Paylaş
Aslında Suriye'deki mücadelenin yön değiştirmesindeki en önemli etken Rusya'nın 2015 yılının Eylül ayından itibaren savaşa fiilen müdahale etmesiydi. O zamana kadar geçen sürede "muhalefet" olarak adlandırılan ve içinde ılımlı veya aşırı, radikal veya cihatçı bir çok unsuru bir arada bulunduran gruplar Suriye'de Şam rejimine karşı nispeten etkin bir konum elde etmişlerdi. Ancak bu grupların kendi aralarında bir bütünlük yoktu.
Yıllar ilerledikçe mücadele Suriye'nin en büyük kentlerinin ve ülke ekonomisinde en önemli katkıyı sağlayan bölgelerinin ele geçirilmesi için yoğunlaştı. Şam, Humus ve Lazkiye'yi kontrol altına alan rejimin önündeki en önemli hedef büyük bir kısmını muhalefet unsurlarının kontrol altında tuttukları Halep şehriydi.
Rusya'nın müdahalesi savaşın akışını değiştirdiği gibi rejimin işini de kolaylaştırdı. Rejim şimdi ülkenin en büyük kenti olan Halep'i de kontrol ediyor. Bunlara Lazkiye, Humus ve Rusya'nın kendi stratejik çıkarları açısından vazgeçemediği Tartus eklendiğinde Suriye'nin geleceğine ilişkin yeni haritanın da işaretleri ortaya çıkıyor.
Batı Suriye, arada sıkışıp kalmış rejim aleyhtarı grupların hala direndikleri cepler dışında, ülkenin en büyük kentlerini kontrol altında tutan Şam rejiminin yeni coğrafyasını oluşturuyor. Açıkçası, bu safhada rejimin ülkenin ortası ve doğusuna yönelik askeri harekat yapmasını beklemek yanlış olur. Bu aşamada Halep'ten sonraki hedef İdlib'tir.
Esad rejiminin şu sırada kontrol altında bulundurduğu toprakların bilinen Suriye'nin büyük bir kısmını oluşturmadığı belli. Ancak İdlib'in düşürülmesi "rejimin kendi Suriye'si" için şimdilik yeterli olacaktır. Bu da savaşın bundan sonraki safhasında Halep'te yaşananların İdlib'te yaşanması demektir.
İdlib'i düşürebilmenin pek kolay olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Zira İdlib'te daha etkili bir muhalefet birikimi var. Halep'te yaşanan dram ve kıyım rejimin savaşı İdlib'e yönlendirmesiyle birlikte daha da büyüyecek.
Suriye'de rejime karşı ayaklanan, farklı düşünceleri olduğu için bir araya gelemeyen ve tek muhalefet olarak güçlerini birleştiremeyen unsurların çoğunluğunun geçtiğimiz son altı yıl zarfında Türkiye ile Suriye arasındaki sınırın geçişkenliğinden yararlandıkları biliniyor.
Bugün bu gruplarda Türkiye'ye karşı ciddi bir kızgınlığın olduğu da söyleniyor. Bu kızgınlığın sebebini Türkiye'nin kendilerine yeterli desteği vermediğini düşünmeleri oluşturuyor. Bu da zamanında Esad'a karşı bu başkaldırıya girişirken Türkiye'ye güvendiklerine işaret ediyor.
Türkiye ise savaşın başından beri Esad'a karşı olduğunu söyleyegeldi. Ancak Türkiye'nin Esad karşıtlığının söylemden eyleme geçirilmesinde işin içine Rusya girdikten sonra yaşanan sıkıntılar, muhalefetin rejim karşısında yavaş yavaş gerilemesine yol açtı.
Türkiye Fırat Kalkanı harekatını başlatarak müdahale etmeden önce Suriye problemi karşısında daha güçlü bir aktör görünümü veriyor, sahada bulunan farklı silahlı unsurların davranışları ile ilgili tepkilerini dile getirmekle dahi bu denklemde yönlendirici bir rol oynayabiliyordu.
Askeri harekatın başlamasıyla birlikte Suriye'deki savaşın dinamikleri Türkiye'yi kendi kontrolüne aldıkça bu yönlendirici etki de giderek azaldı. Türkiye'ye güvenerek eyleme geçen unsurların hayal kırıklığı ve kızgınlığı da bundan kaynaklanıyor. Türkiye'nin Fırat Kalkanı harekatını yapmasından değil, bu harekatın kendi bekledikleri sonucu vermemesinden...
Türkiye'de, bir gün Suriye'de kaosun biteceğine, ülkelerini terk ederek dünyanın dört bir yanına dağılan Suriye halkının büyük bir kısmının, bu bağlamda Türkiye'ye sığınan üç milyonun üzerindeki Suriyelinin de geri döneceğine inananlar var. Hatta, o gün geldiğinde Suriye'deki topyekün imar ve kalkınma hamlesinde en büyük rolü Türkiye'nin oynayacağını düşünüyorlar.
Suriye'de barışın 2016 yılının sonunda sağlanacağını varsayarak, her sorunun çözüleceğine, büyük bir ihtimalle Türkiye'nin de kabul etmek zorunda kalacağı Esad'lı bir geçiş dönemiyle birlikte bu imar ve kalkınma hamlesinin başlayacağına inandığımız takdirde karşı karşıya kalacağımız tablo gerçekten ürkütücü...
2010 yılının sabit fiyatlarından hareket edilerek yapılan hesaplamalara göre, Suriye'nin 2010 yılındaki ekonomik durumuna geri dönebilmesi için 200 milyar dolar yatırım yapılması gerekiyor.
Bu yatırımın sağlanabildiğini varsaydığımız takdirde, ülkenin yeniden imarı ve ekonominin ayağa kaldırılması, sonunda da ancak 2010 yılındaki ekonomik duruma ulaşılabilmesi için on yıl gerekiyor. Yani, Suriye 2027 yılında tekrar 2010 yılındaki ekonomik düzeyine kavuşabilmek için bugün net 200 milyar dolara ihtiyaç duyuyor.
IMF ise, söz konusu yatırım miktarının temin edilemeyeceğini, dolayısıyla Suriye'nin kendi öz kaynaklarına daha çok ihtiyaç duyulacağını, ülke dışına giden sermayenin ve insan kaynaklarının geri dönmesi ve ülke içinde tahrip olmuş altyapının yeniden onarımı ve üretim araçlarının yeniden devreye girmesi gerektiğini belirtiyor. Bu koşullar altında ise, ülkenin 2010 yılındaki ekonomik düzeyine yeniden ulaşabilmesi için yirmi yıl gerekeceği söyleniyor.
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, bugün barış sağlansa dahi önümüzdeki on yıllar boyunca gelir dağılımı adaletsizliği, haksızlık, eşitsizlik ve daha nice sorunlarla baş etmek zorunda kalan bir yönetim ile komşu olarak yaşamaya devam edeceğiz. O da Esad rejiminin Halep'ten sonra ateşkes sağlanmasına razı olması ve ülkenin mevcut haliyle barışa ulaşılması halinde...
Paylaş