Paylaş
Suriye'de Rakka harekatı sürüyor. Bununla beraber, Rakka kenti IŞİD'den tam olarak kurtarılabilse dahi, kentin IŞİD'in kalıntılarından temizlenmesi, bubi tuzaklarının, mayınların ve umulmadık yerlere yerleştirilen tahrip gücü yüksek diğer bomba düzeneklerinin ayıklanarak zararsız hale getirilmesi zaman alacak. Uzmanlar, ihtiyatlı bir tahminle, böyle bir temizliğin ve Rakka'nın tam anlamıyla "kurtarılması"nın daha iki ila üç yıl sürebileceğini belirtiyorlar.
Peki, IŞİD Rakka'yı boşaltınca yok mu olacak? Hayır. Büyük bir olasılıkla bir sonraki hedef Deyr ez Zor olacak. Bu bölge, yani Suriye'nin orta ve doğu bölgeleri IŞİD'in safha safha yer değiştirdiği, Suriye rejiminin kuvvetleriyle amansız çatışmalar sonucu zaptedip, sonra kaybedip daha sonra yeniden zaptettiği yerleşim merkezleriyle dolu. Örneğin Palmyra böyle el değiştiren kentlerden biri.
Bölgenin bir diğer özelliği de, sınırlı da olsa, Suriye'de hidrokarbon kaynaklarının üretiminin en yoğun olduğu alan olması. Bu civarda birçok petrol kuyusu bulunuyor ve bunlardan bazıları henüz IŞİD'in kontrolünden kurtarılabilmiş değil. Rejimin geleceği bu kaynakların kontrolünü elinde tutmasına bağlı. Dolayısıyla, Rakka Suriye'deki IŞİD operasyonlarının sonuncusu olmayacak.
Irak'a gelince, Rakka benzeri bir durum Musul için de geçerli. Musul'da belki askeri operasyon sona erdi ama temizlik sürüyor. Öte yandan, son günlerde Irak ordusunun IŞİD'e yönelik olarak Tel Afer odaklı harekatının başladığı belirtiliyor. Bu harekata Irak Şii milis gücü Haşdi Şabi'nin de katılacağından söz ediliyor. Bu harekatın da öyle kısa sürede bitmeyebileceği, oldukça ciddi katliam riskleri taşıdığı söylentileri yaygınlaşıyor.
Bunlar güncel sıcak çatışma noktaları. Irak ve Suriye topraklarında gerginlikleri artıracak diğer olası gelişmelere bakacak olursak öncelikle 25 Eylül tarihinde Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından düzenlenecek olan bağımsızlık referandumu akla geliyor.
Mesut Barzani bu referandumun hiçbir şekilde ertelenmeyeceğini, Kürt halkının bağımsız bir devlet sahibi olma arzusunun demokratik yöntemlerle Kürt halkına danışılmasının meşru ve doğal bir hak olarak görülmesi gerektiğini dile getiriyor. Irak, Türkiye, İran ve ABD başta olmak üzere, aslında birçok bölgesel ve küresel aktör Barzani'nin bu ısrarının zamansız olduğunu, IKBY'nin referandumu ertelemesinin daha uygun olacağını savunuyorlar.
İnsanlık tarihinde iz bırakan önemli gelişmelerin ilgili tüm aktörler tarafından "doğru zamanlama"da gerçekleştiğinin kabul edildiği az görülür. Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin "şimdi değilse ne zaman?" sorusuna inandırıcı ve güvenilir bir yanıt verilmesi mümkün değildir. Öte yandan, Ortadoğu bölgesinde sadece belli bir coğrafyada yerleşik olmayan, birkaç ülkede birden yaygın ve etkin olarak yaşayan Kürt halkının bir bölümünün böyle bir referandum düzenlemesini diğer bölge ülkelerinin bir güvenlik tehdidi olarak algılaması da haksız görülemez.
ABD Savunma Bakanı Mattis'in bölgeye yaptığı ziyaretin Mesut Barzani'nin fikrini değiştirmesine yol açmadığı anlaşılıyor. Bu konu İran Genelkurmay Başkanı'nın Türkiye'ye yaptığı ziyarette de ele alındığı halde, bu iki ülkenin referandumu engellemek için ortak bir caydırıcılık içine girmelerinin de kolay olmadığını kabul etmek gerekiyor.
25 Eylül'den sonra bölgede yeni bir sayfanın açılacağı belli, ancak referandumun hemen bağımsız bir Kürdistan devleti ile sonuçlanmayacağı da bir gerçek. Bölgede, özellikle de Türkiye'de giderek kıtlaşan vizyoner bir dış politika bakışına ihtiyaç var. Böyle hareket edilmesi, 25 Eylül'ü önlemek yerine 25 Eylül sonrasını yönetmeye yönelik bir strateji kurgulanması daha hayırlı olur.
Türkiye'nin Suriye ile mevcut sınırındaki durum da pek iç açıcı bir tablo oluşturmuyor. ABD, yaklaşık onbin kişilik bir güce sahip olduğu tahmin edilen El-Kaide unsurlarının Idlib'de konuşlandığını düşünüyor. ABD Savunma Bakanı Mattis'in Türkiye'yi ziyaretinin en öncelikli gündem maddelerinden biri IKBY'deki 25 Eylül referandumu ise, diğeri de Idlib'deki durum.
ABD Idlib'deki unsurlara karşı bir eyleme girişir ise, Rakka'da olduğu gibi PYD unsurlarıyla birlikte hareket etmek isteyecek. Bölgede bu hazır kuvvet Afrin'de bulunuyor. Türkiye ise Afrin'de PYD'nin konumunu güçlendirmesini istemiyor, gerekirse bunu engellemek için müdahale edeceğini dahi açık açık dile getiriyor. Temmuz ayının başında Rusya Savunma Bakanı Shoigu'nun ziyaretinden bu yana Türkiye'nin Afrin'e yönelik tutumunun ABD'ye oranla Rusya tarafından daha anlaşılabilir bulunduğunun işaretleri alınıyor.
Suriye ve Irak topraklarında birçok konu hassas bir "zamanlama" kilidine bağlanmış bekliyor. Bu kilidi açmak için bir anahtardan çok öncelikle vizyoner bir anlayışa ihtiyaç duyuluyor. Türkiye geleceğe demokratik ve barışçı bir bakış benimsediği takdirde vizyonunu anahtara dönüştürebilme yeteneğine sahip bir bölgesel aktör olmaya da aday görünüyor.
Paylaş