Paylaş
Perigord-Dordogne sadece Fransa’nın değil, dünyanın en güzel köşelerinden biri.
Önemli filozoflardan birinin özdeyişiydi galiba: Kimse kendi ölümünü tasarlayamaz! Ama kesin olan bir şey var. Futbol maçı gibi düşünün: İkinci yarının oynandığını ve kaybeden tarafın siz olacağını biliyorsunuz. Bilmediğiniz, ikinci yarının hangi dakikasında olduğunuz... Belki de uzatmalar oynanıyor.
Cennet gibi bir yerde kutluyorum yaşamımdaki önemli bir dönemeci. Perigord-Dordogne sadece Fransa’nın değil, dünyanın en güzel köşelerinden biri. Flora ve faunayı korumuşlar. Nehirler, çiçekler, sonbahar başında rengârenk ağaçlar, taştan ve pastel renkli evler, sayısız şatolar, yamaçlara kurulu ve dingin akıp giden Dordogne Nehri’ne kuşbakışı bakan kasabalar...
***
Eşimle ikinci balayını yaşıyoruz burada. Dünyanın en güzel köylerinden Roque-Gageac’ta tekneyle dolaşıyoruz. İstanbul’dan gelen dokuz tatlı hanım da teknede. Bizim de eskiden sık sık yaptığımız yanlışı yapmışlar: Az zamanda çok yer görme isteği... Dinlenceden çok, iş gibi oluyor. Hermes çağının kronikleşen turizm felsefesi işte. Halbuki asıl olan, buradaki ‘zaman’ın ritmine kendini uydurmak. Nasıl Louvre gezilirken bir odada üç saat kalmak, koşarak Mona Lisa’nın bulunduğu odaya dalıp o insan kalabalığında fotoğraf çekmeye göre daha anlamlı ve tatmin ediciyse, tatillerde de böyle.
Buradan haftasonunu geçireceğimiz ve ayaklarımız uzatıp balkonumuzun önündeki nehri ve içinde oynaşan ördekleri seyredeceğimiz x’a geliyoruz. Bordeaux’ya iki saat uzak ve Brantome’a beş dakika olan Champagnac de Belair Köyü.
Bitmeyen kâbus
Peki neden aklıma hep ölümle ilgili düşünceler geliyor? Çünkü burada internet bağlantısı var. Telefonlarım kapalı olmasına rağmen hata edip bilgisayarımı açıyorum: Facia, katliam... Tanıdığım hemen herkes ne olup bittiğini biliyor ama kimsenin elinden bir şey gelmiyor. Ülkemiz gerçekleri bir Yunan tragedyasındaki kurguya uyuyor. Birkaç gün içinde ve sizler bu satırları okuduğunuz zaman ben de yeryüzündeki cennetten çoktan çıkmış ve bitip tükenmek bilmeyen kâbusun ortasına dalmış olacağım.
Bu, belki de iyi çünkü herkes cehennem gibi bir ortamdayken sizin izole ve mutlu olmanız hem suçluluk duygusu hem de kötümserliğe yol açıyor. Vücudunuz tepki veriyor, mideniz bulanıyor, tansiyonunuz yükseliyor.
Can simidi var ama. Skype sağolsun. Amerika’ya bir telefon. Ceylan Handan’ın ışıl ışıl parıldayan gözleri ve her babanın kalbini eritecek sözleri. 6 Mart’ta, 14 olacak. Annesiyle Cadılar Günü’nde ne giyeceğini tartışıyorlar. Biz yokken bahçemize gelen sincapları besliyor. Hepsinin adı var. Sonuncusunun adı Olivia Calypso.
Dünyayı çocuklar yönetse daha mutlu olur herkes herhalde!
***
Ruh anestezim yapıldıktan sonra akşam yemeğine hazırırız. Yemek öncesi benim oturmayı çok sevdiğim salona geçiyoruz. Müşterilerin hemen hepsi Fransız. Herkes şampanyasını yudumluyor ve yanında minik tostlarla gelen ‘foie gras’yı (soğuk ördek ciğeri) atıştırıyor. Biz de aynısını yaparken mönüler ve şarap listesi geliyor.
Damak tadı benle kalibre olan somölye Fabien Brughuera ile daha önce o geceki ana yemek için uygun olacağını düşündüğüm şarabı seçmiştik: 1985 Palmer. Saat 19:00 gibi mantarı açmış. Saat 20:30 gibi de şarap sürahiden geçiriliyor.
Fransız mutfağının klasiği
Ama bu olağanüstü Bordeaux ile başlamıyoruz yemeğe tabii. Önce Japon limonu jölesi, taze ve ince dilimlenmiş badem ve minik marul göbeği, incecik kesilmiş turp ve kurutulmuş nar taneleriyle sunulan soğuk ıstakoz salata. Guilvinec ıstakozu sert eti ülkemize ithal gelen Kanada veya Amerika ıstakozlarından çok farklı. Istakozla Fabien’in sunduğu birer bardak J.M. Boillot Montagny çok uyumlu.
Müessese sahibi ve şef Alain Gardillou arkadan bir başyapıt yolluyor. İçinde azıcık kaz ciğeri ve uzun süre afine edilmiş jambon olan siyah trüf böreği. Trüf ve et suyundan sos Perigourdine ile. Ekim ayında meşhur Perigord siyah trüf (tüber melanosporum) yok tabii. Nasıl oluyor da bu kadar lezzetli oluyor? Cevabı şefin hem güzel hem güleryüzlü hem her zaman şık giyinen eşi Shirley veriyor. Şubatın başında, trüf en olgun ve sert olduğu zaman satın alıp, üzüm çekirdeğinden elde edilen yağda vakumlayıp saklıyorlarmış. Nedeni bu yağın nötr olması ve iyi muhafaza etmesi.
Ekim ortasında tam zamanı olan Fransız mutfağının bir klasiği var sırada: Lievre à la royale. Çok köyü ve enfes bir sosta uzun süre pişen yaban tavşanı. Bu da olağanüstünün üstü lezzette.
***
85 Palmer içerken Amerikalı şarap otoritesi Parker’a dua ediyorum. Bu şaraba çok yüksek puan vermediği için. Öküz öldüren ve boğa kanı renkli şarapları sevdiği için, daha zarif ve derinliği olan şarapları kaçırmış. Bu şarap şimdi zirvede ve olağanüstü. Fiyatı kaliteye göre makul.
Tatlı istemiyoruz ama peynir tepsisini görünce hayır diyemiyoruz. İkimiz de beşer farklı peynir seçiyoruz. Hepsi çiğ sütten. Ayrı bir yazı yazabilirim bunlarla ilgili çünkü insanın önünde yeni ufuklar açılıyor bunları tadarken. Tabii Fabien peynir yerken bizi unutmuyor ve birer bardak Montlouis sur Loire (Chenin Blanc) ve küflü peynirler için de tadımlık 20 senelik Tawny Port sunuyor.
Bazen yaşamak ne güzel diye geçiyor içinizden!
DEĞERLENDİRME: 5 YILDIZ
Paylaş