Paylaş
Ziyarete bir hafta kala Donald Trump SDG'nin ABD tarafından ağır silahlarla donatılmasına ilişkin kararı imzaladı. Trump'ın bu kararı imzalaması Türkiye'de şaşkınlık ve tepkiyle karşılandı. Bu şaşkınlık ve tepkinin sebebi SDG'ni oluşturan unsurlar içinde PYD/YPG'nin ağırlıklı bir konumda yer alıyor olması. Türkiye yıllardır bu unsurların terör örgütü PKK'nın Suriye'deki uzantıları olduklarını ileri sürüyor ve ABD'yi onlarla işbirliği yapmama konusunda uyarıyor.
ABD bu unsurlarla yaptığı işbirliğinin temel gerekçesi olarak IŞİD'e karşı sürdürdüğü mücadeleyi gösteriyor. Yakında IŞİD'in Suriye'de en güçlü şekilde konuşlandığı Rakka'ya karşı başlatılacak olan büyük operasyonun bu unsurlarla işbirliği içinde gerçekleştirileceğini savunan ABD, Türkiye'nin Rakka operasyonuna katılma tekliflerine olumlu yanıt vermiyor.
Öte yandan, ABD'de de, ziyaretten üç hafta önce Türkiye'nin Sincar ve Suriye'nin kuzeyindeki PKK ve PYD/YPG unsurlarını bombalaması şaşkınlık ve tepkiyle karşılandı. ABD'deki şaşkınlığın sebebi olarak, Suriye'nin kuzeyinde bombalanan bölgede ABD askerlerinin bulunuyor olmaları, bu varlığı Türkiye'nin bilmesi ve bütün bunlara rağmen Türkiye'nin ABD tarafına-ABD kaynaklarının ifadelerine göre-"yeterince vakitli şekilde bilgi vermemiş olması" gösteriliyor, bu davranışın ABD askerlerinin güvenliğini tehlikeye soktuğu ileri sürülüyor.
Türkiye ise bu eyleminin gerekçesi olarak sınırı boyunca oluşan PYD/YPG konuşlanmasından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getiriyor ve terörle mücadelesi bağlamında güvenliğini temin etmek için gereken önlemleri alma hakkına sahip olduğunu vurguluyor.
İki taraf da resmi ziyaret öncesi karşı tarafın atmış olduğu adımın sebebini anlamakta güçlük çekiyor. Türkiye ile ABD konuşamıyor. İki müttefik arasında olması gereken iletişim, görünürde varmış gibi olsa dahi, bir sağırlar diyaloğu şeklinde devam ediyor. Böyle olunca da tarafların birbirlerini anlamaları olanağı ortadan kalkıyor. Türkiye'nin bu kadar zaman boyunca her fırsatta dile getirdiği duyarlılığa ABD tarafından gereken ilgi ve dikkatin gösterilmemesi sıkıntı yaratıyor.
Vaşington'da yanıt aranacak soruların başında elbette Suriye sorunu geliyor. Bununla beraber, Donald Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yapacağı görüşmeden hemen sonra 22 Mayıs'ta Ortadoğu'ya gideceği ve bu bağlamda Suudi Arabistan ile İsrail'i ziyaret edeceği biliniyor. Bu iki ziyarette en önemli gündem maddesini İran'ın oluşturması bekleniyor.
Dolayısıyla, Trump'ın bölgemize yapacağı ziyaretin hemen öncesinde Vaşington'da Erdoğan ile yapacağı görüşmede İran konusundaki düşüncelerini de paylaşıp paylaşmayacağı merak ediliyor. Bununla beraber, Suriye'de yeni ilan edilen çatışmasızlık bölgelerinin sürdürülebilir olması için Türkiye'nin Rusya ve İran ile birlikte garantör olduğunu unutmamak gerekiyor.
Konu İsrail olunca, Türkiye'de son günlerde Kudüs ile ilgili tartışmaların yeniden gündemin üst sıralarına çıkmasının nasıl açıklanacağı da ayrı bir merak konusu oluyor. Trump'ın İsrail'de Tel Aviv'de bulunan ABD Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşımayı planlıyor olması hatıra geliyor. Aynı şekilde, Trump'ın islam aleminde hoş karşılanmayan söylemleri ve koyduğu vize yasaklarının da hafızalardan henüz silinmemiş olduğu hatırlanıyor.
Öte yandan, Trump'ın 25 Mayıs'ta Ortadoğu'dan Brüksel'e geçeceği, burada NATO liderleriyle bir araya geleceği, NATO ittifakının bütünlüğü, dayanışması ve Rusya karşısında izlemekte olduğu politikalar hakkında müttefiklerin eşgüdümlerinin değerlendirileceği biliniyor. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye'nin Rusya ile S-400 füzelerinden oluşan hava savunma sistemi satın alınması konusunda sürdürmekte olduğu görüşmelerin Vaşington'daki görüşmelerde gündemde yer bulup bulmayacağı merak ediliyor.
Türkiye ile ABD arasında uzun yıllardan beri süren bir güven eksikliği var. Bu güven eksikliğini ortadan kaldırmanın karşılıklı olarak açık, şeffaf ve samimi görüşmelerle mümkün olabileceğini kabul etmek gerekiyor.
ABD'de Başkanlık sisteminin mevcut olmasına rağmen yürütmenin mutlak sahibinin sadece Beyaz Saray olmadığını hatırda tutmak gerekiyor. Kuvvetler ayrılığı sistemi içinde Kongre Beyaz Saray'ı güçlü bir yasama denetimine tabi tutuyor. Kurumların kendi uzmanlık alanlarında Beyaz Saray'a politika telkinlerinde bulunduklarının da unutulmaması gerekiyor.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye ile ABD arasında gündemde yer alan konular hakkında arka planda böyle güçlü bir kurumsal altyapının olduğunu, Suriye ile ilgili politikaların da büyük ölçüde Pentagon tarafından planlandığını hatırda tutmak önem taşıyor.
Vaşington ziyaretinin gündemini oluşturan konulara bakıldığında görüşmelerin hiç de kolay geçmeyeceği akla geliyor. Bu koşullar altında, dış politika karar ve uygulamalarını kurumsal bir tabana oturtmanın ve dış politika yapıcıları ile karar vericiler arasındaki eşgüdüme özen göstermenin önemi ortaya çıkıyor.
Paylaş