Vedat Okyar

Yapma be Lucescu!

17 Ağustos 2003
<B>DÜN</B> akşamki oyunu ayrı, <B>Lucescu</B>'yu ayrı tutuyorum. <B>Lucescu</B>, nasıl bir kompleksin var ki, <B>Ahmed Hassan</B> diye bir oyuncuyu kenarda tutuyorsun. Bu adam silah. Sen cebinde taşıyorsun. Bırak oynat, ateşlesin. Adam oyuna girdi, tribünler iki misli bağırmaya başladı. Çünkü oyuna hareket taşıdı. Lucescu, gözünü seveyim, bu Ahmed Hassan üstüne fantaziler üretme.

Gelelim oyuna. İlk önce hemen şunu söyleyeyim, ben daha iyi bir maç bekliyordum. Keçi boynuzu tadını aldım. Yapılan gol muhteşem. Bravo kaptana. Yalnız attığı gol için değil, bana göre Beşiktaş'ın en iyi oyuncusu da O'ydu. Bursa takımı kabuk değiştirmiş. Şahsiyetli bir futbol takımı olmuşlar. Beşiktaş ile İstanbul'da kafa kafaya oynarım diye Bursa'dan çıkmışlar, öyle de oynadılar. Bursa, geçmiş sezonun sıkıntısını bu sene ligde yaşamaz.

Beşiktaş'ın çok geniş kadrosu var. Ama öyle üç adamı var ki, Sergen, Ahmed Hassan, Tümer. Bu oyuncuların iyi oynadığı bir maçı Beşiktaş zor kaybeder. Sergen, bu takımın esas çocuğu. Hani Türk filmlerinde esas çocuk vardır ya, 50 kişiyi birden öldürür. Sergen de toparlansın 50 takım öldürür.

Sıkıntılı gece

Maçın hakemi Ali Aydın, bu ülkenin en iyi hakemi. Benim çaldığı düdüğe itimadım var. Kaçırdığı pozisyon olur, yanlış düdük de çalabilir ama iki takıma da dengeleyip oynatıyor. Yani hiçbir oyuncu da, hiçbir takım da bu hakemden şikayetçi olamaz.

Beşiktaş, belki sıkıntılı bir gece geçirdi ama sahanın içinden üç puanı çıkardı. Bu lig üç puan için oynanıyor ise mesele yok. Ama Lucescu, oyuncu seçimlerini daha iyi kullanırsa, dün akşamki sıkıntı ileriki maçlarda olmaz.

Ahmet Dursun'a da bir dipnotum var. Bak Ahmet kardeş, sen çok değişik bir oyuncusun. Senin iyi olduğun bir günde, seni tutacak oyuncunun vay haline. Çünkü sabun gibisin. Seni tutmak çok zor. Dün akşamki oyunda kaçırdığın bir gol var. Yalnız başına gittin. Düşünecek vaktin de vardı. Gittin en kötüsünü yaptın. Kalecinin üstüne vurdun. O golü yapsan oyun 2-0 olacak, maç da erken tatile girecek. Ama seni diri gördüm. Çok da iştahlı koşuşturdun. İki maç üst üste böyle oyna muhakkak eski Ahmet olacaksın.
Yazının Devamını Oku

İyidir, iyi...

9 Ağustos 2003
<B>LİGİN </B>ilk oyunları zordur. Bunu bilirim, böyle de seyrederim. Dün akşam, Beşiktaş'ın 1-0 arkaya düştüğü oyunda bile, kendi oynadığını ikinci yarı rakibe kabul ettirir, diye düşünmüştüm. Öyle de oldu. Kendiliğinden mi oldu, öyle şey de yok. Ahmet Hassan gibi güzel bir adamın varsa, o adam kulübede oturmaz. Ayağa kalktı, maçı aldı. Lucescu, benim tuttuğum bir adam. Ne kadar hatalar içinde olsa bile, ona benim dilim varmaz. Ama, Ahmet Hassan gibi bir adamı dışarda tutuyorsa, iki laf edeyim dedim...

Maçın 70 dakikasında Tümer, oyunu dengede tuttu. Tümer de vazgeçilecek adam değil. Giunti'nin son yarım saat oynadığı bir top var, ben parmak ısırdım. Samsunspor takımının daha hücumu başlamadan en az 15 tane top kaptı. Demek ki, Giunti de lazım. Bu takımın Sergen diye bir fazlalığı var. O da oynadı mı, Beşiktaş geçen sezondan bile daha rahat bir lig yaşar.

Herkes İlhan için vıdı vıdı yapıyor. Ama ben yapmıyorum. İlhan'ın özel hayatı beni hiç enterese etmiyor. Ben, İlhan'ın iyi futbolcu olduğunu biliyorum. İyi de oynadığında bu takıma çok eli değer. Gönlüm öyle istiyor ki, İlhan futbol için yaşasın, Beşiktaş'ı da daha iyi yerlere taşısın.

Cordoba hep aynı

Cordoba
'yı geçen sene bıraktığım yerde buldum. Öyle üç top çıkardı ki, onlardan biri gol olsa, dün akşamki oyun Beşiktaş adına dönmezdi. Demek ki, iyi kalecin olacak.

Fazla uzatayım da istemiyorum, ama çok iyi maç yöneten bir hakem seyrettim. Çaldığı penaltı düdüğü doğru. Oturduğum yerden tam çözemedim, Ahmet Dursun düştü mü, düşürüldü mü, göremedim. Düştüyse değil, düşürüldüyse penaltı.

Samsun takımı, geçen sezon yaşadığı korkuyu bu sene bu kadrosuyla yaşamaz, diye düşünüyorum. Sıkıntılı bir sezon geçirmezler. Çok koşan, sahanın her yerini daraltan bir mantaliteyle top oynuyorlar.

Neticede Beşiktaş, deplasmanda ilk yarısını başka, ikinci yarısını daha başka oynayarak kazanmayı bildi. Kazanana kızacak halimiz yok. İyi başlangıç, iyidir.
Yazının Devamını Oku

Çeşme ve beach volley

13 Temmuz 2003
<B>ALL </B>Sports Organisation'ın geçen hafta sonu start verdiği 2003 Efes Light Beach Volley Luba-Beach Çeşme Turnuvası'na davetliydim. Bu iş ülkemizde başladı başlayalı vaktim müsaade ettiği zamanlar plaj voleybolu ailesinin içinde oluyorum. Kendimi bu ailenin bir ferdi olarak görüyorum. Beach volleyin renkli ve sıcak atmosferine kendimi kaptırıyorum. Bu zorlu sporun inanılmaz mücadelesini büyük bir heves ve de nefesle seyrediyorum.

Seyir keyfi muhteşem

Ben ayakla oynanan topun peşinde bir adamım. Elle oynanan tarafında elime top değmedi. Ama seyir keyfi muhteşem. Seneler yol aldıkça bu oyunun peşine takılan kalabalık çoğalıyor. Türkiye'deki beach volley turnuvalarını dört yıldır aralıksız destekleyen Efes Light firması bu konuda çok güzel bir örnek sergilerken, adeta 'işte sponsorluk böyle yapılır' mesajı veriyor.

Serinin diğer yardımcı sponsorları Özlem Kristal, Luba Beach ve iki kardeş radyo olan Best FM ve Radio Hot. Hepsinin cüzdanlarına sağlık. Kanal D de ilerideki günlerde turnuvayı banttan yayınlayacak. Seyretmekte fayda var. Çünkü hakikaten plaj voleybolu başka bir alem.

Buraya kadar her şey tamam... Tamam olmayana gelince... Kullandığım Türkçede şikayet yoktur, sitem vardır. Çünkü daha hafif sıklettir. Dünya şekeri Dünya Baltacıoğlu, organizasyon başkanı. Bana bu keyfi enjekte eden de o. Kolay kolay altından kalkılamayacak bir işi büyük bir marifetle, tabii ki ekibiyle beraber, Dünya Kupası standartları titizliğinde hallediyor.

Çeşme'ye gittiğimde Dünya'yı keyfi kaçık gördüm. ‘‘Hayırdır kardeş, ne oldu? Aksi birşey mi var?’’ diye sordum. Aldığım cevap aynen şöyle:

Hiç destek yok

‘‘Sorma Vedat ağabey. Yedi yıl önce yine Çeşme'ye gelip, belediyenin ilgisizliği yüzünden, bir daha Çeşme'de turnuva yapmama kararı almıştık. Ama Çeşme halkı bu sporu çok seviyor. Devamlı ısrarlar karşısında karşılık vermek istedik. Türkiye Voleybol Federasyonu'nun izniyle bu turnuvayı gerçekleştiriyoruz. Çeşme Belediyesi hiçbir zaman destek vermediği gibi, 1.5 milyar da izin parası istedi. Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu'nun bu garip tutumuna anlam veremeyen bizler, Luba Beach yöneticisi Ali Yaşar'ın desteği sayesinde Luba Beach Kumsalı'na taşındık.’’

Sayın Faik Tütüncüoğlu, seni bir yerlere şikayet etmiyorum, sana sitem ediyorum. Sporu yanında taşıyan belediye başkanları seçim kazanıyorlar. Sen inşaallah kaybedersin.

Ali Yaşar kardeş, seni yeni tanıdım. Nefis bir tesis yapmışsınız. İnsan kaliten de tesisine yansımış. Tek kelimeyle fevkalade. Benim voleybol ailem bundan sonraki sezonlarda Çeşme'de turnuva yaparlarsa, ben yokum. Senin mekanında olursa, iki elim kanda olsa oradayım. Tabii yaşıyorsam.


Korkut Göze


ALLAH rahmet eylesin, Gündüz Kılıç babamız her sezon bitiminde başlığı 'Olacakları Kadar Olamayanlar' diye bir yazı dizisi yapardı. Her gün biri sahne alırdı. Çok dikkatli okur, o ceza tahtasında ismim olsun istemezdim. Bizim o jenerasyonun arızalı oyuncularını o kadar iyi etüt edip dile getirirdi ki, ders alıp, bende olan arızalardan arınmak isterdim.

Şimdi tam tersini güzel adamım Korkut yapıyor. Yahu Korkut, hem emeğine hem eline sağlık.

Transferin gözdeleri

Senelerdir 'Transferin Gözdeleri' diye kaleme aldığın, çok ciddi baktığın, çok da uğraştığını bildiğim bir kapsama alanın var. Bu çok titiz çalışman şimdi vitrinlerde olan futbolcularımıza ders niteliğinde. Hem ipine sapına kadar yeni oyuncuları camialarına tanıtıyorsun, hem de sende olan ulaşılmaz terbiyenle bir yudum da olsa acı biberi yanına koyuyorsun. Benim de adres değiştiren bu çocuklara iki lafım var...

Korkut ağabeyiniz hayata 'yaşa' tarafından bakar, öyle de yazar. Aman 'kaka' tarafına geçmeyin, bu yaptığınız işte itibar ve de çok para var.

BURSASPOR

1966
senesinde Bursaspor Birinci Lig'e taşınırken, o takımın kaptanıydım. O formada arkadaşlarımla beraber emeğimiz, terimiz vardı. Başka kentlere giderken, arkamızda da en az 100 otobüs taraftar, bir o kadar da özel araba olurdu. Biz o zamanın futbolcuları şampiyon olurken, bu itici gücün kudretini kullandık.

Bursaspor, bu ülkenin futbolunda ara taşı değil, ana taşı olması gereken bir futbol takımı olmalı. O potansiyel var. Niye bugüne kadar kullanılmadı, aklım ermiş de değil. İçeride oynarken tribünler dolu, deplasmanda insan yok. Geçilen sezonda diğer iki takımın maçını radyodan dinleyen Bursasporlu futbolcuları televizyondan izledim. Hoş değildi. Kendi geleceğini başkasının ayaklarına bırakan camialar çekirge misali bir atlar, iki atlar, üçüncüde bom.

Eski bir Bursalı olarak isterim ki, en son maçta yine futbolcuların ellerinde radyo olsun, ama gelecek havadis, Bursa şampiyon mu, yoksa ikinci mi olacağız endişesi taşısın.

Hagi başka bir adam

Hagi
'nin Bursa'ya gelişine, yeniden çocuğum doğmuş kadar sevindim. Hagi başka bir adam. Dünyada beş tane varsa, biri o. Futbol oynamayı kenara bırakın, profesyonel bir futbolcu nasıl yaşar, nasıl davranır, ne kadar mesuliyet alır, yüzde 50'sini anlatabilse, ki anlatır, Bursaspor da bu ligin en önemli takımlarından biri olur. Hemen şampiyonluk gelir mi? Öyle birşey de yok. İnanıyorum ki, çıta yükselecek, Bursaspor ne kadar zıplar bilemem, ama çıtanın altından geçmez. Yukarıda başladım, aşağıda bitireyim...

Bursaspor'un bizim zamanımızdaki deplasman kalabalığı bu takımın peşini bırakmazsa her şey daha iyi olacak.
Yazının Devamını Oku

Cennette tatil keyfi

28 Haziran 2003
<B>GAZETEM </B>Hürriyet, perşembe günleri <B>Hürriyet Seyahat</B> diye bir ilave çıkartıyor. Müthiş bir çalışma olmuş. Sevgili <B>Neyyire Özkan</B> direksiyona geçmiş, mesai arkadaşlarıyla beraber özenilecek bir çalışma yapmışlar. Ellerine, emeklerine sağlık. Ben de özendim, belki haddim değil ama, bir seferlik olsun istedim. Cennet dediğim yer Kalkan. Alışkanlığın bir adım ötesi tiryakiliktir. Beş sene önce ilk defa gittiğim Kalkan'dan artık yaz tatillerinde ayrılamaz oldum. Görmeyenler için anlaşılması zor bir yer. Benim için de anlatılması... Hemen hemen dünyanın her yerinde denize girdim ama böylesi vallahi yok. Bir yer ne kadar güzel olursa olsun, insanlarıyla keyiflidir. Bana bu tiryakiliği aşılayan insanların arasında bir tur dolaşayım istiyorum...

Ahmet ve Yalçın Gülhan kardeşleri ülkede tanımayan yok. Sanatçı boyutlarını kelimelerle anlatmam zor. Lügatımda laf bulamıyorum. Bu iki güzel adamı anlatmak için kelimelerin üzerine smokin giydirmek lazım. Büyüğünden başlayıp, küçüğüne geleyim.

Beş yıldır adres belli

Ahmet Gülhan,
Kalkan'da ilk yer alıp, ilk ev yapan, yıllardır Kalkan'ın tanımı için emek veren bir Kalkan aşığı ve savunucusu. Yalçın, benim gençlik arkadaşım. Sekiz sene önce yaptığı bir butik otelin (Villa Begon) sahibi. Otel değil eczane. Böyle şıklık yok ki yok. Tam marinanın üstünde, nefis bir manzara. Verilen enfes bir hizmet, anlatılır gibi değil. Benim adres beş yıldır belli. Futbol istirahate çekildiğinde, ben Kalkan'dayım. Dostlara da tavsiye ediyorum.

Gelelim deniz faslına... Nereden girilirse girilsin deniz muhteşem. Benim takıldığım yer Marina Yat Kulüp. Sahipleri, iki deli Beşiktaşlı baba-oğul. Baba Bülent, oğul Bilkent Turizm mezunu Baran Yıldırım. Mekanlarında yok yok. Yemeğini ye, içkini iç, çok güzel bir platformda güneşlen ve enfes bir denize gir. Daha ne istenir ki?

Sultan Mustafa'yı atlamak istemem. Akşamları restoranında yemek yiyorum, sonrası bir alem. Mustafa esasında mimar. Yemek sonrası geçilen barda bu güzel kardeş kanun çalarak, insanlara keyif dağıtıyor. İstanbul'da bir çok yerde bulunamayacak lezzeti Sultan'da bulabilirsiniz.

Hıncal'a da mektup var

Hıncal, sen benim için çok önemli bir Türk büyüğüsün. Gözünle görmediğin, elinle tutmadığın bir sürü şeye ahkam kesiyorsun. Mesela Hülya'nın filmini seyretmeden eleştiri getirebiliyorsun. Geçen sezon da 'İhanet' diye bir yazı yazmışsın. İhanet, Kalkan'daymış. Sen hiç Kalkan'a uğradın mı? Sana dangalağın biri, iki satır birşey yazmış, sen de döşenmişsin. Çocukluk arkadaşım Önder Elitez, 20 sene önce Kalkan'a gelip, Türk Evi adını verdiği bir otel yaptı. Değil Kalkan'da, Türkiye'nin hiçbir yerinde böyle bir model yok. Gelen turistlerin aklı kaçıyor. Benim bu kardeşim eski futbolcu. Sporcu olmak başka birşeydir Hıncal. Anladığım manada sporcu tek başına bir ordudur. Senin o 'İhanet' yazından sonra Önder sana üç defa mektup yazmış, senden de tık çıkmamış. Yazdığı mektubu elime sıkıştırdı, ‘‘Bunu Hıncal Usta'ya ulaştır’’ diye de rica etti. Ben aradan çıkıyor, seni Önder'le baş başa bırakıyorum. Mektup, satırına dokunulmadan aşağıya konulmuştur...

‘Saygıdeğer dostum, kardeşim, arkadaşım, hocam.

Mektubumun başlığını böyle yazmamın sebebi, benim de senin gibi 30'lu yılların son senesinde doğmuş olmamdan kaynaklanıyor. 30 Haziran tarihli Sabah Gazetesi'nin, köşenizdeki yazının başlığı 'İhanet'. Soyadı sizde saklı olan Onur isimli kişinin Kalkan'da ne yaptığını bilmiyorum. 20 senedir Kalkan'da yaşıyorum, burayı çok küçük ve şirin bir yer olduğu için seçtim. Tesadüf, benim karşıma çok güzel ve temiz bir deniz çıkardı. Ben Erenköy'lüyüm. 1939 senesinde doğduğum için İstanbul'u herkes gibi biraz ben de bilirim. O güzelim Marmara Denizi'ni unutmama imkan yok. Her neyse biz dönelim konumuza...

Tanrı'nın Kalkan'a bağışı olsa gerek, Kalkan'da denizden tatlı su çıkar. Halk dilinde Geren Suyu dedikleri, 20 senedir koyun çeşitli yerlerinden denize giriyorum, denizin kirlendiğini hiç görmedim. Fakat Marmara Denizi'nin kirlendiğini gördüm. Denizi çok sevdiğim için burdayım. Allah'a şükürler olsun, koyun kirlenmesine tabiat olarak imkan yok. Bunu böyle bilmenizde yarar var, diye yazdım.’

Saygılarımla.

Önder Elitez - Kalkan

Not: Yolunuz Kalkan'a düşerse, görüşmek umuduyla. Sevgiler...



Kalkan Denizcilik Bayramı


Kalkan'da 1 Temmuz'da Denizcilik Bayramı Şenliği var. Üç kere yapıldı, dördüncüsü de bu sene. Kalkan'a büyük katkıları olan insanlara plaketler verilecek. Bunlar da, eski dost Erkut Taçkın, İstanbul'u Kalkan'a aşık eden ünlülerden. Turhan Kaşo, Club Patara ile seçkin bir Akdeniz adresi yaratan, Kalkan'ın kartvizit mimarı. Kemal Akın, beldenin ilk pansiyoncusu, bir turizm neferi. Ahmet Dalkıran, sağlık ocağı arsasını bağışlayan bir hayırsever. Mahmut Sönmezalp, bir koyda tatil beldesi yaratan ve yaşatan bir gönüllü. Ve Şeref Karabağ, Kalkan'ın altyapısını kuran, iki dönem belediye başkanı.

Bir Akdeniz akşamında, bir Akdeniz cennetinde, bir Akdeniz şarkısı söylemek için Haluk Levent ve orkestrası burada olacak. Beyazıt Öztürk, Yalçın Menteş gibi sanatçı kardeşlerim de büyük renk katacaklar. Ben, Kalkanlılar adına bu üç güzel kardeşime teşekkür ediyorum. Sağolsunlar, varolsunlar.
Yazının Devamını Oku

Teşekkürler Namoğlu

14 Haziran 2003
<B>NAMOĞLU</B> soyadı beni ayağa kaldırır. Büyüğünden başlayayım, en küçüğüne teşekkürlerim var.Fahri Namoğlu kim? Beşiktaş Kulübü'ne adım attığım gün beni karşılayan ilk adam. O günden bugüne büyük dost, büyük de Beşiktaşlı. Ortancaya geleyim... Yani İlyas Namoğlu'na... Şimdi çalıştığım gazetede mesai arkadaşım. 10 senedir milli maçlar olsun, Beşiktaş maçları olsun, omuz omuza, kol kola girdiğim kardeşim. En ufaklarında durayım istiyorum.

Yusuf Namoğlu, Beşiktaş Belediye Başkanı. Hakemlik döneminin 10 yılını FIFA kokartlı geçirdi. Hakemliğinde o düdük çaldı, ben de kendimce yazdım.

Oraları geçtik, şimdilerde yaptıklarına gelelim...

İçi de dışı da Beşiktaşlı

Sevgili Başkan, çocukluğundan beri Beşiktaş'ta yaşayan, ilkokuldan üniversiteye kadar tahsilini bu ilçede tamamlayan bir kardeş. Daha Türkçesi, içi de dışı da Beşiktaşlı. Belediyenin işleri nasıl gider, onu bilmem, bilmek de istemem. Siyasetten anlamam ama, spora yatırım yapandan keyif alırım, arkasında da dururum.

Bir Çilekli Spor Tesisleri yaptı, biraz alakası olanlar bir zahmet gidip görsünler. Türkiye'de ilk defa oldu, UEFA standartlarında, FIFA onaylı, gece ışıklandırmalı, amatör spor kulüplerinin resmi müsabakalarının oynandığı bir yer. Suni çim sahayı naturel çimden ayırmak mümkün değil.

Sabahları da en az 500 kişi bu alanda spor yapıyor. Beşiktaş Altyapısı ve Koleji çalışmalarını bu tesiste sürdürüyor. Beşiktaş'ta bulunan 10 amatör spor kulübü akşamları yine burada idmanlarını yapıyorlar.

Sanatçılar Parkı

Beşiktaş'a yapılan bir dizi yatırımların hemen hemen hepsinde spor, Namoğlu tarafından gözardı edilmedi. Gittim, gördüm, onun için de dile getiriyorum. Parkların içerileri hatta boş araziler bile değerlendirilmiş. Matematikten pek anlamam ama saydım; 13 adet basketbol sahası, 2 tenis kortu, 3 tane voleybol sahası var. Bu arada Akatlar'da Sanatçılar Parkı var. Bin 460 metre 'bunu tabii ki ölçmedim, söylediler' yürüyüş parkurunu hayata geçirmiş.

Beşiktaş'ın engelli sporcularına da sahip çıkıyor. Parkın girişinde, ülkemizin adını dünyaya duyuran Süreyya Ayhan'ın büstü bulunacak. Hazırlanıyormuş. Sporcular Parkı içerisinde basketbol, tenis, voleybol sahaları ve bin 500 metre yürüyüş parkuru bulunuyor.

Daha ne olsun?

Beşiktaş'ın 100'üncü yılı münasebetiyle de, projelendirilen 3 ton ağırlığında, 3.5 metre yüksekliğinde Anıt Kartal'ın Köyiçi'ne dikildiğini gördüm.

Ayrıca Beşiktaş'ın şampiyonluk kupası ile yeni kartal heykeli yaptırılmakta. Süleyman Seba'nın isminin verildiği caddede ise Beşiktaş'ta iz bırakan sporcuların el izleri olacak. Daha ne olsun? Seni seviyorum Yusuf. İyi de ediyorum.

Dipnot: Maçlar bitti. Reklamlar başladı. Spora kimin eli değiyorsa, beni arasın. Ben de gönülden koşayım.


Mahmut Naibi'yi takdimimdir


MARİFETLİ adamları çok severim. Bende olmayan beceri sahiplerine ancak refakat edebiliyorum. Bu saygı da oluyor, sevgide de... Makamına saygım var ‘‘Sayın Başkan’’ diyorum, sevgide ortaklığım var, ‘‘Güzel Kardeş’’ diyorum. Taçspor, hafızam beni yanıltmıyorsa 1976 ya da 77 senesinde üye olduğum bir camia. Bu camianın bir ferdi olmak bana her zaman onur ve keyif yükledi.

Mutlaka görün

Ben bu ülkenin her yerini dolanan bir adamım. Amatör çerçeve içinde böyle tesisi olan bir kulüp görmedim. Merak edenlere ‘‘göresiniz’’ diyorum. Çünkü akıllara zarar. Mahmut kardeşim tek başına mı yaptı? Tabii ki hayır, zaten öyle demiyorum. 1993 yılında, zamanın Kadıköy Belediye Başkanı Sayın Cengiz Özyalçın'ın katkılarıyla Küçükbakkalköy'de 20 yıllık süre ile yeni tesis projelerine başlandı. Bu projenin gerçekleşmesi ve tahsisinin 49 yıla çıkarılması da şimdiki Belediye Başkanı Sayın Selami Öztürk'ün katkılarıyla oldu.

Becerikli adam

Sporun peşine takılan bu iki büyük dostuma da, mensubu olduğum Taçspor adına teşekkürlerimi dile getiriyorum. Becerikli adamım, spor kültürü aşılanan öyle bir tesis yaptın ki, 10 tane çocuğum oradan olsa, hepsi oradan feyiz alsın isterdim. İnan ki, başka yere de yollamazdım. Taçspor yaz ve kış okulları, tenis, basketbol, futbol, voleybol ve yüzme branşlarında hizmet veriyor. Spor tarafı tamam, yüzlerce lisanslı oyuncusu var, o da güzel. Ama bak güzel adam, senin getirdiğin ciddiyet en güzeli. Hangi branşta olursa olsun, sporcu yetiştirmek başka bir iştir. Sağlıklı, kişilikli, çağdaş sporcular, mensup oldukları camiayı en iyi biçimde temsil eder. Sen bunları yapıyorsun. 12 senedir de bu kulübün başkanısın. Seninle iftihar ediyorum, büyük Beşiktaşlılığı'nı da asla gözardı etmiyorum.
Yazının Devamını Oku

Nihat çivi çaktı

12 Haziran 2003
<B>ÜÇ</B> gün önce oynadığımız Slovakya maçından sonra <B>‘‘Makedonya bizim rakibimiz olamaz, biz her türlü engeli geçeriz’’</B> dedik. O her türlünün içinde başka bir mana vardı. Bence de şu demekti; ‘‘Kötü de oynasak geçeriz...’’ Yarısı iyi, yarısı kötü oynanmış bir oyundan istediğimizi çıkardık. Bize lazım olan cebimize girdi.

Bizden bir saat sonra oynanan İngiltere- Slovakya maçı ne olur bilemem. Bildiğimi söyleyeyim, ne olursa olsun. Ben, ben gibi oynarsam, İngiltere'yi deviririm.

Dilim varmıyor

Biraz da dün akşamın içinde dolaşayım istiyorum...

Yediğimiz iki gol, bizim takımımızın işi olmamalı. Bırakalım o golleri amatör takımlar yesin. Rüştü'ye bir şey söylemeye dilim varmıyor. Kimler vurdurduysa, isim de vereyim istemiyorum. Kazanılmış bir maçın içine maydanoz olayım da istemiyorum.

Nihat'ın attığı bir gol var... O gol değil, çivi çakmak... Onun dışında Hakan ile buluşturduğu top da fevkalede. Oyunu için de, futbol oynama iştahını da alkışlıyorum.

Tugay benim futbola başladığı ilk günden bu güne kadar göz keyiflerimden biri. Onu seyrederken zevk alan bir adamım. Dün akşamın oyununda da bana göre sahanın en iyi oyuncusuydu. Çabuk yapılacaksa, çabuk yaptı. Frene basılacaksa da fren yaptı. Koca oyunda bir tek top kaybıyla oynadı.

Vıdı vıdı olmaz

Tabii ki gözardı etmemek lazım. İki defa arkaya düşmüş bir takım, öne geçiyorsa ‘‘vıdı vıdı’’ yapmanın alemi yok. Bişey söylemenin alemi var, onu da söyleyeyim. Demek ki, kazanacak kadar istediler. Sahadan da istediklerini çıkardılar.

Gökdeniz diye bir oyuncu var... Bu kardeş ayağına çok çabuk. Hakan'ın bıraktığı topa başka bir oyuncu 4 adımda gider, benim bu kardeşim bir adımda gitti, golü yaptı.

Hakan dedim, devam edeyim... Hakan'a ben hep ‘‘vazgeçilmez oyuncu’’ derim. İyisinden kötüsünden anlamam. Ben kenarda antrenör olsam, formalardan birini Hakan'a veririm, o da maçtan maça gelir giyer. Hakan başka bir oyuncu. Başka olmak da önemli.

Maçın hakemine gelince, diyeyim de orda kalayım. Hakemlik hiç bir şey olmadı. Öyle de geldi geçti...

Neticede istediğimizi aldık... Ekim'de oynayacağımız İngiltere maçına kadar, fizik ve kafa olarak iyi hazırlanırsak, bizim çocuklarımız İngiltere'yi de devirir. Yeter ki isteyelim...
Yazının Devamını Oku

İstediğimizi aldık

8 Haziran 2003
<B>BİR </B>kere ilk önce hemen şunu dile getireyim. Bu iki takımı futbol tartan kantara çıkarsak, bizim takım çok ağır basar. Şöyle dün akşamki oyuna bir bakıyorum, benim takımımda oynayabilecek bir tane Slovak oyuncu bile yok. Futbol kalitemizle, oyuncularımızla rakibe göre daha ağır basan bir takımımız var.

Dün istediğimizi sahadan çıkardık. Çok mu iyi oynadık? Ben öyle bir şey demiyorum. Ben, ‘‘kazanmayı bildik’’ diyorum. Bizim takımın kısa boylu oyuncuları Tugay, Yıldıray, Emre, Nihat ve Okan iyi günlerinde olurlarsa, top rakibe çok az gider. Hep bizde kalır. Dün akşamın ilk yarısında seyrettiğim oyun, öyle oldu. Kaçırdığımız goller de vardı, girdiğimiz pozisyonlar da...

Daha rahat da edebilirdik, daha büyük sıkıntılara da girebilirdik. Rüştü, oyunun başında tuttuğu topla maçı zora sokmaktan kurtardı. Yalnız gol olmadı, belki de oyunu kurtarmış oldu. Nihat bir fazlalık. Fazla olduğunu oynadığı topla da gösterdi, attığı golle de. İki tane de kaçırdığı karşı karşıya gol var. Nihat'ın eksiği de o. Topun altına girmeyi öğrendiği anda Avrupa'nın en iyi forvetlerinden biri olacak. Alpay oynamaya oynamaya topu unutmuş, oynama pratiğini kaybetmiş. Bu yüzden rakibe iki-üç pozisyon verdik. O pozisyonlarda Alpay'ın müsaadesi var.Fatih de Alpay'a refakat etti. O da oyunun kötülerindendi.

Böyle ucuz kart mı olur?

Maçın hakemi ortadan bir maç yönetti. Zaten hakemlik de bir maç değildi. Maçın skoruna tesir edecek hiçbir düdük çalmadı. Bizim Avrupa'da top oynayan iki tane kardeşimiz var. Biri Yıldıray, diğeri de Okan. İkisi de sarı kart sınırındaydı. Kartları da gördüler. Şimdi oynanacak Makedonya maçında yoklar. Bu iki güzel kardeş, profesyonel çerçevede mi düşünüyorlar acaba? Böyle lüzumsuz sarı kart görülür mü?

Dün akşamki oyunda Emre için bir paragraf açmak istiyorum. Emre benim çok beğendiğim bir futbolcu. Dün akşam da bana göre yalnız bizim takımın değil, sahanın en iyi oyuncusuydu. Çok düşünerek oynuyor, iki pozisyon sonrasını kafasında tasarlayıp, kendi oyuncusunu topla en iyi yerde birleştiriyor. Tabii ki, çok iyi bir sol ayağı var. Top kaybı da çok az seviyede.

Neticede dün akşam oynanan oyun çok çok keyifli olmasa da dediğim gibi kısa oyuncuların marifetleri topu bizim ayağımızda daha fazla tuttu. Oyunu da istediğimiz şekle zaman zaman sokabildik. Rakibin de, pozisyon başlarında ‘‘aman bir şeyler yaparlar’’ diye düşündürdüğünü ama devamını getirip, gidilen yerde son işi beceremediklerini gördüm. Hani bir yerde oynar gibi yapıp, oynayamayan bir takım.

Şimdi önümüze bakıp, Makedonya'yı geçmemiz lazım. Makedonya tabii ki, zayıf bir takım. Bizim rakibimiz bile olamaz ama hafife almak kendine rakip çıkartmak demektir. İlk önce Makedonya işimizi görelim, İngiltere maçı Allah kerim.
Yazının Devamını Oku

Şampiyonluğun seyir defteri

7 Haziran 2003
<B>SEKİZ </B>sene şampiyonluk molası veren Beşiktaş, ligin en önünde çıktı. 100'üncü yıl benim için magazin tarafıydı. Tuttuğum takım bir asırdır şampiyonluğa oynuyor. Anladığım manada seneler sıralı, sekili olmaz. Beşiktaş'ın insanı tarihe bakmadan kaybettiğine üzülür, kazandığına sevinir. 100'üncü yılda bu şampiyonluk kötü mü oldu? Hayır, tabii ki cuk oturdu. Tüm görsel medyada, -ki buna yabancı medyadan Eurosport da dahil- ülke içinde yazılı basın Galatasaray maçından bugüne kadar da yazıyor, çiziyor, resimliyor. Korkunç bir gürültü çıkıyor. Dinliyor, okuyor, seyrediyorum da, bir de bence tarafı var... Tuttuğum şampiyonluğun seyir defterindeki notlarımı yazımda kullanayım istedim.

Sezonun başıydı, Galatasaray'da aklıma bile getiremediğim iyi şeyler yapan, iki sezon Galatasaray'ı üst seviyede tutan Lucescu'yu ‘‘Bu takımın en büyük transferidir’’ diye gösterdim. Dangalak bir adam değilim, ‘‘Oltayı at, tutarsa tutar’’ diyen de biri değilim.

İnandığımı söyledim. Onun bir de dipnotu vardı; ‘‘Beşiktaş, beşinci de olsa, Lucescu ile beş sene mukavele yapsın.’’ Her şeyden anlamam ama, adamdan anlarım. Yönetim, Beşiktaş etiğine uygun bir futbol adamıyla çok isabetli bir tercih yaparak, kol kola girdi. İş orada da kalmadı, gönül gönüle oldular.

Marifetli insanlar

Bir futbol takımının işleri kendiliğinden ne kötü olur, ne de iyi. İyiye gittiğinde akıl vardır, gönül vardır, emek vardır, ter vardır. Beşiktaş bunu çok iyi harmanladı. Yönetime kendimce bir lakap buldum; marifetli insanlar. Becerinize sağlık. Beşiktaş'ın arkasına takılan tribün kalabalığını inanmış insanlar olarak görüyorum.

Sevgilerinin karşılığını aldılar. Onlar için de ayrıca seviniyorum. Ya futbolcular? İrili ufaklı bu şampiyonlukta emekleri oldu. Çok çaba sarfettiler, karşılığını aldılar. Beşiktaş Futbol Takımı'nı futbol ailesi olarak gördüm, ailesinden şikayet eden hiç olmadı. Sonunda da hep beraber sevindiler. Bunu fazlasıyla da hak ettiler.


Sinan

Feyyaz

Datcu



TABİİ ki, bu şampiyonlukta aslan payı Lucescu'nun. Peki kaplan payı yok mu? Var ki, var. Sinan'la başlayıp, Feyyaz'ın etrafında bir döneyim, Datcu ile de kaleye geçeyim... Bak Sinan kardeş... Sen daha genç takımda oynarken Miliç'e, ‘‘Alt yapıda bir çocuk var. Bu zorlukta senin işini görür’’ demiştim. O da bana inancından olsa gerek, seni hemen A takım kadrosuna aldı.

Top oynarken Beşiktaş'a çok faydan oldu. Gordon'la ters düştün, forma değiştirdin de, Beşiktaşlılığın değişmedi. Bu şampiyonlukta büyük rol oynadın. Sen benim için menajer değilsin. Senin modelinde başka bir şeyler var kardeş. Efeliğin de var, arkasına taktığın babalığın da. Futbolcunun kalbine girip, beynine çabuk yol alıyorsun. Bu özelliğin sana özel. Seni kim taklit etmeye kalkarsa, sınıfta kalır. Vedat ağabeyinden sana bu sezon için karne notu 10 üzerinden 10.

Taş yerinde ağırdır

Feyzo,
camiadan ayrılman hiç hoş değildi. İçim acımıştı. Tecrübe genç insanlara lazımdır, ama olmuyor. 3-5 yer dolaştın, hatırlarsan ben de sana, ‘‘Taş yerinde ağırdır. Sen Beşiktaşlı'sın. Başka yer sana hayırlı olmaz’’ demiştim. Döndün, dolaştın kendi yuvana yerleştin. İnanasın ki, en az senin kadar sevindim. Seni çok iyi tanıyorum, adamlığını bilirim, Beşiktaşlılığı'nı da... Futbol kafan üst seviyededir, sevgiyle gösteri yapmazsın. İkinci adamsın, ama Lucescu'ya katkılarını da yakından biliyorum.

Datcu, benim rakip takım arkadaşımdı. Karşılıklı çok oynadık. Ama büyük dostumdu, büyük kaleciydi. Tabii ki, çok da iyi kaleci antrenörü. Fenerbahçe'de çalışırken, Rüştü'nün Rüştü olmasında büyük payı oldu.

Cordoba, dünyanın en iyi kalecilerinden biri. İlk oynadığı 4-5 maç hatırlanırsa, kalitesinin çok altında oynadı. O aralar ben de inancımı dile getirdim, ‘‘Datcu varsa, Cordoba eski oynadıklarından bile daha iyi olur’’ iddiasındaydım. Öyle de oldu.

Metin Voştina

METİN
kim? 40 senelik arkadaşım. 1963 nere, 2003 nere? Dile kolay, yazması zor. Biz beş kişilik bir A takımıydık. Metin Voştina, Adnan Şenses, Efkan Efekan, Behzat Şenyıldız ve ben. En iyi oyuncumuzu kaybettik, küme düştük. Hep beraber sevinmeyi, hep beraber üzülmeyi o kadar ezberimize almıştık ki, bundan sonrasında Metin'siz zorlanacağız. Metin bizler için alışkanlıktan öte tiryakilikti. O, Akbank reklamlarındaki dede idi, ama bizim için her zaman beyaz saçlı bir çocuktu. Seni unutmayacağız.

Dipnot

BUGÜN
Slovakya, hafta ortası Makedonya maçları var ve sezonun kepengi iniyor. Futbol yok, top patladı, ama spor var. Ben de hangi branşta olursa olsun, spora hizmet eden insanlara, camialara dükkanı açık tutacağım. Listemde sırayla Taç Spor Kulübü'nün tanıtımı, Yusuf Namoğlu'nun Beşiktaş bölgesindeki spora yatırımları, Beşiktaş'ın alt yapı organizasyonları var. Öncelikle onları dile getireceğim. Hangi ilde olursa olsun, bana faks ya da telefonla ulaşanları da yazacağım. Dedik ya, dükkan açık, yeter ki spor olsun.
Yazının Devamını Oku