Paylaş
Isabella üzüm suyunun rayihası, piccolo denen yayla patatesinin lezzeti, Kulakkaya Yaylası’nın güzelliği, Yavuzkemal yolu üzerindeki kayalardan sızıp gelen doğal maden suyunun berraklığı ve damakta bıraktığı olağanüstü minerallik... Bunlar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Belli bir kronolojik sıradan çok, belleğimde iz bırakan anılar, kokular, imgeler...
Yayla patatesi/Sütlaç
Bir de belleğimden silmeye çalıştığım görüntü ve gürültüler... O muhteşem yaylanın bile pislenmeye başlaması... Çöp atıkları... Eski Rum evlerinin yanı başında çirkin yapılaşma... Bir de devamlı telefonla oynama ve fotoğraf sevdası... Bu o kadar rahatsız edici ki aşk yaparken zır zır çalan telefon gibi adamın kafasını attırıyor.
İşin doğrusu şu ki biz insanlar acınası yaratıklarız. Hep başkalarının bize gıpta etmesi için çabalıyor ve tribünlere oynuyoruz. Özgüven ve özsaygı eksikliği can sıkıntısına neden oluyor çünkü kendi kendimize yeterli değiliz. Okumuyoruz; dinlemeyi değil, konuşmayı seviyoruz. Bunun sonucunda sosyal medyaya hükmetmiyoruz, tam tersine ona esir olmuşuz. Bu şartlarda güzel yemek ve sohbet şansı büyük nimet.
Giresun’da geçirdiğim hafta sonunda fazlasıyla yararlandım bu nimetten. İçten gelen misafirperverlik yurdumun farklı köşelerinden farklı insanları ortak paydada buluşturan bir zamk gibi. Giresun’da bu misafirperverlik fazlasıyla karşıma çıktı. Arkadaşım Kerim Aynur’un yakın arkadaşı Uğur Karakılıç’ın evinde annesi ve eşinin hazırladığı ‘ufak bir kahvaltı’ aslında muhteşem bir şölendi. Farklı farklı dibleler arasında ‘en iyisi şu’ gibi bir seçim yapamadım çünkü hepsi çok lezzetliydi. Kiraz kavurması çok özeldi. Ev yapımı suböreği irademi test etti çünkü tüm tepsiyi yememek için kendimi tuttum. Isabella üzümünden şerbet söz konusu oluncaysa tutamadım. İkinci bardağı istedim.
Kerim’in kayınvalidesi Fatma İssever’in evindeki sofrada da nefis bir ısırganotu kavurmasının ve ev yapımı diğer yemeklerin yanında o sabah tutulmuş kırmızı benekli alabalığın tadına baktım. Pişince pembeleşen bu balığın olağanüstü bir lezzeti var.
Güzel bir sürpriz de simit ve mantı oldu. Kumyalı fırınının pekmeze batırıp yüksek ateşte odun ateşiyle yanan fırında pişen susamsız ‘kel simidi’ nefis. Tabii tulum peyniriyle harika olur ama artık ülkemizde eskinin Erzincan ya da Bergama tulumunu bulmak mümkün değil. Bohça Mantı’ya da 10 sene sonra tekrar uğramak çok hoş oldu. Hiçbir şey değişmemiş ama yeni bir mantısı var: Isırganotlu ve peynirli. İnce açılmış, al dente pişmiş, üstü bol cevizli. Tavsiye ederim..
Karayaka kuzu pirzolası/Mantar kavurması
Daha önce bilmediğim güzel bir sürprizle de karşılaştım. Bir yayla oteli... Kulakkaya Yaylası’nda, rahat ve iyi işletilen bu dağ otelinin adı Zifin Hotel.
Yağışlı olması beklenen bir sabah 7.00 gibi kalkıp göğün masmavi olduğunu görmek... İki arkadaşınızla erkenden çıkıp yaylada bol bol gezmek... Yavuzkemal yolu üzerindeki kaynaktan lıkır lıkır o buz gibi mineralli suyu içmek... Sonra otele dönüp mis gibi bir kahvaltının sizi beklediğini görmek. “Ben az yiyeceğim” dedikten sonra şefin yolladığı, gerçek tereyağı kokan, ince mısır unu ve taze peynirli kuymak önünde irade gücünüzün eriyip gittiğine şahit olmak... Yaylada temiz hava insanı acıktırıyor tabii!
KABUĞU ÇITIR, İÇİ SULU YAYLA PATATESİ
Ama bir de bahsettiğim sabahın öncesindeki akşam yemeğini anlatayım. Zifin Hotel’in çok iyi bir aşçısı var: Ali Şahan. Çok iyi ve yöresel bir akşam yemeği hazırladı bize. Lezzetin üç sırrı var: Malzemenin günlük olması, aşçının ustalığı, kuzinede odun ateşinde pişirme. Üçü bir araya geldi ve ortaya nefis bir yemek çıktı. Dört farklı mantar o gün toplanmıştı. Yerel adları polen, ayı, pürpürü ve tirmit. Hepsi kuzinede olması gerektiği kadar kavrulmuş. Başka kavurmalar da başarılı: Pazı turşusu, melocan (diken otu), acı biberli ısırgan- otu... Ana yemek olan Karayaka kuzusunun konfit pirzolası da gayet başarılı.
Isırganotlu mantı
Ama asıl başyapıt, o gün toplanmış minik yayla patatesi. Kuzinede kabuğuyla pişmiş. Zeytinyağı, tuz, sarımsak ve maydanozla harmanlanmış ve bıçak değmeden yumrukla ezilip tavada az tereyağıyla ‘tokatlanmış’. Kabuğu çıtır, içi sulu ve nişastası zengin. Az daha unutuyordum; sütlaç denemeden buradan ayrılmayın.
Kuzinede tam kıvamında kavrulan polen, ayı, pürpürü ve tirmit mantarları o gün toplanmıştı ve çok lezzetliydi.
Paylaş