Paylaş
Hadi bir oyun oynayalım: Boşluğu doldur; “İyi yemek ...’sız olmaz!” Ne’siz olmaz? İçkisiz mi? Şüphesiz yeme-içme uyumu önemli. Ama yediğinizden tam manasıyla haz almak için daha da elzem olan şey başka; sohbet. Özellikle de bizim kültürümüzde. Ya da şöyle diyelim; kozmopolit İstanbul kültüründe... Şüphesiz içkinin bir özelliği de yemek yeme süresini uzatarak güzel bir sohbeti mümkün kılması.
Yanlış seçersen sonu hüsran
Güzel olan ve haz veren her şey aynı zamanda insanın başına bela da getirebilir. İçkiyi fazla kaçırırsan hem kendine hem başkalarına zarar verirsin. Sohbet arkadaşlarını yanlış veya birbirine uyumsuz insanlardan seçersen güzel başlayan bir yemeğin sonu hüsran olur.
Size bir önerim var. Garantili bir seçimden bahsediyorum. İdeal bir yemek sohbeti arkadaşı... Kim mi? Mektebi Sultani’den büyüğüm olduğu için ‘ağabey’ dediğim Reha Tanör. Hayır. Onu tanımanıza gerek yok sohbetlerden yararlanmak için. Davet etmeniz de gerekmiyor. Yapacağınız, kendisinin birkaç ay önce piyasaya çıkan ‘Levrek Buğulama da İstemeyin Ama...’ adlı kitabını okumak.
Kitabın altbaşlığı şöyle; ‘İçinde Lokantası Olan Sohbetler’. Ama sohbet var sohbet var... İyi yemek pişirmek zor ama iyi sohbet arkadaşı daha zor. Donanımlı olacaksın ama ukala olmayacaksın. Nüktedan olacaksın ama kırıcı olmayacaksın. Güzel hikâye anlatacaksın ama çok uzatmayıp kantarın topuzunu kaçırmayacaksın. Başkalarını iğnelemek serbest ama kendini iğnelemeyi de bileceksin. Seni ilgilendiren bir konuda konuşurken başkalarının da nabzını tutacak ve gerektiğinde sıkıcı olmadan başka konuya geçeceksin. Yani Reha Tanör gibi olacaksın!
İnanmazsanız alın, kendiniz görün. Kitapta 90’dan fazla bölüm var. Her birinde farklı kentlerde geçen farklı lokanta deneyimleri anlatılıyor. O lokantalar hakkında verilen bilgi ve varılan yargılar önemli ama bu, kitabın değeri hakkında fikir vermiyor. Yaptığı geziler ve gittiği lokantalar Reha Abi için haz veren sohbetlere vesile oluyor. İnsanlar ve yarattıkları eserler hakkında keskin gözlemler, hatıralar, teknolojik gelişmenin yönü ya da eş seçimi gibi hepimizi ilgilendiren konularda düşündürücü saptamalar, farklı konularda yaşamın süzgecinden geçmiş pratik öneri ve tavsiyeler, günlük yaşamla ilgili olayların analizi...
Okuyup aileme anlatıyorum
Ben sevdiğim yemekleri ağır yer, her lokmanın keyfini çıkarırım. Bu kitabı da öyle okudum. Her gün üç bölüm. Aşağı yukarı 10 sayfa. Akşam yemeğinde de okuduklarımı eşim ve kızımla sohbet konusu yaptım.
Böylece Reha Abi tüm güzel sofraların olmazsa olmazı olan tatlı sohbetin hem parçası hem konusu oldu. Sizin sofralarınızın da çeşnilerinden biri olmaması için herhangi bir neden var mı?
REHA ABİ’NİN YAZMA STİLİ ANTON ÇEHOV’UNKİNE BENZİYOR
Belki de bu kitaptan bu kadar keyif almamın nedenlerinden biri de Anton Çehov sevgim. Kısa cümleler kurar, lafını sakınmadan açık ve seçik yazar. Kendisi farkında mı bilmiyorum ama Reha Abi’nin stili de öyle. Kitaba adını veren bölümden bir örnek: “Lise sonlarında çoğumuz egzistansiyalist idik... Kierkegaard, Nietzsche ve bilhassa (üstat) Sartre’ın kitaplarını elimizden düşürmüyorduk. İçimizdeki isyan ateşi yanmaya başlamıştı. Her şeye başkaldırıyorduk. Gençtik... Saftık... İsyankârdık... Üstat ‘Herkes her şeyden sorumludur’ buyurunca elbette biz de etrafımızda iyi gitmeyen her şeyden sorumlu olmalıydık! Ben de okulda ‘Yemekler kötü’ diye başkaldırmıştım... Başlattığım isyan bir süre sonra arkadaşların da katılımıyla ses getirmeye başlamıştı. Bir gün ‘Müdür seni çağırıyor’ dediler. Gittim. ‘Yemekleri beğenmiyormuşsunuz!’ Sebebini sordu. Sebebi mi? ‘Sebebi kahrolsun egzistansiyalizm’ diyemezdim herhalde. Bir şeyler geveledim. Bir süre düşündü, ayağa kalktı, elini Prince de Galle kostümünün ceket cebine soktu. ‘Öyleyse yemek hazırlama görevini bugünden itibaren size veriyorum. Beğendiğiniz gibi yapabilirsiniz ama benden de levrek buğulama istemeyeceğinizi umarım’ dedi!”
“Reha Tanör’ün sohbetini tatmak için onu tanımanıza gerek yok, kitabını da alabilirsiniz.”
Paylaş