Dil yaşarsa kültür yaşar

Ankara nasıl anlatılmalı? Sokak ve caddelerdeki tabelalar nasıl olmalı diye hep düşünmüşümdür. Bu konuyu Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Osman Mert’e sordum.

Haberin Devamı

Hocamızın odası bir tarih kokuyor. Makam odasının duvarında Türk Dil Kurumu’nun tarihi altyapısını oluşturan Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin ilk tarihi toplantısının fotoğrafı var. Yine bir başka duvara Atatürk’ün el yazısı ile yazdığı dil ile ilgili görüşleri asılmış. Yine bir tarafta Köl Tigin Anıtı’nın fotoğrafı var. Prof. Dr. Mert, “Burası Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırasının yaşadığı yerdir” diyerek sözlerine başladı. Kentler ve dil konusunda şunları söyledi:

"İNSAN VE KÜLTÜR DİKKATE ALINMALI"

“Kenti yazacak olanlar insan ve kültür kavramlarını dikkate almalıdır. Toplumların hayatında iki temel kavram vardır; biri dil, diğeri ise dindir. Dil ve onu kullanan insan, kültürün en önemli taşıyıcılarıdır. Kültürü, dolayısıyla kimliği kuşaklara berrak bir dil taşır. O da bizim için Türkçe’mizdir. Yani Türkçe bizim dilimiz olduğu kadar kültürümüzün de ana taşıyıcısıdır. Kentler anlatılırken kültür unutulmamalıdır. Geçmişten geleceğe birbirine bir köprü olan kültürümüz kentler yazılırken gün yüzüne çıkarılmalıdır. Hepsi bir değerdir. Bir tarihte ortaya çıkar. Kentler ve bellekleri yazılırken ayrıştırmak yerine birleştirmek amaç olmalıdır. Dil ve kültür birbirini tamamlayan en büyük unsurdur. Kentler yazılırken ‘insan’ kavramını öne çıkarmak gerekir.” Prof. Dr. Osman Mert, uzun yıllar Türk Dünyası üzerine çalışmış, yurt dışında birçok üniversitede konferanslar vermiş. Oralarda gördüğü kimi kültür ögelerinin benzerlerini Ankara’da da görmüş. O yüzden kültür geçişkenliği konusuna da dikkat çekiyor. ‘Ankara’da bir geziye çıksanız bunu nasıl yazarsınız’ diye sordum. Şu yanıtı verdi:

Haberin Devamı

Dil yaşarsa kültür yaşar

"MEKÂNLAR İNSAN VE ÖYKÜLERLE VARDIR"

“Anıtkabir’le başlarım çünkü orası bizim için bir vefa göstergesidir, mekânlar oradaki insanlar ile vardır, mekânı anlamlı kılan insanlardır. Anıtkabir de Gazi Mustafa Kemal ile var olan bir mekândır. Oradan Hacı Bayram Veli Camii’ne gelirim orası da Hacı Bayram Veli ile vardır. Şöyle bakarım Hacı Bayram Veli aydınlatmaya devam ediyor mu? Işık saçmaya devam ediyor mu? Eğer her gün yüzlerce, binlerce insanımız burayı ziyaret ediyorsa, evet. Hemen Namazgâh Tepesi’ne gelirim. Oradan tüm müzeleri gezerim ve mezarlarımız... Oralar kuruluşu ve bir tarihi aktarır. Oradan Ankara Kalesi’ne gelirim. Kentler anlatılırken medeniyetimizin saygın dili kullanılmalıdır. Bizi biz yapan değerler önde olmalıdır. Kentlerde vefa unutulmamalıdır. Bakın hiçbir ülkede vefa sözcüğünün içi bizdeki kadar dolu ve canlı değildir. Mekânlar içindeki insanlar ve öyküleriyle vardır. Bir mekânın sahibi üzerinde yaşayanlardan ziyade mezarlıklarında yatanlardır. Üzerinde yaşayanların ölmeden başka bir yere göç etme, gitme ihtimali her zaman vardır ama mezarlar hep oradadır ve orada olacaktır. Mezarlıklar ve tarihî eserler bir mekânın tapusudur. Bu değerler içinde geleneklerimizi, bayramlarımızı da unutamayız. Kent belleği diye bir tanımın içine geçmişten bugüne tarihi kültürel olarak insanı içine alan sözlü yazılı ve maddi her şey alınabilir, alışkanlıkları bile alabiliriz. Bir insanı Ankaralı ya da başka yerli yapan, yaşadığı yerin kültürel kimliği, dili ve  aktardıklarıdır. Örneğin Ankara yazılırken tarihi, folkloru, dili, atasözleri, deyimleri, yer adları, türküleri unutulmamalıdır. Dil ve kültür tekrarla yaşar; bunların yaşaması da ölmesi de birbirine bağlıdır. Dil yaşarsa kültür yaşar; kültür yaşarsa dil yaşar, biri ölürse her ikisi de ölür."

Haberin Devamı

Dil yaşarsa kültür yaşar

Dil yaşarsa kültür yaşar

"DİLİMİZE HEP BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM"

Tabela konusuna da değinen Mert, "Tabela adları tercih edilirken gerekse iş yerinin tasarımı yapılırken hedef müşteri kitlesinin kültürü dikkate alınmalı; ona göre tercihte bulunulmalıdır. Ama maalesef ülkemizde iş yeri sahiplerimizin ve toplumumuzun bu konudaki farkındalık düzeyleri düşük. Ankara’da sokakta, caddede gördüğümüz her tabela bizim kültürümüzü yansıtmalıdır. Sokak, cadde, iş yeri adları kültürümüzü temsil etmeli, yansıtmalı; dolayısıyla Türkçe olmalıdır. Bu konuda yerel yönetimler ile her türlü iş birliğine açığız. Yerel yönetimlere yardımcı oluruz. Kurul da oluşturulabilir. Pilot bölgelerde de ortak çalışmalar yapılabilir. Bu konuda batı ülkeleri de örnek alınabilir. Örneğin Fransa kendi dili dışındaki tabelalardan Fransızca tabelalara göre daha fazla vergi alır. Bu konuda bizim hazır olan bir çalışmamız da mevcut. İlgili kurum ve kuruluşlarla, geniş toplum kesimleriyle bir uzlaşı sağlandığı takdirde bunu Gazi Meclis’imizle de paylaşabiliriz ki zaten Türk Dil Kurumu geçmişte bu konuda TBMM için kanun taslakları da oluşturmuştur. Yerel yönetimlerle ilgili kanunlar bu ihtiyacı karşılamak üzere mutlaka güncellenmelidir. Zira Türkçe hepimizindir ve Türkçe olduğu sürece kültürümüz ve kimliğimiz yaşayacaktır. Devletimiz konuyla ilgili bir irade ortaya koyduğu takdirde Türk Dil Kurumu olarak her türlü yardımı yapmaya her zaman hazırız. Yoksa yönetmeliklerimize göre bu konuda kurumumuzun herhangi bir yaptırım gücü bulunmamaktadır. Dilimiz kimliğimizdir. Lütfen dilimize hep birlikte sahip çıkalım.”

Yazarın Tüm Yazıları