Dış politikada mayıs rüzgârları

Nisan ayının referandum heyecanı geride kaldıktan sonra Mayıs ayının heyecanını Türkiye'nin önündeki dış politika bağlantılı sıkıntıların nasıl aşılacağı sorusu oluşturuyor.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Hindistan ile başlayan, ardından Rusya, Kuveyt, Çin, ABD ve Belçika ile devam edecek olan seyahatlerinde ele alınacak dosyaların ağırlıklı bölümünü dış politika konuları oluşturuyor.


2011 yılından itibaren Türkiye'yi ve tüm dünyayı meşgul eden Suriye sorunu ele alınan dosyaların başında geliyor. Dün gerçekleşen Rusya ziyaretinde Suriye konusunun ayrıntılı biçimde görüşüldüğü anlaşılıyor. Vaşington ziyaretinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Donald Trump arasında konuşulacak konuların başında muhtemelen Suriye konusu önde olacak.


Suriye neden önemli? Herşeyden önce yerlerinden edilmiş milyonlarca Suriyelinin üç milyonun üzerinde bir bölümü Türkiye'de bulunuyor. Bu insanların bir kısmının Türkiye ile AB arasında varılan mutabakat uyarınca Avrupa ülkelerine mülteci olarak gidişlerinin düzenli bir şekilde sürdürülmesi önem taşıyor. Öte yandan, Suriyelilerin büyük bir kısmının Türkiye'de düzenli bir yaşam edinmeleri için başlatılan çalışma ve ikamet izinlerine ilişkin süreç de devam ediyor.


İkinci olarak Suriye'de IŞİD'e karşı verilen mücadele devam ediyor. Her ne kadar Türkiye açısından Fırat Kalkanı harekatı sona erdiyse de, Suriye'de IŞİD bitmedi. ABD, Rusya, Türkiye, İran, Suriye Demokratik Güçleri ve Esad rejimi bu mücadeleyi sürdürüyorlar.


Üçüncü olarak da Suriye içinde mevcut hükümet ile muhalefet güçleri arasında süren savaş var. Bu savaşın IŞİD ile mücadeleyi geri plana atmaması için tüm aktörler çaba gösteriyorlar. Astana'da yapılan toplantılarda da rejim ve muhalefet güçleri arasında ateşkesin sağlanmasına, yürürlüğünün denetlenmesine  ve ateşkesin kalıcı kılınabilmesi halinde Cenevre'de devam eden barış görüşmelerine dönülerek Suriye'nin geleceğine ilişkin planlamanın ortaya çıkarılmasına çalışılıyor.


Mülteciler konusu Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin gündeminde yer alıyor, almaya da devam edecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mayıs ayının sonuna doğru Brüksel'de katılacağı NATO zirvesinden sonra AB ile de bir toplantı yapılabileceğinden söz ediliyor.


Böyle bir toplantı gerçekleşebilirse, elbette Türkiye ile AB'nin görüşecekleri çok konu var. Ancak bunların arasında güvenlik meselelerinin ve buna bağlı olarak Suriye'li mülteciler konusunda varılmış olan mutabakatın gündemin üst sıralarında yer alması kaçınılmaz.


Suriye bağlamında diğer iki konu olan IŞİD'le mücadele ve Suriye'nin iç çatışmaları birbirleriyle yakından bağlantılı. Ancak bu birbiriyle bağlantılı konuların ele alınmasında Türkiye açısından öne çıkan başka bir faktör daha var. O da Suriye Demokratik Güçleri'nin yapısı. Bu unsurların ağırlıklı bölümünü Türkiye'nin PKK'nın Suriye'deki uzantısı olarak gördüğü PYD/YPG oluşturuyor. Türkiye IŞİD'le mücadelede, özellikle de Rakka'ya yöneltilecek bir harekatta yer alarak katkı sağlamak istiyor. ABD ise bu harekatta eğitip, donatıp sahaya sürdüğü Suriye Demokratik Güçleri'yle çalışmaktan vazgeçmiyor.


Soçi'de yapılan görüşmelerin en dikkat çeken yanı, rejim ile muhalefet güçleri arasındaki gerginliğin sıcak bir çatışmaya dönebilmesi ihtimalinin en yüksek olduğu yer olan İdlib'de "çatışmasızlık" kararının alınmış olması.


Yapılan ortak basın toplantısında Putin'in dile getirdiği ifadeler  incelendiğinde, "çatışmasızlık" fikrinin ABD ile Rusya arasında daha önce ele alındığı, bilahare bu konunun Türkiye ile Rusya arasında da Soçi'de konuşulduğu, İdlib'de hayata geçirileceği, benzer çatışmasızlık alanlarının Suriye'nin diğer bölgelerine de yayılabileceği anlaşılıyor. "Çatışmasızlık"ın en önemli boyutunu ise uygulamanın kapsamının uçuşa yasak bölge kavramını da içermesi oluşturuyor.


Putin'in açıklamalarının diğer dikkat çeken yanını ise, Suriye'de IŞİD, Al-Nusra ve BM'nin terör örgütleri listesinde yer alan tüm gruplara karşı mücadelenin sürdürüleceğinin belirtilmesi oluşturuyor. Suriye Demokratik Güçleri içinde yer alan PYD/YPG'nin adının anılmaması bu konuda Rusya'nın tutumu hakkında yeterince işaret veriyor.


Vaşington ziyaretinde de aynı konuların ele alınacağı belli. ABD açısından bakıldığında, Rusya'nınkinden farklı bir tutumun ortaya çıkması beklenmiyor.


Türkiye açısından önemli olan ateşkesin sağlanması ve sürdürülebilir kılınması. Çatışmasızlık alanları üzerinde anlaşmaya varılması bu amaca yönelik. Bu anlayışın İdlib'de hayata geçirilmesi ise daha da önemli. Şayet rejim sözünü tutarsa, Rusya ve İran da rejimin sözünü tutmasını sağlayabilirlerse, İdlib'de sıcak çatışma ve buna bağlı olarak yeni bir göç dalgasının önünün alınması mümkün. Bu durum Türkiye'yi mülteciler konusunda biraz daha rahatlatan bir gelişme olacak.


Suriye Demokratik Güçleri ile ilgili durumun ise henüz Türkiye'nin istediği kıvama gelemediği anlaşılıyor. Türkiye'nin bu konuyu kendi başına çözmeye kalkması önemli riskler taşıyor. Bununla beraber, Türkiye'nin güvenlik endişelerinin dikkate alınmaması halinde, Türkiye'nin risk almaktan kaçınmayacağı anlaşılıyor. Son olarak Irak ve Suriye'nin kuzeyinde bazı hedeflerin vurulması da buna işaret ediyor.


Rusya ziyaretinden sonra, bu konuların en ayrıntılı biçimde Vaşington'dan ele alınması bekleniyor. Dış politikada Mayıs rüzgarları esiyor. Bu rüzgarların fazla toz kaldırmaması ve güney sınırlarımızda kum fırtınalarına yol açmamasını dileyelim.

 

Yazarın Tüm Yazıları