Paylaş
Dünya dışından alınan sinyaller çoğunlukla kaotik olur ve normal bir insan bunların içinden çıkamaz. Bazen uzaydan gelen, düzenli yapısı herkesçe fark edilebilecek sinyaller tespit edilir. Hepsinde “Acaba bu sefer kesin mi” diye merak edilir fakat hiçbirinden “Evet, uzaylılar da bize selam söylüyormuş” gibi bir yanıt alınmaz. Ama biliminsanları aramaktan vazgeçmez. Şimdiyse elleri güçleniyor, hatta ilk denemeler gayet olumlu sonuçlar verdi. Yapay zekâyla eğitilen yeni bir algoritma milyonlarca sinyalin içinden ‘derinlemesine incelemeye değer’ nitelikte 8 sinyalin ayırt edilmesine yardımcı oldu.
Dünya Dışı Akıllı Yaşam Arama Programı (Search for Extraterrestrial Intelligence-SETI) yıllardır var olan bir oluşum. Başlarda yeterince ciddiye alınmadı fakat sonra dünyanın her yanından binlerce biliminsanı ve araştırmacıyı kazandı. Dönemimizin önemli bilimsel projelerinden biri oldu. Projeyle bağlantılı olan ‘Çığır Açan Dinleme İnisiyatifi’ adlı bilim grubu yapay zekâ yardımıyla gökyüzünün derinlerinden alınan sinyalleri işliyor. Akıllı medeniyet izi olanları ayıklıyorlar. Kanada’daki Toronto Üniversitesi’nden Peter Xiangyuan Ma ve ekibi normalde milyonlarca farklı sinyali araştırmayı gerektiren işi makine öğrenimiyle büyük oranda hızlandırmayı başardı.
Parazit karışabilir
Yıldızlardan gelen sinyallerin ortak noktalarından biri, teleskoplar yalnızca doğrudan yıldıza baktığında alınabilmeleri. En basitinden, teleskopu yıldıza çevirirseniz 1 verisi, dışarı tutarsanız 0 verisi alıyorsunuz. Dışarıdan sonsuz sinyal alınırken doğrudan gelen yıldız sinyallerinin arasına her türlü parazitin karışma ihtimali var. Milyonlarca yıldızdan alınan sinyaller önce potansiyel bir havuza indirgeniyor, ardından yaşam ihtimali olanlar için yeni ayıklamalara başlanıyor. Makine öğrenimi algoritmaya büyük hız kazandırarak 115 milyon sinyalin değerlendirilebilmesini sağlamış (Giderek her şeye yapay zekâ diyor olsak da bunların yüzde 90’ı aslında makine öğrenimi). Astronomlar makine öğrenimini eğitmek için bahsini ettiğimiz pozisyon değişikliği değerini kullanmışlar. Radyo sinyalleri gibi düzenli sinyal yapılarını öğrenen algoritma, rastgele verilerle yıldız verilerini de kıyaslamayı öğrenmiş. Böylece 100 küsur milyon sinyal önce 3 milyona, sonra 20 bin 515 adede indirgenmiş. Geri kalanını biliminsanları -halen yapay zekâdan üstün olan- insan gözleriyle incelemişler. Sonuçta 8 sinyali ‘alien signal’ (uzaylı sinyali) kabul edip bunların akıllı bir kaynaktan gelme potansiyeli taşıdığına karar vermişler.
Şimdilik sinyallerin kaynağını net olarak doğrulayacak belirgin işaretler yok ancak yeni veriler bizi asıl merak ettiğimiz sonuca daha çabuk ulaştırabilir. Üstelik şimdiden ilginç gelişmeler var: 8 sinyalin geldiği yıldızlara yeniden baktıklarında sinyallerin devam etmediği görülmüş.
480 saatlik dinlemeyle oluşturulan veriler 820 farklı yıldızdan geliyor. Genellikle gökcisimlerinin kendi manyetik alanından kaynaklı sinyaller binyıllarca kesilmeden devam edebiliyor. Sinyalin kesilmesi kaynağından bilinçli gönderildiği ihtimalini yaratıyor. Gelen sinyaller Dünya’ya 30 ila 90 ışık yılı mesafede taranıyor. Güneş sistemimiz ortalama 1-1,5 ışık yılı genişlikte. Gelen sinyallerden biri Güneşimize yapı olarak çok benziyor. Bizimkine benzer sistemlerde Dünya gibi yaşam hattındaki gezegenlere rastlama olasılığı güçleniyor.
Bu araştırmalar sonuç verecek mi, bizler yaşamımızda o meşhur ‘ilk kontağı’ görecek miyiz? Mukadderat; hisler güçleniyor. Ben yalnız olmadığımızı hissediyorum. Sürekli taradığım kaynaklarda bir ifşa durumunun yakında gerçekleşebileceğinden söz ediliyor. Hatta CIA kökenli ifşacılardan biri 2027’nin önemine dikkat çekti ve büyük hükümetlerin ifşa gerçekleşmeden insanlığı hazırlamak için telaş içinde olduğu iddialarını ortaya attı. 2027 ezoterik bilgilerle astrolojik bir dönüşüm yılı aynı zamanda. Farkındalığı yüksek tutmakta yarar var. Ayrıca kim bilebilir; belki çoktan karşılaştık, belki daha çok var, belki eli kulağında.
Kuyrukluyıldız teorisi kesinleşti
Dünya’ya ilk yaşam tohumunun nasıl ulaştığı hep bir soru işaretiydi. Revaçtaki kuyrukluyıldız teorisinin geçerliliğiyse nihayet kanıtlandı. Başarıya vâkıf olanlar Japonlar. 2018’de Hayabusa 2 göreviyle uzaya yolladıkları araç, yörünge hattımızdaki göktaşı Ryugu’ya ulaşıp yüzeyinden taş ve toprak örnekleri toplamıştı. Bunları inceleyen Japon biliminsanları uzay tozunda ilkel organik maddeye benzeyen karbon materyallerine rastladılar. Tohoku Üniversitesi’nden Megumi Matsumoto “Bu organik madde vaktiyle uzaydan Dünya’ya getirilen, yaşamın küçük bir tohumu olabilir” diyerek teoriyi destekliyor.
Paylaş