AYDINLI Grubu’nun Fransa’da kendi adına yarattığı modayla ünlü Pierre Cardin onuruna düzenlediği tekne turundayız.
84 yaşındaki Pierre Cardin, öğlen saatlerinde Atina’dan İstanbul’a gelmiş, hemen basın toplantısı yapmış, sonra defile hazırlıklarını izlemişti.
Saat 19.00’da kokteylle başlayan tekne turu öncesinde kaldığı otelde dinlenmesi için sadece 20 dakika zamanı vardı. Aydınlı Grubu’nun patronlarından Ömer Faruk Kavurmacı, "İsterseniz odanızda biraz dinlenin" diyecek oldu, Cardin, "Gerek yok" yanıtı verdi.
Cardin, 23.00’te sona eren tekne turu boyunca her soruya rahat, içten, keyifli yanıtlar verdi, neredeyse hiç susmadı: "Benim için iletişim, insanlarla iç içe olmak paradan daha önemli..."
Hepimiz Cardin’in üzerindeki ceket ve gömleğin markasını merak ettik. Cardin, ceketinin iç ceplerinin etiket konulabilecek bölümlerine baktı, yoktu. Bunun üzerine askı ipini gösterdi. Orada Pierre Cardin yazıyordu.
Cardin, bizi ikna etmek için sıraladı: "Kendi markamı taşıyan kıyafetleri giyerim. Kendi otelimde kalırım. Kendi restoranımda yemek yerim. Kendi tiyatroma giderim. Kendi çikolatamı yerim."
Cardin’in bu sözleri üzerine takıldım: "Adınız Pierre Cardin, giydikleriniz kendi markanız. Çikolataya varana kadar kendi markanızı tüketiyorsunuz. Hiç mi ’Sıkıldım, başka marka deneyeyim’ demiyorsunuz?"
Cardin, "Alıştım artık" deyip, başından geçen bir olayı aktardı: "Yıllar önce New York’a uçtum. ABD’deki görevliler valizimi incelemek istediler. Açtıklarında içindeki herşeyin markasının Pierre Cardin olduğunu gördüler. Bunun üzerine, ’Siz Pierre Cardin distribütörü müsünüz?’ diye sordular. Pasaportumu açıp gösterdim: Bakın, ben Pierre Cardin."
Cardin, 14 yaşında çalışmaya başlamış... Yani, 70 yıldır çalışıyor. Acaba hiç emekli olmayı, kenara çekilmeyi düyünmemiş mi? Cardin, çalışmaktan vazgeçecek gibi görünmüyordu: "Emekli olma yaşını çoktan geçtim."
Cardin, dünyada gitmediği ülke kalmadığını, görmediği, buluşmadığı, oturup yemek yemediği lider ve ünlü sanatçı kalmadığını sık sık vurguladı.
Tam bu noktada Ömer Faruk Kavurmacı devreye girdi: "Mösyö Cardin’in müthiş bir temposu var. İki-üç ayda bir Paris’te kendisini ziyarete gideriz. Asansöre bile binmez, üç-dört katı merdivenle çıkar. Birlikte yemeğe gittiğimizde şoförünü gönderir, kendi kullandığı otomobille bizi otelimize bırakır. Zaman zaman metroya binmeyi tercih eder. Yani, insanlarla iç içe olmayı sever."
Cardin, iş ve görüşme temposundan şikayetçi değildi: "Dünyada başka örneğim yok. 84 yaşında bu tempoda çalışan başkasını bulamazsınız. Yaşıtlarımın çoğu öldü, sağ olanlarla da birlikte bulunmak istemem. Onların temposu bana göre ağır kalıyor. Daha çok gençlerle birlikte olmayı seviyorum."
Cardin’in dünyada toplam 800 lisansörü var. Yani, dünyada 800 kişi veya kuruluş Pierre Cardin markasıyla iş yapıyor. Bunlar Cardin’e cirolarının yüzde 5-10’u dolayında "isim hakkı" ödüyor...
Tasarımı lisansörler yapıyor, Fransa’daki merkeze onaylatıyor, sonra da üretimi kendileri yapıyor veya yaptırıyor. Dünyadaki Pierre Cardin çarkı böylece dönüyor...
Yani Pierre Cardin, yarattığı markanın rantıyla yaşıyor...
Bir gün Türkiye’den de "marka rantiyeleri" çıkar mı acaba?
İstanbul gibisi yok
AYDINLI Grubu’nun patronlarından Ahmet Said Kavurmacı, Pierre Cardin’e sordu: "Dünya markası yaratmış bir insansınız. İstanbul’u dünya markası yapabilmemiz için ne önerirsiniz?"
Cardin, markaya dönük öneriler sıralayacağına İstanbul’a hayranlığını anlattı: "Dünyada İstanbul’un eşi benzeri yok. Ben Venedik doğumluyum. Venedik de güzel ama İstanbul gibi değil. İstanbul’a gelmemek büyük eksiklik."
Dünyanın dikkatini İstanbul’a çekmek için Pierre Cardin gibi ünlüleri her fırsatta ağırlamakta yarar var...
Çırağan’da bedava kalmaya ihtiyacım yok
PIERRE Cardin, İstanbul’da üç gece konakladığı Çırağan Sarayı’nı öve öve bitiremedi:
"Dünyada gezmediğim yer, kalmadığım ünlü otel kalmadı... Çırağan Sarayı muhteşem..."
Cardin’in övgülü konuşmasına şakayla yaklaştım: "O kadar övgüler dizdiniz ki, Çırağan Sarayı’nın işletmecileri artık sizi her yıl bedava ağırlasa yeridir..."