Adada kıyı işgali ve zorbalık

Geçen pazartesi maruz kaldığım zorbalığın üzerine neler yaşandı? Olayları birinci ağızdan dinleyin, sonrasında yorum sizin...

Haberin Devamı

Telefon açan Burgazada’daki Ada Keyf lokantasının iki sahibinden biri F.B. Lokantanın aşçısı ve aynı zamanda Adalar Belediye Meclisi’nde.
“O gencin kusuruna bakmayın, kendisi cahil” diyor.
“Peki o zaman niye eğitmediniz? Yaptığı hareket düşüp boynumu kırmama bile yol açabilirdi. Ayrıca masalarınızı belediyenin koyduğu ve çizdiği sınırların dışına, ta deniz kenarına çıkarıp sahilde geçiş yolunu kapayan ve bizim hayatımızı riske atan sizsiniz” diyorum.
F. Hanım’ın verdiği cevap dudağımın uçuklamasına neden oluyor: “Ben 62 yaşındayım. Hâlâ çalışmak ve para kazanmak zorundayım”.
Bu sefer adeta dilim tutuluyor. Hanımefendiye hâlâ çalışma gücü olmasının Allah’ın lütfu olduğunu ama kendisi daha çok para kazanacak diye başkalarının can güvenliğini tehlikeye sokmaya hakkı olmadığını söyleyip konuşmaya son veriyorum.
Adada kıyı işgali ve zorbalık
İşte olay mahalli: Restoran ve deniz arasındaki mesafe ‘talebe göre’ kısalıyor. Kalabalıksa, masalar eklene eklene kaldırımın ucuna kadar uzanıyor.
Kırmızı
çizgilerimiz olmalı!
Bu konuşmaya vesile olan olay geçen pazartesi sabahı yarım sularında gerçekleşiyor. Vapurdan inip evime ulaşmak için sahilden yürürken Ada Keyf lokantasının önünden geçmeye mecburum. Geçemiyorum. Sahili işgal etmişler. Bir kişinin geçeceği yer bile yok. Allah korusun denize düşersin. Deniz dediğin kayalar ve tekneler, halatlar. Düşmenin sonucu facia!
Lokantada hâlâ müşteriler var. Bir garson masaları topluyor. Önümüzü kapayan masaları yolumun üzerinden çekmesini söylüyorum garsona.
“Geç işte!” diye cevap veriyor.
“Geçemiyorum, çek işte iki masayı” deyince de beni denize doğru tüm gücüyle itiyor. Beni temizlemek masaları temizlemekten kolay herhalde. Denize düşmemem beni son anda tutan H.A adlı beyin lütfu.
Lokanta sahibi adını sonradan öğrendiğim G.Y.’u affetmemi söylüyor. Belli bir samimiyete sahip olmadığım herkese belli bir saygı çerçevesinde yaklaşan biriyim. Biraz da yufka yürekli sayılabilirim. Çok zor koşullarda, yevmiye ile çalışan mevsimlik ve genç bir garsona elbette sempati duyarım. Öte yandan bu sempatinin bazı kırmızı çizgileri olmalı. Bazı eylemler var ki bunların sorumlusu çok zor koşullar altında çalışan bir genç dahi olsa affetme lüksümüz yok. Ne gibi eylemler? Hemen aklıma gelenler ırkçılık ve aşırı şiddet eylemleri. Bu olayda hem ihmal hem de kaba güce dayalı bir şiddet var. Bunlara tepki gösterip dile getirmeyince hem yapanın yanına kâr kalıyor hem de ihmal ve “Ali kıran baş kesen” kanunsuz eylemler çoğalarak devam ediyor.
Adada kıyı işgali ve zorbalık

Suçlu neden hep güçlü?
Bu yaşadıklarımı sosyal medyada paylaştığım zaman izleyicilerimin büyük çoğunluğunun sempati duyup benimle dayanışma içinde olduklarını gördüm. Bunun nedeninin sadece ünlü olmamla bağlantılı olduğunu düşünmüyorum. Bu daha çok hayatı yaşayış tarzım ve bunu yaşarken karşılaştığım sorunlarla ilintili. İyi yemek benim için hayata anlam kazandıran en esaslı unsurlardan. Ve işin doğrusu sahip olduğu maddi varlığın hemen hemen tümünü iyi yemek yemeye ve bu uğurda seyahatlere harcayan biriyim. Geriye kalan zamanlarda mütevazı, tipik orta sınıf hayatı yaşayan biri olduğum için ben de herkesin mustarip olduğu sorunları bizzat tecrübe etmiş oluyorum. Suçlu olanın güçlü olması. Mağdur olanın hakkını aradığında ya hiçbir yere varamaması ya da dayak yemesi.
Umut verici
bir davranış
Bunları samimiyetle dile getirmem sosyal medyada mümkün ve cinsiyet, yaş, dil ve din, siyasi parti tercihi farkı gözetmeksizin hemen izleyicilerimle ortak bir bağ ve dayanışma oluşuyor. Hiç kimseyi ilgilendirmeyen bir mağduriyet yaşasam pek tabii böyle olmaz. Örneğin çok pahalı bir lokantaya gitsem ve önüme gelen siyah havyarın doğal değil, yetiştirme mersinbalığından geldiğinden yakınsam millet “vah zavallı” diye dalgasını geçer. Haklı olarak. Ama İstanbul’da kısa mesafeler için taksi bulmanın mucizelere bağlı olduğunu söylesem dayanışma hemen hissedilir. Kısacası işin kerameti beni mağdur eden olayların izleyicilerimin gündelik deneyimleri ile çakışması.
Demek ki mağduriyetler insanları ortak bir paydada birleştiriyor. Kıyıların yağma edilmesi, deniz kenarının lokantalar tarafından işgal edilmesi ve yürüme hakkımızın elimizden alınması gibi... Benim başıma gelen olaydan sonra Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül Bey ve Adalar İlçe Emniyet Müdürü Murat Bingöl “geçmiş olsun” dileklerini ilettiler. Kendilerine minnettarım. Belediye Başkanı Erdem Bey ve zarif eşi Aslı Hanım ailece ziyaretimize geldiler. Başkan Bey lokantaların kıyıları işgalinin ana sorumlusunun bu duruma uzun süredir göz yuman belediyede olduğunu söyledi. Ayrıca konu ile ilgili attığı güzel tweet’leri de gösterdi. Ben online olduğumda tüm mesajları okumaya gayret edip elimden geldiğince cevaplamaya çalışıyorum. Ama insanlık hali. Bu mesajları kaçırmışım.
Ada halkının huzurunu kaçıran kanunsuz uygulama ve davranışları 2009’ dan beri yazıyorum. İlk kez bir Adalar Belediye başkanının sorumluluk kabul ettiğini gördüm. Bu da bana umut verdi. Umarım Büyükşehir ve Adalar birlikte çalışıp kıyıların bir-iki restoran hariç diğerleri tarafından yağmasına son verir. Olayın sıcaklığı geçtikten sonra “Eski tas eski hamam” olmaz her şey.

Yazarın Tüm Yazıları