Paylaş
ÜÇ devlet bankasında, yani Ziraat, Halk ile Vakıfbank'ta özerkleşme ve özelliştirme yolunu açan yasa TBMM'den geçen hafta geçti.
Yasaya göre, bundan sonra Hazine, üç bankanın da ‘‘patronu’’ olacak.
Ama, bu konuda hálá kuşkular var. Üç bankanın koalisyon partileri arasındaki ‘‘paylaşılmış’’ yapısının sürebileceği belirtiliyor.
Bunu uygulamaları gördükçe daha iyi anlayacağız.
Biz gelelim işin bir başka yönüne...
Şöyle hafızanızı yoklayın. En azından yakın geçmişte, kamu bankasındaki görevi sırasındaki operasyonları yüzünden hapse atılan kimse var mı?
Akla hemen Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) eski Genel Müdürü Özal Baysal akla geliyor.
Peki, kendisine bağlı kamu bankasını verdiği talimat ve görevlerle batağa sürüklediği için mahkemeye düşen, kelepçe vurulan siyasetçi var mı?
Bu soruya ‘‘evet’’ yanıtı verilemiyor.
Geçmişte kamuda görev yapmış bir bankacıyla konuşuyoruz. Bu konuda çarpıcı bir saptama yapıyor:
‘‘Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kapsamına alınan banka sayısı 10. Bunların birikmiş zararları toplamı 8 milyar doların üzerinde. Şimdi bu bankaların eski sahip ve yöneticilerine hesap soruluyor. Kimi eski banka sahibi ve yöneticiler hapse girdi. Belki bunun arkası da gelecek. Doğrusu da bu. Hiç kimsenin aklına kamu bankalarının 20 milyar dolayındaki zararının hesabını kimin vereceği gelmiyor. Tamam, kamu bankaları KİT komisyonlarında didik didik edilir. İlgili bakandan, o bankaların yöneticisinden hesap sorulur. Ama 20 milyar dolarlık zarar da halkın sırtından çıkar. Eğer bankacılık sisteminde temizlik olacaksa, kamu bankalarının bu yönünü de unutmamak gerekiyor.’’
Gerçekten doğru bir saptama... Siyasetçilerden biri, kamu bankasını ‘‘batırma, içini boşalttırma’’ suçuyla hapsi boylasa, o bankalar bir daha ‘‘arpalık’’ gibi kullanılabilir mi?
İKİ İSİMSİZ CEVAP
Yazının ana konusunu burada kesip, geçen haftaki ‘‘Ağır olun beyler’’ yazımızla ilgili iki ‘‘cevap hakkı’’nı kullandıralım. Öncelikle şunu belirtelim. Kahramanlarımız için kullandığımız tanımlamalar kesinlikle hakaret amaçlı değildi. İşte cevapları:
BAY BİLMİŞ: Ben öncelikle iktisatçıyım. Benim görevde bulunduğum kamu bankasının yöneticileriyle ilgili o dönemlerde 130 dolayında dava açıldı. Bunlardan üçü benimle ilgiliydi. Üçünden de aklandım. Bunları televizyon kanallarında da söyledim. Siz hakim misiniz, savcı mı? Yargılanmışım, aklanmışım. Yazdığım yazıların konularına kim ne diyebilir? Bankalardaki soygunu, vurgunu yazma hakkı bir tek sizde mi var? Tabii ki ben de yazacağım.
BAY VEKİL: Ben yazınızda sözünü ettiğiniz bankayı, ‘‘ağabey banka’’ya teslim etmekle en doğrusunu yaptım. Aksi halde o banka da batacaktı. Oysa o banka şimdi dimdik ayakta. Yani, banka batırmış değilim. Ayrıca, rakip partinin bir eski bakanı görev döneminde bana bankacılık yasağı koydurdu. Onu da yargı yoluyla kaldırttım. Onun için TBMM kürsüsünden bankalarla ilgili konuşma hakkına sahibim.
İki kahramanımıza da şunu tekrarladık:
Ben sizin yerinizde olsam, aklansam da bu konulara girerken, elim ve sesim titrerdi.
Paylaş