Paylaş
Instagram ve Twitter’da bana yazılan mesajlardan gördüğüm kadarıyla ülkemizde çok ciddi bir servis sorunu var. Bu takipçiler iki kategoriye ayrılıyor. Bir kategori, ne yazarsan yaz, sana buyruk vermeye çalışan bir kitle. Bunlar tahmin edebiliriz ki mutsuz, huzursuz, dişlerini karşı koyamayacağını düşündüklerine geçiren bir kesim. Genellikle güce tapan, hotzotçu söylemler ve ‘asma, kesme’ taraftarı insanlar. İkinci kategoriyse eleştirilerini rasyonel bir temele oturtan, kendini üstün hissetmek için değil, yapıcı bir şekilde daha iyiye ulaşma çabasındaki insanlar. İspat edemeyeceğim ama okumuşluk düzeyinin ana faktör olduğunu sanmıyorum. Birçok nedenle ilkokul ötesi okuyamamış ama kendini yetiştirmiş ve sana, bana, bizlere insanlık dersi verecek çok kişi tanıdım ülkemde.
Tabii lokantalarımızdaki servis sıkıntısını tartışırken bu iki kategorinin şikâyetlerini farklı değerlendirmek lazım. Yanlışlarını sıralamadan önce garsonlarımızla empati kuralım. Garsonlara karşı son derece kaba ve hoyrat davrananlar var. Bazen öyle şeyler duyuyorum ki bir Batı ülkesinde böyle konuşsanız polis çağırırlar ve tutuklanırsınız.
En önemlisi de yemek ya da servis konusunda şikâyetiniz olursa işletmeciyle konuşmaya çekinmeyin. Ama sakin ve kararlı bir şekilde...
Dayak gibi yemek
Bir de aşırı sabırsızız ve ağzımızdan çıkanın hemen yerine gelmesini istiyoruz, Ben de öyleyim; milli özellik! Bu durum da garson arkadaşlarımızın zaten zor olan işlerindeki stresi artırıyor. Bir de bunlara, bazı lokanta sahiplerinin garsonlara kötü muamelesini, uzun çalışma saatlerine karşılık verilmeyen hak ve ayın sonunda ellerine geçen para miktarını ekleyin. “Beğenmiyorlarsa o işi yapmasınlar” diyebilirsiniz ama bu kardeşlerimizin çoğunun 40 katırla 40 satır arasında kaldığını yadsıyamazsınız.
Öte yandan yapıcı eleştirileriyle beni etkileyen saygıdeğer bir kitle olduğunu da söyledim. Eleştiriler şöyle özetlenebilir:
Eleman azlığı.
Yapılmayan ikram ya da yenilmeyen yemeklerin hesapta olması.
Bazı yemeklerin önünüze geldiğinde soğuk olması.
Garsonların yemekler konusunda bilgili olmaması.
Müşterilere farklı muamele.
Tabakların daha siz bitirmeden önünüzden kapılması.
Şarap içiyorsanız kadehin tepeleme doldurulması.
Birçok yemeğin aynı anda önünüze gelmesi. Dayak yiyor gibi yemek yemeye zorlanmanız.
İşin doğrusu şu ki bu sorunların pek çoğu işletmeciden ve patrondan kaynaklanıyor. Personeline önem veren, onları eğiten ve yaşam kalitelerini yüksek tutan işletmeler azınlıkta.
Bu durumu değiştiremeyiz ama müşteri olarak şunları yaparsak daha tatmin edici bir deney yaşayacağımızı düşünüyorum:
Garsonun adını öğrenin ve mesela “Vedat Bey” diye hitap edin. “Kardeşim”, “Arkadaşım” da olur duruma göre. Sesinizi asla yükseltmeyin. Haklı bile olsanız kesinlikle size söylenmesini istemediğiniz bir şey söylemeyin.
Yemeğin başında ne kadar vaktiniz olduğunu söyleyin. Ağır ağır yemek istiyorsanız bunu belirtin.
Kuver ve servis ücretini baştan sorun.
Siparişi vermeden önce iyi düşünün. Garsonun kafasını karıştırmayın.
En önemlisi de yemek ya da servis konusunda şikâyetiniz olursa işletmeciyle konuşmaya çekinmeyin. Ama sakin ve kararlı bir şekilde.
Sonuç olarak her ülke hak ettiği lokantalara kavuşur!
Paylaş