını da bir yere taşımak istikrar ister. Başkan iki sene antrenman yaptı, sonunda doğruyu yakaladı. Geçmiş o kısa döneme dört antrenör sıkıştırdı. Olmadı, tutmadı.

Sezon başı Lucescu seçimi en iyi tercih. Hatta ben, ‘‘Beşiktaş'ın en büyük transferi’’ diye, alınacak oyuncuları bilmeden dile getirdim. Ara dereye bir şey sıkıştırayım; ‘‘Lucescu ile beş sene daha mukavele yapın’’ derim.

Şimdi sahanın içine girip, kalesinden de başlayıp, kulübede oturana şöyle bir yanaşıp, onsekize giremeyip, tribüne çıkanı da dile getirerek bir tur atayım istiyorum. Cordoba, ülkemize gelen en iyi kaleci. Yorum yok. Bu, Beşiktaş için iyi de, yedek kalecileri için iyi değil. Cordoba'nın olduğu yerde diğer kaleciler yedek kaleci olarak emekli olurlar. Geri üçlüyü beraber düşünmek lazım. Benim için Ali Eren, Ronaldo, Zago işin ideali. Lucescu, hem oynanan maçların çokluğuna hem de karşı takımın ne oynayacağına dikkat ederek, Ali ile Tolga'yı değiştire değiştire oynatıyor. Onun bileceği iş.

Beşiktaş'ın kadrosunda dört tane yabancı ilk devrede üst seviyede top oynadılar. Kendi kafamca bir ilk yarı karması yaptığımda, dördü de banko kadroda. Ne diyeceğim, benim için önemli olmayan adama, ‘‘Sen nasıl düşünüyorsun?’’ diye sormam, sormadım. Aklına müraacat ettiğim çok dostum var. Hepsi de aynı fikirde. Yani doğrusu Beşiktaş, yabancı transferinde sınıfı geçti.

Amaral'da kan uyuşmadı

Amaral
için defolu çıktı demiyorum. Kan uyuşmadı. Futbolun içinde bu da var. Eğer kalırsa bu takıma daha alışacaktır, maçına göre faydalı da olacaktır, diye düşünüyorum. Belki bu futbolcu, ayağı iyi top yapan oyuncu değil, ama adam bir tek milli marşı dinlerken duruyor. Çok koşarak rakibi bozabilir. Böyle maçlar da gelecektir. Onun için söylüyorum.

Tayfur ile Yasin, ikisi birarada düşünülecek oyuncular. Takımın bu yerlere taşınmasında büyük emekleri var. Daha rakip hücuma başlamadan, bu ikiliyi aşmak mecburiyetinde. Tek tük aştıkları oluyor, ama harpten çıkmış gibi de oluyorlar. Çünkü mücadeleden yıpranıp çıkan oyuncu, fizik olarak da, düşünce olarak da düşer.

Beşiktaş'ın üç tane santrforu var. Beğen beğen al. Ahmet Dursun, İlhan Mansız, Pascal Nouma. Çok etkili oyuncular, ama ilk yarı sakatlıklardan, cezalardan yakalarını kurtaramadılar. Takımlarına fazlaca katkıları olamadı. Tabii 3-5 maç ayakları değdi de, yeterli değildi. İkinci yarı bu üç oyuncunun hem kendilerini hem de takımlarını daha da keyif verecek yerlere taşıyacaklarına inancım büyük.

Pancu ‘cuk’ oturdu

Gözardı etmiyorum, Pancu'nun da orjinali santrfor. Sıkışılırsa, o da oynar. Pancu'yu kısa metraj yapmayalım. Ona dizi film çekmek lazım. Ben bir futbol takımına bu kadar cuk oturan yabancı oyuncu görmedim. Gören varsa beni uyarsın. Maçların yol aldığı ligin başında, ‘‘İki kenar hücumcu fazla iş görmüyor’’ dedik durduk. İbrahim için lafımı geri alıyorum. Son iki aydır çok iyi top oynuyor. Tabii ki, Lucescu'nun da katkılarıyla. İbrahim zaten çok koşuyordu. Koşusuna bir şey demedik de, ‘‘Topu kötü kullanıyor’’ diye laf ediyorduk. Şimdi ikisini iyi harman etti.

Tamer son 1-2 oyunda ilerisi için daha iyi olacağım diye göz kırptı. Hem İbrahim'in, hem Tamer'in arkalarında birer oyuncu var; Dobra ile Serdar. İkinci yarı forma bulmak istiyorlarsa daha iyi duruma gelmek mecburiyetindeler.

Sergen ile Tümer'e hiçbir yorum getirmiyorum. Mal meydanda... Niyazi beni hayal kırıklığına uğrattı. Dilerim, Beşiktaş formasının ağırlığından çabuk kurtulur. Çünkü kötü oyuncu değil. Bayram, her zaman için sıkıştığında oynatılabilecek bir oyuncu. İyi bir profesyonel. Oynamadığında maraza da çıkartacak bir adam değil. Ahmet Yıldırım'ı unuttum sanmayın. O, hem benim hem bütün Beşiktaşlılar'ın jokeri. İki tane pırıl pırıl, gencecik forvet oyuncuları var. Lucescu'nun ellerinde gelecek yılların iyi futbolcuları olacaklar. Yeter ki, futbol topu için yaşasınlar.

Neticede Beşiktaş'ın ilk yarı itibariyle işleri tıkırında gitti. Bu kendiliğinden olmaz. Lucescu, Feyyaz, Sinan uyum içindeler. Bu kadar geniş bir kadro da son senelerde biraraya gelmemişti. Tribünde oturan insanlar da takımlarına güveniyorlar ve takımlarının yanındalar. Yönetim, takım, taraftar balansı tuttu. Hep de böyle gitsin istiyorum.

Alkışlar Vedat Bayram'a

VEDAT altı senedir İstanbul İl Spor Müdürü. Benim eski dostum. Spor üniversitesinden mezun. Eski de sporcu. 100 Gönüllü, 100 Tesis Projesi'ni hazırlayan adam. Hazırlarsın da yapamaz, hayata geçiremezsin. Benim adaşı oldum olası marifetli bulmuşumdur. Çünkü yaptıkları her babayiğidin harcı değil. Devletten yerler tahsis etti. Üzerine işadamlarından finans bularak, spor salonları, statlar yaptırdı. Son marifetini gittim, gördüm. Taksim Sıraselviler'deki eski Gençlik ve Spor İstanbul İl Müdürlüğü'nü Devlet Spor Müzesi haline sokmuş. Devletin cebinden çıkan delikli kuruş yok. İhracatçılar Birliği Başkanı Oğuz Satıcı da sponsorluğu yüklenmiş. Ben bu kardeşi tanımıyorum. Ama spor camiası adına teşekkür ediyorum.

Müzenin içinde bilgi bankası ve spor kütüphanesi var. Bütün kulüplerin standlarında, kuruluşlarından bu yana emek verenlerin resimleri, hatıraları mevcut. Tüm branşlarda kazanılmış kupalar, madalyalar ziyaretçileri bekliyor. Sporun biraz yanında olanlar, hele gençler muhakkak uğrasınlar. Eski nesille köprü kuracaklar, spor yapmak için heveslenecekler. Alkışlarımla Vedat Bayram.
Yazının Devamını Oku

Zor akşamdı

22 Aralık 2002
<B>BEŞİKTAŞ</B> bu sıralar hababam maç yapıyor. Kolay değil. Dün akşam da bunun zorluğunu çekti. Fizik olarak da, konsantrasyon olarak da Beşiktaş, geçmiş oyunlara göre zor bir futbol akşamı yaşadı. Tabii ki gözardı etmiyorum, zorluğu çıkaran da Bursaspor. Orta sahada ayağa top yapıp, Beşiktaş'ın top oynama heveslerini kırdılar.
Sergen ve Tümer'in beraber oynadığı maçlarda çok gol pozisyonu üretiliyordu. Dün akşam o da olmadı. Lucescu, ikinci yarıda üç tane akıllı değişiklik yaptı. Hem de tam zamanında. Serdar'ın uzun sakatlıktan sonra, hemen çıkıp iyi oynamasını beklemek hayal olur. Elinde İbrahim varken düşünülmez bile. O bahsettiğim İbrahim girdi, oyun hareketlendi. Ahmet Dursun da sakatlıktan yeni çıktı. Serdar'a söylediklerimi Ahmet için de kullanıyorum.

Tamer tekledi

Pascal
'ın yüksek toplarda büyük etkinliği var. Zaten gol de böyle oldu. Tamer'i son oynadığı oyunda çok beğenmiştim. Dün akşam tekledi. Çünkü rakibin kucağına düştü. Hemen hemen tek bir olumlu top kullanamadı. Sezonun başından beri belli standart tutturan Ronaldo var. Aferin bu kardeşe. Bu kadar devamlılığı olan bir oyuncuyu şimdiye kadar görmedim. Gören varsa parmak kaldırsın.

Sıkıntılı gece dedik ama, Bursaspor'un da direğe giden bir topunun dışında bir tane daha pozisyonu var, onun dışında yok. Demek ki, Beşiktaş'ın defansında sorun da yok. Seyircinin mırıldandığı bir penaltı pozisyonu var. Ben yanlış görmediysem, ‘‘Öyle penaltı olmaz’’ diyorum. Çünkü Sergen'e dokunan da yok, vuran da... Kendini bıraktı.

Hakem mükemmeldi

Maçın hakemi bana göre 10 numara maç yönetti. Her topun yanıbaşındaydı. Futbolculardan çok koştu. Topu oyunda tutma çabası oyunun süratine fren yapmadı. Bu genç adam, benim ölçülerimde iyi hakem. Tecrübesini de artırdıkça daha iyi olacak.

Neticede Beşiktaş, futbol molasına girerken, ligin yarısını keyifli bitirdi. Duyum aldığıma göre çok da iyi bir yabancı transferi yapılacakmış. Beşiktaş zaten hazır bir takım. Sabırlı oynamayı da biliyorlar. Bir tane daha lüks oyuncusu olursa işi daha kolaylaşır. Şimdilik iyi istirahatler.
Yazının Devamını Oku

Son maçın şöhreti

21 Aralık 2002
<B>İTALYA </B>ile oynadığımız hazırlık maçında telefonum çaldı, karşımda <B>Gaga Erol.Yiğitler lakaplarıyla anılır, Beşiktaş'ın yiğididir. Deprem sonrası yeni yaptıkları Sakarya Beşiktaşlılar Derneği'nin açılışında, ‘‘Burada olacaksın’’ mecburiyetini getirdi. Beşiktaş adının geçtiği yerde benim için hayat durur. ‘‘Tamam kardeş, emrin olur’’ dedim. Ne Erol, ne ben, Denizli kupa maçının aynı güne geleceğini takvim olarak bilmiyorduk. Açılış, Denizli kupa maçıyla çakışmış. Verdiğim söz üzerine sevgili Esat Yılmaer'den izin istedim, kabul de gördüm. Ne yazıktır ki, iki tarafa da ulaşamadım. Erol, ‘‘Kupa maçı dolayısıyla açılışı bir hafta erteledik’’ dediğinde, bizim ekip Denizli'ye ulaşmıştı bile. Televizyondan seyrettim. Akılda kalacak olan tur mur değil. Herhalde Erol Ersoy. Bu kardeş, hatırladığım kadarıyla 10 seneyi aşkın bizim ülkemizde düdük üfledi. Ama bu son oyunda şöhret oldu. Gelecek en az 10 senelik dilimde o geçilen maç değil, Erol Ersoy hatırlanacak. Allah'tan TRT bir kıyak yaptı da, içerde mi, dışarda mı kimse çözemedi. Futbol ağzıyla, bu maç geri dönmez, kural hatası yok. Hakem, hatasının üzerine soğuk ayran içilir.

Özhan Canaydın

İNSANIZ,
en büyük düşmanımız da zaman. Düşmanımızı biliyoruz da, yapılacak bir şey yok. Zemin kaygan, tutunamıyoruz. Kendimce arkama baktığımda, unuttuğum çok şeyler var. Demek ki, unutmak istiyormuşum. Ama kafama, içime kazıdığım olaylar da var, insanlar da... Onları iç organlarımda hissediyorum, çok da keyif alıyorum. Lafı belki uzattım, Özhan Canaydın'a gelmek üzere... Şimdilerde nostalji deniyor, açık manasını bilmem.

Eskiyi anmak olsa gerek. Sene 64-65, ben Bursaspor Futbol Takımı'nın kaptanıyım. Yani işin ayakla oynanan tarafında. Elle oynanan oyunun basketbol takımı kaptanı da sevgili Özhan. Çok iyi bir arkadaşlığımız var. Tabii ki genciz. Genç olup da acele refleksleri olmayan bir adama ilk kez rastlıyorum. O yaşında, 40 gün düşünüp, 40 tek laf ediyor. Ben de ders alıyorum, hatta çalışıyorum. Şu senelerde o genç Özhan'dan öğrenmeye çalıştığım şeylerde çok iyi bir seçim yaptığım düşüncesindeyim. Sağolasın büyük dost, büyük centilmen.

İlk yarı tamam ikincisine bakalım

ANLADIĞIM
manada ligin ilk yarısı bitti. Son Bursa maçı ikinci yarıdan gün almak. Tabii ki, gün değil, alınacak puan önemli. Beşiktaş'ın matematik olarak taşındığı yere bir göz atalım. Üç ayrı kulvarda çıkmaz sokağa girmeyen bir takım. Demek ki, işler tıkırında. Futbolun patronları antrenörlerdir. Futbolun da kendine göre kuralları vardır. Hep deriz ya, ‘‘kazanana yaşa, kaybedene kaka’’, Lucescu yaşa tarafında. Bundan sonra ne olursa olsun benim için hep yaşa tarafında kalacak. Gönlümden geçeni söyleyeyim, en az beş sezon Lucescu bu takımla olmalı. Kan tuttu. Beşiktaş'ın tribünde oturan insanı kolay kolay bir adamın peşine takılmaz. Çabuk da vazgeçmez. Bir takımın yol almasında istikrar denen şey devamlılıktır. Yönetim de bunu anladı. Demek ki, mesele yok. Beşiktaş için, ‘‘ikinci yarı zor deplasmanları var’’ hesapları yapılıyor. Ben de oralarda dolaşmıyorum. Bir şeyi çok iyi biliyorum, fikstür avantajı kağıdın üzerindedir. Hepte böyle olmuştur. Oynanmayan maçın karşılığı üç puan değildir. Daha Türkçesi, şampiyon olacaksan, kendi işini kendin göreceksin.

Cordoba

ORDOBA
'ya, ilk alındığından beri kefil olma halim var. Bantlarından en az 10 maçını seyrettim. İyi kaleci diye de tutturdum. Vazgeçmem mümkün değil. Eli kadar ayağı da düzgün. Libero bile oynar. Ama bir yere kadar. Son adamsan, topu fazla süslemenin alemi yok. Son oyunda bunu yaşadı. Allah'tan, ayağıyla vereceği turu eliyle geri aldı. Ne diyelim, ders almak lazım.
Yazının Devamını Oku

Maçı uzattılar

16 Aralık 2002
<B>BEŞİKTAŞ</B> bu sezon şimdiye kadar oynadığı rakiplerden belki en kolayını oynadı. Ama maçı uzattılar. Daha oyun 5. dakikada biterdi. Sergen penaltıyı yaptırdı, kaçırdı da. Benim ezberimde bir şey vardır; penaltı yaptıran oyuncu atışı kullanmaz. Kullanırsa da, şimdiye kadar bildiğimi söylerim, yüzde 70 kaçırır. Bu hep böyle olmuştur. Sergen'in başına gelen de o...

Yalnız, penaltı kaçtı diye maçı uzattılar demiyorum. İlk yarı oynanan futboldan ben bir şey anlamadım. Ama ikinci yarı Beşiktaş kendi oynamak istediğini rakibe eze eze kabul ettirdi. Çok pozisyon da buldu, golleri de. Maçın tamamına bakıyorum, yalnız Beşiktaş takımının değil, sahanın en iyi oyuncusu Pancu. Hani her eve lazım eşya vardır diyoruz ya, Pancu da her takıma lazım olan oyuncu.

Tümer'in ikinci yarı oynadığı top çok geçerli. Attığı gol de, yapılması çok zor bir gol. Aferin Tümer'e. İnşallah bundan sonra da hep böyle oynar, takıma da çok faydalı olur.

İlhan'ın attığı gol, estetik açıdan da güzel, maçın bitiren gol olarak da güzel.

Kadro zenginliği

Ben dün akşamki Tamer'i de beğendim. Çünkü mesuliyet alıp, oynamak büyük takımda oynamanın ilk şartıdır. Tamer'de bu yüreği gördüm. İnşallah hep böyle devam eder.

İbrahim, bana göre son 5-6 maçın en iyi oyuncusu. Dün akşam biraz fren yaptı ama mazereti de çok. G.Saray ve Kiev maçlarında iki maçlık değil, bir sezonluk koştu. Onun da fren yapmaya hakkı var.

Beşiktaş'ın geri üçlüsü kocaman bir 90 dakika rakibe bir tek gol pozisyonu bıraktı. Ali'ye de, Ronaldo'ya da, Zago'ya da denilecek tek şey var, bundan daha iyisi can sağlığı.

Cordoba için bir şey demeye gerek yok. Herhalde futbol hayatında bundan daha rahat bir 90 dakika geçirmemiştir. Oynamadı, istirahat etti.

Beşiktaş'ın kulübesi çok kalabalık. Alternatifi bol kadrolar sıkıntıya düşmez. Lucescu da bunun keyfini çıkartıyor. Son oynanan maçtan, 5 tane oyuncu değişik olup da, yine istediği futbola yakın oynayabiliyorsan demek ki mesele yok.

Hesaplar tuttu

Sakıp Özberk
'in ilk maçı. Tabii ki elinde sihirli değnek yok. Ben Sakıp'a çok inanan bir adamım. Muhakkak derleyip toparlayacaktır. Fakat bu takıma 3-4 takviye şart.

Karşılaşmanın hakemi genç bir adam. Ben gençlere laf söylemem. Benim ölçülerime göre iyi maç idare etti. İleride, ‘‘Daha iyi bir hakem olacağım’’ sinyallerini verdi.

Neticede Beşiktaş, bir lig maçını daha devirdi. Kalan tek maç Bursa. O da geçilirse Beşiktaş'ın lig hesapları zirve için tutmuş olacak.
Yazının Devamını Oku

Bermuda şeytan üçgeni

13 Aralık 2002
<B>UZUN </B>boylu maçın ilk etabı İstanbul'daydı. Beşiktaş da ikinci oynayacağı ayağa, büyük bir avantaj taşıdı. Acaba diyenler vardı. Benim kafamda da acaba yok olduğundan, ‘‘Hiçbir terslik olmaz, futbolda herşey olur ama, Lucescu'nun direksiyonundaki bir takımın 3 gol yiyeceğine ihtimal bile vermiyorum’’ dedim. Bir de dip notum vardı. Haa, tersi olursa, ben aldanmış olurum ama, Beşiktaş için de çok büyük kayıp olur diye sonunu bağlamıştık. Beklediğim gibi de oldu.

Başlığa astığım Bermuda Şeytan Üçgeni, Beşiktaş'ın üç oyuncusu için. Bermuda diye bir yer var, hani oraya girip uçaklar kayboluyor ya, Beşiktaş'ın da Şeytan Üçgeni, Cordoba-Ronaldo-Zago... Rakibin hücumcuları bu üç şeytanı geçemiyorlar. Depremi de sevmem, zaten kimse sevmez ya, ben tabirlerini de sevmiyorum. Şu günlerde moda oldu, oyunun kırılma noktasıymış, bu nasıl şeymiş bilmiyorum. Oyunun kırılma noktası 90 dakikanın tamamıdır.

İyi baharlara

Lucescu
'nun düşündüğü gibi. Lucescu'yu ve çocuklarını kutluyorum. Bir de prensibimdir, işini halleden takımların, hele bu Avrupa kupasıysa iyi oyuncusu da yoktur, kötü oyuncusu da. Hep beraber oynanılır, hep beraber de kazanılır.

Dün akşam için hiçbir oyuncuyu öbüründen ayırt etmiyorum, üç şeytanın dışında. Ama gözüm, Pancu'yu aradı. Çok az sıkıntılı dakikalar yaşandı. Pancu olsaydı, yaşanmazdı diye düşünüyorum. Çok ince bir sitemim olacak, o da çok beğendiğim Lucescu'ya. Belki bu tekrar, ama olsun yine de hatırlatayım. Ali Eren, sakat veya cezalı değilse, bana göre formalardan biri onun.

Beşiktaş tarihinde Avrupa'da baharı göremedi. Kışa takılıp kaldı, hiç bahar oyunu oynayamadı. Dün akşam o oldu, iyi bayramlara değil, iyi baharlara...

Haa, maçın hakemi mi? Bana ne be kardeşim, ben turu geçtim...
Yazının Devamını Oku