Paylaş
Geçen hafta Birleşmiş Milletler’de (BM) 193 ülkeyi kapsayan toplantıda eşbaşkanlık yapan Babacan, bu kez Türkiye’nin ilk kez 1986’da oturduğu OECD Bakanlar Konseyi Başkanlığı koltuğuna yeniden oturmanın gururunu yaşıyor.
Babacan, Hazine Müsteşarı Halil İbrahim Çanakçı’dan teyidini alıp, OECD Bakanlar Konseyi Başkanlığı’na adaylık gününe döndü:
- 13 Ekim 2011’de başkanlık için aday olduk. OECD’deki daimi temsilcilere adaylığımızla ilgili bir sunum yaptı. Sunumda küresel ekonomiye bakışımızı ve Türkiye ekonomisinin kriz ortamındaki başarısını ortaya koyduk. Konuşmam bittiğinde salonda alkış koptu. 2 hafta sonra da başkanlığa seçildiğimiz haberi geldi. Biz aday olunca, başka aday da çıkmamıştı.
Ardından OECD Bakanlar Konseyi toplantısı gündemini paylaştı:
- Ekonomik krizle mücadelede yeni yaklaşımlar, serbest ticaret sistemi, istihdama dayalı büyüme, beşeri sermayeye ve istihdama yatırım, iş becerilerinin geliştirilmesi stratejisi, OECD’nin temel ortaklarıyla, Kuzey Afrika ve Ortadoğu başta olmak üzere stratejik bölgelerle işbirliği, kalkınma stratejisi, cinsiyet eşitliği, eğitim ve girişimcilik. Ayrıca Rusya’nın OECD’ye üyeliği.
- Türkiye, Rusya’nın OECD’ye girmesinden yana mı?
- Elbette istiyoruz. Ancak, OECD üyeliğinin belirli kriterleri var. Rusya’nın öncelikle bu kriterleri tutturması gerekiyor.
Babacan’la dün sabah 1000 kişiyi aşkın katılımcının izlediği OECD Bakanlar Konseyi toplantısı açılış konuşmasını irdelerken konu dünya ve Avrupa’daki krizle ilgili beklentilere geldi:
- Geçen yılın ikinci yarısına girerken dünyada ve Avrupa’da krizle ilgili beklentiler olumsuzdu. Euro Bölgesi bir türlü krizle mücadeleye dönük adımları destekleyecek kararları alamıyor, ABD de kendisinden beklenen adımları atamıyordu. Nitekim biz de o dönemde gerekli uyarıları yaptık.
- Bu yıl durum nasıl?
- Aslında bu yılın ilk 2 ayında beklentiler olumluya döndü. ABD beklenen kararları devreye aldı, Avrupa Birliği’nin 25 üyesi mali konularda ortak kararlara uyma kararlılığı gösterdi. Ayrıca krize karşı mücadele için oluşturulan fonun kaynakları artırılırken, Yunanistan’a ikinci kurtarma paketi de uygulamaya girdi. Yunanistan’ın iflası ötelendi.
- Ancak, şu anda tablo aynı olumlu görüntüyü yansıtmıyor değil mi?
- İlk olumsuz işaret Hollanda’dan geldi. Koalisyon hükümeti dağıldı. Yunanistan’da sandıktan reformları yürütecek bir hükümet formülü çıkmadı. Ayrıca AB’nin ikinci büyük gücü Fransa’da ise, “Mali anlaşmayı yeniden pazarlığa açarım” diyen Hollande işbaşına geçti.
Bu noktada uluslararası piyasalarda ülkelerin risk algısını gösteren CDS’lerle ilgili 22 Mayıs akşamının verilerinden Fransa’nın durumuna dikkatimizi çekti:
- Fransa’nın CDS’leri 211 baz puana kadar çıkmış durumda. CDS’ler, ülkelerin iflas olasılığını dikkate alarak verilen sigorta güvencesini gösteren oranları içeriyor.
- Türkiye’nin durumu nasıl?
Elindeki son grafiği gösterdi:
- Şu anda bizim CDS oranımız 260 baz puan düzeyinde.
- Uluslararası piyasalardaki risk algısında Fransa’ya daha önce hiç bu kadar yaklaştık mı?
- Hayır, ilk kez oluyor. Üstelik Fransa’nın düşürülmüş kredi notu AA+ düzeyinde bulunuyor. Yani, Türkiye’den 7-8 basamak daha yukarda bulunuyorlar.
Türkiye’nin kredi notunun hâlâ “yatırım yapılabilir ülke” düzeyine yükseltilmemesine karşın, uluslararası piyasalarda risk algısının giderek iyileşmesine sevinirken, Fransa için endişesini vurguladı:
- Biz Euro Bölgesi’nin güçlü olmasını istiyoruz. Fransa, AB ve Euro Bölgesi’nin ikinci büyük gücü konumunda. Fransa’nın güçlü olması, AB ve Euro Bölgesi için önemli.
- Diğer ülkelerin CDS’leri ne durumda?
- Portekiz’in CDS’si 1218 baz puan düzeyinde. Macaristan 570, İspanya 529, İtalya 490 baz puanda.
Türkiye’nin 260 baz puanlık CDS düzeyinin önemini cari açıkla birlikte yorumladı:
- Cari açığa rağmen, yabancı döviz cinsinden notumuzun henüz “yatırım yapılabilir ülke” yükselmemişken birçok Avrupa ülkesinden daha düşük risk algısına sahip olmamız, Türkiye ekonomisinin oluşturduğu güveni gösteriyor.
Ali Babacan, dün OECD Bakanlar Konseyi Başkanı sıfatıyla açılış konuşmasında bir yandan küresel krizle ilgili analiz yapıp, uyarılar yaparken, diğer taraftan Türkiye’nin başarısını bir kez daha anlattı...
Gün boyunca 10 dolayında oturumda konuşan Babacan, dün akşam OECD Bakanlar Konseyi’ne katılanları bir yemekte ağırladı...
26 yıl aradan sonra OECD Bakanlar Konseyi Başkanlığı koltuğuna oturmak, Türkiye için iyi oldu...
Biz sözleşmeyi bitirsek de S&P ve Moody’s not vermeyi sürdürür, yabancılar bakar
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan’a Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Standard&Poors’a sinirlenip, “Kendi reyting kurumumuzu kurarız” resti çekmesini sorduk. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ile Hazine Müsteşarı Halil İbrahim Çanakçı’ya teknik detayı sordu:
- Şu anda mevzuatımız yerli reyting şirketlerinin kurulmasına olanak veriyor değil mi? Hatta birkaç şirket de küçük çaplı da olsa çalışmalarına başladı sanırım.
İki bürokrattan aynı doğrultuda yanıt alınca sürdürdü:
- Bankacılıkta Basel 3 kuralları devreye girince reyting önem kazanacak. Türkiye’de de buna dönük hazırlıklar yapılıyor.
- Bankalara ve şirketlere not verilmesi başka. Bir ülke kendi kendine not verecek kurumu kurarsa uluslararası piyasalarda inandırıcılığı olur mu?
- O kurum veya kurumları devlet değil, özel sektör oluşturur. Zamanla uluslararası piyasalarda gerekli güveni yaratırlarsa, Türkiye’yi de değerlendirirler.
- S&P’yle sözleşmeyi bitirmeyi gerçekten düşünür müsünüz?
- Biz 10 yılı bulan iktidarımız döneminde S&P ve Moody’s ile sözleşme yapmayı sürdürdük. Fitch ve JCR’la sözleşmemiz yok. Bu iki kurum uluslararası piyasalarda çalıştıkları müşterileri için Türkiye’nin reytingini ölçmeyi sürdürüyor. Biz de verilerimizi onlarla paylaşıyoruz. Şimdi S&P ile sözleşmeyi bitirmemiz halinde de aynı durum söz konusu olacak. Onlar not vermeyi sürdürecek, bazı uluslararası yatırımcılar da ona göre yön belirleyecek.
Şu noktaya vyrgu yaptı:
- Dünyadaki bazı büyük fonlar kaynaklarını değerlendirecekleri ülkelere dönük karar alırken hâlâ eski kurallara göre hareket ediyor. S&P ve Moody’s tarafından verilen notları çok önemsiyor...
Kısacası yerli reyting şirketleri kurulsa da S&P ve Moody’s’ten kurtuluş yok...
Lagarde’ı aradım, IMF’nin büyüme beklentisi düzeltildi
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan’a OECD’nin Türkiye’nin büyümesine dönük tahminini sorduk:
- OECD, bu yıl yüzde 3.3 büyüyeceğimiz öngörmüş. Bu onların bakışıdır. Biz bu yıl yüzde 4 büyümeyi rahat yakalayacağımız düşünüyoruz.
Yeri gelmişken Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Türkiye ile ilgili tahminini nasıl düzelttiğini anlattı:
- IMF bir ara Türkiye’nin bu yıl büyümesinin yüzde 1’in altına düşeceğine dönük bir tahmin açıkladı. Hazine Müsteşarımız hemen IMF Başkan Yardımcısını aradı. Ben de IMF Başkanı Christine Lagarde’yi cep telefonundan aradım. Bir hesap hatası yapıldığını söyledim.
- Uyarınız işe yaradı mı?
- Elbette... IMF, tahminini yüzde 2’ye çıkardı. Lagarde, bir yanlışlık yapıldığını kabul etti...
Paylaş