Paylaş
- Mecit Bey nasıl?
Bahçıvan Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin kurucusu Mecit Bahçıvan’ı mesleğe ilk başladığım yıllarda İstanbul Ticaret Odası (İTO) meclis ve yönetim kurulu üyeliği döneminde tanımıştım.
Erdal Bahçıvan, sorum üzerine hüzünlendi:
- Şu anda yoğun bakımda. Babayı sen de çok seversin. Dua et.
Haber Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çin seyahati nedeniyle Hangzhou’dayken 2 Eylül 2016 akşamı Kerim Sallancı’dan geldi:
- Mecit Amca’yı kaybettik.
Dönünce Erdal Bahçıvan’ı aradım, Mecit Bey’in bana olan sevgisini anlattı:
- Gazetede yazını gördüğünde, “Bak, Vahap’ın yazısı” der, gururla okurdu. Başarınla mutlu olurdu.
Hangzhou’da Sallancı’dan gelen mesajı okurken, 7 Ekim 2007’deki yazımın başlığını anımsadım:
- Süt Allah’ın nimeti, parayla satılır mı?
Mecit Bahçıvan’ın anılarını topladığı “Rahva Krallığından Peynir Krallığına” başlıklı kitabındaki bölümlerden biri, kaşar peyniri üretmek üzere Muş’un köylerinden süt toplamakta nasıl zorlandığına dönük anılarıydı. Oradan bazı ayrıntıları 7 Ekim 2007’de yazmıştım.
Erivan doğumlu Azeri Mecit Bahçıvan, kaşar peynirini Diyarbakır’da görüp “Ben bunu üretmeliyim” diye kafaya koymuş, soluğu ailesiyle birlikte İran üzerinden kaçtıkları Türkiye’de ilk yerleştikleri Muş’ta almıştı.
Köylerde süt toplayacaktı. Karşısına bir engel çıktı:
- Süt Allah’ın nimeti, satmak günah.
Bu durumu kitapta şöyle aktardı:
- Anadolu’nun kanaatkar insanı, sütü Allah tarafından verilmiş nimet görüyor, “Sütü üretmek için bizim emek vermemiz gerekmiyor, satıp para kazanmak doğru olmaz” diyordu.
Köylüyü ikna için şu mesaja sarıldı:
- Süt veren hayvanların bakımı ve beslenmesi için onca zahmet çekip, emek harcıyorsunuz. O sütü satmanız günah değil. Bunun dinimizde de dayanağı yok.
Derken Bulgaristan’dan gelen bir kaşar ustasıyla anlaştı, İstanbul’dan malzeme toplayıp, Willys cipiyle Malazgirt’in (Muş) yolunu tuttu. İlk kaşar peyniri üretimine o zamanki adı Şebboy (şimdi Hasanoğlan) olan beldede girişti.
Şebboy’da başlayan serüven, zamanla O’nu “kaşar peyniri kralı” yaptı. Oralardan Lüleburgaz’daki modern peynir fabrikasına kadar uzandı.
Zamanı gelince kenara çekildi, yerini oğluna Erdal Bahçıvan’a bıraktı.
Allah rahmet eylesin Mecit Amca...
Mekanın cennet olsun...
ONUN İKİ SEMBOLÜ FABRİKA BACASI İLE CAMİ MİNARESİYDİ
KALE Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay’ın davetiyle 27 Temmuz 2016’da Çan’daki “Seramik Bayramı”na gittiğimde Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Hasan Elik ve Eyüp Sultan Camii’den emekli başmüezzin Şahset Özpolat’ın aralarında yer aldığı bir grup hoca ile karşılaştım.
Kale Grubu’nun kurucusu rahmetli İbrahim Bodur’un yakın dostu olan hocalar, çalışanların çocuklarının sünnet mevludunu okudu, yemek duaları yaptı. Prof. Hasan Elik, “Tevhit Mesajı” başlıklı “Özlü Kur’an Tefsiri”nin ön sözünde özel yer ayırdığı İbrahim Bodur’la ilgili kısa izlenim aktardı:
- Fabrika bacalarıyla hemen yanı başındaki cami minaresi, İbrahim Bey’in hayatını yansıtan iki semboldür. Kendi değerlerine sıkı sıkıya bağlıydı ama başka değer yargılarına sahip insanlarla insani ilişkilerini pürüzsüz sürdürürdü.
46 yıllık tanışıklığı anımsatıp, ekledi:
- İbrahim Bey’e bu özellikleri kazandıran esas unsur, O’nun korkuya değil, sevgiye dayalı Allah tasavvurudur.
Dua tarzına dikkat çekti:
- İbrahim Bey’in hiçbir duasında, “Allah’ım beni cehennemde yakma” şeklinde yakarışına rastlamadım. “Beni cennetine koy” şeklinde duasını da hatırlamıyorum.Duasının altını şöyle çizdi:
- Allah’ım bana sevgine layık olmayı, lütfettiğin nimetlerine şükretmeyi nasip et.27 Temmuz’da aldığım bu notları, Kurban Bayramı’nın ilk gününde paylaşmak istedim.
İyi bayramlar...
Paylaş