Paylaş
- ABD Doları 4 Ekim’de 1.90 TL’yi de aşmıştı. 5 Ekim günü Merkez Bankası attığı bazı adımlarla piyasaya 2.7 milyar dolar sürmüş oldu.
- Arkadaşlardan raporu aldım. Merkez Bankası 750 milyon dolar satmış. Ayrıca zorunlu karşılıklarda da belirli rahatlama kapısı açmışlar.
- Merkez Bankası’nın bunları yapacağını biliyor muydunuz?
- Genel çerçeveyi Finansal İstikrar Komitesi toplantılarında hep birlikte çiziyoruz zaten. Hangi senaryoda ne yapacaklarını o çerçevede belirliyorlar.
- Yani, “Dolar 1.90’ı aşarsa 1 milyar doları aşan döviz satış ihalesi yapılsın” gibi adımlar önceden belli miydi?
- Finansal İstikrar Komitesi olsun, başka platform olsun, biz asla döviz fiyatı konusunda rakam telaffuz etmeyiz. Dalgalı kur rejiminde bunu yapmayacağımız biliniyor.
- Ama o kamuoyuna kapalı ve stratejiler üzerinde konuşulan bir komite toplantısı...
- Olsun. Yine de kur düzeyi konuşmayız.
- Merkez Bankası’nın attığı adımlar piyasayı sakinleştirmeye yetecek mi?
- Merkez Bankası gün gün piyasaları izliyor, gerekeni yapıyor. Unutmayalım ki bu, içerden değil dışardan kaynaklanan dalgalanma. Yani, sadece bizim atacağımız adımlarla sakinleşme sağlanmayabilir. Merkez Bankası böyle durumlarda aşırı oynaklığa müdahale eder.
- Merkez Bankası’nın döviz rezervleri buna müsait mi?
- Elbette... Hem döviz rezervini niye tutuyoruz ki... Hani, “Ak akçe kara gün içindir” denir ya... Aslında döviz rezervi tutmak maliyeti olan bir şeydir. Ancak, böyle günler için gereklidir.
Babacan, “Ak akçe kara gün içindir” benzetmesi üzerine Basın Danışmanı Halit Ertuğrul’a döndü:
- Buradaki “kara gün” benzetmesi yanlış anlaşılmasın.
Yanlış anlamaya yol açacak bir durum olmadığını söyledim:
- Merak etmeyin, sorunun dış kaynaklı olduğunu zaten vurguluyoruz.
Bugün Gazetesi Ekonomi Müdürü Celal Toprak çözümü buldu:
- “Ak akçe dış kaynaklı kara gün içindir” diye deyimi değiştiririz.
Babacan, yaptığı benzetmenin böyle algılanması üzerine rahatlayıp, Rusya örneğini verdi:
- Döviz piyasalarında yaşanan dalgalanma nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin hepsinde dolar satışları gündeme gekiyor. Daha 2-3 gün önce Rusya Merkez Bankası 1.3 milyar dolar sattı...
Sonra piyasaların düzelmesi için bütün işin Avrupalı liderlere düştüğünü vurguladı:
- Direktörlüğünü Denis Snower’in yaptığı Global Ekonomik Sempozyum’daki konuşmamda da söyledim. Avrupa’daki liderlerin bir an önce köklü kararlar alması gerekiyor...
- Siz Avrupalı liderlere bu çağrıyı yaptığınız sırada İtalya’nın notu 3 basamak birden düştü...
- İtalya’nın kamu borcu düzeyi maalesef bunu işaretlerini veriyordu...
Sempozyumdaki bri sözünü sohbetimizde de yineledi:
- Yaşanan sorun çözümsüz değil. Çözüm biliniyor. Ancak, çözüme dönük adım atmak “güçlü liderlik” gerektiriyor.
Babacan’ın sözünü ettiği “güçlü liderlik” örneği G-20’de de, Euro Bölgesi’nde de bir türlü ortaya çıkmıyor...
Türk malı otomobilde kendi kendimize oynamak yetmez uluslararası bağlantı iyi olur
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan’la hem Hamburg’a giderken, hem de dönüş yolunda Türk malı otomobil üretimini de konuştuk. Babacan, teşviklerde rekabet gücüne dikkat edileceğini, yatırılan sermayenin heba olmaması gerektiğini vurgulayınca sorduk:
- Türk malı otomobil, daha doğrusu otomobilde bir Türk markası çıkarmaya çalışmak, düşündüğünüz kriterlere ne kadar uyuyor?
- Türk özel sektörünün bunu yapacak gücü var. Ancak, kimse bir tek milyon dolarını bile sokağa atmaya kalkmaz. İncelenir, olabilirliğine göre yola çıkılır.
Hamburg’tan dönerken Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un TÜSİAD toplantısında yaptığı açıklamayı aktardık:
- Mustafa Koç, “Türk malı otomobil için ortağımız Fiat’la görüşüyoruz. Üstümüze düşeni yaparız” demiş.
Babacan, bunun üzerine Malezya’daki Proton örneğini verdi:
- Proton’un temelinde Toyota vardır. Zamanla Proton Malezya’nın markası olarak dünyada kendine yer açmıştır. Bizde de Türk malı otomobil üretmek için milyar dolarlık sıfırdan yatırıma gerek yoktur. Koç örneğinden yola çıkarsak, Tofaş’ın fabrikasından çıkan Fiat markalarının yanında bir de Türk markası üretilse ne zararı olur.
Türk malı otomobilin uluslararası bağlantı yönüne de dikkat çekti:
- Türk malı otomobili sadece kendi iç pazarımız için düşünmek çok da gerçekçi olmaz. O zaman kendi kendimize oynamak gibi bir durum ortaya çıkar ki, bu doğru olmaz. Türk malı otomobil için uluslararası bir kanal her zaman için daha iyidir.
Yeri gelmişken markanın önemine vurgu yaptı:
- Marka eşittir katma değerdir. Başka markalar öyle kolay kolay büyük katma değer bırakmaz. Biz o yüzden Kürşad Tüzmen’in dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanlığı döneminde ortaya attığı “Turquality” projesini benimsedik. Şimdi 100 dolayında Türk markasına yurtdışında fuar, tanıtım ve mağaza açma desteği veriyoruz.
Babacan’ın söylediklerine bakılırsa, Fiat’ın Koç’la birlikte Türkiye’ye otomobilde bir Türk markası “hediye etmesi” hükümetin aklına daha çok yatacak gibi görünüyor...
Avrupa için ‘kamikaze hükümet’ önerdi, ‘tuzunuz kuruyken böyle konuşmak kolay’ yanıtı aldı
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan, Danışma Kurulu üyeleri arasında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de bulunduğu “Global Ekonomik Sempozyum”da başta Avrupa olmak üzere, dünyada krizin çözümüne dönük şu çağrıyı yaptı:
- Bu dönem gerek kişilerin, yani liderlerin ve partilerin kendi çıkarlarını ön planda tutacakları dönem değil. Dünyanın öne çıkan liderleri öncelikle ülkelerinin çıkarlarını düşünmeli.
Babacan, buna da sınır çizdi:
- Ancak, şu anda küresel çıkarlar daha ön planda tutulmalı. Çünkü, yaşanan sorun bütün dünyayı etkiliyor. Bazı ülkelerin aleyhine durumlar doğsa da küresel iyileşmeyi sağlayacak kararlar alınmalı. Küresel toparlanma sağlanamazsa, bundan bütün dünya zarar görür. Nitekim bu konuyu G-20 toplantısında da konuşacağız.
Ardından Avrupa’a başta olmak üzere şu öneriyi ortaya koydu:
- Bu dönemde bazı ülkelerin “kamikaze hükümetler”e ihtiyacı var. Yani, öyle hükümetler olmalı ki, küresel toparlanmayı sağlayacak adımları kendisinin yok olması pahasına atabilmeli.
Babacan, bu çağrı üzerine toplantıya katılanlardan birinin şu yorumuyla karşılaştı:
- Türkiye olarak şu anda sizin tuzunuz kuru. Ayrıca seçimi de yeni kazanmış güçlü bir hükümetsiniz. Rahat rahat konuşuyorsunuz.
Babacan yanıt için 2002 Kasım ayına döndü:
- Biz ilk seçimi 2002’de kazandık. İktidara geldiğimizde büte açığı yüzde 12, Hazine’nin borçlanma faizi yüzde 66, vadesi 9 aydı. Enflasyon yüzde 30 düzeyindeydi. Başbakanımız seçim meydanlarında, “Bizden ilk 3 yıl birşey beklemeyin” diye durumu halkımıza açık açık anlattı. Biz, 3’üncü kez hem de oylarımızı yükselterek seçimi kazandık.
Babacan’ın benzetmesinden yola çıkarsak, 2001 krizi sonrasında alınan kararlar ve devreye giren acı reçete, üçlü koalisyon olan “Ecevit Hükümeti”ni bir anlamda “intihar”a taşıdı...
Yani, Kemal Derviş’in de bastırmasıyla alınan kararlar, “kamikaze hükümet” davranışını ortaya koydu...
Daha sonra AK Parti de, alınan kararlara uydu, cesaretle üstüne yenilerini ekledi...
Böylece dünyada birçok ülke krizde kıvranırken Türkiye “sağlam temel” şansı yakaladı...
Körfez bölgesinden banka lisansı isteyenler var
ALİ Babacan’a özellikle Körfez bölgesinden banka lisansı isteyen yatırımcılarla ilgili söylentiler olduğunu sorduk. Önce, yeni lisanslar için kapıyı açık tuttuklarını anlattı:
- Şu anda Türk bankacılık sistemine 48 banka faaliyet gösteriyor. Sektörle ilgili bir araştırma yaptırmıştım. O araştırma yeni banka lisansına ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Biz de yeni lisanslar için kapıyı açık tutmaya karar verdik.
- Asgari sermaye şartı ne kadardı?
- 300 milyon dolar...
- 300 milyon dolar sermayeyi koyan banka lisansını alabilecek mi?
- Tek başına sermaye yetmez. Bu konuda karar verecek olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’dur (BDDK). Başvuru sahibinin sermaye yapısına, şirketlerinin dünyadaki durumuna, itibarına, her türlü detayına bakacak. Eğer lisans vermeye değer görürse o zaman onaylayacak.
- Körfez bölgesinden de lisans bekleyenler olduğu doğru mu?
- Sanırım oralardan da var.
- Türkiye’de banka sahibi olmak isteyen kaç yabancı var?
- Tam sayıyı bilemiyorum.
- Türkiye’de banka sayısının kaça çıkmasını öngörüyorsunuz?
- Bunların hepsi BDDK’nın kararına, bir de dünya ve ülkemizdeki ekonomik gelişmelere bağlı...
- Yeniden 2001 krizi öncesindeki gibi 80 bankaya çıkılır mı?
- En azından önümüzdeki 5 yılda böyle bir sayıya ulaşmanın söz konusu olamayacağını söyleyebilirim.
Paylaş