Adın ‘Abdulvahap’ diye seni işten atacaktım

Haberin Devamı

1987 yılı mayıs ayıydı. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bursuyla dil eğitimi için gittiğim Londra’dan yeni dönmüştüm. Umur Talu aradı:
- Gelişim Yayınları (Ercan Arıklı) ve Sabah Grubu (Dinç Bilgin) ortaklığında çıkacak “Söz” gazetesi için kadro oluşturuyoruz. Seni de 4 yazıişleri müdüründen biri olarak aramıza bekliyoruz.
O dönemde Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde çalışıyordum. Bazı meslek büyüklerime danıştım ve yeni gazeteye gitme kararı verdim. Ancak, Hürriyet’e “borcum” içime dert oldu. Dünya Gazetesi’nden Genel Yayın Yönetmenim, Hürriyet’ten Ekonomi Müdürüm Cahit Düzel’e danıştım:
- Londra’da 6 aylık dil eğitimim boyunca Hürriyet maaşımı kesintisiz ödedi. Döner dönmez ayrılmak, kazık atmak gibi olacak. Ancak, Söz Gazetesi de benim için yeni fırsat. Ne dersin?
- Erol Bey’e (Simavi) mektup yazıp, durumunu anlat. Erol Bey, yaşadığın duyguyu iyi anlar.
Erol Bey’e mektup bırakıp Hürriyet’ten istifa ettim, Söz Gazetesi’ne geçtim. Birkaç gün sonra Hürriyet’in o dönemki Müessese Müdürü Erkan Göksel çağırdı. Genel Yayın Müdürü Çetin Emeç ile Genel Müdür Özcan Ertuna’nın imzasını taşıyan bir kağıt uzattı:
- Hürriyet’ten ayrılmanı istemiyoruz.
Göksel, kağıdı imzalayıp, kendisine vermemi istedi. İmzayı atarken sordum:
- Bu imza, istifamı geri almak anlamına mı geliyor?
- Olur mu canım.
3 gün sonra evime tebligat geldi:
- 3 gün mazeretsiz işe gelmediğin için İş Yasası’nın 17. Maddesi kapsamında iş akdin feshedildi.
Bunun anlamı şuydu:
- Sen Hürriyet’ten istifa edemezsin. Ancak, Hürriyet seni işten atabilir.


Adın ‘Abdulvahap’ diye seni işten atacaktım


Birkaç gün sonra Hürriyet’in yayın kadrosunda Çetin Emeç’ten sonraki isim olan Seçkin Türesay aradı:
- Erol Bey (Simavi) seni bekliyor.
The Marmara Oteli’ndeki odasına gittim. İlk sorusu adımla ilgiliydi:
- Gazetede imzan “Vahap Munyar” olarak çıkıyor. Adının başında “Abdul” var mı?
- Evet efendim. Adım Abdulvahap. İmzada kolaylık olsun diye öyle kullanıyorum.
- İmzanı Hürriyet’te ilk gördüğümde “Bunun adı kesin Abdulvahap’tır” diye düşündüm. O an işten atmak istedim.
Ben şaşkınlıkla dinlerken sürdürdü:
- 5-6 yaşlarındayken Mısırlı Abdulvahap’ın filmleri meşhurdu. Annem kadınlar matinesine giderken beni de götürürdü. Filmi anlamaz, sıkılırdım. O nedenle “Abdulvahap” isminden nefret eder hale geldim.
Sonra haberlerimi dikkatle izlediğini belirtti:
- En küçük hatanda bahaneyle işten atacaktım.
Bu şakadan sonra asıl konuya girdi:
- Kimlere, neler verdim, sonra çekip gittiler. Sen 6 aylık maaşı dert etme. Hürriyet’ten de ayrılma. İşinin başına dön.
- Bir söz verdim, şu anda dönemem. Daha sonra çağırırsanız koşarak gelirim. Ola ki işsiz kalır da kapınıza düşersem, alırsanız sevinirim.
- Hürriyet’in kapısı sana her zaman açık...
Söz Gazetesi’nde işler hedeflediğimiz şekilde yürümeyince Milliyet’e geçtim, 5 yıl orada çalıştım.
1992 Ekim ayında Hürriyet’e döndüğümde sahibi Erol Simavi’ydi... Dönüşüme vesile olan Enis Berberoğlu’na beni Hürriyet’te yeniden gördüğüne sevindiğini söyledi...
1994 krizinde gazeteyi Aydın Bey’e (Doğan) sattı, Hürriyet günlerim kesintiye uğramadı. Bugün de sürüyor.
Allah rahmet eylesin Erol Bey, mekanın cennet olsun...

Haberin Devamı


Tazminatı sendika üzerinden çözdü

Haberin Devamı

EROL Simavi’ye 1987 yılı yaz başındaki görüşmede tazminat konusunu açtım:
- Efendim, ben istifa etmişken, 17. Madde’den işten atmaya kalktılar. Tazminatımı vermiyorlar. Sizden tazminatımı da talep ediyorum.
- Özcan’ı (Ertuna) arar, tazminatını benim özel hesabımdan ödemesini söylerim.
- Celal Pir ile Erkan Çelebi de ayrıldı. Onların da tazminatları var.
- Ben onları tanımam...
Konuyu kestirip atmış gibi yaptı, vedalaşıp ayrıldım. Ertesi gün Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) eski başkanlarından, o dönemde Çetin Emeç’in danışmanı olan Oktay Kurtböke çağırdı:
- TGS Başkanı Ziya Sonay’a uğrayın. Tazminat işi orada çözülecek...
Sendika şeklen araya girdi, tazminatımızı aldık...

Yazarın Tüm Yazıları