Paylaş
Prof. Vietor, söze 2002 yılında yazdığı “Türkiye vakası”ndan girdi:
- O günlerde Türkiye ekonomisi çok kötü durumdaydı. Uluslararası Para Fonu’yla (IMF) anlaşma çerçevesindeki kredi dilimleri kullanılıyordu. Türk iş dünyası, 2001 kriziyle birlikte ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı’na atanan Kemal Derviş’in ortaya koyduğu programı benimsemişti.
2002 Kasım’ındaki seçimlerden sonra Başbakan olan Abdullah Gül ile ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın Derviş’e işadamlarıyla aynı alkışı tutmadığını gözlemlediğini vurguladı:
- “Başlatılan program iyi ama başarıyla uygulamaya geçiren de biziz. Üstelik hızla daha köklü reformlarla programın kapsamını genişletiyoruz” diyorlardı. IMF de, hükümetin bu yaklaşımına katılıyordu.
Daha sonra Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık görevini devraldığını anımsattı:
- Başlangıçta bazı işadamlarının tereddütleri olsa da Erdoğan da ekonomide doğru adımları atmayı sürdürdü. Türkiye, 2002-2012 döneminde yılda ortalama yüzde 6.5 büyümeyi başardı. Bu durum tüm iş dünyasını memnun etti.
2002’de kişi başına gelirin 4 bin dolar olduğuna gönderme yaptı:
- Bugün kişi başına gelir 13 bin dolara ulaşıyor. Bu çok ekstra bir durumu ortaya koyuyor. Türkiye, 10 yıllık sürede “orta gelir ligi”ndeki ülkeler arasına yükselmiş bulunuyor.
Şili’nin “orta gelir ligi”nde lider olduğunu kaydetti:
- Türkiye, bu ligde ikinci sırada yer alıyor. Bazı ülkeler, bu lige yükselmeyi doğal zenginlikleriyle sağladı. Türkiye ise, zoru başardı. Çünkü, doğal kaynak avantajı olmadan bu noktaya yükseldi.
Türk ihracatçısının performansına vurgu yaptı:
- İhracatınızın yüzde 70’i Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yönelikti. Avrupa krize girince eline çantasını alan ihracatçınız dünyanın farklı ülkelerine yöneldi. Nitekim pazar çeşitlendirmeyi de başardılar.
Prof. Vietor, övgü dozu yüksek olan bölümden sonra önemli sorunlara döndü:
- Türkiye’nin mevcut cari açık düzeyi uzun süre sürdürülebilir değil. Şu anda enerji hariç dış ticaret fazlası verebiliyorsunuz. Ancak, enerjinin yarattığı açığı küçültmenin yollarını bulmak zorundasınız.
Bu noktada bir başka önemli soruna değindi:
- Türkiye’de gerek şirketlerin, gerekse bireylerin tasarruf eğilimi çok düşük. Büyümeyi dış kaynakla finanse etmeye çalışıyorsunuz. Bu sağlıklı bir yapı değil.
Bilgisayar ekranına döndü, Türk bankalarından birinin son araştırma raporundaki veriyle soruna eğildi:
- Bu yılın ilk 3 ayında Türkiye’ye 92 milyar dolar kaynak girişi olmuş. Bunun 68 milyar doları kısa vadeli. Kalıcı, doğrudan yatırıma gelen sermayeye sözüm yok. Kısa vadeli olanı hep riski beraberinde taşır.
Tedirginlik yaratmak niyetinde olmadığını kaydetti:
- Bu sözlerim kısa sürede Türkiye’de cari açıktan veya tasarruf azlığından bir kriz çıkacağı anlamına gelmez. Ben sadece bu yapının sürdürülebilir olmadığını belirtiyorum. Zaten Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, bu durumu görüyor, ona göre pozisyon almaya çalışıyor.
Prof. Richard Vietor, 10-11 yıllık ekonomik başarıyı ve kırılganlık noktalarını gözler önüne seriyor.
Onun bu yaklaşımından ders çıkarmak gerekiyor...
‘Zengin ülkeler ligi’ne yükselme şansınız var
SÖZ “orta gelir ligi”nden açılmışken Prof. Richard Vietor’a sordum:
- Türkiye, “orta gelir tuzağı”na düşer mi? “Zengin ülkeler ligi”ne yükselme şansı var mı?
- “Orta gelirli ülkeler ligi”nden bir üst lige yükselme şansı en
fazla olanlardan biri Türkiye. Çünkü,
bunun için potansiyeliniz var.
Türkiye’nin Avrupa’dan özellikle ticari açıdan ayrışmasının doğru olduğunu savundu:
- Bu sayede ihracatın artış trendi devam edebiliyor. Ancak, o pazarlara düşük katma değerli ürünler gidiyor. Avrupa’ya ihracatın katma değeri yüksek ürünlere yönelme çabanızı körükleyen yanı var.
Türkiye’nin ticarette Çin ve Hindistan’la mücadele etme hatasına düşmemesi gerektiğini vurguladı:
- Bu, sizi “orta gelir tuzağı”na çeker. “Orta gelir ligi”nden sıyrılmak zor olsa da, Türkiye bunu başaracak.
Türk girişimcileribeni çok şaşırtıyor
PROF. Richard Vietor, 2012’deki “Türkiye vakası”nı yazmadan önce Türkiye’de 10 gün kaldığını, 44 kişiyle görüşme yaptığını kaydetti:
- Ata Yatırım’ın ortağı Korhan Kurdoğlu bana Çin’deki Burger King operasyonunu devraldıklarını söyleyince inanamadım.
- Neden?
- Kendisine, “Çin’i ne kadar biliyorsunuz?” diye sordum. “Öğreneceğiz” yanıtı verdi. Bu, Türk girişimcisinin cesaretini, becerisini ortaya koyan çok önemli bir örnek.
Babacan ve Başçı ‘tasarruf’ istiyor, iş dünyası ürküyor
PROF. Richard Vietor, Türkiye’deki “düşük tasarruf” sancısını Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’la Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın çok önemsediğini vurguladı:
- Babacan ve Başçı bu konuda önlemler almaya çalıştıkça iş dünyası tedirgin oluyor. Çünkü, tasarrufların artırılmasına dönük adımların piyasaya etkisinin “durgunluk” olacağından endişe duyuyorlar.
Bu noktada dışardan gelen kısa vadeli kaynağın kullanımına da dikkat çekti:
- Kısa vadeli kaynağın bir bölümü gayrimenkule gidiyor. Bir bölümü de hane halkı harcamalarını artıran etki yapıyor. Bunlara dikkat etmek gerekiyor.
Paylaş