BİR-birbuçuk yıl önceydi. Anadolu'daki illerimizden birinde iş gezisindeydim. Görüşme-fabrika gezisi trafiğinde iki işadamı konuşuyordu:
- Üniversite rektörümüzün altındaki Mercedes otomobili gördün mü?
- Evet... Yeni mi almış?
- Yeni ama kendileri almamış. (X) bankasının hediyesiymiş.
- Banka neden rektöre Mercedes hediye etmiş ki?
- Neden olacak, koca üniversitenin tüm maaş ödemelerini o bankaya kaydırmışlar. Rektör Bey bankadan kendisine bir Mercedes makam otomobili alınmasını istemiş. Banka da maaş işini kapma keyfiyle otomobili almış.
Konuyu ilk açan işadamı bir örnek daha verdi: ‘‘İl Emniyet Müdürlüğümüz de maaş ödemelerini o bankaya kaydırdı. Karşılığında binasını onarttı.’’
Diğer işadamı söze girdi: ‘‘Kardeşim binayı onartmak, devletin malını böyle iyileştirmek güzel de, makam otomobili istemek ne kadar doğru?’’
Bilinen, ancak dikkatten kaçan konuyu daha sonra bir banka genel müdürüne açtım, şu yanıtı aldım: ‘‘Maaş ödemeleriyle sağlanan nakit akışı, potansiyel müşteri portföyü bankalar için avantaj. Maaş ödemesiyle gelen nakit akışının büyüklüğü, kazanacağımız müşteri sayısına göre kesenin ağzını açıyoruz. Kamuya da, özel sektöre de bunu yapıyoruz.’’
Ardından tanık olduğum bir kredi pazarlığını hatırladım. Önde gelen gruplardan biri, 30 milyon dolar krediyi bir bankadan piyasaya göre daha uygun faizle bağlıyordu. Tam iş biterken bankanın yöneticisi şartı koydu:
‘‘Siz de artık personel maaş ödemenizi bizim bankaya kaydırın.’’
Bankaların kapalı devre yaptığı bu işler, İş Bankası'nın TBMM adımıyla su yüzüne çıktı. İş Bankası'nın maaş ödemesini devraldığı TBMM'ye 650 laptop'u bedava vermesi, 550'sinin miletvekilerine bedava aktarılması geçen hafta boyunca tartışıldı. Kimi milletvekili, ‘‘Ben İş Bankası'nın bedava laptop'unu almam’’ dedi. Kimileri, okullara bağışlama yolunu seçti.
Bu noktada bir de şu iki örneğe bakalım:
Türk Hava Yolları'nın (THY) shop&miles kartlarıyla ilgili ihalesinde büyük yarış yaşandı. Kartları THY'yle ilk geliştiren Garanti Bankası 20 milyon dolar verip, shop&miles portföyünü kendisinde tuttu.
HSBC Bank, Boyner Grubu'nun geliştirdiği Advantage Card projesini, 1.5 milyon müşteri portföyü için bir yıl önce 75 milyon dolara satın aldı.
Görüldüğü gibi bankalar müşteri kapmak için her yolu deniyor. Kimimize ‘‘rüşvet’’ izlenimi veren adımları, bankalar ‘‘çok normal’’ görebiliyor.
Özel şirketle özel banka arasında yaşananlar topluma yük getirmedikçe kimseyi ilgilendirmiyor. Bir ucunda kamu olan işte kamu yararı öne çıkıyor.
Rektöre Mercedes, emniyet binası onarımı, Meclis'e laptop...
Hangisinde ‘‘kamu yararı’’nın iyi gözetildiğine siz karar verin.
Sanayici, İtalyan Bakan'a hava attı
İSTANBUL Sanayi Odası'nın (İSO) geçen hafta düzenlediği II'inci Sanayi Kongresi'nin kapanış töreninin sohbet konularından biri de Galatasaray'ın Juventus'u 2-0 yenip, UEFA'ya tokat gibi yanıt vermesiydi.
Tanıl Küçük başkanlığındaki İSO ekibi, maç akşamı İtalya Üretim Faaliyetleri Bakanı Antonio Marzano'yu ağırlamış. Yemek resmi olunca, kimse televizyonu da açtıramamış. Galatasaraylı bazı işadamları maçı cep telefonu mesajlarından izlemiş. Galibiyet haberiyle masada alkış kopmuş.
Kongre'deki konuşmasında, ‘‘Teröre küçük zafer vermedim, yanınıza geldim’’ diyen Marzano, Galatasaray'ın galibiyetini kutlamış ve şöyle konuşmuş: ‘‘UEFA Galatasaray'a ve Türkiye'ye haksızlık etti. Biz İtalya Hükümeti olarak hep bunu savunduk. Aslında UEFA'yı da yenmiş oldunuz.’’
Sanayiciler Marzano'ya hava atarken, takım İstanbulspor'a 3-1 yenildi, taraftar üzüldü, umudunu Real Sociedad galibiyetine bağladı.
Beşiktaş ve Galatasaray'ın ‘‘tur yolu’’ açık olsun...