15 Şubat 2003
<B>İsmail Er dİyor ki:</B> ‘‘İhsan Kalkavan'dan sonra aranan taze kan bulundu. Yıldırım Demirören, Kıvanç Oktay, futbolcunun her şeyiyle ilgileniyor. Takım içinde sorunsuz birlik ve beraberlik yarattılar. Tabii bu, Luce-Sinan-Feyyaz ortak yapımı içinde.’’ İSMAİL bana ‘‘baba’’ diyor. Hoşuma da gidiyor. Ben de ona ‘‘evlat’’ gözüyle bakıyorum. Top oynarken bile büyük sıkıntım olan antrenmanları şimdilerde seyretmem mümkün olmadığı için İsmail'den rapor alıyorum. Son rapor şöyle:
‘‘Senelerdir Beşiktaş'ı kovalıyorum. İhsan Kalkavan'dan sonra aranan taze kan bulundu. Yıldırım Demirören, Kıvanç Oktay, futbolcunun dişi ağrısa gece yarıları koşuşturuyorlar. Doğumdan evliliğe kadar her şeye çare bulma çabasındalar. Takım içinde sorunsuz birlik ve beraberlik yarattılar. Tabii ki, bu Luce-Sinan-Feyyaz ortak yapımı içinde. Ben, Sergen'in bu kadar özveriyle idman yaptığını ilk defa bu sezon görüyorum. Ayağında ödem oluşmasına rağmen en azından idman kaçırmıyor, düz koşu yapıyor veyahutta salona gidiyor. Ahmet Yıldırım'ın korkuları da boşa çıktı. G.Saray'da istenmeyen Ahmet Yıldırım, Beşiktaş'ta vazgeçilmez oldu, Milli Takım'a ulaştı. Bayram, Tamer ve Yasin bomba gibi çalışıyorlar. Giunti Sergen, Tayfur, Tümer ve Yasin ile orta sahaya rekabet getirdi.’’
İsmail'den son havadisler bunlar. Devamı gelecek.
Dost Ahmet Çakır
ÇAKIR dostumu ilk 1985 senesinde tanıdım. Pek sıkı fıkı değildik. Karşılaştığımızda selamlaşıyorduk. Sonrasında Spor Gazetesi'nde üç sene beraberliğimiz oldu. Orada da tadına varamamışım. Şimdilerde birlikte maç kritikleri yapıyoruz.
Ahmet adeta iki ayaklı kütüphane. Zaten Basın Yayın Yüksekokulu mezunuymuş. TRT İstanbul Radyosu'nda emeği de varmış. Ahmet'i tanıdıkça, tabii ki, ona sormadan kurcalamaya başladım. 'Dünyada ve Türkiye'de Sansür' adlı çalışmasını bir şekilde buldum. Bu çalışmanın karşılığında ‘‘Yunus Nadi Ödülü’’ yazıyor. Varlık Yayınları'ndan 'Dostun Ölümü' kitabını da buldum. 'Galatasaray Spor Tarihi' kitabını okumuştum. 2002'de 'Milli Takım' ve 'Dünya Kupası' adlı kitabı, işim gereği okunmalıydı. Çok da şık olmuş. Son olarak ismi 'Cumhuriyetin Yıldızları' olabilecek bir kitap üzerinde çalışıyormuş. Bunu kendisinden öğrendim. İlk alıcısı olmaya talibim.
İlle de Sergen
SON Kocaeli maçında öyle bir Sergen seyrettim ki, akıllara zarar. Son yarım saatte girdiği oyunu halı sahada oynama kolaylığına taşıdı. Sergen bu lige fazla. Herkes top ayakkabısıyla oynarken, bu çocuk makosenle de oynar. Çok oyuncuyla karşı karşıya oynadım, çok da seyrettim. Ne oynarken, ne seyrederken, Kur'an çarpsın daha iyi olanına rastlamadım. Eğer antrenörü olsam, ‘‘Gel buraya Sergen, sana şöyle veya böyle oyna diyemem. Biz takım olarak nasıl oynayalım?’’ diye sorardım. Sergen'e top oynamayı öğretecek adam yok. Lucescu da bunun farkında. O'nun da fazlalığı zaten buradan geliyor. Adamda kompleks sıfır. Daima ‘‘ben yok, biz varız’’ diyor. Ne de güzel yapıyor.
GÖZE'yi gözetleyin
FARKLI bir adam anlatıyorum. Yeni nesil kardeşler ders alsın istiyorum. O kadar da zor değil. Çünkü yol gösteren var; KORKUT GÖZE. Üst seviyede yaptıkları işi keyifle dile getiren, benim de çok hoşuma giden çocuklarımıza diyeceğim var... Korkut ağabeyinize takılın. Zararlı çıkmazsınız. Zararınızı ben öderim.
Güzel insanım Korkut, Türkçemiz çetrefilli. Ne marifetli bir adamsın. Hiçbir camiayı karşına almadan, zedelemeden ama söyleyeceklerini de dile getirerek, kullandığın kelimeleri çıplak bırakmadan ettiğin lafların üzerine smokin giydiriyorsun. Gençlere örneksin. Seninle aynı çatı altında nefes alıp veriyorum. Aynı havayı teneffüs etmekten keyif alıyorum, onur yükleniyorum, böbürleniyorum da.
Saldırgan bir insanın vicdanının rahat olmayacağını çok iyi biliyorsun. Güzel adam, reyting kavgan yok. Tabii ki, ihtiyacın da... Uzun ve iyi yaşa.
Yazının Devamını Oku 13 Şubat 2003
<B>BEN, </B>karşılığı puan olmayan maçlara pek itibar etmiyorum. Adına hazırlık maçı deniyor ama, hiçbir zaman için de prova maçı değil. Bizim hedefimiz de ilk ayakta İngiltere'ye oynamak. İngiltere ile deplasmanda oynayacağımız maçın, içeride oynanan provasına aklım ermiş değil. İngiltere maçının provası, kendi yerinde oynayarak olmaz. Hele rakip Ukrayna ise hiç olmaz. Ukrayna, kendi ligini bitirmiş, lejyonerlerinden birkaç tanesinin Avrupa'da oynadığı bir takım. Onlar için İzmir maçı, maç değil, seyahat. Gezmeye gelmişler. Top oynadılar, eğlendiler.
Şimdi dönelim, bizim tarafa bakalım. Ne kadar prova olmasa da en azından Milli Takım'ın hava olarak sıcaklığını üst seviyede tutmak mantıklı. En azından çocuklar biraraya geldiler. İlk yarı oynadıklarına bakıyorum, hiçbir şey anlamış değilim. Herhalde Güneş de anlamamıştır. İkinci yarıya bakıyorum, bizim oynayacağımız tarz sahaya girdi. Biz, kısa boylu bir takımız. Topu yere indirip, çabuk oynayabilirsek, -ki böyle oyuncumuz çok- işte o zaman iş yaparız. Gerçi dün akşam gol olmadı ama, ikinci yarıda çok gol pozisyonu var. Bir de Nihat'ın direğe giden topu.
Kolay yenemezler
İkinci yarı takımımızın oynadığı topu da beğendim, maçı ciddiye almalarını da. Hiçbir oyuncuyu birbirinden ayırmak istemiyorum. Bizim takımımızın kadrosuna girmiş her oyuncu, bu takımın formalarından birini giyebilir. Biz iyi takımız. İstediğimizi rakibe kabul ettirdiğimiz zaman, bizim yenemeyeceğimiz takım yok. Kaldı ki, Emre gibi, artık çok üst seviyeye gelmiş, maçı tek başına da değiştirecek bir oyuncumuz da bu takımın İngiltere maçında olacak.
Rüştü için, çok mu dile getiriyorum bilmiyorum, belki bıkanlar da olacak ama, bu takımın garanti belgesi. Dünkü oyunda da maçtan 1 dakika kopmadı. Dün seyrettiğim takıma, fazla bir şeyler de getirmek istemiyorum. Hep beraber, ailecek oynama çabasında olurlarsa, yine tekrar ediyorum, bizim takımımızı İngiltere değil, hiçbir takım kolay kolay yenemez.
Bir de gözden kaçmasın, İzmir seyircisi son senelerde gördüğüm en büyük kalabalığı tribünlere taşımış. Demek ki, bizim insanımız da bu oynayan çocuklarımıza güveniyor.
Yazının Devamını Oku 9 Şubat 2003
<B>OYUNDAN </B>önce elime takımın kadrosu geldi. <B>Luce</B> klasiği dışında bir kadroydu. <B>Ahmet Dursun-İlhan</B> çift santrfor. <B>Tolga</B> ile <B>Ali Eren</B> de kadroda yok. Bu benim için şu demekti; ‘‘Ben buraya geldim. Hem skor bulacağım, hem de rahat top oynayıp sıkıntıya düşmeyeceğim’’
Ve böyle de oldu.
Hem Ronaldo, hem Zago, hem Ahmet Yıldırım ayağa iyi top oynayan oyuncular. Geriden de oyunu fevkalade başlattılar. Galibiyette de önemli rolleri oldu. Hiçbir oyuncu kötü oynamadı. Erken bulunan ilk golden sonra ilk yarı bitene kadar frene bastılar. Oyunu rölantiye aldılar.
Bunu niye öyle düşündüler bilemiyorum.
Ama ikinci yarı ne oynamak istiyorlarsa rakibe kabul ettirdiler. Büyük de fark yakaladılar. İlhan ile Ahmet Dursun bir saniye bile unutmaya gelecek oyuncular değil. Hemen tabelayı değiştiriyorlar.
Sergen bir alem
Yeni alınan İtalyan oyuncu daha ilk maçında gol buldu. İyi de bir sol ayağı var. Bu takıma eli değer. Sergen başka bir alem. Hem Giunti'ye, hem de kaptana öyle iki servis yaptı ki, muhteşem. Hele Tayfur'a attırdığı golde bir bilardo ustası gibiydi. Topa adeta kleps çekti.
Maçın hakemi oyunda topu canlı tutma gayretinde. Abuk sabuk hiç düdük üflemiyor. Oyuna tempo getiriyor. Ama Tayfur'a çaldığı penaltı düdüğü yanlış kere yanlış. Hem penaltı değil, hem de pozisyon onsekizin dışında. Penaltıyı kurtaran Cordoba büyük kaleciliğini yine gösterdi.
Kocaeli takımının dün akşamki oyunda Beşiktaş'a yapacağı hiçbir şey yoktu. Zaten yapamadı da.
Yazının Devamını Oku 3 Şubat 2003
<B>DÜNKÜ </B>oyunda hakem <B>Ali Aydın</B> yine maçın önüne geçti. Maç kadar yine hakem konuşulacak. Saha koşulları ağır, oyuncu yere sağlam basamıyor. Tabii ki, itiş kakışlar olacak. Dün akşam bana göre gösterdiği sarı kartların yarısı sahanın muhalefetinden. Saha mı faul yaptı, futbolcu mu yaptı ayırt edemiyorsan, böyle abuk sabuk kartları kullanırsın. O kullandığı kart, kredi kartı değil be kardeşim, ceza kartı. Bir de vermediği penaltı var. Bu da her yerde penaltı. Bir düdüğü üfleyemedi.
Fatih'e gösterdiği kırmızı kart doğru. Orada yanlış, Fatih'in yaptığı. Böyle bir sahada rakibe karşı 10 kişi kalırsan, bundan daha iyisini yapamazsın. İşte Beşiktaş'a ‘‘fırsatı tepmedi’’ diye yakıştırmam bundan. Hele bir oyunun ikinci yarısı var; Fener'in Beşiktaş kalesine şutu yok. Goller de kaçtı, Beşiktaş yine istediğini sahadan çıkardı. Dün akşamki oyunda, Beşiktaş akıllı işler yaptı. Yapan da Lucescu. Rakip 10 kişi kalınca, bir fazla oyuncu kullanmayı Ahmet Dursun'la değerlendirdi. Ahmet de golünü attı, maçı kurtardı.
Akıllı oynadı
Bir de Beşiktaş klasiğinin dışında, Beşiktaş ilk defa uzun toplarla oynadı. Bu da çok akılcı. Bu havada kısa pasla top oynanmaz. Çünkü topu kucağına alsan, zor gidersin.
Ben Tümer'i dün akşam çok beğendim. Oyuna aklını koydu, gönlünü koydu. Becerisi de golü getirdi. Aferin Tümer'e. Yalnız takımının değil, sahanın en iyi oyuncusuydu.
İlk yarı Cordoba çok önemli bir hamleyle bir gol topunu önledi. Onun dışında hele hele ikinci yarı hiç rahatsız olmadı. Bu havada inşallah zatürree olmamıştır.
Beşiktaş, takım olarak zaten ezberlediğini oynuyor. F.Bahçe'den daha bir derli toplu top oynama mantaliteleri var. Onun için Beşiktaşlı oyuncuları pek birbirinden ayırt etmek istemiyorum. Kimin üstüne başına ne iş düşüyorsa o futbolcu da onu aynen sahaya sürüyor. Bu alınan 3 puan önemli. Hem deplasmanda oynuyorsun, bir de rakibin zirve takımı. Bir yerde daha Türkçesi şu; F.Bahçe'yi zirvenin sıcaklığından uzak tutuyorsun.
Her iki takım oyuncularını da bu sahada bu kadar canı yürekten oynadıkları için tebrik etmek lazım. Çünkü, dün akşamki oyun, sahanın müsaade ettiği kadar göz keyfi verdi. Bundan iyisi Beşiktaş adına can sağlığı.
Yazının Devamını Oku 1 Şubat 2003
Süper Lig'de yarın Beşiktaş-Fener kapışması var. Ben, büyük maçların tamamını futbol bayramı olarak görürüm. Mantık favorim yok. Gönül favorim var; Beşiktaş kazansın isterim. LİGE verilen uzun moladan sonra yarın Beşiktaş-Fener kapışması var. Ben, büyük maçların tamamını futbol bayramı olarak görürüm. Hakikaten de öyledir. Tadı da bir başka türlüdür, heyecanı da... Bunu oynayan da böyle hisseder, seyreden de. Bu tip oyunların önünden konuşmayı ne severim, ne de söylerim. Arkasından konuşurum.
Büyük maçların maç öncesi kahramanları olmaz. O kahraman hep sahanın içinden çıkmıştır. Her iki takımı futbol tartan kantara çıkartıp tartmaya niyetim de yok. Beşiktaş'ın 5 tane hazırlık maçını seyrettim; iyi bir takımsanız o takım için ‘‘hayırdır inşallah’’ demek çok az olur.
Görüntüsü iyi
Beşiktaş'ın son görüntüsü bu. 5 maç oynadılar, 4'ünü kazandılar, 1'i berabere bitti. O 5 maçta rakibe verilen pozisyon da 5. Bu futbolda çok önemli. Geri dönerken böyle de ileri giderken nasıl? Oyunun bitiş noktası gol yeridir. Oraya dışarıdan destek zor olur. Kenardaki adam takımını öbür 18'e kadar götürür de ondan sonrasına eli değmez. Orada kullanacağın adamın marifetine bağlı kalırsın. Beşiktaş'ın o bölgede 6 tane becerikli futbolcusu var. Tabiiki, bu da önemli. İyi bir futbol takımı kaza ile iyi oynamaz. Kaza ile kötü oynayabilir. Yarına denk gelsin istemem. Mantık favorim yok. Gönül favorim var; Beşiktaş kazansın isterim.
BESİKTAŞLI ANTRENÖRLER
BEŞİKTAŞ formasında teri emeği olan kardeşlerimin çoğu futbol oynamayı bıraktıktan sonra antrenörlüğe soyundular. 4 tanesi Süper Lig'de takımlarını yarıştırıyor. Samet Trabzon'da, Rıza Denizli'de, Ziya da Malatyaspor'da çok iyi işler yapıyorlar. Güvenç, Kocaeli'yi çok arada derede aldı. İnanıyorum Kocaeli de içinde bulunduğu sıkıntıdan çıkacaktır. Fuat Yaman, Rize'yi Süper Lig'e çıkaracağı iddiasında. Metin, Dardanel'i 1-2 hafta içinde toparlayıp iyi yerlere taşıdı. 1 boy büyük ağabeyleri Rasim Kara zaten antrenörlüğünü ispatlamış bir kardeş. Feyyaz, Ulvi, kaleci Zafer de Süper Lig'de yardımcı antrenörler. Kısadan keseyim bu, şu demek: ‘‘Beşikaş'ın geleceğinde antrenör sıkıntısı olmayacak. Beşiktaş tarihinde bu kadar antrenör ordusu olmadı. Beşiktaşlı olarak keyif alıyorum. Bu orduya katılacak bir sürü kardeşimizin de hazırlandığını biliyorum ve bunu da Beşiktaş'ın gelecekteki garantisi olarak görüyorum.’’
Ali Cansun ve Eser...
BU iki yavru kartala eski futbolcu ağabeyleri olarak diyeceklerim var: ‘‘Güzel çocuklar, hazırlık dönemini takıma ayrı, ikinize ayrı gözle bakarak seyrettim. Her ikinize de bu işten ekmek var. Oynadığınız yer çok çalışarak, çok seyrederek beceri kazanılacak bir yer değil. Gol yerinde oynayan futbolcu orası için doğmuştur.
İçgüdüseldir, sonradan olan santrfor hiç görmedim. Sakın ola da yukarıda yazdığım ‘çok çalışarak olunmaz'ı yanlış anlamayın. Ben bunu yeteneğiniz için söyledim. Çalışmayasanız diye değil. Çok büyük bir camianın çok genç yaşta insanları oldunuz. Bu büyük bir nimet. Futbol topu ile yatıp kalkmanız lazım.
Çocuklar, para ile şöhret kaldırılması çok zor 2 yüktür. Şimdilerden sonra hem cüzdanınızın hem şöhretinizin peşinden koşulacaktır. Beşiktaş ciddiyetine yakışır, sizi ve camianızı küçük düşürecek, küçük hesapların içine dalmayın. Örnek alacağınız insan da kaptan Tayfur ağabeyiniz olsun.’’
Ali Aydın iyi seçim
BÜYÜK oyunun hakemi Ali Aydın. Bence iyi bir seçim. Ali Aydın, seyirciden ve futbolcunun isminden etkilenmeyen bir hakem. Bana göre sezonun ilk yarısında maç yöneten genç hakemler başarılı bir ilk yarı tamamladılar. Hele 3-4 tanesi var ki, Türk futboluna katkıları olacak. Futbolun dilinden anlıyorlar. Yetenekliler de. Tabiiki, tecrübe eksikleri var. Birinden biri yarınki maçı yönetebilirdi. Ama maçın ismi ağır.
İşte onun için ''Ali Aydın iyi seçim'' diyorum. Hemen de ilave ediyorum: ‘‘Ali kardeş, bir kere çok uzun boylusun, bu bir avantajın. Çünkü maçı neredeyse kuşbakışı seyrediyorsun. Bu yüzden gözünden de pek bir şey kaçmıyor. Buraya kadar tamam da tamam olmayanı söyleyeyim. Sen herhalde stattaki 50 bin kişi seni seyretmeye geliyor sanıyorsun. Böyle şey yok. Seyirci futbol oynayanı seyretmeye gelir, oynatanı değil. Maçın önüne geçmeye çalışıyorsun. Biraz arazi ol, fazla gözükme. Az görünen hakem iyi hakemdir.
Yazının Devamını Oku 27 Ocak 2003
<B>Hazırlık maçlarında skor tabelasına bakılmaz</B> derler. Ama ben bakarım. İleride neler olacak, hazırlık maçlarında ölçülür. Lucescu, Beşiktaş'a geldiğinden bu yana ‘‘Artık bu takım, Lucescu'nun ezberlettiğinin dışında top oynamaz’’ diye tutturdum. Şu gelinen güne kadar da öyle oldu. Artık bu takımın çok önemli oyuncularından bir-iki tanesi olmasa da, oynanmak istenen ezbere alındığından pek fazla fark etmiyor. Etmeyecek de.
Dün iki ayrı yarıda iki ayrı Beşiktaş seyrettim. İkinci yarı takım, ailecek değişti. Top oynamakta değişen hiçbir şey olmadı. Tabii ki, Tümer gibi bir oyuncunun oyuna ve topa şekil vermesi ikinci yarının artısı oldu. Goller de geldi. Yeni Rumen oyuncunun ismi biraz tuhaf, daha ezberime alamadım. Ama dün akşam oynadığına bakıp, bir şey söylemek de mümkün değil. Çok yabancılık çektiğini gözlemledim. Ama Lucescu'nun aldığı bir oyuncu yanlış işaret olmaz diye düşünüyorum. Futbol takımlarında öbür kalenin önünde oynayan oyuncu önemlidir.
Marifetli adam çok
Bir antrenör topu onsekize kadar getirir. Onsekiz içinde marifetli adamın varsa, gol yaparsın. Beşiktaş'ta fazlasıyla var. İlhan'ın ligin ikinci yarısında bu takıma daha çok eli ayağa değecek gibime geliyor. Kaldı ki, Ahmet Dursun var, bir de Ali Cansun. Bu çocuk, içgüdüsel olarak gol yerine gitmeyi seviyor. Çok da genç, çok da uzun sene bu takıma faydalı olur.
Beşiktaş takımında top oynamayı otomatiğe almış oyuncular var. Kötü oynamaları mümkün değil. Bu son ciddi hazırlık maçı, Beşiktaş'ın lige hazır olduğunu gösterdi. Çek takımı ülkesinde lidermiş. Gözardı etmemek lazım. Beşiktaş kendi kalesinde yediği golün dışında başka bir pozisyon vermedi. Demek ki, Beşiktaş iyi.
Yazının Devamını Oku 18 Ocak 2003
<B>İLK </B>önce hemen şunu söylemek istiyorum. Turnuvanın adı ne olursa olsun, finalde iki Türk takımının oynaması, futbolumuz için keyifti. Dün akşam da keyifli bir maç seyrettim. Belki oyunun ilk yarısında pozisyonu az bir 45 dakika geçirdik. Ama, her iki takımın da oyun düzenlerine şöyle bir göz attığımda, ‘‘rakibe az pozisyon vereyim, sonra golü de bulayım’’ düşüncesi vardı.
F.Bahçe'nin bulduğu gol, oyunu bitirmeye yetmedi. Ama ben, F.Bahçe'yi üç maçtır Antalya'da seyrediyorum. Son iki maçını kaleci hediyeleri ile kaybettiler. Sakın ola da Trabzon'un dün akşamki galibiyetine dil uzatıyorum sanılmasın. Trabzon takımı, takım olmuş. Samet'le Ulvi, top oynadıkları zamanki iş ciddiyetlerini Trabzonlu oyunculara aşılamışlar. Top oynama hevesleri üst seviyede.
Trabzon'un fazlası!
Hep beraber çok koşup, yardımlaşıp oynuyorlar. Bir de fazlalıkları var. Onun adı da Fatih. Bu çocuk, her türlü futbolcu. Benim göz zevkim. Onu hep başka bir gözle seyrettim. Olgunluk yaşlarına da geldi. Çok da iyi oynuyor. Takımını da çok iyi yönetiyor. Demekki, Trabzon'un düğümlendiği maçlarda bu çocuk düğümü çözecek. Gökdeniz, ayağına çok çabuk bir oyuncu. Aklına da çabuk olabilse, Trabzon'a çok büyük katkıları olur.
Rüştü'süz işi zor
F.Bahçe'nin aldığı iki yeni oyuncu var. Hemen dün akşama bakıp da ‘‘faydalı olurlar veyahut da olmazlar’’ demek, benim tarzım değil. Acele reflekslerim yok. Ama zaman yalan söylemez. Zamana bırakıp görmemiz lazım. F.Bahçe takımı, ileri giderken zorlanan bir takım. Ortega'nın oynayıp ne yapacağı çok önemli. Çünkü Ortega ile öbür tarafa daha kolay gidilir.
Neticede her iki takım için de bir maça bakıp ahkam kesmek zor. F.Bahçe yeni oyuncularıyla çehresini ne kadar değiştirecek? Onu da zamana bırakmak lazım. Ama bir dipnotum var, Rüştü'süz F.Bahçe'nin işi zor olur.
Yazının Devamını Oku 16 Ocak 2003
<B>ÜÇ</B> gün önce Werder Bremen maçını seyrettim ve F.Bahçe'nin bütününü beğendim. Hep beraber düşünme, hep beraber oynama iştahı, futbolcuların birbirinin hatalarını kapama çabaları çok üst seviyedeydi. Böyle düşünen bir takım da 5 gol üretti. Hani bir yerde skor tabelasına asılan rakamlar, o maçın doğrusuydu. Ama her oyun ayrı ayrı oynanır. Dün akşam seyrettiğim Fenerbahçe'yi ikiye ayırıyorum. İlk yarıda başka bir F.Bahçe, ikinci yarıda seyrettiğim de başka bir F.Bahçe.
İlk yarı rakibin Fener kalesine geldiği tek pozisyon var. O da direkten döndü. F.Bahçe golü de buldu. Top da daha çok F.Bahçe'nin ayağındaydı. İkinci yarı yenilen iki hata golü, oyunu bozdu. Tabii ki gözardı etmiyorum, topu futbolcudan daha çok, rüzgar yönlendirdi. Onun için de fazla pas hatası oldu.
Boş takım değil...
Rakip takıma bakıyorum, Robben diye bir oyuncu var. Bir Türk takımında oynamasını isterdim, imrendim de. Ama onun dışında pek gözle görülür, elle tutulur bir oyuncuları yok. Yine de Hollanda futbolunun klasiği var. Oyunu fazla süslemeden, çok koşarak top oynayabilen bir takım. Yani, boş bir takım değil. Ama kaybetmek hoş bir duygu da değil. Hazırlık maçı deniyor, kaybederken bile ders almak lazım.
İlk yarıda iyiydi...
Werder Bremen maçında Semih'i çok beğenmiştim, vazgeçecek halim yok. Ama Semih hangi takımda oynuyorsa oynasın, oynadığı takım topu 18'in içine sokacak. O da kaleye... Çünkü ceza sahasının dışında fazla marifetli bir oyuncu değil. Hakan sağ kanat oyuncusu değilim diye sezon başından beri bağırdı durdu. İki maçtır seyrettiğim Hakan'ı beğeniyorum. Zaten iyi futbolcu. İyi piyano çalan bir adama dümbelek çaldırmayacaksın. Oğuz da bunu iyi yapıyor.
Neticede, iki ayrı devrede, iki ayrı F.Bahçe seyrettim. İlk yarısı iyi, ikinci yarıyı pek tutmadım.
Yazının Devamını Oku