Çöpe giden meyve-sebzeler...

Ülkemizde üretilen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yüzde 25-40’ı üretim, dağıtım ve tüketim zincirinde kaybediliyor.

Haberin Devamı

Çöp ekonomisi diye bir ekonomi alt branşının olduğunu sanmıyorum. Ama olmalı çünkü ekonomi kıt kaynakların israf edilmeden kullanılması konusunu işleyen bir bilim dalı. 

Gerçekler elbette ki idealden farklı. Ama bazen idealle gerçek arasındaki mesafe bir uçuruma dönüşüyor. Öyle bir uçurum ki sanki devasa bir çöplük. Kaynaklar israf edilmenin de ötesinde bazen kökünden kurutuluyor.

Kanımca bir ülkedeki ekonomik sistemin ‘çöp ekonomisi’ olup olmadığına karar vermek için, ‘insan sermaye’ kavramından başlamak gerekli. Önce  kaliteli ve yaygın eğitim... Sonra bu eğitimin boşa gitmemesi, insanların kendi alanlarında istihdam edilebilmeleri...

Bunun kadar önemli olan, işlerin ehilleri tarafından icra edilmesi. İnsanların politik ve diğer baskılardan bağımsız çalışabilmeleri ve yöneticilerin dalkavuk ya da sadık mürit oldukları için değil; hak ettikleri, o işi gerçekten iyi bildikleri için bulundukları pozisyonlara gelmeleri.

Haberin Devamı

Bu açılardan bakarsanız ben hem özel sektörde hem de kamuda giderek israfın arttığını düşünüyorum. Nitelikli birçok insanın işsiz kalması, beyin göçü ve iyi niyetli insanların, kadroların daralmasından dolayı insanüstü çalışarak genç yaşta yıpranması, bu sürecin gündelik yansımaları. 

Bırakın bireylerin potansiyellerine erişip hem kendilerine hem topluma faydalı olup artı değer yaratmalarını, bu kabiliyetli insanlar boş boş oturmaya mahkûm oldukları ya da elektronik okuyup, ne bileyim, pet şişe pazarlama işinde çalıştıkları için onların birikimleri çöpe atılmış oluyor.

Kısacası çöp ekonomilerinde madalyonun iki yüzü var: İşi hak etmeyenlerin önemli pozisyonlarda olup, değer yaratmak yerine değer eksiltmesi. İşi bilenlerinse ya işsiz kalması, ya gereksiz işlerde çalışmak zorunda olmaları ya da aşırı çalıştırılıp yıpratılmaları.

Bir yerden başlayıp durumu düzeltemezsek iş kötü! İnsan sermayeyi değerlendiremeyen toplumlar geri kalmaya mahkûm. Ama öyle gözüküyor ki bırakın israfı önlemeyi, doğanın bize bahşettiği güzelim sebze ve meyvelerimizi de israfta önde gelen ülkelerden biriyiz.

Haberin Devamı

30 MİLYARLIK KAYIP

Nereden mi biliyorum? Elime geçen çok ilginç bir dosyadan. Metro grubu ile TÜBİTAK çok güzel bir proje başlatmış. Adı, ‘Türkiye’de Meyve Sebze Kayıp ve Atıklarının Önlenmesi Projesi’.  Olayın özü şu: Ülkemizde üretilen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yüzde 25-40’ı üretim, dağıtım ve tüketim zincirinde kaybediliyor. Yani yıllık meyve-sebze ihracatımızın dört katını heba ediyoruz. 16 milyon ton meyve-sebze çöpe gidiyorsa bu 30 milyar TL’lik bir kayıp oluyor.

Araştırmada üç ürün detaylı olarak ele alınmış: Domates, marul ve şeftali. Kötü koşullarda tedarik edilen ürünün iyi koşullarda tedarik edilene göre dokuz kat daha fazla atığa dönüştüğü gözlemlenmiş. Zincirin tek bir halkası eksik kalırsa bu halkanın tüm zincire etkisi çok daha büyük oluyor. Ürünü soğukta sergilemezsek yüzde 13’lük, soğuk zincirde taşımazsak yüzde 9.5’lik ve uygun ambalajda satmazsak yüzde 9’luk bir kayıp oluşuyor. Marul, olumsuz koşullara maruz kaldığı takdirde ürünün ağırlık kaybı yüzde 20 olurken, satılabilirlik oranı da yüzde 0 oluyor. Yani tamamı çöpe atılıyor.

Haberin Devamı

Ürünün çöpe atılması da birçok kaynağın israf edilmesi anlamına geliyor. Örneğin bir kilo domates çöpe atılınca onu üretmek için kullanılan 50 litre su da israf edilmiş oluyor.

Güzel bir proje bu. Bilim adamları-özel sektör-yetkililer bir araya gelip uyumlu çalışırsa belki sebze-meyve israfından başlarız ve günün birinde sıra insan sermayeye de gelir.

Çöpe giden meyve-sebzeler...

Bir kilo domates çöpe atılınca onu üretmek için kullanılan 50 litre su da israf edilmiş oluyor.

Yazarın Tüm Yazıları