Bond’un kasabasında...

‘James Bond’ filminde görüp özendiğim Matera’ya gittim. Adeta zaman durmuş, Ortaçağ’a geri gidiyorsunuz. Burada hem çok iyi hem de fiyatları turistik olmayan bir lokanta bulduk: L’Abbondanza Lucana. Tarihi avlusuna kurulduk. Çok güzel bir meze ya da antipasti tabakları var. Kuru domatesle gelen fırında ısıtılmış ricotta peyniri nefis.

Haberin Devamı

Max Weber, Protestan ahlakıyla gelişen kapitalizm arasındaki simbiyotik dediği karşılıklı ilişkiyi irdelerken bizlerin rasyonel olarak adlandırdığı düşünce biçimine dikkati çeker. Şüphesiz ki günümüz dünyasında bizler de kişisel olarak duygusal olsak ve bazen mantıkdışı komplo teorilerine inansak bile hesaplarımızı ve planlarımızı rasyonel olarak adlandırılacak mantık kurallarına göre yapıyoruz. Eş seçimimiz, iş seçimimiz, nerede yaşayacağımızı seçmek ağırlıkla rasyonel ölçütlere göre oluyor.

Seyahat seçimimiz de öyle. Herkes hep aynı yerlere gitmek istiyor. Yurtiçinde de yurtdışında da. Gençliğimin Gümüşlük’ü hatta Bodrum’u...  Cote d’Azur, Costa Brava... Bunlar aşırı popüler olunca hepsi çok değişti. Ben bu durumu arabalardaki navigasyon sistemine benzetiyorum. Gideceğiniz yol kalabalık. Hemen alternatif rota çiziliyor. İyi de tek sen değilsin ki aynı yere giden. Çok kimse oraya gidiyor ve herkes için aynı rota çiziliyor. Birden açık sandığınız yol tıkanıyor. Daha da çok zaman kaybediyorsunuz.

Haberin Devamı

Seyahat konusunda sosyal medya aynen bu işlevi görüyor. Birden bazı yerler trend oluyor. Siz o yöreleri önceden keşfettiyseniz yandınız. Gidince kalabalıkların saldırısına uğradığını ve aşırı ticarileştiğini görüyorsunuz. Hayal kırıklığına uğruyorsunuz.

Bond’un kasabasında...

Matera

Ben bu olguyu başta belirttiğim Max Weber’e gönderme yapıp özel bulduğumuz dış mekânların efsunlarını yitirmesi olarak adlandırıyorum. Güncel anlamda kutsal ve efsunlu olarak belleğimize kazınmış güzel mekânların ticarileşmesi ve şahsiyetlerini yitirmesi genel anlamda Weber’in işaret ettiği kapitalist gelişme ve rasyonalizasyon sürecinin bir parçası.

Arada bir istisnalar oluyor ama. Örneğin Matera! Burayı son ‘James Bond’ filminde gördüm, özendim. Bir günlüğüne gittim çünkü hayal kırıklığına uğramaktan korkuyordum.Tam tersi oldu. Bana göre efsunlu bir kasabayla karşılaştım. Hâlâ turistik değil. Ticarileşmemiş. Âdeta burada zaman durmuş. Ortaçağ’a geri gidiyorsunuz.

Haberin Devamı

İçi sarımsaklı sazan balığı püreli ravioli güzel. Kurutulmuş acı-tatlı kırmızı biber olağanüstü.

Kaldığımız Belvedere otelinin terasında güneşin batısını seyredip içeceklerimizi yudumlarken dilimiz tutuldu. Otelin adı boş yere verilmemiş. Odalar temiz ve konfor yerinde. Çalışan sınırlı sayıda personel güler yüzlü. Ama o teras! Bizden başka tek bir masa vardı ve onlar da yakın değildi. Aklıma romantik olarak bilinen Santorini Adası gibi aşırı turistik yerler ve reklamı yapılan güneşin batışı geldi. Çok sayıda insanın aynı beklentiye sahip olduğu, daha çok birbirlerini seyrettikleri ve ha bire fotoğraf çektikleri ortamlarda romans olayı doğallığını yitiriyor, sunileşiyor. Matera’daysa tam tersi oldu. Fotoğraf bile çekmedik. Daha doğrusu ertesi sabah espresso’muzu yudumlarken çektik. Böyle bir ortamda yemek iyi olmazsa efsun bozulur. İyi ama çok pahalı olursa gene bozulur.

Haberin Devamı

Bond’un kasabasında...

L’Abbondanza’daki antipasti tabağı

 

GERÇEK ÇİFTLİK YUMURTASI...

Bozulmadı çünkü hem çok iyi hem de gerçekten fiyatları turistik olmayan bir lokanta bulduk. L’Abbondanza Lucana.

Hava çok güzeldi. Aşırı sıcaklar yerini akşam serinliğine bırakmıştı. Lokantanın tarihi avlusuna kurulduk. Çok güzel bir meze ya da antipasti tabakları var. Dört minik meze ve sonrasında iki tabaktan oluşuyor. Kendi yaptıkları ve kuru domatesle servis edilen fırında ısıtılmış ricotta peyniri nefis. Sucuklu patates kroket iyi. İçi sarımsaklı sazan balığı püreli ravioli güzel. Kurutulmuş acı-tatlı kırmızı biberse olağanüstü. O kadar sevdik ki bundan daha fazla istedik. Bir tabak geldi. Hesap gelince bunu armağan ettiklerini gördük.

Haberin Devamı

Bond’un kasabasında...

L’Abbondanza Lucana

Bu dört mezeden sonra iki tabak daha geldi. Önce bol sebzeli bir arpa şehriye. İçinde siyah zeytin, taze enginar, taze bakla içi, farro (bir nevi sert buğday) ve yabani hindiba var. İkinci olarak da yaban kuşkonmazı ve rezeneli bir yumurta yemeği. Gerçek çiftlik yumurtası. Mezeler gerçekten L’Abbondanza yani bol kepçe adına layık. Ürün kalitesi hem bayağı üst düzey hem de bileşimler çok iyi düşünülmüş.

İtalya’da hamurişi yemeden olmaz. İki tane ısmarlayıp bölüşüyoruz. Ev yapımı porçini mantar, Matera şamfıstık ve podolica ineğinin sütünden caciocavallo peynirli olanı çok iyi. Bakla ezmesi ve cardoncello mantarlı olan safran soslu büyük ravioli de başarılı. Ete yerimiz kalmıyor. Fıstıklı semifreddo ile final yapıyoruz. Bir anlamda yazık çünkü doğal otlamış yöresel ineklerin eti meşhurmuş.

Haberin Devamı

Et bir dahaki sefere mi? Bilemiyorum. Çünkü efsunun bozulacağından korkuyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları