Paylaş
Trump basın konferansının başında yaptığı giriş konuşmasında genel ifadeler kullandı ve dış politika ile ilgili hiç bir mesaj vermedi. Ancak basın mensuplarının soru-cevap kısmında yönelttikleri soruların çoğunluğu Rusya, Putin, ABD-Rusya ilişkileri, Trump'ın Rusya ile özel iş ilişkileri ve Rusya istihbarat kuruluşlarının ABD'ye yönelik faaliyetleri ile ilgiliydi.
Kısaca hatırlayalım: ABD basınında bir süreden beri Rusya istihbaratının ABD'ye karşı ciddi bir siber saldırı harekatı yürüttüğü, seçim kampanyasını bu saldırılarla etkilediği ileri sürülüyor. İddiaların bu kısmı Demokrat Parti ile ilgili. Hillary Clinton'ın seçimi kaybetmesinin başlıca nedenlerinden birinin de bu saldırıdan kaynaklandığı vurgulanıyor.
ABD basınında son birkaç gündür yayılan yeni iddialar ise Rusya'nın Donald Trump'ın şahsı ve iş ilişkileriyle ilgili birçok bilgi ve belgeye de sahip olduğu yönünde.
Buradan hareketle, Trump'ın Putin'e karşı sert bir politika izleyemeyeceği, bu takdirde "kaset skandallarıyla" karşılaşma tehlikesi altında bulunduğu, dolayısıyla yeni ABD başkanının Rusya'nın güçlü bir şantaj politikasına maruz kalacağı ve ABD-Rusya ilişkilerinin geleceğini bu durumun etkileyip belirleyeceği ileri sürülüyor.
Trump basın konferansında kendisine yöneltilen sorularda dile getirilen bütün bu iddiaları reddetti. Ancak bu iddiaların varlığı önümüzdeki dönemde ABD-Rusya ilişkilerini belli bir şaibe altında bırakmaya aday görünüyor.
Rusya'dan kaynaklanan ve ABD seçimleri sırasında Demokrat Parti'nin kampanyasını olumsuz etkileyen siber saldırı iddiaları nedeniyle ABD geçtiğimiz haftalarda Rusya'nın 35 diplomatını "istenmeyen adam" ilan ederek ABD'yi terk zorunda bırakmıştı.
Rusya, geçmişte benzeri örneklerde görüldüğü üzere, batı ülkeleriyle bu tür "istenmeyen adam ilanı" restleşmelerinde misliyle yanıt verme alışkanlığına sahiptir. Bu defa da Rus devlet aygıtı benzer bir tepki verme hazırlığı içindeyken Putin bunu engelledi. Şimdiye dek Rusya'dan beklenen alışılmış davranışın dışında, ezber bozan bu davranışı Putin gibi gizli servis geçmişi olan bir liderin kıvrak zekasının eseri olarak görmek gerekir.
35 ABD diplomatını, ya da daha fazlasını, Rusya'dan sınır dışı etmek çok daha kolay olurdu. Ancak Putin bu 35 diplomatı elinde rehin tutmayı ve ABD-Rusya ilişkilerinin önümüzdeki dönemde izleyeceği seyre göre onları kendi belirleyeceği bir zamanda istenmeyen adam ilan etmeyi yeğledi. Bu durum ABD üzerinde daha şimdiden yeni dönemin ne kadar baskılarla dolu olacağını gösteriyor.
Öte yandan, sekiz yıllık Obama döneminde ABD'nin izlediği dış politikanın küresel dengelerde boşluk yarattığı, bunun da Rusya'nın yeniden yükselen bir küresel aktör haline gelmesine yol açtığı iddiaları uluslararası kamuoyunda uzun süreden beri dile getiriliyor.
Trump'ın seçilmesiyle birlikte sekiz yıl sonra yeniden iktidar olan Cumhuriyetçi Parti'nin yumuşak dış politikalar yerine Rusya'ya karşı daha keskin ve meydan okuyucu politikalar izlemesi beklenirken, Trump'ın şahsen yumuşak mesajlar vermesi birçok siyasi gözlemcinin dikkatini çekiyor.
İşte mesele de burada. ABD'de gerek Cumhuriyetçi Parti'nin, gerek kurulu düzenin ve ABD'nin mevcut kurumlarının genetik kodlamalarında bulunan geleneksel Rusya karşıtlığı Trump'ın önündeki en büyük engeli oluşturuyor.
Daha göreve başlamadan önce Trump ile ilgili olarak Rusya'nın böylesine güçlü şantaj kozlarına sahip olduğu yönünde iddiaların ortaya çıkması, bir takım güçlerin ABD-Rusya ilişkilerinin Trump'ın istediği şekilde bahar havası içinde ilerlemesini engellemek için çalışacağını gösteriyor. Dolayısıyla, Trump ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bahar havasının sürdürülebilir olma olasılığı düşük görünüyor.
Türkiye'de yanıtı merak edilen en önemli soruyu önümüzdeki dönemde Türkiye-ABD ilişkilerinin nasıl bir gelişme izleyeceği konusu oluşturuyor.
Bu soruya yanıt arayanların Türkiye'nin son zamanlarda Rusya, İran ve Esad rejimi ile kurduğunu iddia ettikleri "yeni ittifak"tan sitayişle söz etmeleri ne kadar şaşırtıcı... Bu gelişmenin bir "ittifak" olmadığını, mevcut durumun tamamen konjonktürel olduğunu kavrayamamak ne hazin...
Türkiye sanki NATO üyesi değilmiş gibi tutarsız varsayımlara dayalı bu tür düşünceleri Rusya dahi gerçekçi bulmuyor. Bununla beraber, önümüzdeki dönemde ABD-Rusya ilişkilerini belirleyecek denklemin önemli türevlerini de ABD-Türkiye ve Türkiye-Rusya ilişkileri oluşturacak.
Trump'ın ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı olarak görevlendireceği Rex Tillerson'ın Senato'da kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar Türkiye'nin önümüzdeki dönemde yeniden ABD'nin radarında dikkatle izlenmeye başlayacağına işaret ediyor.
Tillerson, "ABD'nin Ortadoğu'dan çekilmediğini yeniden göstermek için müttefikleriyle ve dostlarıyla tekrar çalışması gerektiğini" vurguladı. Bu bağlamda, Rusya'nın Türkiye için kalıcı bir müttefik olmadığını açıkça göstermek gerektiğini kaydetti, Türkiye'nin müttefikinin ABD olduğunun altını çizdi.
ABD ile Türkiye Suriye'de yeniden birlikte çalışma platformunu ararken unutulmaması gereken parametrelere de yeniden bakalım: ABD, Rusya, İran, Suriye ve Türkiye IŞİD'le savaşıyor. ABD bu savaşta PYD ile birlikte çalışmanın önemini ısrarla savunuyor. Rusya bu savaşta en önemli müttefiki olarak Suriye'yi görüyor.
Öte yandan, zar zor sürdürülen ateşkes sonucu Suriye'de barış görüşmeleri için bir zemin hazırlanırsa, ABD masada PYD'nin de yer alması gerektiği görüşünden vaz geçmiyor.
Rusya geçiş döneminde Esad rejiminin kalıcı olmasını gerekli görüyor. İran da öyle. ABD ise Esad'ın yerine güçlü bir alternatif bulunana kadar bu düşünceye sessiz destek vermeye razı görünüyor. Anlaşılan, Türkiye ile ABD arasında birlikte çalışabilmenin ilk unsurunu şimdilik sadece bu sessizlik oluşturacak. ABD-Rusya ilişkilerinde ise Türkiye yeni bir dosya haline geliyor.
Paylaş