Neler oluyor? 

Türkiye'nin dış ilişkileri açısından önemli bir döneme giriyoruz.

Haberin Devamı

Biraz da bu nedenle dış politika konusunda daha sessiz, daha diplomatik ve daha usulüne uygun bir üslup kullanılmaya başlandı son zamanlarda. Dış politikanın değişeceği şeklinde yorumların artması da bu üsluba bağlanıyor.

 

23 Haziran tarihinde Birleşik Krallık ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin geleceğini belirleyecek olan referandum bu haftanın dış politika gündeminin başında yer alıyor. 

 

Birleşik Krallık AB'den ayrılma kararı alırsa Avrupa'nın siyasi coğrafyası yeniden şekillenecek. Bir üyesinin eksilmesi AB içinde yeni bir referandum dalgasını başlatabileceği gibi, Birleşik Krallık içinde de bir diğer referandumun tetikleyicisi olabilecek. 

 

Haberin Devamı

İskoçya AB içinde olmayan bir Birleşik Krallık içinde olmak istemiyor. Öte yandan, başta Danimarka olmak üzere, birçok AB üyesi ülkede de Merkez'in dayatmacı kararlarına karşı daha fazla ulusal egemenlik çağrısı yapan akımlar giderek artıyor.

 

23 Haziran'da AB'nin bütünlüğünü bozmayan bir kararın çıkması da ortalığın yatışmasına yol açacak gibi görünmüyor. Diğer üyelerdeki referandum baskısının Birleşik Krallık'taki sonuçtan bağımsız olarak yükselen bir olgu olduğunu vurgulamak gerek. Dolayısıyla, 24 Haziran tarihinden itibaren AB ister soluğu kesilsin, ister rahat bir nefes alsın, orta vadede bu referandum sınavına yol açan ve tek tek üye ülkelerde yükselen şikayetlerin bir şekilde gözden geçirilmesine yönelik yeni bir süreç başlatacak.

 

Bu yeni sürecin en önemli boyutlarını ekonomik kararlar, göç ve mülteci sorunları, serbest dolaşım gibi unsurların oluşturması bekleniyor. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye'nin üyelik müzakereleri sürecinin de AB'deki yapısal yenilenme ve düzenlemelerden etkilenmemesi beklenemez.

 

Öte yandan, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin yeni bir mecraya girmesine yol açan Suriye'li mülteciler krizi konusundaki mutabakat da sınanmaya devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz Avrupa hayali sonbahara kaldı. Vize serbestisinin Haziran sonunda gerçekleşmeyeceği belli oldu ama, Ekim ayında gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ve bu ertelemenin gerçekten bir "son bahar" olup olmadığı biraz da Türkiye'nin 72 kriteri tamamlamasına bağlı.

 

Haberin Devamı

İşte bu noktada Türkiye'nin dış politikasındaki çevre faktörü ile iç politikasındaki terörle mücadele faktörü arasındaki bütünselliğe bakmak gerekiyor.

 

IŞİD ile mücadelede gerek Irak'ta gerek Suriye'de önemli gelişmeler var. Irak'ta Felluce Irak yönetiminin kontrolüne geçti geçecek. Suriye'de Membiç operasyonu Demokratik Suriye Güçleri'nin başarısıyla sonuçlanmak üzere. Dolayısıyla, IŞİD'in üzerinde kendine yeni bir sığınak arama baskısı artıyor. Türkiye'nin bu durumda kendi topraklarının IŞİD için bir güvenli bölge haline gelmesine izin vermemesi ve bunun için her türlü önlemi alması  gerekiyor.

 

Öte yandan, PYD'nin Suriye Demokratik Güçleri içindeki etkin konumunun da Membiç'te ortalık yatıştıktan sonra Türkiye için yeni bir düşmanlaştırma ve ötekileştirme kampanyasına konu edilmesinden kaçınmak gerekiyor. 

 

Haberin Devamı

Özetle, Türkiye bir yandan AB ile ilişkilerinde köprüleri atmayan bir yaklaşım geliştirirken, bir yandan da komşu coğrafyasında  Irak'taki Şii yönetimiyle ortak bir platformda buluşmaya doğru ilerliyor. Suriye'de de PYD'ye olan karşıtlığının Esad'ın izlediği politika ile uyumlu olduğunu vurgulayan bir söylem geliştirerek yeni bir saf tutmaya hazırlanıyor.

 

PKK ile mücadelede de artık askeri güç kullanımının sonuna gelinmesi gerekiyor. Gerekiyor zira bu yapılmadığı takdirde terörle mücadele yasasında herhangi bir değişiklik yapılması mümkün olamayacak ve 72 kriter eksik kalacak.

 

Terörle mücadele yasasında yapılacak değişikliklerden önce bu değişiklikleri ikame edecek tedbirler hızla alınıyor. Örneğin, bu mücadeleyi sürdüren unsurların yasalarla oluşturulan bir koruma kalkanı ile donanması için adımlar atılıyor. Yargı üzerinde köklü bir budama operasyonuna hazırlanılıyor. Bir yandan da Türkiye'nin kendi içinde yeni bir "yumuşak güç" uygulaması hazırlığına girişiliyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da cazibe merkezleri kurulması planları da buna işaret ediyor.

 

Haberin Devamı

Türkiye bundan on yıl önce dış politikada yumuşak güç uygulaması ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde bir cazibe merkezi olmayı hedeflerken, bugün dış politikasındaki tıkanıklıklar nedeniyle cazibe merkezleri uygulamasını kendi ulusal sınırlarının içine çekti. Demek ki "Yurt'ta Sulh Cihan'da Sulh" ifadesinde bir hikmet varmış. Bu hikmeti anlamak için bir yılda bu kadar şehit vermeye gerek görülmemeliydi.

 

Peki, bütün bu gelişmeler yeni bir dış politikaya mı işaret ediyor? İsrail ve Rusya ile ilişkilerin normalleştirilmesi bu tablonun neresinde yer alıyor? İsrail konusunda salyangoz hızıyla süren iyileşmenin önündeki engellerin aşılması için Türkiye'nin Hamas ile ilgili politikasının da yeniden tanımlanması bekleniyor. 

 

Haberin Devamı

Rusya ile ilişkilerin normalleştirilmesi için ise Türkiye'nin Suriye konusundaki politikasında dönüşüm gerekiyor. Acaba, "dostlarını artıran düşmanlarını azaltan dış politika anlayışı" buna mı işaret ediyor? Yoksa Rusya ile aramızı da Esad mı bulacak?

 

Her hal ve karda, Türkiye'nin artık dış politika alanında daha az haykıran bir söylem kullanmaya doğru yönlendirildiği görülüyor. Kutuplaşmadan beslenen bir yönetim anlayışı bu koşullar altında ister istemez iç politikada yeni kutuplaşma fırsatları aramaya başlıyor. Toplumun demokratik tepkisiyle ertelenmek zorunda kalınan dosyaların yeniden gündeme taşınarak yeni gerginliklere zemin aranması da bu sübjektif huzursuzluğun doğal sonucu oluyor.

 

Türkiye'de gerçek demokratik hak ve özgürlüklerin savunucusu olan, sivil ve çoğulcu toplum yapısını içselleştirmiş, bu özelliklerinden ödün vermeyecek bir doku hala var. Bu doku her türlü yıpratılmaya rağmen Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliğine sahip çıkmak için gerekirse küllerinden yeniden doğmaya hazır. İnanmak ve onu yalnız bırakmamak yeter.

Yazarın Tüm Yazıları